kısımların hulâsası; 11 tayyarelik bir filo ile E Kl Türk tayyare hangarları üzerin “İŞİ. Burasını bombaladılar. Fakat leri de üş tayyarelerini kaybet Yere inmek mecburiyetinde Zalan larından birisi de Türklere esir i Bı sefer dn İngilizler 3 tayyare, de Iki teyyare ie hangarlarmı nişlerdi. Katya feliketinden sonra n çok da zak hir mevkide bu m Romani mevklinde o yeniden Üzerine çullanmışlardır. Gil de bu seferde bulunmuştur. O za Merdit adını verdikleri Tepeye yer Rİ) bulunuyordu. Türk taarruzu mot lihuştu. Güneşin altında iki o bin . Ü ve kılıç parlıyordu. OBu harpte er geriye çekilmeye mecbur edil IBPdİ. Fakst gece İngilizler kuvve © takviye etmeye uğraşırlarken di çevirmeye çalışıyorlardı. Gilne kitaları biribirine temas ettirmek ve gituği zaman çölde bir ceset & basmıştı. Az sonra (o öğrendi ki Sebet değil sağ, dipdiri bir Araptır. İk, obire ortaya iki kişi daba o çikti. ir ne larını çekerek Uzerine hücum et f Kaçmaya çalıştı. Kaçarken ayağı Milarak yere düştü. Araplar da ay İirde sendelediler. İşte bu onun Bim kurtulmasına sebep oldu. Silâhmı tarak Ux Araba ateş ett. yi tabancamm. ağzından çıkan İk İY eser er Şeye Ehli: lisalib muhargb k Rayı, vermişti. Lavland fırkasımı ara <ğğiiiiği Yazanlar : Ingiliz ordusu hava zabiilerinden Kenneth Brovn Collirs, Meşhur sayyah va muharrir Lovvell Thomas Ayağıma bir kurşun çarptı Türkler bu harpte İngilizlerden beş misli zayiat vermişler ve bir milyon fişenk de bırakmışlardı gerekse Türk hatlarının ateşleri flstü-) kat gizmemin topuğu uçup gimişt müze yağmıya başladı. Ne Türk, ne de| İngiliz pöbetçileri çölde bu kıpırdan-| manın mahiyetini anlıyamazdı.. ml mi prensip olarak her isı taraf da &- teş açmıştı. Gerçi size tuhaf gelir ama, ben bu ateşe güvenmiştim. Kendimi yizüko. yun yere attım. Beni kojalamakta o- lanlar da ayni işi yaptılar. Yavaş yar vaş uzaklara doğru sürünmeye bağla dım. Onlarsa kıpırdanmaya cesaret & demediler. Ayağıma bir kurşun çarptı. Kan «- kıp akmadığını anlamak için elimi w- zattım. Taliliymişim. Kan yoktu; fa- GÜZEN PRENSES Romanideki harp ne öyle bir günlük ne de iXi günlük bir harbe benzemi- yordu. Tür&ler artık burada bir şey yapamıyacak'arına kanaat getirinceye kadar tam bir hafta ileriye geriye gi- dip geldik. Böyle olmasma rağmen Fon Kres ge ne zekt davrandı. Harbin kaybedilmiş olduğunu biliyordu. Fakat daha başka harpler de olacaktı. Bunun için bizi piyade ve süvarilerle oyalamaya de- vam ederken, ağir toplarını geriye, emniyete gönderdi. Çöl kolumuz topları yakalamıya uğ- raştı. fakat bunun imkânı yoktu. Haf- Sina TİMErindE Türk #ömar haslanel öririlen BE talarca silrer bir muharebeğen sonra, atlar o kadar bitkin bir hale gelmiş lerdi ki emeklemekten başka bir şey yapamıyorlardı. Çölde top paha biçilemiyecek kadar kıymetliydi. Piyade ve süvarinin yer- leri doldurulabilirdi, Fakat Hallcin bu yanında başka top yoktu. Buna rağmen Romani zaferi bizim için büyük ehemmiyeti haizdi. Zayiatı- mız 1500 kişiydi; Türkler bunun beş mislini kaybettiler ve geriye bir mil yon fişek bıraktılar. Bunun en mühim tarafı Türklerin ricate başlamış olma- larıydı. Bu da şimdilik bize yetip ar- tardı. ele'i Dilimize çeviren: A, E, Bu yeşil gözlü kadın da kimdi? Ben bunu tanıyacaktım YEŞİL GÖZLÜ KADIN Portsaide dönmek için emir aldım. Orada iki hâdise oldu. Birisi beni se- vindirdi; ötekini de size birdakika sonra anlatacağım: Generalin karşısına çıktığım zaman bana: — Gilney sana havadislerim var; hem büyük müjdeler. Henliz mahröm- dir. Londra nihayet . kararmı verebil- di: Harbi çölün öte başma ilerletecek ve Türkleri Arzı mukaddesten çıkara- cağız!, Dedi, Bu sözler yöreğimi yerinden oy- nattı. Şimdi hiç olmazsa harbetmek İ- çin elimizde kat'i bir koz vardı. Çölün öte başmda gözlerimizi &'kecek bir ye- rimiz olmuştu. Generalin dairesinden çıkıp da 50 - kakta yürürken sevinç içindeydim. Ya rı rüya görür bir haldeyken, dikkatimi bir şey celbetti. Bu bir kadındı: Mısırlı bir kadm... Yüzünde siyah yaşmaği vardı. Yalnız gözleri görünüyordu. Fakat ben bunu tanıyacak gibiydim. Uzun boy'luydu. Peki ama benim aradığım boy değildi Xi, Neydi? diye düşünürken birdenbire gözleri aklıma geldi. Ah o yeşil gör- Ter. Bu kadm Kontes Varluta idi. De- mek ki verive gelmis. Hem de tebdili kıyafetle" Nasıl gelebilmizti? Ve nirin dönmüstü? Bunu bulup anlamak elbet ki benim vazifemd GÜZEL PRENSES 129 Vera bunları söyledikten sonra, alaca karanlıklar içinde biraz ötede o yüksel- izi olan istasyon binasına kadar git- Adolar, olduğu yerde mıhlanmış gibi Öüruyordu. Bütün ümitleri yıkılmış, ta- sarladığı şeyler baştan başa (mahvol- Muştu, Meğer at üzerinde Anna (diye yılanı taşımıştı. Atını da bu kadının Öldürdüğü anlaşılıyordu.Ağır ağır tek- Tar beygirin yanıma gitti. Hançer yaranın etine saplanmış duruyordu. Hançeri Yaradan çekip kanını sildi. Sonra han- Şeri cebine indirdi o ve soğuk bir ses- ie Söylendi: — Aramızda besaplaşırken bu “han- Ser gok lâzım olacak. Bu silâhi sakla Yacağım, Acaba Anna ne © oldu? “Ne Sanlı ne de ölü,, bu da ne demek olüyor Acaba? Bu memleketi terk için daha bir ya var. Bu muammaları nas hal- yeceğim bilmem. Fakat er veya geç €rhâlde halledeceğime eminim. Kont Adolar, böyle düşünüp söylenir Di düşes Vera trenin yumuşak döşe- Pi Üzerine serilmiş, üç “düşmanına “YI birden kazandığı muvaffakiyetin ile şehre gidiyordu. —25 MEZARDAN ÇIKAN KIZ li Mülrer, Bohemya civârmda bir ai rm idi. Otuz senedenberi bu- ita, e$mış, çabalamış ve nihayet bu tin Sahibi olmuştu. Karesile mes e yozlardı. ae Edvar isminde bir delikanlı ine başvurarak iş istemişti. İhti- kalpli olan Tubi Mülzer, bi- delikanlıya itimat edememek Yar ve eyette bu Perabe, e onun çok dürüst ve namuslu bir genç olduğunu görmüştü. Edvar böylece hayli müddet Mülzerin giftliğinde çalışmış ve (o nihayet çiftlik sahibinin eli ayağı haline gelmişti. Ay- ni zamanda çiftlik sahibi Mülzerin kızı Anyez de Edvarla alâkadar olmaktan geri kalmamış ve nihayet onu derin bir aşkla sevmişti. Bunun © üzerine kızın babası ile anası onu Edvarla evlendir. meğe karar vermişlerdi. e Delikanlı da buna razı olmuştu. Ancak delikanlı kı- #ı sevmiyordu, Çünkü onun © kalbinde hâlâ Annanın aşkı bütün şiddetile hü- küm sürüyordu, Bununla beraber, deli- kanlı bu iyi kalpli insanlardan gördü- gü iyilikleri ve Annanm da kendisinden yüz çevirerek Kont Adoları sevmiş ol- duğunu düşünerek buna razı (o olmuş, çiftlik sahibinin kızını mes'ut (etmeğe çalışmayı âdeta bir borç bilmişti. Edvar, ormandaki ihtiyar Soselin kulübesinde Annadan ayrıldıktan sonra (kendisini timarhaneden kurtaran çingene kızı Lâ. lenkanın yanma dönmüş, çingenelerle bayli müddet göçebe bir hayat geçir. mişti, Fakat çingenelerin yaşayış tarzı- nı yadırgamış bir türlü bu yaşayışa a“ İşamamıştı. Bunun için bir gün ansi- zın çetkiden kaçmış ve bu çiftliğe baş. vurarak çalışmağa başlamıştı. Fdvar çiftlik sahibi Mülzerin kızı ile nişanlandıktan sonra bir gün kız hasta. landı ve bütün ihtimamlara rağmen &- Jüverdi, Zavallı Anyezin başı ucunda ağlaşan anne ve babası kızın ölümüne şok mütcessir olan Edvara evlâtları ol- maşm: teklif ettiler. O da bunu kabul etti, İhtiyar karı koca kendileri öldüğü zaman çiftliklerini Edvara bırakarak o- nun mes'ut olmasını temin etmek iste- mişlerdi. Böylece servetleri evlâtları bi sevdikleri Edvarın eline kalmış ola- caktı. zende hapsederek (o öldüreceksiniz ha. Bu nasıl hüküm.. Bu memlekette mah- keme yok mu, adalet yok mu? Fakat Zingaranın bütün bu sözleri, bağırıp çağırmaları boşa (gitti. Düşes Vera kumandana veda ederek çıkarken Zingaraya eğilerek yavaşça hapsoluna- cağı mağarada iri farelerle iyi bir zifaf geçirmesini temenni etti ve kapıyı çe- kip gitti. Zingara, arkasmdan: — Ah canavar... Cehennem zebanisi diye haykırdı. Fakat (Okumandanın zil şalması üzerine içeri giren gardiyanlar eski at canbazın: alarak şatonun dibin- de kayalar içine oyulmuş zindanlardan birine götürüp duvara zincirlediler ve hapsettiler. Düşes Vera, yolda bekliyen arabanın yanına gitti, Arabacı can sıkıntısından cebindeki rakı şişesini birkaç yudumda içmiş, kafay; iyice tütsülemişti. Bunun için düşesin yalnız döndüğünün farkına bile varmadı. Vera arabaya bindikten sonra arabacıya seslendi; — Bizi şimendifer istasyonuna götü- receksin, yolu biliyor musun? — Biliyorum matmazel, Yukarıda ne kadar çok kaldınız. Niçin sizi bu kadar çok tuttular? — Sadece pasaport muayenesi için bizi boş yere beklettiler... Araba sürat le hareket etti. Arabanm köşesine iyi- ce yerleşen Vera dudakları (o üzerinde muzaffer bir tebessüm uçuşarak şöyle düşünüyordu ; — Nankör Zingara,.. Muhabbetimin kıymetini bilmedi. Şimdi aşk macerala- rm sındanm küflü duvarlarına anlat- sn. Artık ölünceye kadar oradan çıka- maz. Anna Paskala gelince o da artik azıl: hir deliden başka bir şey değildir. Ormanda alabildiğine koşarak kendine sığınacak bir yer aramakla meşguldür, Günün birinde de timarhaneye götürür ler. Tarağın dişleri ucundan (o ensesini delip kanına karışan zehirin hiç sakası yoktur. O da bu halden kurtulamayınca ben de tehlikeden kurtuldum demektir, Hudut üzetinde Zingaranm mahpus bulunduğu şato çoktan gözden kaybol- muştu. Araba şimdi (o geniş'bir gölün kenarından süratle ilerliyordu. Yolun iki tarafında büyük kavak ağaçları yük- seliyordu. Araba bir müddet daha sonra gecenin karanlığı ve içinde bir ses yükseldi: — Durunüz!. Arabacı hemen hayvanların dizginle- rini çekerek arabayı durdurdu, ve ba - gırdı: — Ne istiyorsunuz? Soymak ise eli boş döneceksiniz... Karanlıklar içinde bir ses mukabele etti: — Biz kimseyi soyacak, değiliz. Biraz durun bakalım. Arabının içinde korkusundan dora kalmış olan Vera bu sesi tanıdı Kendi kendine murıldandı: — Bu kont Adoların sesi. Galiba An- nayı bekliyor. Onun Zingara ile bura- dan geçeceğini öğrenmiş.. Çevirip ka- gıtacak., Anlaşıldı, Vera, bunu söyle dikten sonra hemen arabanın kapısını açarak indi. Kont Adolara doğru ilerles di. Durunuz, diye bağıran o hakiketen Kont Adolardı. Yüzündeki o maskeyi çıkarmıştı. Diğer üç kişi daha vardı ve onların yüzleri maskeli idi. Kendisi Zin. gara ile hüviyetini saklamıyarak mertçe karşılaşmak için maskesini çıkarmıştı, Mücadele esnasmda silâh sesleri duyu İunca şatodan yardıma gelmeleri ihti- mali olduğundan yolun şatoden hayli ilerledikten sessizliği öldürecek