20 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

anlatan: Alman korsân gemisi i “Deniz kartalı” nın süvarisi Kont Feliks fon Lukner Hatıralarını anlatan © EFDAt TALAT —233 — Yazan: IHS : — 10 — Mi '.n e— Yavrum, diye murildandım, bu- rası pek emin bir yere benzemiyor. Ğ aç da kendini böyle - sandık- lardan birisinin içine kapatmamaya - Bereket versin ki yumruklarım var ve bunlardan istifadeyi bana AÂ- : trılyalılar öğretmiş oldular. — Herif elinde bir metro ile aşağı * di. Hem kKonuşuyor, hem de kolü- - mun ölçüsünü alıryordu. Garip hare - “< ler yapıyor, aşağıdan yukarıya doğrü ölgüyordu. Ceketimi kollarımın ' Berbestisini ihlâl edecek derecede — yukarı kaldırarak belimi - ölçtü. Son- ra ziyanın kâfi gelmediğini ileri süre- rek arkamı kapıya döndürdü. Bu es- - nada kapınıin dışarsmda kuüm giciğ: | dadı: Demek ki dışarda birisi vardı. — ©O sırada masanım öte tarafında yer atılmış birçok gemici palaspara- ; t gördüm. Demek ki benden evvel buraya gelmiş birçok gemiciler var- ; ı—'îılı Herıf mütemadiyen ölçü —alıyordu. arahk bel kayışımı çıkararak üze- takı!ı bulunan bıçak kmı - ile ikte masanm üzerine fırlattı. Lâ- biçak kınında değildi, Kendi ken- | tates soyaken yardım etmiştim. Sa- lkm bıçağımı geminin mutfağında bı- ş olmıyayım? Geri dönerken pencerenin kıyısm- da boş şişeler arasmda korkunç bir n * ; LİII P ar. — — Daha bir saat evvel ahçıya pa-| Esrarenglz evde henüz kesilmiş bir _ısan parmağı görünce herife bir yumruk savurup dışarı fırladım keaı]dı' Henüz yeni kesilmiş ve üze- — Tinde bir deri parçası sarkan kahlı - bir insan baş parmağı... - Bu sırada herif pantalonumu çö- / züyordu. Eğer pantalonumu — çözüp bunu ayağıma dolaştırırsa krmıl- c omauryacak bir hale selecektim. Bir B 'ede kendimi kurtardım, masadan üt kutusu ve bel kayışrmı kaptım îe sağ elimle herife nefis bir direkt j *yerleştırdım Sonra göz açıp kapayın- -— caya kadar bir tekmede kapıyı par- çı.la.mış ve avazım çıktığı kadar: Fyal : Mkim pastasını geveliye geveli- — — Ne var, ne oluyor? diye koşarak /| geldi. Kendisini kolundan yakaladım - Ve şekerkamışı tarlasımda koşmaya , »’haıhıdık. - Navge mütemadiyen: '_ - — Yahu ne oldu? Söylesene.. deyip dtıruyur ben ise: ——— dehşetimden kanım buz' Navge, Navge. Diye bağırara vanı d“h”kadar dünyanm hiçbir yerin- “eyve ! — Ah Navge, bilmiş olsaydım hiç içeri girer miydim? cevabinı veriyor- dum., Bir ı&lik sesi işitildi ve bir süvari ile dört yaya adam bizi ar«yarak koş- miya başladılar. Bunlar bizi geldiği- miz yoldan kaçacak zannederek o ta- rafa sapmışlardı. Lâkin biz bir kere evi geçtikten sonra aksi cihete dog'm koşmıya başlamıştık. Uzun bir kavis çizdikten sönra Ho- noluluya geldik. Başıma geleni bir polis memuruna anlattım. Omuzları- nı kaldırmakla iktifa etti. Honoluluda tayfalar sık sık kaybolurlarmış ve bu haydutları ele geçirmek için hususi teşkilât kurulması icap edermiş. Ser- güzeştimizi Büvariye anlattığımız za- man: — Oh olsun dedi. Ne vardı gidip Allahm bu belâlı yerlerinde yalnız bağınıza dolaşacak? Diğer arkadaşlarla söz birliği ede- rek gelecek pazar tatilinden bilistifa- de gidip hep birlikte esrarengiz köş- kü zaptetmeyi kararlaştırdık. Ve plâ- nımız için mütenevvi silâhlar da ha- zırladık ama cuma günü karantina emri geldi. Şehirde sari bir hastalık zuhür etmiş olduğundan mürettebat - tan hiç birisinin dışarıya çıkmasına müsaade edilmedi. Bu köşkün ve ga- rip sahibinin de esrarı benim için halledilmemiş bir halde kaldı, gitti. Bıçağıma gelince onu hakikaten mutfakta unutmuş ve dönüşte raf ü- vzerideviyekmüştüme n HTT ÜN Herif her şeyi mükemmelen hazır- lamıştı. İkimizden en zayıfımız olan Navge pastası ile meşguldü. Bir kere benim işim bitirildikten Ssonra sıra Navgeye gelecekti. Bu sırada bir elim tecrübe daha, ge- çirmekliğim — mukaddermiş. Gemide Ogüst isimli bir arkadaşım vardı. Be- raberce gemiyi ve gemideki esaret ha yatmı terkederek başlıbaşımıza bir i- şe girişmeyi kurduk. Niyetimiz ba- lıkçılık etm2* " Palık avlamak kolay- dr aa *epsinin setın. | Yankoverde Lalık bol olamaz. Sandaldan maa- da bir tüfeğe de ihtiyacımız vardı. Çünkü münavebe ile hem balıkçılık, hem de avcılık etmek istiyorduk. Bir otelci bize Roşoz dağları hak- kında birçok efsaneler anlatmış, ayni zamanda Vinçester sisteminde on iki ateşli bir tüfenk de göstermişti. Bir u—.ı Esat Eey haber alıncaya kadâ işi geciktirmeğe çalıştım — Peki ağabey! — Bir dakika kaybetme, Sonra faydas: dokunmaz haydi aslanım! — Ben gidiyorum. Fakat bunlar da şimdi hareket edecekler. — Senin onlar hareket etmeden evvel Sirkecide bulunman lâzım, — Allaharsmarladık. Saip, bir eski tulumbacıdan daha bas- kın bir halde yokuştan aşağı vurdu ve derhal gözden kayboldu, Bu muhavere- miz kimsenin nazarı dikaktini celbetme mişti. Saip gittikten sonra düşündüm: J — Acaba çocuk yetişebilecek mi ? Ve derhal karar verdim: — Ne yapıp, ne edip — kamyonların mümk'in clduğu kadar geç — hareket etmesine çalışmalıyım. Hiç olmazsa E- sat bey bunlar hareket etmeden — işten haberdar edilmiş bulunsun, Esat beye vakit kazandırmak için ne yapmal:? Elden gelen her şeyi! Kamyonun arkasında çalışan başça- vuş Rayta gittim: — Başçavuş! Daha vakit var mı? — Ne bileyim ben, Allah — belâsını versin. Biter tükenir şey değil ki.. Yirmi dakikadan beri yağmur altın- da çalışan Rayt hayli sinirli idi, Bililti- zam sordum. bir müddet bu tüfeği satmalarak gemide ADİNLAW BEllı NF A IR / Hissif Roman Nakleden Hatice Süreyya ' — -H— — “Artık yazamıyorum. Takatim kal- * Söylemek istediklerimi anladın, mi? Ne derece hüsnüniyetle ko- üğumu görüyorsun. Söyledikleri- hulâsa edeyim. Ben senin rakibin, değilim, — bilâkis dostunum, tteftkinim! Bundan memnun olu- sun, şüphe yok! Memnuniyetini dan hissediyorum. Şu Eniğ de ya- adam' Böyle düşünüyorsun her » İtiraf et ki, seni şaşirttım. “'*” 'ben hakikaten doöstluk nedir bi- w kimselerdenim! Neylersin? Haya- â— daha. modern bir zaviyeden görmek m! İnsan, başkalarını düşünme- : .önee kendini düşünmeli! Fakat |- Biz de hani, cemiyetin vazettiği o beş para etmez kanunların ananelerin evkindesiniz... İkiniz de fevkindesi- ! İnşallah iyi olayım, artık insan ısma karışayım, Sırrınızı meydana Mi Ala !!İ (kİ bura M I vurmak için hiçhir sebep kalmıyacak- tır. Evet, hayatın çapraşık düğümle- rini niçin çözmemeli? Niçin azap çek- meli? Ben, bunun böyle olmasını isti- yorum... Söylüyorum işte: Müthiş a- damım ben... Öyle değil mi, Muradcı- gim ?.. Gözlerinden öperim... Söyledik- lerimi bütün samimiyetimle, olduğu gibi anlamanın yoluna bak!,, İsmet, nihayet gözlerini Murada doğru kaldırdı. İlham, düşünce dolu bakışlar... Sanki kadıncağız, pek uzak bir âlemden geliyor. Bir vahy âlemin- den... İnsanlığın fevkindeki bir kâi- nattan! Gözlerinde ziya huzmeleri do- lu... Sanki kâfirdi ve yeni bir dinin nuruna kavuştu... Murad, bunu anlayınca.. — Ya... gördün'mü? - Demek cesta- ret'ni gösterdi. sakladık. Geceleri baş tarafta bir as-İ -yi bu köyde geğirdik ve ertesi” günü !7 du., İsmet, tasdik etmek manasında ba- z ' g ma lâmbanin titrek ziyası altımda tü- feğin hem paslarını siliyor, hem de kendi kendimize birçok projeler ya- pıyorduk. Nihayet Modvin köyünün balıkçı kayıklarmdan birisini ele geçirerek balıkçılık etmeye karar verdik. Gece- 'sahilden bir kayığın palamar!nrmı gözerek denize açıldık. Bu sırada sa- 'hilden bizi görmüşler, peşimize düş- müşlerdi. Hattâ bir aralık bize tü- fek ateşi de açtılar ama o aralık rüz- gâr çıkmış olduğundan yelkeni açtık ve yola düzüldük, Bütün gece Sitl istikametinde yol aldık. Yolda bir Alman yelkenlisine tesadüf ederek ekmekle bir miktar bisküit tedarik edebildik. Alman ge - misinden bir miktar da beyaz boya satınalmıştık,. Sitlde sandalımızı beyaza boyadık- tan sonra balıkçılığa başladık. Lâkin tarlakuşu ruhumuz bizi bir noktada sebat ettirmiyordu. Bir müddet sonra balıkçılıktan usanarak sandalı Mod - vile getirip bırakmıya karar verdik ve işte bu nedamet hissine tebaan yap- tığımız fenalığı tamire teşebbüsümüz esnasında yakalandık ve mahkemeye sevkedildik. (Deımm var) smı eğdi. Itımnt ıfade eder bir tarzda, kadın, erkeğe elini uzattı. Lâkin hiç bir söz söylemedi. — Seni yalnız brrakayım mi, cicim? İhtimal, kendi kendini düşünmek ar- zusunu duyuüyorsundur. Anlıyorum, o- kuduğun satırlar, bütün düşünceleri- ni alt üst etti. İsmet, başıyla bir “evet” işareti da- ha yaptı. Enisin eliyle Yazılmış olan bu mektubu, dudaklarma bastırıyor- — Ben evime dönüyorum. Ne za- man istersen bana telefon et. Emrine hazırım. Nasıl dilersen öyle yaparım. Yahut da hizmetçi ile bana bir iki cümle söylet kendin telefon etmek is- temezsen... Daha üç gün İstanbulda- sın, deği| mi? — Evet. — Seni tekrar görebilir miyim? Bu ümidim kırılmasın bari! — Muratçığım! Sana çok azap verdiğimin farkındayım. — Bir üzüntün de ben oImıyayım bari... Mesele senin azap çekmemen...!' Ancak bu beni teselli edebilir.. Şim-ı' di artık biraz sükün best kal... Varsın “O” sana yolunu göstersin, seni sevk ve idare etsin... içinde ve ser-, — Birinci kamyona kaç kişi bindiği- ni saydın mı? Çavuş müthiş bir küfür bağırdı: — Bu cenabetleri — bize sayı ile mi verdiler ki ben de sayacağım. — Saymak lâzım. — Lâzımsa sen say. — Beni alâkadar etmez. Seni — eder. Çünkü muhafazalarından sen mes'ulsün Yüzüme hırslı hırslı baktı: — Eksliecek şikâr matalar olmadık- ları belli.. Ne sayayım? — Nereden belli! — Suratlarındaâan da, memleketlerini bırakıp kaçışlarından da. — Sen onu bırak da bir say bakalım! Belki miralayın soracağı tutar. Maksadım başçavuşu oyalamak, kam yonların hareketini mümkün — mertebe tehir ettirmekti. İngiliz başçavuşu son sözümü çok makul bulmuüş — olacaktı. Başını salladı: ; — Madem öyle, gel beraber sayalım. İkimiz beraber karşıdaki dolmuş kam yonun önüne gittik. Perdeyi kaldırarak ikimiz de saymağa başladık. Rayt yük- sek sesle: — Ön dört! dedi. Hakikaten on dört idi, Fakat ben va- kit geçirmek bahanesile: — Ben on beş saydım, — Olamaz on dört. — Tekrar sayalım. — Sayalım. 'Tekrar saymağa başladık. Bu sefer ben de on dört buldum, Biz — birinci kamyonu sayarken diğerinde tahmilât durmuş, biz lâakal yedi sekiz — dakkia kazanmıştık. Tekrar Krokerin kapısına gelerek içeri baktım. Kapının arkasında ancak bir iki kişi gelmişti. —Onlar da soğuktan titreşerek biran evvel arkadaş larının yanına iltihak etmek istiyor - lardı. Bu sırada Ballarla Benet yanıma geldiler. Ballar sordu: — Hazır mıyız? — Öyle gibi bir şey... Üç kişi kaldı. — O halde vakit geçirmeyin, — genç kalryoruz. Cevap verdim: — Kamyonlara kaçar kişi koyduğu- muzu bir kere saymağa lüzum gördüm. Başçavuşla bu işi de yaptık, — Kâç kişi var, — 34... — Kalan? — Yok! — Haydi öyleyse hareket edelim. Balların bu emri Üüzerine — başçavuş Raytiın yanmma köştüm. O ikinci kamyo- nün sayımı ile meşgüldü. — Çabuk hareket edlyoruz savurarak Enisin mektubunu kastediyordu Kadm, Muradın bu mektubu kendı-ı sinden alacağını sandı ve kotkarak, hırsızlama, mektubu yastığın arka- sına sakladı. .. * Firdevs, ayaklarının ucuna basarak içer girdi. Perdeleri açtı, pancurla- rı itti. Sönük bir gün, odayı aydın- lattı. — İyi uyudunuz mu, küçük bey?.., Saat onu geçti.,. Kaçta kaldırmam 1lâ- zım olduğunu — söylememiştiniz ama | bu kadar fazla uyumadığınızı bildi- ğim için, merak edip bakmıya geld'm Uyandırdığıma kusur mu ettim, kü- çük bey'. Yatak, divanm Üzerinde birtakım örtüler... İçinde bir adamın uyuduğu muhakkak... Lâkin hiçbir cevap gel- medi. ! — Hava, diinkiüindetn fena.. Pahar da gelemedi bir türlü... Bu nasıl şey. bilmem ki, küçük bey.., Gene süiktit... ! Firdevg, küçük beyin haşı ucuna, kadar yürümek ceğaretini gösterdi. — A... Küçük bey evde yatmamış...| — kötü şey?... — Patlamadın ya? . — Ben patlamadım, ama, F7 patlıyor, Hareket emri verdi. —» — Sen şunun muşambasıni * Başçavuş koşa koşa diğer K& önüne gitti. Saate baktım. K3 arasında yirmi dakika kaza lım fikrim hep Saipde.. — Acaba polis müddrıugiın' İ mi? Esat beyi gördü mü? — di7 | kendimi yiyorum. h- Başçavuş Rayt kapının önün” . ci kamyona geri kalan dört İi dirmekle meşguldü. Kolonel, 47 4 rini verdiği için ne yapacağım! 3 | vaziyette idi. Kamyonun arkasıf” ran bu son firariler, benizleri " , soğuktan çeneleri biribirlerine " nöbet bekleşiyorlardı. Hepı!nmf bir vabul ve paketler vardı. da yanlarında ayrıca bir evrlk* taşıyorlardı, Bunların içinde, P& nün yakasını burnuna kadar $ lan eski polis müdürü Tahsin £| çarptı. Kolunda büyücek bir eV7 tası vardı. En arkada ıu-aımf : du. Başçavuş Rayt yağmür karanlık içinde saatlerce uğ oldukça sinirlenmiş ve işin mutadı hilâfına olarak göstert&” | te olduğu nezaketi — bırakmış hem mırıldanryor, hem de önüf" herifi omuzundan veya kollarıM” tarak çok kuvvetli kollarile K& ve kamyonun içine âdeta savuf || Ben buü hali biraz öteden seyf'if bazan içimin sızladığını duyW| Şu karşımda bir İngiliz askeri karetine boyun bükerek ses ÇiF bir koyun veya domuz gibi içine fırlatıları şu insanların Ç? bir geçmişte memleketin mukâ na hâkim olmuş, mevki ve lllb.[ kimselerdi. Bugün bir köpek M si yapılmasıma lâyık görülen © * bu vaziyeti kendi akılsızlıkla ahlâksızlıklarile ihzar etmişlef& j bulur. Kamyona binme sırası polî' Tahsine gelmişti. Rayt, Tahst” müdürlüğü zamanından tanıdI na karşı aklınca bir cemile istedi Onu koluna girerek *? binmek üzere iskemleye çıkar” | ğer elile de Tahsinin koltuğu kıştırmış olduğu evrak çantas istedi. Rayt, aklınca Tahsine * etmek istiyordu. Fakat Tah'm'“ kimbilir kendi mel'anetlerini ? bin bir vesaik gizli olan bu nından ayırmak istemediği ğunun arasına sıkıştırmış 'mf' ( DevaN” Dün akşarn hunr!a.dığı kikaten bomboaş... Buna el $ ği Anlaşılıyor. Yastık kıı'lşı gan buruşuksuz... — Allah Allah.., Bu nasıl ” Uzun zamandanberi — böylt olmamıştı. Ay, demek ki, * yin “hanımefendisi,, geri Eh, kimbilir, belki de yeni Firdevs, bir an düşündü: Küçük bey, gömlek değistirif © değiştirecek — insanlardan — , Hizmetçi, haddini bilen H? dendir. Öyle sualler sorar8*” | nu her şeye sokarak,. efet'd* aç eden, İâubaliliklere sapt? dan değildir. Okumak k ama, elinden geldiği kadar " “ ti karıştırarak âlemin etmemeye çalışır. Fakat P men insana, birtakım tah rüttürecek izler de göze Ca Meselâ: “— Firdevs! Ben sana demiştim, halbuki sen başka bir lâvanta koymuş: aıfi”

Bu sayıdan diğer sayfalar: