Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
mahrum Bu sabah gazetelerde gözüme şöyle 'bir ilân ilişti: KADIN MODEL Gayet güsel vücutlu, sanatının ehli bir kadın, ressamlara modellik et- meye amadedir. Adres: Filân ma- hallede filânca sokakta S1 numüa- ralı hanede Madam “Katya,, Kendi kendime: 1 —Heh heh - hey.. - diye güldüm - ne mal olduğun ilânından belli. Elâlemin karşısında çırılçıplak soyunursun ha.. Anlaşılryor ki ben ne kadar ressam - sam, sen de o kadar “model,, sin! Sonra düşünceye vardım. — Tusa gideyim mi acaba?.. Son zamanlarda o kadar ciddileştim o ka- bazan da eğlenmeli.. Bütün arkadaşla- rım, kelebek misali, çiçekten çiçeğe ko “huyorlar; halbuki ben, müsteid, çalış- kan bir tüccar olduğum halde, evim - den mağazama, mağazamdan evime Mekik dokumaktan gayri bir şey yap- Mıyorum... Arabacı!!! Çek filân mahal lenin filânca sokağınım 31 numarası- ha!).. Kalbimi elimle tutarak merdivenleri Çıktım.. Çat kapı.. Eski zaman deli - kanlılarmı kıskandıracak derecede ter biyıklı elliik bir hizmetçi kadmla karşı karşıya geldik.. — EKimi aradınız? — Bu evde bir kadımn model oturdu- Şunu gazetelerde okudum da... — Buyrunuz... Ressam mısmız? — Evet öyle.. Bazı bazı birtakım hoş tablolar yaptığım vakidir.. " e«e Salon şurası efendim. Salonun bir kapısından ben girdim; öbür kapısımdan da sırtındaki. “ben- Yuvar” m ince kumaşı altından vücu- dunun bütün güzelliği faş olan iri ya- tıp tatlı bir sesle sordu: — İlânrm üzerine geldiniz, değil mi? Her halde ressam olsanız gerek?.. İçimden: “Derhal gadede gelmeliyim!,, diye düşündüm ve sesimi tatlılaştırmıya ça hşârak: — Ne malüm?!.. Ressam olduğumu hereden anladınız? dedim. Güldü. — Bunda anlamryacak ne var? El- ! bette ressamsınız ki buraya - geldiniz! Sanayiinefise akademisi azasından mı Bmız? Hazin hazin içimi çektim. — Hayır, o mevkie henüz yüksele- —Demek, hususf mülesseselerden birinde çalışıyorsunuz.. Hangi mües - Sesedesiniz? Nihal endam sebularım gölgesine iş iki beyaz güvercin yavrusunu minimini ayacıklarına bak- tim: — . İl — İltifatmıza teşekkür ederim; fa- “'tı h!-ngl! müessesede çalıştığınızı söy -N * — Siz tahmin edin bakayrm, ne tah- TMin edersiniz? dı;— İnsaf buyrun... Şehrimizde o ka- Sok hususf müessese var ki, han- müclde çalıştığınızı kestirmek hayli Skül olacak., İhtimal resimli mec- lü“a'arm birinde, ihtimal “Asri ressam quaîlübü,,“nde, ve gene ihtimal “De- ki:g I::on_, da çalışıyorsunuzdur. Bel- k'un;- “Amatör cemiyeti,, ressamısımız, ilr?. İşte, yüzünüz gülüyor; gali- el $ attım, dolu vurdum.. “Amatör- femiyeti,, nde misiniz? l'.ih— Tabif tabit... diye meselenin bu — Ya, İ ört bas etmek istedim - Öyle Ne kadar güzelsiniz, hanrmefen- — “Amatör cemiyeti” nde!.. î'“ka gösterdi: a?). Bizim maestro - (Cozeppe) A *l&nde? z — Hamd iyi “%eeıımnfı'“”’ iyi, Yalnız şey, ıeyl — Ne?? Ne diyecektiniz?? Sakm üs tada bir hal olmasın? — Yook.. Allah esirgiye.. Arkadaş- ları zavallıcığı içkiye alıştırıyormuş da onu söyliyecektim - diye aklıma ilk ge| - len yalanı uydurdum. (Kadın model) siyah sürmeli ceylân gözlerini hayretle açtı. — İçkiye mi alıştırryorlarmış?.. Ne- ler söylüyorsunuz, Allah aşkma?... Kırk yıllık şarap kırbasıma ayyaşlık talim etmek kimin haddine düşmüş?.. — Demek ki ötedenberi ha?.. O hal- de verdiğim haberde ufacık bir hata var: Arkadaşları maestro (Cozeppeyi) değil, Maestro Cozeppe arkadaşlarını içkiye alıştırıyor! — Ha şunu şöyle söyleyin!.. Üstada benden çok çek selâm.. Arzı hürmet ederim... Kendisini çoktandır görme - dim... (Yılan kadım) tablosunda beni model ittihaz etmişti O tarihten itiba- ren sohbetinden cüda kaldım.. Müteessirane: .— Siz sahiden ressam modelisiniz, öyle mi? Diye sordum. Demek, elâlemin kar- şısında vaziyet alryorsunuz? — O da nasıl sual?.. Aksi takdirde model olur muydum ki?.. — Yani, şey.. Uzun bir zaman zar- fında ayni vaziyeti muhafaza guretiyle yorulup yorulmadığınızı sor- mak istedim. — Eskiden yorulurdum, fakat son- raları alıştım. — Anadan doğma mı soyunuyorsu- nuz? — Soyunmadan vücut teşhir edilir mi? Cam elbise giyecek halim yok ya.. Hem niçin bana böyle sualler soruyor- sunuz? — Hiç efendim hiç.. Çırılçıplak olur- sunuz dâ üzerinize afiyet nezleye ya- kalanmaz mısınız diye" meraklardım| — — Soyunduğum zaman oda harare- tini on altı dereceye yükseltirim.. F'a- kat vakit geçiyor, geç kalacağız. Eğer beni beğendinizse derhal çalışmıya başlıyalım.. (Poz) mu, (Büst) mü, yok sa (Vücut) mu emredersiniz? — Evet evet! - dedim - Maalmemnu- niye!! Elbette vücut... Mutlaka vücut lâzım bana... — Takımlarmız nerede? — Ne takımları?? — Ne takımları olacak, resim takrm ları.. Beraberinizde yağlı boya, tual; sehpa filân getirmediğinize nazaran resmi karakalemle yapacaksmız gali- ba! Gene sadede gelmek niyetiyle, gü - lüp: “Yanıma ne palet, fırça; ne de ka- rakalem aldım.. Fakat ne zarar?!.. Si- zin vücudunuzu beyaz kâğıt üzerine resmedeceğime, beyaz yatak çarşafına sererim.,,, diyecektim, fakat gözümü ikmal edemedim, ya ancak: — Yanıma ne palet, fırça, ne de ka- rakalem aldım. Fakat ne zarar?!, di- yebildim. ğ — Evet, ne zarar?!. Ressamlık te- tümmatmın hepsi bizim evde vardır; size de ariyeten bir şeyler uydururuz! diye sözümü kestikten sonra, içerki o- daya seslendi; — “Aleksandır,,!! Bu - raya baksana, “Aleksandr”!! Salon kapısı aralandı. Sarı kıvırcık saçlı, sevimli bir erkek göründü. Elin- de ressam paleti vardı. — Ne o, cicim? — Gel, seni bir meslekdaşmla tanış- tıracağım! Beyefendi benim resmimi yapmak için tesrif etmişler ama, bü - tün artistlerde mevcut olan dalgınlık illetiyle kendileri de malül bulundukla rından takımlarını evde unutmuşlar... Haydi sarı papam, git de içerden boya, palet; sehpa filân getir.. Ben de soyu- nayım... Korku ve hayftetle gözlerim çeşimha nelerinden uğramıştı. ,— Aman efendim!... Nasıl — olur?.. Vallahi sıkılırım., Bendeniz evime gi- deyim. Şey, şey.. Maksadım.. — Bunda sıkılacak ne var? Dalgın- etmek | HABER — Akşami postası Ton Ton amca ve muzİp Çocuk lık hepimizin baş belâsı... Meslekdaş- lar biribirlerine ezher cihet müzaheret etmelidirler... Böyle söyliyerek Tessamlık levazı - matını getirmek üzere öteki odaya git ti. (Kadın model) üzerinden mavi (pen yuvar) mı atmıştı bile,.. Çıplak vücu- diyle mermer bir Yunan heykeli şek - linde meydana çıkmıştı.. Sanki hususi hamamda yapayalnızmış gibi, zerre ka dar sıkılıp utanmadan, kolunu budu- nu sallrya kıvıra odanm içinde dolaşı- yordu... Enfes bir tenasübü vardı a - ma, gel gelelim ben seyredemiyordum ki., Korku ve heyecandan gözümde pır pır kıvılermlar uçuşuyor; boğazıma bir şeyler tıkanıyordu. — İ (Sonu yarınki nüshamazda ) (Hat » Sür) HABER'in Güzellik Do toru Kubdbonu: UNU Yazan : Niyazı Anmet 414 sene evvel bugün Rados adası fethedildi Bu harpte Türkler ilk defa bomba, ve yer altındaki ameliyatı haber veren bir nevi davullar kullanmışlardı Radosun zaptından, günü günü- ne tarihte kısaca bahsetmiştik. O ya- zi, daha ziyade yapılan hücumlar ve askeri vaziyete dairdi. Rados adası, 1522 yılı 30 ikinci- teşrin günü alımdı. Bu tarihi günün bugün, tam 414 üncü yılıdır. Süley- man, yüzden fazla muhasara toplarr nın selâmları arasında Radosa çık- mıştı. & © &* Süleyman, Radosun üstadı aza” mına hil'at giydirdikten sonra: — Ülkeler kaybetmek, dedi. Hü- kümdarların nasip ve taliidir. Onun için üzülmeyiniz. İstediğiniz gibi ser” best gidebileceksiniz. Süleymanın bu sözleri, umulmı - yan bir tesir uyandırdı. Mağlüplar memnundular. Yalnız ikinci gün, ge- ne umulmıyan bir hadise oldu. Hadi- seyi gören ve duyanlar inanmıyorla .- dı. Şehzade Cemin tebdili kıyafetle Avrupaya geçmek ümidinde olan oğlu meydanaü çıkarılmış, erkek oğlu ile beraber idam edilmişti. * W £ Üstadı azam, Radostan gitmeden önce, padişahın elini öpmeğe geldi. Bir hatıra olmak üzere dört altm va- zo getirmişti. Süleyman, yanmnda bu lunan İbrahim paşaya: — Bu hrristiyanı, dedi, ihtiyarlı- Sında ev ve emvalini terke Mmecbur ettiğinden dolağyı müteessif olmuyu. değilim... Radosun zaptı, harp tarihinde ay- ni zamanda bir dönüm — noktasıdır. Ecnebi tarihciler,Türklerin bu harpte bomba, lâğım ve davul kullanmakla harpte görülmemiş bir yenilik yarat« tıklarını kavdetmektedirler. Hammer mütercimi Ata, bu davullar için “Yer | altında amzliyat icra olunduğunu his- settirecek hassas — davullardır.,, de- mektedir. Bu da gösteriyor ki, Rados fet-« hinde bugün tekemmül etmiş harp âletlerinin iptidaileri kullanılmıştır. * * Radosun fethi ile ona tâbi sekiz A ada da almmıştı. Bunlar Leryos, İs- — tanköy, Kalimna, İncirli, Telos, Hal- ki, Limanya, Sambeki adaları idi. * & *& Yüzgeçlikteki meharetleri ile mu- hasara esnasında — padişaha büyük hizmetler göstermiş — olan Sambeki kadınları, fetihten sonra beyaz tül- bentten serpuş taşıma imtiyazma nail oldular. : Süleymanın Radosu fethi ile ka« zandığı parlak muvaffakıyet, ©o za- mana kadar dostluk göstermek iste- miyen hükümdarları da herekete ge“ tirdi. İran ve Şirvan şahları, bundan sorr-drr, ki Süleymana babasının 54 lümünden dolayı taziyet ve kendisi- nin cülüsunu da tebrik ettiler. Bu ara da, Radosu fethinden dolayı da mem nun olduklarmnı bildiren mektuplar gönderiyorlardı. Eseri hazırlıyan : AM | — Tei Oyunun her safhasında; kafa vuruşlarında, pas vermekte, tonpu sürmede, çalımda, şüt çekmekte hasmınm üzerine gitmekte, tabiyede velhasıl her hususta mükemmel ol- mayan yan haflarmın muvaffak ol- maları biraz güçtür. Yan haflarına sürat de son derece elzemdir. Bunun için sürat koşuları antrenmanı yan hafları için son dere- ce faydalı bir antrenmandır. Ancak çıkışlar çömelerek değil, dik bir va- ziyetten olmalıdır. Sürat koşularma ilâveten uzun mesafelerde son derece - fayrlalıdır. Haftada iki defa (1500) metre koşu hiç de fazla bir antrenman sayrla- maz. 'Top praktisine de son derece iti- na ile devam etmelidir. Bilhassa top kontrolü, pas verme, üzerine gitme ve kafa vuruşları rühimdir. Nazar* sahada ve tabive hususunda kafası- nı işletebilmek için antrenör tarafın- dan verilecek nazari bilgiye de ehem- miyet vermek şarttır. SANTRHAF: Takımm mihveri ismini alan san- trhaf kadar modern futbolda vazifesi deşiğen bir oyuncu yoktur dersek ye- ridir. Üçüncü bek oyununu ayrı bir fasılda yazdığımız için burada daha kısa olarak santrhafın ortalardan in- kişaf eden tehlikeli — hücumları dur- durabilmek için bazı bedeni evsafını zikredeceğiz. Santrhaf mevkiinde tor çok havada dolaştığı için bu oyuncu- nun uzun boylu ve kuvyetli olmesı son derecede faydalıdır. — İskaçların çok iri adam futbola yaramaz Zedik- lerine inanmakla beraber santrhafır. herhâlde küçük cüsseli olduğu tak- dirde birçok avantajlar kaybedeceği- ne de şüphe yoktur. Bu mevkide kü- çük bir oyuncunun şahsiyet ve mezi- yet noksanı yüzünden çok güç muvaf fak olacağı aşikârdır. Nüzhnet Abbas * Santrahaf yan haflara, beklere ve iç muhacimlere kısa ve ayağının Kombinezon: ş : içiyle pas vermesine mukabil açıklara ve merkez muhacimine de uzun pas- lar yollamak mecburiyetindedir. Ha- sım müdafaası ve bilhassa — hafları, karşı tarafın santrhafı topu ayağınma geçirir geçirmez yanlardaki oyuncu- larımarkeetmek — üzere kenarlara doğru dağıldıkları esnada kavrıyan santrhaf topu uzun paslar- la açıklara dağıtmalıdır. Bu uzun pas lar açık oyuncularımın koşarken yaka lamak üzere önüne doğru vermeli ve arkaya vererek arkadaşmı topu al- . mak üzere geriye koşturmamağa çok itina etmelidir. Açıklara verilecek ara paslarıma | gelince bunları sık sık tatbik edip et- memek hususunda her şeyden evel! hasım santrhafının oyun tarzı tetkik | olunmalıdır. Şayet hasım santrhafı üçüncü bek gibi geri müdafaa hattmm- da oynuyorsa bunlar beyhudedir. Es- ki futbol tarzında ve ileride ovnuyor sa bu paslardan çok kolaylıkla istifa- de olunur. Takımınıza mensup mer- kez muhacimıni hasım santrhar: çok © iyi marke ettiği takdirde, ona verile- cek pasların da çok itinalı ve hasım l santrhafını mürakün merbete üzerine çektikten sonra verilmesi muvafık o- | Esasen santrhaf, merkez muha- | ! lur. Cİmine pas vermek için bu oyuncu: | nun iyiden iyiye demarke bir vaziyet” | te olduğu zamanı beklemeli, dirde açıklarla işlemelidir. Merkez muhacimini çok acık ve demarke vaziyette bırakan hasım san | trhafma da modern futbolda cok ar rastgelineceği için en iyisi ekser yan | açıklarla işlemektir. | (Devamı var) — | vaziyeti | WWX "w ';x'! ğ aksi tak | u — g t Nİ " H l ! |