“ . e a -8 seb n şen ew veri kiltemım kmından o derece ddetle çıkardı ki etrafındakiler hay- eri#tle biribirlerinin yüzlerine baktılar. ıcını ortasından tutarak belindeki ısayıgı kesti, Şimdi kayış &ılıfla birlik- ler? Aykut bir müddet daha tevakkuf nu4tikten sonra birdenbire ileriye doğ-; . Bir hamlede şimşek gibi bir he; i& atıldı. Surların Üstünde bulu- 29 inn askerler oklarmı bu İstikamete “evirdiler. Deli gibi yalnız başına ile- n bu adama biraz hayret, biraz! gaşkınlıkla baktılar. Deli miydi bu ? Her halde... Fakat onlar böyle düşünürken Ay- it surun dibine varmış bile. Bir an- & kılıcmı dişlerinin arasma aldı. Ve bafirların girinti ve çıkıntılarma tutu- irgarak bir kedi çeviliği ile tırmanma- başladı. Muhafızlar daha kendileri. İşe gelmeden Aykut kalenin tepesine atı bu anda müthiş bir hâdise âere- JJafan etti. Aykut kendisine hücum e- 'kglen belki yirmi, belki otuz askerin 1- rine öyle bir savlet öyle bir şiddetle aldırdı ki, bu şiddetten karşısındeki ikerler bile önce şaşırdılar. “Deli miydi bu adam? Her halde! “Yoksa başka türlü bir adammn bir çinleye, bir orduya, ir ülkeye doğru gialdırışı başka türlü tefsir edilemez. imm Üzerine hücum ettiler. Müt- dig, görülmemiş bir hâdise cereyan Ig, adam bir orduya karşı çarpışı- du. O ne kılıç sallayış, o ne atılıştı Denebilirdi ki sanki kılıcı etrafa ter saçıyordu. Bir, iki, üç, dört,! © Beş, alta asker kalenin üstünden yere! Hakikati isterseniz oda yaralanı- di O da muhtelif yerlerinden ya- ır alıyordu. Fakat kılıçalr sanki in vücuduna MADAM YERİ: Viz! <i ordu ona., harikulâde ii ve hücumu gö, 1 diğer askerler de onu takiben e ve kalenin üzerine tırman-' «başladılar. Az zaman sonra ka- n üstü de bir mücadele yeri oldu u &ttiklerini görünce son bir savlet tle ileri atıldı. Önüne ön, or ıç vardr. Ona rağmen o bunlara a bir an bile tereddüt etme- kiliç on iki kılıca kargı EN Aykut kalenin girinti ve çıkıntılarına tutunaraktan bir kedi çevikliği ile koca kaleye bir ande tırmanıverdi Etrafa fışkıran kanlar ve göklere karşı uzanan feryatlar. Etrafa ölüm ve dehşet salan Aykutun kılıcı, görül memig bir şiddetle işliyordu. Az vakit te on iki silâhşorun onbiriya yere düşümş veyahut kalenin üstünden a- şağı yuvarlanmıştı. Karşısında ancak iki adam kalmıştı. Aykut demir gibi bir darbeyle kılıcını ta köküne kudar bunlardan birinin daha göğsüne sap- ladı. Fakat bu saplayışı kısa bir fer- yat takip etti. Aykutun kılıcı ta kö- künden itibaren kırılmıştı. Şimdi Ay- kutun elinde ancak kılıomın sapı bu- Tunuyordu. Ve şimşeklere taş çıkar- tan bir mücadele neticesinde iyiden İ- yiye yorulmuştu. Halbuki kurşisinda Bağdadın en iyi silâhgoralrmdan biri (o bulunuyordu. Aradan bir saniye bile geçmeden hu tek silâhşorun yanıma daha dört beş silâhgor gelip katıldı. Halbuki Ayku- tun arkasmdakiler henüz ona yetişme- mişlerdi. Aykut yalnızdı. Bu esnada yapması lâzimgelen yegâne şey gerile mek ve kaleye tırmanmakta olan di- ğer askerlerin yanına yaklaşmasını beklemekti. Fakat Aykut böyle yapmadı, Sıkıl- mış yumruklariyle ileri atıldı. Dört beş kılıç bir anda sapma kadar göğsüne saplandı, Fakat o şeytani bir kudret- le buna rağmen ileri atıldı ve altı as- keri birden kucakladı. Onları bir kuş hafifliği ile havaya kaldırdı. Ve kale- nin kenarına kadar ilerledi. Sonra bir hızla kendini boşluğa attı. Yedi adam birden “yirmi metro kadar yüksek 'ka- 1e duvarından aşağı atıldılar, Aykut güzleri göke dikilmiş, göğsü- ne altı kılıç saplanmış olduğu halde yerde yatıyordu. Artık yaşamıyordu. Gözleri göke dikilmiş, sanki bir şey düşünüyormuş gibi hareketsiz ve sakin yatıyordu. Bu görülmemiş hâdise esnasında Hulâgünun askerleri kalenin üstüne çıkmışlardı. Ve az zamanda burç bun- ların eline geçmişti. . (Devamı var) “Daimi okuyucularımıza Gazetemizin evvelce, daimi ku: ponlarını toplamış ve bu kuponlar: idarehanemizden kartla değiştirmiş olanlara gazetemizin birer aylık bonesi gönderilecektir. Bu okuyucularımızın kartlarile virlikte adreslerini idaröhanemize vildirmelerini rica ederiz. KADINLAR BENi İ Hissi Roman akleden: Hatice Süreyya lavallı oğlancık, kaç gündür kızı edip duruyordu. Her halde onu şimdi sevinecekti. Annesi ona Buretle, no umulmaz bir i oluyordu. Kadmeağız böyle Fakat hayret! is, Zehrayı buz gibi soğuk karşı- p kavga edip ayrilmışlar- > Bu altı haftalık hasret, delikan-| e e ea yahut gidert| pa başa bırakmak n ak isteyince, Enis, ses- — Nereye gidiyorsun, anneciğim? - Şimdi gelirim, çocuğum. Artık bırakırım diye korkmuyo- ii arkadaşın var! Küçük ha —21— nım, seni oyalar, — Hayır, hayır. Tabii, Zehranın buraya gelmesinden mütehassisim.. Kendisine teşekkür ederim. Fakat. boğulur gibi oluyorum anne!.. Çok Tica ederim, yanımdan ayrılma! İsmet anladı: Oğlu bu kızla baş ba- şa kalmak istemiyor. Hattâ, onun gözlerinin içine bile bakmıyor. Kızgın, somurtuk bir hali var! Bu, belki de, hastalıklar kâsil olma bir sinirdir. Bazan insan, er sevdiği insanlara kar- $1 bile hastayken haşin olur. Bu soğuk konuşmadan, yan! dün ak şamdanberi, delikanlı, kızcağızın ya- nna girmesine imkân vermedi. Zava)- Hatıralarını anlatan ; EFDA$ TALAT Enlelliceni —213— aa 30 EYLUL — 1938. İ Bir TBK Yan; İHSAN ARİF Türkler adice bir narekete tenezzül etmiyecektir, emin olabilirsiniz. Bunu anlamıyacak ne var? Eğer A- nadoluda Türk orduşu mağlüp (o Olsay- dı, bozgünkeş adamın bugün bir dest gibi uzanan elini, o zaman karşımızdan sıkılmış bir yumruk halinde görecektik, İ içimden: — Hey kuvvet! Sana can feda! diye söyleniyor, onların arkasından yürüyor dum, Esat beyle kaymakam Maksvel fran- #ıssa konuşarak yukarı çıktılar ve kolo- nel Balların odasma (girdiler. Ben de kendi odama geçtim. Onlar bitişik odada fransızca bir şey ler konuşup duruyorlardı. Fakat sesleri benim odama bir murıldı halinde geldiği için ne konuştuklarını anlıyamıyordum, Yalnız üzerinde görüştükleri bahsin mü bim bir şey olduğu sözü birinin bırakıp diğerinin almasından ve bahsin ardı ara e hiç kesilmemesinden belli oluyordu. Benim duyduğum (metak arızi bir şeydi. Akşam — nasıl olsa — ne oldu- ğunu hem de bizzat Esat beyden öğre nebilirdim. Üç asker içeride konuşurlarken kolo- nel bir arakk benim odanm zilini çal - dı. Derhal odaya daldım. Kolonel dedi ki; — Fransızca görüştük. Benim fransız cam İyi değildir ama anlaştığımızı zan- nediyorum. Esat bey halkın bu ga: için toplanacağını haber verdi, Bu bir nüma- yiş mahiyetinde bir şey mi olacak, sor bakalım. Kolonelin sualini Ade olarak Esat beye tevcih ettim: — Hayır dedi, Kimseye ii, tutmak, bakaret etmek, saldırmak, tecavüzde bu lunmak mevzuubahs değil... o İstanbul Türkleri, Türk ordusunun büyük zaferi ni ve memleketlerinin o kurtuluşunu bu gece tes'it etmek istiyorlar. — Demek bir miting yapdacak? — Miting, yahut bir gece şenliği... — Bu tezahürat csnosında (asayişin muhafazası için ne gibi tedbirler almış- lar... — Önu merak (o etmeyiniz. Ben her türlü hazırlığı yaptım, Kolonel hâlâ endişeden kurtulama - muştı. Esat beye sordu: — Bu toplantı ve tezahürat tehir edi- lemez mi? Esat ben kat'i bir Jisanla cevap verdi. — Buna maalesef muktedir değilim. İhtiyar İngiliz bir müddet düşündü. Sonra ağır ağır konuşmağa başladı: — Ben işin sonundan o korkuyorum. Son günlerde vukuagelen hâdiseleri ba- urlarsınız. Bu gece eğlencesi bir katliğ- ma kadar varabilir. Esat bey gene kat'i bir sesle verdi: sevap odada İsmet, onun irade bar) ve kırdığını duydu. i Enis, yanına yalnız annesinin gir| mesine milsaade ediyor. İşte, Zelire- yı da kahreden budur. Şimdi İsmet için bütün dertler bitti debu kaldı. Ah, no demeye dün zavıf davranıp Zehray: burada alıkoydu? — Sakm gilcenme kızım!.. Ağır has ta.. Hattâ bizi ebediyyen terk bile ede- bilindi... dar huysuzluk yapsa kendisine darıl- mâmak lâzımdır... zun, çok uzun zaman sabırla bekle memiz lâzım... Bu haldeki bir Insan neka- İyileşmesi için u — Bunlar, beni terslemesine sçbep| midir? Mantığa diyecek yok. Fakat Zehra ne demeye geldi bura- ya? Hem de o kadar heyecanla, kele canla. Taşkınlıklar, coşkurluklar için. d6 sarsılarık.. Enisin onu böyle soğuk karşılıyacağını tahmin edemez miydi? Her hâlde, şunu ispat etmek istiyor. du: Her geye râğmen, onu seviyor! Fakat işte mesele anlaşıldı; : Artık lı kız da, ağladı, durdu. Yan taraftaki) gitse ya gu kız... Doğrusu böyle, yerle- nm a Maş İmei Sie sek, hu en ağn Sl iie Gl Seken a. Ge lamine memznninz Bi neee GM, dn — Türk halkı, adiçe hiç bir harekete tenezzül etmiyecektir, buna emin Ola- bilirsiniz. Balların endişesi biraz yatışmış gibi adi. ilem; — Olamaz, toplanamazlar. tezahürat yapamazlar, deseydı de ne olurdu şan ki. O da bunu düşünmüş olacak ki şu sözleri söyledi: — Şahsan polisin nezareti altında ol- rak ve intizam dahilinde cereyan etmek şertile halkın bu gece (toplantısında hiç bir mahzur görmüyorum. oYalnız her şey olabilir, Belki halk arasında a- narşiştler vardır. Hiristiyan ahaliye hü- cum çderler diye korkuyorum. — Buna meydan vermiyeceğiz. — İşi daha sağlam tutalım, Bunu için bu gece alay yalniz İstanbul (o tarafın- da yapılsm. Daha ziyade Hristiyanlar- la meskün olan Beyoğlu tarafına kimse geçirilmesin. Ben Esat beyden bunu rica ederim. Esat bey bu ricayi kısmen makul gör müş claçak ki; — Pekâlâ, dedi. Halkın Beyoğlu ta- rafına geçmesine müsaade etmiyeceğiz. Bu uzun konuşma sırasında o köşede bir kKânapeye oturmuş olan ve mutad: veçhile elindeki kırbacmı hafif hafif ge tirlerine vuran kaymakam Maksvel hiç Söze karışmamıştı. Bu tütk düşmanı, ru- bü ibtilâi içindeydi. Kendi kendini yedi» ği belli oluyordu, Fakat, ne yapabilirdi. Bu büyük ve mukaddes emrivaki karşı- .sında o da bütün Türk düşmanları gibi kendi aezile zehirlenmeğe mahikümdü. Ballar; — General Harington da bu şekilde müsaade &der, dedikten sonra kayma- kam Maksvele dönerek sordu; — Kaymakam siz ne diyeceksiniz? Herifin çenesini bıçaklar açımıyordu İstemiye istemiye konuştu: — Ben ne söyliyeceğim. Siz muvafık olan şeyi bulur, kararlaştırımınız. Ballar ısrar etti: — Siz de fikrinizi söylerseniz fena ol- maz. — Ben fikrimi #öylemek istemem. — Neden? — Çünkü benim fikrim büsbütün baş| kadır. — Lütfen izah ediniz. Kaymakam Makivel ayağa kalkmıştı Kırbacını sallıyarak odanın içinde de- laşmağa başladı. Ben, Esat beyle (o söze karışmaduu bu herifi dinliyorduk: — Bence Türk halkının bu toplantı- sı bir nümayiş mahiyetinde o olacaktır. Herkesin asabı bozuktur. Herkes heye» can akk İleri geri sözler vere re oturması, başını dizlerine boymkazi hiç de İsmet'in hoşuna gitmiyor. Onu kızdırıyor bile... — Affımızı rica ediyorum, hanıme- fendi... Sizi üzliyorum, fakat., Of.. Sikiyor artık... İ İsmet, öfkelendi. Bu işi bitirmek kökünden halletmek istedi. Onu, ikil elinden tuttu: — Sinirlenme, kızım.. Evvelâ, böyle ricalara minnetlere ne hacet? Ortada affedecek bir mesele de yok. İsmet, kızın ellerini, böylece diz lerinden çekip boşluğa bıraktı. Ve, Zehra, onun gözlerine bakıp.) düşüncesinin mahadini anlıyamadı. — Aman bu kız.. Güzel ve oğluma lâyık bir şey olsa bari... Zehranm beyninden dalma bu gibi climleler geçerdi. Hattâ, nsabi bir buhran içinde, karşısındakinin ruhi haletini düşünmeden bunları #öyliyr- bilirdi de. Fakat tam zamanında ken- dini tuttu. Bu sefer, bir pot kırmadr.. Canı gibi sevdiği oğluna bile, kaç) kere, münasebetsiz sözler söylemişti. cektir. Halkı tahrilk edenler bulunacak tur. İntikam almak istiyenler bu fırsat- tan istifade etmek (o istiyeceklerdir. Ve mutlaka karışıklık olacak, hâdiseler çi- kacaktır. Ballar İngilir kaymakâmma yerdi; — Türk polis müdürü buna mani ola cağını vaadediyor. — Vaadetmek kâfi değildir. — Halkın nilmayişine mani olamayız diyorlar, — İsterlerse olurlar, Bu sözleri Esat beye tercüme ettim. Kaymakam Maksvelin bu yersiz müda- baleşine hayli canı sıkılmıştı. Bana de- di ki: —B efendilere söyle. Beyhude çene yarıştır masmlar. Halk galeyan halinde- dir. Karşısında ne bulurta yıkıp geçecek tir. Onlara mani olmak mümkün değil- dir, Yapsak yapsak nihayet onları tatlı lıkla idare edebilir, birtakım taşkınlıkla rın önüne geçebiliriz. Ben buraya bu işi münakaşaya gelmedim, vaziyeti haber veriyotum. Esat beyin bu sert ve kat'i (o sözleri heriflerin kafalırında kirer bomba gibi patladı. Bir müddet cevap veremediler. Maksve! hiddetle tekrar yerine oturdu, Ballar, piposunu ateşledi. Esat bey sa“ bırsızlığını gösteren bir hareketle yerin den doğruldu. O - .nan Ballar dedi kit — Deminki noktai nazarım kabu! edi lirse mesele yoktur. Ben de halkın böy- le haki: olarak tezaklirat yapmasına ma» ni olunamıyacağı biliyorum. Esat bey bu sözlere şu cevabı verdi: — Kolonelin fikri bana mülâyim geli- yor. Mütessif bâdiseler cereyan etmeme sine, kimseye tecavüz edilmemesine ek bette çalş"--"“-. Teşkilâtımdaki tün polisleri seferber edeceğim ve hak kın Beyoğlu tarafma geçmemesine çalı- şacağım. Esat bey işi kestirip atmıştı. e Zaten işin münakaşa (edilecek bir tarak da kalmamıştı. Binaenaleyh işi burada kes meği muvafık gördüler, Kolonel Ballar Esat beye ricakârane bir tavırla dedi ki: f — Dostum! Artık marifet sizde... Bu gece bütün enerjinizle bir hâdise çık» maâmasına çalışırsanız çok memnun ka- kırız, Esas itibarile halk feneralayı yapa- cakmış, eğlenecekimiş, sokaklarda dola- şacakmış bunlar bizi pek o kadar alğ- kadar etmez. Mesele bize karşı bir teca- vüz olmasın ve şehirde siyasi mahiyet alabilecek karışıklıklar meydan bulma sın, bizim istediğimiz bul, (Devamı var) cevap Fakat, Enis, onun fena bir niyeti ol- madığını bilir. “Anneciğim! Sen bu gidişle nörastenik olasakşın!,, demek- le iktifa ederdi. © Genç kız, devam etti: — Doğrusu, sizden nefret ederdim, kanımefendi.. Sizi heğbin, süsüne ve zevkine dilşkün *1w an. Tem son- ra, #2i kıskanıyordum ca. .Enlsi sev. diğim gibi dünyada hiç kimseyi sev mediğim için, onun A5 sade benimle meşgul olmasını” istiyordum Halbuki onun bevni sizinle uğraşıyır... Rakl- bem sizdiniz... Bütün bu sözler arazıda, valnız şunlara dikkat etti; “Hodbin ve süsüne, zevkine kün...,, Arrba, bu meçhul ve kendini tani- wiyan kadının üzerinde nasıl olmuştu da böyle br intiba husule gelmişti? firrabda böyle bir fikir edinmenin na- $il imkfim hâsıl olmustu? Belki de, Enis ona birtakım şevler söylemişti. İçini açmıştı? “Devamı var) Ismet, düş-