oN Hatıralarığı amâ.tan: Alman korsan ge misi Üa eli BETTTİ. gimialll'” p a— ..e.:»dm;'-f' “Deniz kartalı” nm — süvarisi Könt Feliks fon Lukmner ZAS- Inglllzlere mukavemette bulunmanız imkânsız.. Haydut değiliz ki, sivil kıyafette taarruza geçelim! Yoksa bir rovelver kurşunu ve bir kaç bomba ile gelenlerin beşini de haklamak işten bile değildi Yerlilerin bizlere karşr gösterdikleri dostluğu anlamak iktıza eder. Filvaki batınlardanberi İngiliz tahakkümü al- tında bulunan bu asil ırklar İngiltere- den çok nefret ederler ve bu yüzden İn- gilterenin başlıca düşmanı olan AÂl- manyaya karşı tabii bir hürmet besler ler. Bütün bir cihanm Almanya aley- hinde yapmakta olduğu propaganda bu civanmert ruhlar üzerinde tama - miyle bir aksitesir husule getirmişti. Geceleri görüşmek için aralarında toplanıp da ihtiyarlar Amerika, Fran sa*İngiltere, Avustralya, Yeni Zels.n - da' gibi Almanlar aleyhinde harbeden milletlerden bahsettikleri zaman onlar Almanlarin bü kadar çok düşman kar- şısmımdâa çabucak. ezilivereceklerini zan- netmişlerdi:. Halbuki : cepheden gelen arkadaşları Almanlarm bu bin bir çe- şit düşmana karşı yalnız mukavemetle kalmayıp zaferler bile kazandıklarımı, Alman — ordularınım , senelerdenberi Fransada bulunmakta olduklarmı söy- lemislerdi. Bütün bu efsanevi kahra - manlıklar, bu civanmert insanları de - rin derin düşündürmüştü. 'Bir gün küçücük bir kayık yaklaş - mış ve Alman harp bandırasmı çekmiş ti Büu manzara karşısında yerliler ken di kendilerine: — Demek ki Almanlar buraya ka- ' dar gelebilirler. Demişler ve büsbütün şaşırmışlardı. Hattâ teknemizin küçü- ocük hacmr da kendilerini şaşırtmadı. Onlampekrâlâsinliryorlardı ki, İnsan bü tün bir dünya ile boğuşurken eline ne geçerse ondan istifade edecektir. “İşle ğene bu sıralardadır ki Volf| kruvazörümüz tarafmdan uçurulmuş bir tayyare Sidney şehrmi ziyaret et- mişti. Böyle hiç ümit edilmediği bir sı- rada birkaç noktadan birden düşmanın deniz ve hava vasrtalarımın görünme- si İngilizleri derin derin düşündürü- yordu. Hattâ İngiliz sansürü Volf kru- vazöründen bir tayya.re uçurulmuş ol- duğunu resmeni tekzip bile etmişti. İn- gilizlerin bu endişesini yerliler büyük bir sevinçle karşıliyorlar, an'anevi düş manm burnunuün yerlere sürtülmesini Mmemnuniyetle telâkki ediyorlardı. Niue'ye çıkmağı tabif pek — istiyör - duk; fakat Almanlar hakkımda bu ka- dar yüksek fikirleri olan yerlilerden utandık. Onlara sefilâne vaziyetimizi belli etmek istemiyorduk. Onlara san- daldan cevap vererek teşekkür ettik, yolumuza devam etmek mecburiyetin- de olduğumuzu söyledik ve taze yiye- cek istedik. Bize birçok muz getirdiler. Hastalı- ğrmıza bundâan iyi ilâç da olamazdı. Te şekkür makamında bayrağımzı indire- rek yerlileri selâmladık ve tekrar sa- hilden açıldık. Hamdolsun muz sıhha- Seyahatimizin yirmi ikinci günü şarki Fici adalarmdan Katafangaya vâsıl olduk. Burada karaya çıkarak yarı donmuş azamızı harekete getir- mek imkânını bulduk. İki gün istirahatten sonra tekrar yola cıkmp türlü zorluklarla geçen bir yolculuğu müteakip Vakaya adasma geldik. Burada üç gün kaldık. Tekrar harekete hazırlanıyorduk ki limana güzel bir göletin girdiğini gör- dük. Kirşays ile beraber bu mükemmel yelkenli karşısında doğrusu ağzımızın suyu aktı, bu gemı Muhakkak bizim ol malrydı. Derhal gidip zapt mı etmeli? Yoksa ertesi sabahı mı'beklemeli? Bir harp meclisi kuratrak vaziyeti miütalea ettikten Sonra karar verdik: Kirşays ile ben gemiye giderek kap- tanla görüşecek; hizi - gemisine yolecu olarak almasmı - istiyeceltik. Denize açıldıktan sonra ise gemivi zaptetmek bizim için işten bile-değildi. Kaptan teklifimizi kabul etti. Silâh- larımızı ve resmi elbiselerimizi ayrı ayrı güzelce paket yaparak gemiye gittik. Aman yarabbi, ne güzel tekne! İki de yepyeni motörü oluşu bizi büs- bütün sevindirdi. Gemi demir almak üzereydi ki lima- na koca bir vapur girdi ve denize bir motör indirdi. İçinde bir İngiliz zabiti ile dört Hintli sipahi olan motör bu- lunduğumuz gğemiye yaklaştı. Ele verilmiş olduğumuzu anladık. Bizden şüphe edilmiş ve yakm bir li- mana vaziyet bildirilmiş olacaktı. Motör gemimize yanasştı. Üniforma- larımız paketler içinde ve kamaralar- da duruyor, derhal giyinmek kabil de- ğil Bu vaziyette sivil olarak İngiliz- lere mukavemette bulunmamız imkân- sız... Biz Alman askeriyiz, haydut de- ğil ki, sivil kryafette taarruza geçe- lim! Yoksa bir revolver kuürsgunu ve birkaç bomba ile gelenlerin beşini de haklamak işten bile değildi. Fakat si- vil bir adam, üniformalı düşmana ta- arruz edemez, buna askerlik şerefi mânidir. Biz korsanlik hayatımızdaki muvaffakıyetimizi bir cihetten de bu HABER — :&îî%aiü _noslfî:ü: çü âîtki.neiteg;h - 19'36 Macera ve aşk romarı Yazan : (va—Nm Kesilen uzuvların yakıldıgı ateşı tazeley p ortasına Anber Ialayı bağladılar; zavallı yanmağa başladı | Geçen tefrikalarm hülâsası: Altı yüz küsur tane yeni hadım olmuş Habeş çocuğunu hamil gemiler, Kizılde nizde 'yola çıkıyor”Bünlar, esir - taciri|, hacr Mustafanın mallarıdır. Bu adamın yeni boşadığı Havva, çocuklarım tedavi sine memur edilmîştlr Fakat, | “gömide, Sünbül adında, hadım olmamgş 89 yaş 'Yarmda cin gibi bir oğları vardır ki, muh teris kırklık bir kadm olan Havva, bu nu kendi kamarasında gizliyor. Çocuk da, iklimin tesirile, çok evel inkişaf et miş, bir mahlüktur. . . * Meyva vermiyen bir ağaçtım. Ger- çi servet sahibi oldum, bütün imkânla- ra kavuştum.. Heyhat! Asıl maksat eksikti.. Bir an bile Biçareliğimi unu- tamadım.. Hep sizleri düşündüm.. Siz- den intikamı kurdum. Arkadaşlarımla birlikte sözleştik: Kimin eli değerse Tantudan öc alacaktı.. İşte benim elım değdi.. Meanumyetle gülclli. Reis: _..ı.ıî İ ıirJ İi ııı-ı-nı — Fakat küçücük çomıklanmmdanu ne istedin?.. - diye hiddetle haykırdı.- Seni o hale sokanlar çoktan ölmüş bu- lünuyordu. Bunlar minimini yavrular.. Anber lala hiddetlendi: , ruhi halete borçluyuz, fakat sonunda! ti yedi torununa kadar- intikal eder., felâketimize de gene bu sebep oldu. (Devamıi var) : Torunlar, yedi tcedlerinin suçlarını ö- demeye mMmecburdurlar.. -İşte, üç' nesiî ı — ran gçaresiz ihtiraslara — Cahil köpek! Bak nasıl bir şeye , aklın ermiyor:...Bir adamiın mes'uliye: | sönra, intikam alındı.. ölüme hazırım... Halk: - — Tabil... Tabil... - diye bağrıştı. - Hem de ne mutlu bize ki, mukaddes a: teş- daha sönmedi, yanıyor!... Haydi, ben de * Hakikaten de, kesilen uzuvları o sa-| bah yakan mukaddes ateş, meydanın ortasında, kor balinde hâlâ hararet sa- İtyordu. Bunun üzerine kütükler attı- lar. Bunlarm ortasma da, bir sırıfa sımisıkr bağlı olarak Anber ağa çıka- rildı. İhtiyar, halâ göğsü kabarık, hâlâ memnun ve müteazzımdı: — Bu intikamı alrp öyle öldüğüm i- çin, gözlerim açık gitmiyor... Ey rah- metli arkadaşlarım... Ey Cevher, Eyi Mercan!. Ey öbür hadımlar!.., Ruhla- rınız neredeyse gelsin, beni burada bu halde görsün ve bayram ediniz.. Ben işte, Tantu'da bulunuyorum.. Hepini- zin öcünüzü aldığım için yakılıyorum.. Alevler vücudumu sarıyor... Hem de bizde olmıyan uzviyetlerin alevi orta- sındayım... Istıraplarımın tahammül- fersa olduğunu sanmaymız. Zira, buna kıyasla daha ne müthiş azaplar çek- miştim... Gençliğimde sinirlerimi sa - nazaran bu hiçtir... Hem o zaman, kalbimi - yeis kaplardı..., Şimdiyse, sevinç kaplıyor.. Allaha ısmarladık, dostlarım, Cevher!, Mercan!. Ölüyorum.. Size geliyorum.. Size l;s_.vuşacağm_ı._ Bana bir hoca, cen- /qîtğ j W_ Vatanım için her şeyi göze aldım. Fakat namussuzluğu aslâ — Şimdi de bir öpücük vermekte te- reddüt edecek misin, meleğim? Semra gözünün ucuyla prense baka- rak: — Çok içi tez bir inşana benziyor- sunuz, dedi, bu kadar sabırsızlık ne- den..? — Güneş karşısında bir buz parça- sının bundan fazla tahammül gösterece ğini zannetmiyorum. Haydi, rica ede- rtim beni üzmeyin! Prens bu sözleri söylerken — kurnaz bir adam çevikliğile Semranın boynuna sarılmakta gecikmemişti. — Önh, dedi, işte bütün arzum bundan ibaretti. Dudaklarım demindenberi hak kını almak için titriyordu. Vilhelm, Semrayı öpmüştü. Zavallı kız! Semra o güne kadar bütün bu işlerin kolayca yapılıvereceğini — sanıyordu,, Başkalarının kolları arasına: - atılmak; başkalarının dudaklarındaki ateşi yanak larile söndürmek.. Hasılı herhangi bir erkeğin geçici heveslerini tatmine âlet olmak. Semra kızardı ve kendi kendine: — Yok.. yok.. — diye — söylendi — Ben bundan ötesini kolaylıkla yapacak tiynette yaradılmış bir kadın değilim. Vatanıma hizmet etmek için — her şeyi göze aldım, Fakat, namussuzluğu asla.. Beyninde bir uğultu duydu.. Gözle: rinin içi ateşle dolmuş gibi yanıyordu, Prense bir şey sezdirmemeğe çalıştı. Fakat, bu işlerde derin tecrübeler geçir- miş olan imparatorun yeğeni pişkin bir adamdı: : — Ne oldunuz.. Sıkıldınız mı? Sonra kahkahayla gülerek ilâve etti: — Görüyorsunuz ki, sizi öpmekle bir şey çalmış olmadım, Hele bir kendinizi yoklayın.. Hiçbir eksiklik hissetmiye- ceksiniz ! ; Semra önüne bakarak cevap verdi: — Hakkınız var! Siz kendi gözünüz- le benden bir şey eksilmediğini görü- yorsunuz! Zaten namus denilen şey el ile tütulur bir nesne değildir.. Kayba- lurken de göze görünmez.. — Haydi canım, bu kadar fazla na- muslu olmağa çalışmayın! Zaten kolis arasında namusun bir pırlanta gibi te- miz kalmasına imkân var mıdır? — Türklerde bir darbimesel vardır; Güneş yere düşmekle kirlenmez derler. Her sanatkârım sahneye çıkmca namu- sunu, izzeti nefsini kaybetmesi icap et- mez. * — Evet ama, yere düşen değerli bir pırlantayı 'görüp de elini — uzatmadan yoluna devam eden bir yolcuya bu asır- da ne derler, bilri misiniz? Semra susmuştu.. Prens sözünü gülerek tamamladı: — Aptal derler.. Ve ben o aptal yol- culardan değilim. Bu sırada Semranın elbisesini ütüle- yip getirmişlerdi,. Prens odadan çıktı: — Haydi, sizi daha fazla rahatıu et- mek istemem. Elbisenizi giyiniz de ye- mek salonuna inelim. Muzisıyenler bi- zi bekliyor.. . Semra paravanın arkasına çıkildı. Sırtındaki rob dö şambrı atarak kendı elbıseımı giydi: — Allahım, sen bana yardım eti Rak “setmek, gülmek, içmek, hattâ gayemize erişmek için sahnede göbek atmak bile bana,güç gelmiyor. Fakat, namuüus ve fazilet gibi kıymetleri inkâr edenlerin yanımnda kiüçüldüğümü hissedince eri- yor, sarsılıyorum. Ah Necmi Bey.. Sen benim. dertsiz başıma neler — getirdirn? Müllerin tiyatrosunda oynamak -benim “için hiç de fena bir iş değildi. O saha- da da memleketime hizmet edebilirdim.. ve ediyordum da., Fazla düşünemedi, Odadan giren kırklık bir kadın, içeriye reveranslarla -Semranım yanına sokuldu; * — Prens hazretleri sizi yemek “salo-i nüunda bekliyorlar matmazel: — Büyurunuz... gidelim Birkaç adım birlikte yürüdüler. Bu 'kadın belliydi ki prensin çök ya- Yazan: lskender F. Sertelli —'"T16 — kımn ve şayanı itimat hizmetçilerinden biriydi. Semranım kulağına iğildi; .— Prens sizden çok hoşlanmış. Ken: disinin bir takım garip itiyatları vardır. Bunları size söylemeye lüzüum görüyo- rüm | Semra dudağını bükerek: —- Sizi —- dinliyorum, dedi, beni alâ- kadar eden tarafını ilk önce söylerseniz pek memnun olürüm, Birdenbire ciddileşen Alman kadını - önüne bakarak anlatmağa- başladı: — Gece eğlence esnasında — prensin beş kadehten fazla viski içmesine mey- dan vermiyeceksiniz! Prens, — sevdiği bir kadında bu alâkayı şiddetle görmek ister, İkincisi: Ziyafetter yani davetli- ler dağıldıktan sonra, yatak — odanıza .çıktığınız zaman, prensi hiç incitmeden yatağına yatıracaksınız! Ve sizi yanına çağırmadıkça koynuna girmiyeceksiniz! Semra birdenbire fena halde sinirlen- :—mişti. Kapiya doğru yürüyerek: " — Üçüncüsünü dinlemeğe tahammü- lüm yok, dedi, rica ederim gevezeliği birakınız! Siz beni prensin yatak - oda- sına hizmet etmek üzere gelmiş bir ka- din mt zannediyorsunuz? Alman kadını soğuk kanlılığını mu- hafaza ederek başıtır salladı: — Prens hazretleri bu sabah daire müdürüne:; “Bugün yeni metresim saraya gele- cek. Onu bir lisatı mürebbiyesi gibi ka- bul edecek ve soranlara öyle tanıtacak- sınız |,, dedi. Fakat, bu yabancılara kar- şısöylenecek bir sözdür. Ben — prensin |ceski dadısıyım.. Onün burada gizlice ya pacağı çapkınlıkları;, korkmayın benden başka kimse- bilmez. “«Serara dakikalar geçtikçe-- artan bir sşaskınlık içinde boğuluyordu. “Odadeangeniş bir koridora; koridor: dan da' yemek salonuna -geçtikleri za- mâan müzik başlamıştı. Yemek salonuna' girerken - dizlerinin -mamiyle samimiydi. Erkeksiz, M ;Ü Hi .pekbalıklarına yem olmak bin — tan da korkmuyordu.. nette tam uzuvlu olarak dıriîe li Zömdili söylemişti.. O zaman, ah işte o 2 ğ Ah; ah ah Asah! -— N el Artık alevler, tekmil vtleudunll e Ti ladı. y Tantulu zenciler, onun etrame lar, hora teper gibi: — Gullâha! Yullaha! söylüyorlardı.. ya M Bu manzara, cidden pek müt_h kadar fecayie alışık olmalâarına men, yedi geminin halkmi da müt yiç etti. Çünkü, anhaminha, Anbef layı herkes tanıryordu. Bu adam, * tün- muhitine kendini sevdirmiş, geçer, sevimli bir insandı. Fakat ' şöhreti bahadırlığında olma.dığî doğrusu, bu kadar kahramanca Ğe& ğine de kimse ihtimal vermemlştl—' Ne de olsa ateş., Diri diri yâkilf kolay değil...- Hattâ, küpegteye dayanıp etraf — Kurtaramadık.. Vah vah!.. 'İ' ; h Ve ç oldu.. 'Neyse Allah rahmet eylesit | 'Vet , diyen Hacı Mustafa bile şimdi, * süfünde samimi idi. Kendi kendine: P. — Şu adam, elli köle değermiş- man yiğitmiş..,, diye itiraf etti... Fakat, düşünmedi ki, ona hediyt | deceği elli kölenin içinde de ne #” hî.ş Afrika ihtirası taşıyan biçare * cuklar vardır... Pi Şimdi artık, gemiler, demir 219 Poz, — Çocuklara ne zamatnı bakacağ” Ne haldeler acaba?.. Hawa, bütü" birleri aldı mı? '“Esir tacirinin etrafindakiler? ” l — Bütün tedbirler almdı... HB Hatun hastalarla meşgul oluyor.. “> _ yetine icap eden emirleri verdi.. - ralara yeniden tiftik konuldu. SiZ: j terih olunuz.. Haremsarayınıza (| lerek rahat ediniz... Vücudu ge İ;';ı seferde çok yoruldu!.. Biz kullaf” çalışırız.. - dediler, | Hacı Mustafa: " — Pek âlâ... Pek alâ.. EB-SSGUH’ vanm bu işi muvaffakıyetle başaf” | — itma elliühei. Benden: kendisine ”'; ş lâm götürün.... İstediklerini ya ' gım... Onu Misırda nıkâhlry — | Hiç ımılmeıım. j * # & Bu müjdeyi götürdükleri | Havvanın a.klmda heyheyler n | du... v “Bu dört gecelik Hhayatından gi| memnundu, çok!... . Önünde, yeP ; AL « diye 4 l ) | 6 bir saadet kapısı açılmıştı.. Bu biribirine zıt hislerle: ıeviyordu-' TDR koynunun hararetinde büyütm ıj 'a yütmek, çabucak büyütmek, # y | münhasıran kendisi için ı.=ıak1t1»!13'k ; ğ_ tiyordu. | Ödü patlıyordu; Ya maazallah keafednrlerse" man akıbeti ne olurdu? Hayır, akıbeti değil!...- Zira, © çoktan Ü yt gözüne almıştı. Beş gün evvel 97 | atıldığı vakit de ölmek arzıwlnd *N "l i, bir ömür yaşıyacağına boğuîmn'k’ M ge | b reccahtı... Fakat şimdi, vawkmj | & e *ıı yordu... Müstakbel senelerin S dü.. Hattâ, bu gave ile ihtiyar! 'm’? ni, emelinin büyümes'ni arzü mevan"/*"')/ rendiniz? üstünde durannyacak kadar ger5 mişti. “Demek ki prens hazretleri ":M damlarına Semrayı bir metrel tamıtmıştr.. içîf — 'İnsafi uzun zaman heyeA', ö7 de yaşatan bu güzel dansları nef ş (Devami ver)