lâik bütün gece sürdü; sanki bü- bir Şenlikte yapılan ateş oyunla” Myrediyorduk. Durmadan patlayan Wer, kilometrelerce genişlikte bir ydınlatıyordu. Türkler ateşin iride siperlere girmiş bulunu | © Onlara hücum etmek, apaydın- İğ“ Sahayı geçmek demekti; böyle. Mükemmel bir hedef teşkil edecek Ücüm bu kadar insan © hayatına | ezdi. bunun için tanyeri ağarınca- Sidar bekledik; sonra da onları si- nden çıkararak kovaladık. SALHANELER vari kolumuz dosdoğru ilerliyerek N “en Kudüse giden yolu kesti. Bu Ürkleri düpedüz ikiye ayırdı. Türk yarısı memleketin içine, Ya- dağlarının arasma sürüldü, Bu X Orada şimdilik emniyete idi. at öteki yarısı ise deniz (kıyısı Bta şişe boynuna benziyen bir tur Gindeydi. Falkenhayn için kendi Açık kalan yoldan çarçabuk ric'at iç, <*n başka yapılacak iş kalmamış Bu yol sahil boyu idi. j Selma Gazzeye girdi ve burasını “3 buldu. Kıtalar gitmiş; başı bo- ali kaçmıştı. Türkler bütün halle Xrlerinde götürmüştü; niçin? Bil m. Sokaklar sessiz, r9sız birer sal İn, İSİ Gazzeye yağdırdığımız ölüm ç#runun dilsiz eserlerini bu sokak- #örebiliyorduk.. Her. taraf. ilim bivetdi. Ohl isalik muh, arebele'i Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brown Collins, Meşhur söyyah ve muharrir Lovveli Thomas İnfilâk bütün gece devam etti Bu vaziyette Türklere hücum etmek delilikten başka bir şey olamazdı Sevinç içindeydim. Bununla beraber bu harple Türklerin sonu gelmiş oldu- ğunu sanarak kendimi aldatmıyordum. Hayır böyle manasız bir düşünceden çok uzaktım. Falkenhayn zeki bir adam dı. Kuvvetlerini toplayacak ve Kudüsü elden kaçırmamak için en son mukave- metini gösterecekti. Lâkin nede olsa artık bir Arn Mu- kaddeste idik! Ajalon,, Haliliirrahman, Beytichin ve Şeria deresi hemen (o önü: müzde idi. İkinci büyük adımımız bizi mukaddes şehrin duvarları dibine ulaş- tıracaktı. Oraya varmadan evvel, Muğhar te- pesinde bir timarhaneyec daha © uğra- mak mukaddermiş. Towell, bu muharebeden . hatırımda kalabilen yegâne iz “harbe koşan sayr- sız atların nal sesleridir... Atlar ne kâ- dar faydalı olduklarını Birsebide isbat etmişlerdi; fakat Mughar (tepesi son çağların, hattâ dünya kurulalberi olan en büyük sivari harekâtı idi. Kavga çok acı idil Türk Mehmetçiği Filistinliler ülkesinin sınırında son mu- kavemetini yapıyordu. Eğer muvaffak olamazsa, Yafayı terketmek mecbüriye tinde kalacak, Halilürrahmandan vaz- geçecekti. Hepsi bu kadar da değil, Falkenhayn şimalde daha uzaktan Yafanın şimalin- deki sahilden Kudüse kadar yeni müda- faa Kattı kurmağa mecbur olacaktı Biz sahil ovalarını süpürecek we Şefelah dağlarının eteklerini» “temizliyecektik. (88 GÜZEL PRENSES Bizat mukaddes şehrin eski kapı yolu olan Gezeri slmaktan hiçbir kuvvet bi» zi menedemiyecekti, Kazandık; fakat zafer bize çok pa- — 30 Dilimize çeviren: A.E, pahalıya mal oldu. Bughar tepesi geniş) Biz açık ovayı bir başından öteki ucu- bir ovanın uzak köşesinde idi ve Gazze na geçerek hücum etmek mecburiyetin- felâketlerinden daha müthiş olan frenk) de idik. İnciri ormanlarile müdafaa ediliyordu. (Devamı var) Bizim görüşümüze göre Gazze meydan muharebeleri ği. İngiliz ordusu saplettiği iki taarruz hedefinde muharebeye ertesi günü baş lamak isteğiyle geceyi istirahatle ge girmişlerdi. Ancak 9 kânunuevvelde öğle üstü Kudüsün belediye reisi gidip şehrin boz « 'Dunu ve İngilizlerin vü- mulumu bek Siğini bildirmesi üderine sevinç içinde kalmışlardı. Al Fuat (paşa) nın Kudüsü kan dökmeden bırakıp çekilmesi esas iti bariyle muvafık bir düşünceydi. Esa- sen kaybolmuş bir harp için boş yere Türk kam dökülmemesi en isabetli iş- ti. Fakat bu general daha ziyade aldt- ğı karışık haberlerden ve geceleyin bir İngiliz taarruzuna uğramaktan çekin- diği için, simdiye kadar Türklere mi. sait neticeler vermiş olan bir mancv- raya tekrar kendiliğinden karar ver- miş ve 8-9 gecesi kıt'alarını Kudüsün| 7 kilometro şimal ve şarkındaki yeni bir mevzle çekmişti. General Allenby 11 Rânunuevvelde yaya olarak merasimsiz ve maiyetinde müttefiklerin muhtelif milletlerine ve Britanya İmparatorluğunun tekmil aksamına mensup 150 nefer bulunduğu halde mukaddes"sekre girmişti. 31 teşrinlevelde Birsebide başlayıp, 9 İkâmünuevvel 1917 de Kudüste biten harekât Türklere 12.000 esire ve ekse- risi koşum hayvanı bulunmaması yi- zünden terkedilen 100 topa mal olmuş tu, Bununla beraber saylatımız nispe- ten ekemmiyetsizdi; kıyas edilmiyecek derecede faik bir düşman ordusunun hazırladığı tam bir ihatadan tci defa kurtulmağa muvaffak olmuştuk; düş. manlar bile orduların sebat ve muka- vemetini, manevra kabiliyetini birçok defalar teyit ve tasdilsa mecbur olmus- lardı. İngilizlerin Filistinde topladığı ordu ile mükemmel teçhizat, Türk ordusu- mun elinde olsaydı, ve İngiliz ordusu ye rine Türkler Mısırdan yukarıya taar- ruz yapsalardı daha 71917 senesinde Türkler Suriyeyi çoktan geçmiş ve Toros dağlarını aşmış bulunurlardı. Halbuki biz Allenby'nin o muazzam vo muhleşem ordusunu bülün mahru- miyet ve mağlübiyetlerimize, açlık, hastalık, teçhizatsızlığımıza rağmen bir sene daha, yani 18 eylül 1918 tari- hine kadar, orada oyaladık ve arasıra GÜZEL PRENSE, da mevzii olmakla beraber mükemmei dayaklar attık. Kudüs sukut ettiği gün Filistindeki İngiliz ordusunun 128.000 muharibi ve 482 topu vardı. 9 kânunmevvelde İngi- lizlerin elde ettikleri hat Kudüsün şağı yukarı 7 kilometre şarkındaydı. General Allenby de Kudüs otvarımı bi- sim top menzilimizden kurtarmak için yeni bir taarruz hazırlıyordu. Halineki Enver paşa İstanbuldan emir emir üs- tüne yağdırıyor, Kudüsün behemehal geri alınmasını şiddetle istiyordu. Bunun üzerine üçüncü kolordumuz T inci, 19 uncu ve 2) üncü fırkalarile . 27 kânunuevvelde taarruza kalktı; İn- giliz ileri karakollarını Tel . Efulede geriye püskürterek conup istikametine yürüdü ve İngiliz mukavemet hattına çullandı. Fakat elinde silâhıyla bekliyen mu- gaffer bir orduya karşı böyle bir ta- arruz pek beyhudeydi. Gerçi bu taar- ruz mukavemet hattının ötesini berisi- ni sarsmıştı ama bize de 1000 insansa maloldu. * (Devamı var) Biraz sonra Zübeyha Odaya girdi.) wdâşla Annaya yaklaşarak yavaşça: — Sakın, o iliçtan içeyim (deme. Çünkü o ilâcı içen kadın kanında ve his lerinde dayanılmaz bir galeyan hisse- der. Vücudu baştan başa yarıp tutu Şur. Güle güle muhafız paşanın koynuna zulır, Anna, gözlerinden © yuvarlanan iki damla yaşı silerek Zübeyhayı kücaklas di: — Sana nasıl teşekkür edeyim kar: Öeşim. Bu hale uğramaktansa © ölmek dah iyidir. Kabil değil, buna taham- mül edemem. Ölmek için bana bir çare ne olursun? Zübeyha, cevap vermedi. Başını önü- De'eğdi. Hanımına yapabileceği yardım ancak bu kadardır. . Ahmet İbrahim paşa, Annanın oda- “smdan çıkarak selâmlik dairesine gitti- Bi zaman hizmetçilerden biri İlyas Dur- geldiğini ve kendisile görüşmek İstediğini haber verdi. Paşa, bu Bulgar memnun olduğu için hemen yarına Betitilmesini emretti. Biraz sonra İlyas Durbar içeri girerek Paşayı hürmetle selâmladı. Paşa sordu: — Ne var? Yanan kilisenin yerine ye- sia yapılacağını haber vermeğe mi » Bulgar, cevap verdi: — Paşam, ister yeni bir kilise yapıl Mn, İster yapılmasın. o Kulunuzun bu Eibr şeylerle alâkadar olmyacağımı. bi- Birini. Bunlar benim karnımı doyur Paşa, siğarasından çıkan dumanları Meyrederek: > Ne güzel yandı, dedi. Keşki rür- Bİ: biraz daha kuvvetli olsaydı da bü- Win Hiristiyan mahallesi yansaydı.. Ben kurtulurdum, İşittiğime © göre Bul- karlar bana çok kızmışlar öyle mi? Bel Neyse, şimdi söyle bakalım, neye gel din? ilyas Durbar, paşanm keyifli olduğu- nu görerek sevindi. Çeşitli dalkâvuk du- #ları savurduktan sonra (nihayet dedi kiz — Hatırladığıma göre, harem daire- e ölüme mahkm genç ve güzel bir kadın bulunduğunu söylemiştiniz. — Evet, o mel'un İspanyolun Allah carım alsın. O kadını bana bir sene ev- vel satmıştı, Halbuki Zübeyha bir sene içinde hastalandı. Sararıp soldu, eridi, Bugün yarın ölecek, — O halde verilen paraya yazık ola- ez? Ni — Öyle değil mi ya? Onu on bin fran ge sasn almıştım. Mel'un o İspanyo' bir frank bile tenzilât yapmamıştı. Onu hir elime geçirirsem ben yapacağımı bi lirim, — Zübeyha ölecek (Olursa onbiz> İrank da mahvolacak demektir. Kulu nuz bu parayı size kaybettirmiyecek © ursam ne dersiniz?, «Nasıl, Zübeyhayı satmak şuretile mi?.. — Hayır, başka bir çare var, — Nedir? — Tanıdığım bir adam var. Bu ve- rem hastalrklarımn tedavisi için gelmiş bir doktordur. Bu adam Züleyhay: has talıktan kurtarabilir. Bu zat Fransız- dır, Hayatının büyük bir kısmını yark- ta seyahatle geçirmiştir. Yanmda da bi- ri var, Muavini mi, hizmetçisi mi, öğ- renemedim. Bu zamana kadar mucize sayılacak İşler yapmış bir adam.. Bö- tün âlimleri hayrette bırakmış.. — Sahi mi Durbar? — Aman efendim, anlatayım: Bu a- dam Şamda bir sar'alıyr iyi o etmiştir. — Mösyö kont dedi,ben de sizin fikriniz. deyim. Evvelâ Annayı kurtarmalıyız. Fakat muhafızı harem dairesine zorla nasıl girebileceğiz. (Herhalde iyi bir plân kurmak lâzım. Şimdi bu herifi ne yapacağız? Adolar hiddetle cevap verdi: — Zabitaya teslim edeceğiz. Bu adam en şiddetli cezayı hak etmişti, fakat mur' dar kanı ile ellerimi kirletmek istemiyo rum, Kont, bu sözleri söyledikten o sonra İlyas Durbarı iki polis memuru çağır- mağa yolladı. Sanşo, dişlerini gıcırdatıyor, kurtul mak için bacaklarımın bağlarını zorlu- yor ve bir taraftan da murıldanıyordu: — Dürbar, beni tuzağa (düşürdün. Fakat emin ol ki günün birinde seni e- lime geçireceğim. İşte o zaman intika- mın nasıl almacağını göreceksin. Birkaç dakika sonra alt: bulgar polisi eve geldi, Kont Adolar, İspanyolun kim olduğunu ve çeşit bir ticaretle “Uğraş- tığını memurlara anlattı. Bunun üzerine! memurlar Sofyaya sevkedilip mahkeme ye verilmek üzere Sanşoyu alıp götür- düler, —23— MUHAFIZ PAŞANIN HAREM DAİRESİNDE Kiliseden muhafızın konağına götürü Jen Anna ancak iki saat sonra ayılabil. di. Gözlerini açtığı zaman (kendisini çok süslü bir odada buldu. Anna, şimdi! ye kadar bu kadar o muhteşem bir oda görmemişti, Pencerelerdeki sırmalı per delere, düvarlara baştan başa kaplan- mış olan ipek halılara, cevizden yapılmış sedef işlemeli masa ve dolaplara, ipekli kumaşlarla kaplı uzun ve geniş sedir- lere hayretle baktı. Odanın (ortasında kar gibi beyaz mermerden yapılmış ve! strafı çiçeklerle süslenmiş bir o havuz 183. vardı. Havuzun ortasındaki fiskiyeden billur taneleri gibi sular fışkırıyordu. Anna, ipek yorganlı ve ipek çarşaf bir yatağa yatırılmıştı. Ayak ucunda güzel bir kız yere bağdas kurarak otur- müştu. Solgun benizli olan bu genç Okızm gözlerinde garip bir (donukluk ve ya- nakları üzerinde hafif bir takım Jekeler vardı. Annanın yatağının üzerinde doğ- rulduğunu görünce ayağa kalktı: — Uyandınız mı hanımefendi, diye sordu. Anna, bu odaya nasil getirilmiş bil. miyordu, Kendini topladıktan snra ge- çen hâdiseleri yâvaş yavaş hatırladı. Bu sırada genç kır. Annanın karş sında divan durarak: — İsmim Zübeyhadır, dedi. beni size hizmetçi tayin etti. Anna, hayretle cevap verdi: — Hizmetçi mi? Benim hizmetçiye ihtiyacım yok yavrum. Bu zamana ka dar ben hizmetçi kullanmadım. Zübeyha, boynunu büktü: — Beni reddetmeyiniz. Size faydalı olabilirim. Buranın yabancısısınız. Bek- ki size vereceğim bazı malümattan isti» fade edersiniz. — Evet, doğru söylüyorsunuz. Bana metçi değil, arkadış olmak isterse- niz yanımda kalınız. Anna, böyle söyliyerek genç kıza eli ni uzattı, Kız bu eli tutup öpmek iste di. Pakat Anna buna mani oldu: — Hayır öpme. Böyle şeylere lüzum yok. Bunun yerine sizi kucaklayayım. Anna, genç kızı kucaklayıp bir kare deş gibi yanaklarından öpmek istedi, Fakat Zübeyha onun kendisini öpmesine meydan vermedi, Biraz geri çekilerek: — Aman beni öpmeyiniz. Bu öpücük hayatınızı zehirler. Bana dikkat etmi- Paşa, hi