13 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

”? İ Ha&tıralarmı anlata.n Alman korsan gemisi “Deniz kartalı” Kont Feliks fon Lukner nm — süvarisi Hatıralarını anlatan - EFDA'dl TALÂAT —226 — _3_ lklnei muvaffaklyetimîz, Fransa hüküme- tini harp içinde binlerce ton şekerden mahrum etmek oldu - Geçen kısmın hulâsası Alman korsan gemisi — "Deniz — kartalı,, İ - İngiliz abloka hatlariını yarıp — Atlas Okya ı - nosuna çıkmağa muvaffak olduktan sonra | — kömür yüklü bir İngiliz gemisini top ateşile :,_ * balırıyor. İkinci gemiye de ertesi gün rast YA lıyorîaı' ve bir kaç mermi ile durmağa mec 'ı' pi i “bür ediyorlar. F * l «ys ÇA Bi * * | — — İngiliz kaptan son filika ile ”Deniz « — Kartalı,, na çıkınca yanlış hareketini — ihtar etmek istedim. Lâkin tam bu sı- —— rada gemimizin doktoru geldi: ği — Hello kaptan! N Ük — Hello doktor!... —— Meğer bizim doktorla İngiliz kap- — tan eski ahbapmışlar. İngiliz kaptanı » - Barton bir müddet evvel başka bir ge miyle seyahat ederken Alman muavin —- kruvazörü Möve tarafından esir edil- — miş. Doktor Pieç de eskiden Mövede K üdi. Kaptan Barton —harp müddetince bir daha hizmet etmiyeceğine söz ver- Mmesi üzerine serbest bırakılmış. Za- — Vallı, serbest bırakılışından sonra ilk | seferini yaparken “Deniz kartalı,, nın —- pençesine düşmek tehlikesi ile karşı- laşmış.. Ne yapıp yapıp kurtulmağa calışmış, çünkü elimize düşerse, sö - a.. _zünde durmadığı için kendisini asaca- gımızı sanıyormuş. 4 Vermiş olduğu sözün a.ncak harp — filosunda çalışmamasma dair olduğu- — nu söyleyince zavalli ükünet buldu. Esasen cesaret ve metaneti ile hepi- - Mizi hayran bırakmış olduğunu da an Jalmca büsbütün. seyindi. J ; Hava fena olduğu İçin gemiye ka- dar filika gonderıp sintinesine dina- 'mit yerleştirmek. . güç — ölacağından * Lundy İsland'ı topla. batırdık, Kaptan Şevn “Deniz kartalı,, ndaki — Mmisafirlerin goğalmasından pek se- — Vindi. Tayfalar arasında ahbaplar, - hemşeriler çıktı. Unsurlar pek karı- O gikti, içlerinde Ingılızler zenciler, Ma | Tezyalılar vardı. Bunların hiç birisini| — 'gemilerinin batmış olması müteessir - etmiyordu. Etse : bile” * teessürleri, 4500 ton şekeri bekliyen Fransa hü- — “kümetinin teessürü kadar derin ve iç: Eî_:eı'ı olamazdı. KEDNEZ, Üa # — * oj a — 1 Deniz tarihinde her halde ' sonuncü | olan bir korsan gemisine kumanda et-| ç Ş gNr ;;nek taliine mazhar oluşum — pek cok dostlarımın, hattâ yabancıların mera- kını tahrik ettiği için her taraftan ha: ei ei a gel SŞ Mi 4_(3'_.. i trralarımı yazmak teklifiyle karşralş-| ' *maktaydım. Yirminci asırda yelkenli : bır gemi ile korsanlığa çıkmak fikrini “nasıl aklettiğim çok merakı mucip nluyordu | Başımdan birçok maceralar geçti -—ı've Alman bahriye zabiti olmadan ev- ; Dm ıi l | 'nem, babamın 'şiddet politikasına mu- uf var! Nakleden Hatıce Süreyya vel oldukça aşağı vaziyetlerde bulun- düm, Bunları anlatmamak belki daha iyi olur. Ama, umumi harpte oynadı- ğım rolü izah edebilmek için gençlik maceralarımı da yazmak icap ediyor. İçtimai hayatın bahtiyar sınıflarıma mensup olan aziz okuyucular! Yolu- nuz üzerinde raslıyacağınız betbaht- lara fena nazarla bakmayınız. Belki bir gün bunlar arasından kendisinden bahsettirecek, ismi tarihe geçecek bi- ri çıkabilir. Ve sizler, hayatın sefalet çukurlarından yükseğe cıkmıya çalı- şan zavallılar! Meyus olmayınız! Ce- saretiniz kırılmasın. Bir gün olur bel- ki sizler de, benim gibi, yüksek bir Mmevkie.çıkarsınız. Şimdi itiraflarıma başlıyayım: Dersd lisesinin beşinci sınıfında- yız. (Alman mekteplerinde — beşinci bizdeki yedinci smıf muadilidir, tale- be beşinciden dördüncüye, dördüncü- den üçüncüye ve ilâh terfi eder) hay- laz ve haşarı bir çocuk ikinci defadır ki sınıfta kalıyor. Bu çocuk âcizleridir. Dördüncü sınıfa geçmeye gene muvaffak olama dığımı öğrendikleri zaman evde bir patırtıdır koptu. Bereket versin bü- yük annemin merhameti imdada ye- tişti de ucuz kurtuldum. Büyük an- Delâletim üzerine Krokerdeki | Türk mahbusu tahliye edildi — Onu söyliyeyim. İçinizde, bu va - ziyete rağmen herçebaâbat İstanbulda kalmak istiyenler varsa onlar da söyle- sinler. Kimseyi icbar etmek — gibi, bir vaziyet mevzzuu bahs değildir. Belki bazılarınız bugün için her sıkıntıya kat- lanırım, yarın, vaziyet düzelir, gene bu memlekette yaşarım diye düşünür- ler. Bunlar gitmezler, burada kalırlar. — Kalanlar olursa onların hayatları muhafaza altında bulundurulacak mı? — O benim bileceğim şey değil. — Gideceğimiz yerde ne yapacağız? Bizi kim çalıştıracak? — Şimdiden buna da cevap vermeğe imkân yok. Hem vakit çok dardır. Size yarım saat mühlet veriyorum düşünü - rüz, Sonra bana kararınızı bildirirsiniz. Yarım saat sonra tekrar buarya gelece- ğim., Onları gene biribirlerile — mühakaşa eder bir vaziyette bırakarak aşağıya in- dim.. Ö gün mahpusların ziyaret günü olduğu için orta katın sofası hayli kala- balıktı. Ziyaretçilerin muamelelerini yapar - ken üç kişi tarafından şöyle bir teklife marüz kaldım: — Bizim burada yatan akrabalarımı- zın suçları gayet ehemmiyetsiz, âdi şey lerdir. Bu ufak kabahatlerden dolayı on ları ğgünlerce yatırmak adalete sığmaz. .kabıl şefkat târaftarıydı. Kabahati|- babamm usulünde buluyordu. Baba- “ma şöyle dedi: Feliks'in hakkından gelemedin. Ba- ğırıp çagu-mın para etmıyor. Bırak c Bü&b : şmıartacaksm. mafih cîedıgm olsun. Büyük annem beni bir kenara çek- ti: — Evlâdım, dedi, bugünden itiba- ren çalışmaya başla. Sınıfta kazandı- gın her derece için sana elli fenik ver-. mâyi vaadediyorum. Bak şimdi sınıfı- nın 44 üncüsüsün, ' yani sonuncusu- sün, 43 üncü olduğun vakit elli fenik alacaksın. Böylece birinciye kadar yo- “%#:4- O zaman, büyük annemin teklifi sa- yesinde kazanabileceğim paranın mik tarmı hesap etmekten bile âcizdim. Maamafih kat'iyetle cevap verdim: — Peki büyük anneciğim! Sana söz Veriyorum, bugünden itibaren var kuvvetimle çalışmıya başlıyacağım. Bana karşı gösterdiği itimat ve ba- bama karşı müdafaa edişi beni gurur- İandırmızstı. Hakıkaten çalışmıya baş- ladım. İlk hususi imtihan geldi. Numara- larımızı aldık. Eyvah! Gene sönün- cuyum! Süngüsü düşük bir vaziyette — eve Hlnssî Roman KAT . YÜO “— Adam 'sen de...,, diyerek omuz . | Jale, Jülideler ve emsali behekler... — Bunlarm kıymeti yoktu ki... Ne derler âe desinelr... Ne yaparlarsa yapsınlar. İnsan ne zaman isterse, bunlardan düzünelerle tedarik edebilir. Su anda Tei yür»'*rrmn sıkımtı veren o Geğildir. Baş- K *ka. geydir.. : ' ___, ' Filhakika doğrü.. Vaktiyle Jale'ile de alâkadar ölmüş, Oonu sevmişti.. “Bundan bir sene evveline ait bir hâdi- seydi bul.. Bir gün, fazla izahat ver- £ ;n(leye luzum duymadan onu terketmiş “ti. Her halde yorulmuş, bıkmış ola- "'l':'ı'ı TEM üA câktı.. Hulâsa, Jaleye fazla ehemmr- yet vermemişti.. Jaleyi pijaması sırtında, kübik evi- nin dekoru içinde, bitmez tükenmez basmakalıp şeyler anlatıp duruürken ilelebet dinliyecek değildi ya.. İllallah... Yalnız ondan değil, bütün “kadınlardan illallah... Şimdi artık, İs- met, Muradın hayatına girmişti.. O- nun hayatında büyük bir saha isgal etmişti.. Artık hiç, hiçbir şey onun ye rini tutamazdı. Onu tahtından indire- mezdi! Ne hâkim kadındı İsmet!... Onun e 1 ae ça,mmtyg bBâşladın, muhakkak iler- benliğini nasıl esir etmişti... Gözünün : önünden hayüaller. geçıyor.' geldim: — Büyük anne, felaket' — Ne oldu yavrum? — Gene sonuncuyum! - Zavallı kadın beni teselli ettı- , — Zararı yok evlâdım, Sen madem-| Tiyeceksin” hieramm elinden dunyada hiçbir şey kurtulmaz! Gene çalışma.ya koyulduk. İkinci 'hususi imtihanda 44 üncülükten 40 m cılığa yükselmeye muvaffak — olmuş- tum. Büyük annem sevindi: — Gördün mü oğlum, dedi, çalışm- ca her şey oluyormuş, Ve çıkarıp bana iki mark verdi: — Al mükâfatını! Bu işin kârlı tarafını artık anla- miştım; bir nevi ticaret... Fakat fazla para kazanmak pek kolay değildi, hat tâ imkânsızdı. Nekadar çalışsam bir imtihan devresinde dört dereceden fazla ilerliyemezdim. Ne yapmalı? Küçüklüğümdenberi , paraya karşı haris değilim. Lâkin o sıralarda tav- şan yetiştirmek merakma — kapılmış- tım. Bu mübarekleri gçoğaltmak da mektepli keseme biraz ağır geliyordu. Bir tavşan almak için yedi marka ih- tiyacım vardı. Demek ki sınıfta on 'dört derece birden yükselmek icap e- diyordu. (Devami var) Kendilerinin tahliye edilmelerini rica ediyoruz. — Birer istida Hazırlayın, bana geti- rin! dedim. Çabuctak istidaları hazırladılar ve ba- na getirdiler. Kâğıtları alarak meşhur mahkemenin reisi binbaşı Baverin oda- sına gittim. — Binbaşım, şu mahpusların aileleri müracaat etti, Suçlarının çok ehemmi- yc'tsiz şeyler olduğunu ileri sürerek ser best bırakılmalarını istediler, Birer isti da da hazırlamışlar, — Bunlar Türk mü? — Türkten başka mahpusumuz yok Ki Baver şimdiye kadar bu gibi müra - caatları hüşünetle ve — sellemeisselâm reddederdi. Ben gene böyle bir cevap bekliyoör ve bu zavallı insanların hakkı- | nı müdafaaya hazırlanryordum. Halbuki binbaşı bugün — mutadı hi- lâfina, fevkalâde bir mülâyemetle şunla rı söyledi: — İstida sahiplerine, mahpusların da valarına yeniden bakılacağını ve suçla- rı ehemmiyetsiz olanların derhal ser - best bırakılacağını lütfen söyleyiniz. Baver sözünde durdu. Bir saat eonra meşhur mahkemesini kurdu. — Mevzuu bahs mahpusları usulen tekrar isticvap etti ve onları birer birer serbest bırak- tı. Bu suretle ö gün Krokerden — yirmi beş kadar mahpus Türk tahliye edilmiş oldu, , Kroker zrndanlannm böyle boşaltıl- mağ'a başlanması İng_ıh_z_%erm artılı yol kazırlıklarını” tecemmüle bâşladıklarına ilk işaretlerden biriydi. Gelelim: Mahüut heriflerin nakilleri işine... O gün yarım saat sonra tekrar yuka- rı çıktım. Salondaki gürültülü konuş - ma devam ediyordu. Beni görünce sus- tular, gene etrafımda toplandılar: — Arzularınızı söyleyiniz dedim. Bu sözüm bir işaretmiş gibi gene biri kafadan ses çıkmağa başladı. Ben bun- lardan ehemmiyet verdiklerime cevap veriyor, diğerlerini cevapsız — bırakı - yordum, — Bana evvelâ kimlerin — gitmeğe, kimlerin kalmağa karar verdiğini söy- leyiniz. — Hepimiz gidiyoruz. — Âlâ! O halde hazırlanmanız neye mütevafkkıfsa, neler istiyorsanız haber veriniz de çaresine bakalım. — Hepimizin sizden müşterek bir ri- Cası var. — Estağfurullah! Buyurunuz. — Memleketteki bu son geçemizi ev- lerimizde, ailelerimizin yanında geçir- mek' İstiyoruz, Yalnız İngiliz ? gi himaye ve nezareti altınıda şartile.., 'Birisi atıldı: — Biz üç kişi evlerimize raftar değiliz, Burada kalacağ? lütfu diğer arkadaşlar için yel — Pekâlâ! Arzunuzu gidip na arzedeyim. Ballara gittim, işi nnlattntlı — Bu adamlar bizim başif oldular. Şimdi de onlarla mıi gız? Başımıza yeni gaileler © arzu etmiyoruz. Böyle bir na giremeyiz. Böyle bir işi de; yız. Derhal kendilerine Yukarı çıkarak kumanda nı bildirdim. Bu cevaptan bi memnün olmadılar. Kılaballk_ homurdayanlar çoğaldı, Bir İ açık açık sikâyete başladı. — Biz böyle bir günümüzüf bekliyorduk. Müşkülât değil.. — Size müşkülât çıkaran vet naziktir. Evlerinize gitmtt likeli bulüyorlar, — Polis bizi himaye eder. — Hğpinizin kapısına biref | yamayız. Bu olsa bile halkın dikaktini celbeder, — O halde ne yapalım. Yü? ceğimize göre bu gece çoluk ©© zu göremez rmyız’ — Biz sizin ailelerinizle gog muhalif değiliz. Yalnız g n,tz F Hepsi birden yalvarmağa Dü — O halde ailelerimizi buref riniz. — Bu fikir mülâyim. Yalnız” miralaya arzetmek lâzım, Tekrar aşağı inerek işi Ball lattım. — İşte buna aklım vyattı. sorarsın, kimleri istiyorlarsa 'ı evlerini dolaşarak Krokere €&? Heriflere müjdeyi verdim. ” " şin bu şekilde olsun halledilm” masından dolayı izharı şadime? diler. Hepsinin adreslerini. tesbit © Ballardan müsaade alarak tım. Hainlerin evlerini birer © iaştım. Aailelerine bir iki saat$ Krokere gelerek akraba veyâ rını görmelerini tenbih ettime kadın olan muhataplarıma bi | lerini icap ettiren sebep haf | bir şey söylemedim; başımın tam manasile belâya $ den emindim, (Devt j' Murad, bunlari uzaklaştırmak istiyor. İsmet.. Böyaz.. Manolya renkli bir ten.. Manolya kokulu bir ten.. Kolları üzerine, bütün mevcudiyetini teslim etmiş... Gözlerini, ilâhi bir beste din- ler gibi kapatmış... Dudakları yarı a- ralanmış... İsmet... En manidar, en sermedi an- dan ürkmüş gibi heyecanlanan, can düşmanına sarılır gibi, âşıkma sarı- lan, hem kaçan, hem sokulan, garip tezatlar arasında kıvranan İsmet.. İsmet, yüzünün ifadeleri perişan- laşmış, her uzvu, her hali hezimete uğramış olan bu kadın... Sıcak ve na- bız gibi atan İsmet... Hep bunlar, bu manzaralar aklına geliyor ve Murad, bunları dimağından uzaklaştırmak istiyor: — FHayır! Hayır!.., Ne ayıp, ne gü- nah... Bunları bugün hiç aklımdan ge- çirmemeliyim. Onun çok ıstıraplı, cok elemli olduğunu unutmamalıyım. Hem ızabimız, matemimiz müşterektir. - Şimdi o, bir azize halindedir. Onu mükâaddes bir mevcudu sever gibi se- satar gibi, kalbini vecek ve ona öylece hürmet edecek- tir. Muradın vazifesi, bu betbaht ka- dını elinden geldiği kadar teselli et- mektir. Öyle olduğu halde, bak neler düşünüyor! Kaşlarını çattı ve düşüncelerini cid- dileştirmek istedi. İsmetin şefkate ihtiyacı var, Her $e yi unutup ona ağabeylik etmeli.. E- vet, ağabheylik! Şimdi artık, otomobilini, - sevgilisi- |: nin evi istikamet'nde ilerletiyor. Onun penceresinin altından gec- mek, ve kabil olsa da, bir demet.cicek göğsünden söklir atsa... O zaman, İsmet, onun, kendisi- ne karşı ne temm'z hislerle bağlı bulur duğunu görecek, anlıyacaktı.. Daha üç saat var..! Üç saat.. Bu za- manı nasıl gerirecek?.. Bvin etrafın- da dolaşıp durmakla.. & $? * Kücük, zarif sofaya, gözlerini kos- okcaman acarak adeta bu manzaraya acıkmış gibi baktı. Elinde tepsi tutan bir zenti çocük heykeli'vardı. Muraü, vardi, İdkar'l p A J..; l bü sanatkârane heykele evve uzun bakmıştı. Başından şâP! kararak arabın başmma geçit” mefendiler şimdi gelir. Emine onu salona aldı. bıraktı. Murad hiddetinden çıldıft? di. Nasıl? İsmet yalnız değîi? Dimağında bir fikir belk ” mak... Protesto etmek için © Yalnız protesto etmek icif © ni zamanda 'pot kırmamak * Malike tevzenin yanmda karşılaştığı zaman — bir emin değildi. Lâkin bu derecede mit ettikten soönra, onü İ bekl çevi yapmıyacağından, hareketlEi lerini ifga etmiyeceğinden — birakıp gitmek nasıl cılı.ıı'du (Devi Dü y ÜB Ğİ bu son arzularından da bah$ '_ (ZC.İ.')'ı ı __ılg geçirmek tehlikeli hir sesiğ Çünkü da her şey, her.şey ona eli du. Hattâbu ince hafif kokt” — Buyurun, oturun efendir j

Bu sayıdan diğer sayfalar: