Mustasım şimdi Zübeydeyi kucağında sım sıkı tutuyor ve gözlerini büyülemek ister gibi gözlerine dikerek konuşuyordu Zübeyde bir tereddüt anı geçirdi. Fakat s&rhoş bir adamla münakaşa etmeği faydasız bulmuş (olacak ki kendisine de şerbet hazırlamağa ko- yuldu. Şerbetler hazır olunca halife yeni- den homurdandı: — Git bak, Hüseyin nerede? yapıyor? Zübeyde hiç cevap vermeden dışa- Tı çıktı. Ve biraz sonra avdet etti: — Hüseyin kapının önlündedir. Kendisine bir sey mi &öyliyeceksin? Zilheydenin dışarıda olduğu müddet! zarfında Müstasım cebinden kara tah- tadan yapılmış kutuyu çıkarmış ve avucana almış bulunuyordu. Tekrar söylendi: — Kendisine serbest olduğunu ve bu akşam artık ona ihtiyacım kalma- dığını söyle. Ne Zübeyde tekrar dışarı çıktı ve o dışarı çıker çıkmaz Müstasım tahta kutuyu açarak içerisinden çıkan renk- siz bir mayiden şerbele (bir damla damlettı, Sonra gene kutuyu kapıya- rak cebine koydu. Zübeyde odadan içeri girdiği zaman babasmı şerbetini içer bir vaziyetle gördü. Mustasım şerbetini içerek bi- tirdikten sonra kızma hitap etti: — Sen de gerbetini iç! Zübeyde gene mükavemet etmek istedi, Fakat böyel hareket etmekle babasmı kızdıracağını ve bu hiddetin Güzide ve bilhassa Hüseyin hakkında neticeler verebileceğini düşündü. Ve şerbeti dudaklarına (o götürerek oğgti # Şimdi halife ile kızı arasında göy- le bir konuşma cereyan etmeğe baş dad; — Sen odandan neye çiktm ve ne sebepten dolayı Güzidenin odasına gittin? Zübeyde, bu suali sorması üzerine babasının eiddden son derece sarhoş olduğunu anladı. Çünkü şimdiye kâ- dar babası, her nedense her vakit kendisinden çok çekinirdi. Ancak çok sarhoş olduğu zamanlar bu çekin- genliği biraz azalırdı , Halbuki şimdi © ona iyiden iyiye çatıyordu. © — Zübeyde cevap verdi: — Bana niçin bu süali soruyor- sun? — Niçin mi soruyorum? Sana da- — ha evvelden söylememiş mi idim? Gü- zide ile evleneceğim diye. . k — Sonin onunla evlenmek istediği- © ni biliyorum. Fakat Güzidenin senin © Dile evlenmektense, kendisini öldür meyi tercih edeceğini de biliyorum. K — Gene saçınalamağa başladım. Fakat zararı yok! Saçmela! , Dünya- da benim kendisini istediğim halde beni istemiyecek bir tek kadın kabili tasavvur mudur? Zübeyde cevap vermedi. Sadece babasının yüzüne acem gibi baktı, He- Mfe sordu: — Neden öyle suratıma fena fena bakıyorsun? — İnsan esasen senin suratına başka türlü bakamaz ki. Bu son söz üzerine Müstasım bir- denbire yerinden fırlıyarak kızınm bileklerini kavradı: — Artık yeter, yeter artık! Bu- güne kadar, şimdiye kadar buna ta- hammil ettim. Fakat artık daha fazla tahammül edemiyeceğim, — Bırak bileklerimi! — Dinle beni! Sana senin için müthiş bazı sırlar tevdi edeceğim — Bileklerimi kıracaksın!. Çekil önümden. Hem neden içki kokan su- ratını yüzüme bu kadar yaklaştırıyor- sun? — Şimdi her şeyi öğreneceksin! Zübeyde babasının bu halinden bir şey anlamıyordu. :Yoksa delirmiş miydi bu adam? Ne söylemek, ne yapmak İstiyor- du? Ve bileklerini niçin böyle kıra. Stya sikiyor, gözlerini gözlerine di- kiyordu? Zübeyde o zamana kadar asla bu- basını ve onun korkunç gözlerini bu kadar yakmdan görmemişti, Bu man- zaraya daha fazla tahammül edemiye- rek gözlerini yumdu. Müstasım, kocaman ellerile kızı- nm beyaz ve ince bileklerini hâlâ sık- malta devam”ediyor ve homurd yordu: — Demek ben çirkin ve fena su- ratlı bir adamım. Senbana bunu kaç defa yüzüme karşı söyledin ve bana “keşke senin kızm olmasaydım. dedin, — Keşke! — Demek hâlâ âynt temenniyi bes- liyorsun? — Hele şimdi büsbütün fazla, Bu anda senden bir canâvar gibi nefret ediyorum ve ister senin kızın olayım, ister olmayayım, bugünden tizi yok, saraydan çıkıp gideceğim. — Ya! Öyle mi? — Evet öyle!.. Sende, bu yalancı ve sahte hayattan da iğreniyorum. — Başka diyeceğin kaldı mı? — Daha ne diyeyim? — Sözlerini bitirdin. . Şimdi benim söyilyeceklerimi dinle! de (Devamı var) KABINLAR BENİ RT AA / Nakleden: Hatice Süreyya| Hissi Roman ip pe Zübeyde hanım meselenin ne oldü-; “ğunu kati surette anlamağa imkân| göremiyor. Fakat kızmıda İstlevap| “ etmenin imkânı yok. İsmet de kendili- “ğinden açılmaz ki. Bununla beraber, © kadıncağızın kalbinde, büyük fırtma- Jar koptuğu belli! Dalgın, kendi benli- “ğine çekilmiş. Misafirlerin gittiğinin “ farkma ya vardı, ya varmağdı.. Saat bir.. Hâlâ telefondan ses seda yok.. i İsmet, harici âlemle bir duman per- desi arkasmdr temastadır. Anne- sinin “Allah rahatlık versin!,, dediği- kibrit kutusunu kaldırmak » Halbuki asıl maksadı, bu oğa- dan biraz daha geç gitmek ve kızınm ne yapacağına bakmaktır. — Allah rahatlık versin anne... na halde uykum var.. Doğru değil. Bütün gecenin ne feci bir şekilde geçeceğini gözünün önüne getiriyor. Kapkaranlık bir mağaranın içinde gi- bidir.. Sabaha kadar bu manevi ve kasvetli mahbssin dışına çıkamaya- cak. Şafak zamanına doğru, ağrıyan fa- kat vazıh görüp düşünen bir baş için- de, fikirler çarpışacak ve gitgide, in- tizamlarını kaybedecek!.. Fe- Yarın Lütfi beylerin yemeğine be- nimle beraebr geliyor musun, kızım? — Bilmiyorum, anne.. Bakalım. HABER — Akşam posta 20. EYLOL - — A0 : nfellicem «Hery iri ÜRK Hatıralarini anlatan ? EFDAt TALAT —203 — Yazan: IHSAN ARİİ mam Kızın babasiyle anasına bir şey sezdirmemeğe muvaffak ciduk — Bizi unutmazsın değil mi? Şimdi aklım fikrim Krokerde.. Şey- tan insanm aklma kötü kötü ihtimaller getiriyor. Ya kızın babası evde o bek- ledi bekledi de işi bittği zaman o kızmı mek üzere Krokere geldiyse.. Ya mühim bir hâdise olduysa... Ben bun- ları düşünerek #abırsızlandıkça, kız » cağız elini ağır ahyor.. Saçını düzeltme si on dakika sürüyor, ben odayı arşmlayip duruyorum. Nihayet, iyar gâzirotunun hararet Ni teşekkürleri arasında dışarı çekabil dik. Sabaha birkaç saat kalmıştı. arabnın içinde tatlı bir uyku kestriyor Gözleri meranuniyetle parlıyor: | küçücük du. Onu bir hayli uğraştıktan sonra w- yandırdık. Müthiş bir ayaz içinde ttri yorduk. Arabaya girdik. O, gene ban: büzüldü. Şoföre: — Acele et! emrini verdim. Ve ara - bamız son süratle Ortaköye doğru uç: mağa başladı. Matmazel T... tavsiyele- rime rağmen fazla içmişti. İyice saritoş tu. Sarhoşluğunu ailesine hissettirme - mek lâzımdı. Sordum: — Kimseyi uyandırmadan €evine gire mez misin? — Sebep? — Sarhoşsun, Annen, baban hisseder- se.. — Hissettirmem. — Bu senin elinde değil Bak, başın: bile tutamıyorsun. — Hizmetçi sokak üstünde zemin ka tadaki odada “yatar. Cam: vur,'uyan- dir, Arabamız kızm evinin bulunduğu | yokuşu tırmanıyordu. Ve ben kırı sön dela öperken, köşeye saptı. (Hayret! Evde kızın babasının yatak odasında ışık var. Ve açık pencerenin oOönünde ana, baba karşılıklı oturmuşlar, sokağı gözlüyorlar, Kalbim hop etti. Eyvah hapı yuttuk demektir. Düşündüğüm gibi babası Kro kere gitti de bizi bulamayıp geri dön- düyse ne cevap vereceğiz? Gözüm pen- ceredö.. Babası arabayı görünce yerin- den fırlıyor. Kaşla göz arasında üzerin- deki entariyi farkediyorum. Demek kil dışarı çıkmamış... Rahat bir nefes el: »| yorum. Hemen yanımda nerede ise si. zacak olan sevgilime fısıldayorum: — Sen ananla babanla konuşmaya kalkarsan sarhoş olduğunu anlaya - caklar, — O zaman skandal olacak . — İşte skandal olmaması: için kapıda Tam zamanında sustu; zira az da- ha: “Bakalım Murat gelecek mi, gel- miyecek mi?..., diyecekti, — Gelirsen iyi edersin, kızım. Çünkü hiç sokağa çıkmıyorsun. Ahbaplarmla münasebetini pek tavsattın.. Böyle ok| maz.. Hem çalgı da varmış. ! — Çalgı mı?.. Öyleyse hiç gelmem, Çocukluktanberi, annesinin, yet- mazdan evvel kınnı öpmesi adettir, Yine de öpüyor.. O da ona miihmel bir| öpücükle cevap veriyor. Sonra, tele-| fonu fişinden çıkarıp odasına götürü- yor. Zübeyde kanımelendi, avizeyi sön- dürdü; kapılar, pencereler iyi Me m) diye muayene etti. Koridorun lâm ba düğmesini de çevirdi.. Sonra, ç& kildi., Ev, süküt içinde kaldı. İ Herkes uyuyor. Sade İsmet uyanık. Büyük, yumuşak, ipek koltuğu içine gömülmüş; oturuyor.. Hatta yatağı girmek kuvvetini bile kendinde bula-| mamaktadır.. Yatıp da ne olacak? Uv) yuyamayacak olduktan sonra. Bir bir, saatler çalıp duruyor, Bun- larm her bir darbesi zonklayan bir yaraya vurulmuş tesiri yaparak İsme ben onları İâfa tutarım, Sen de araba) dan atlar atlamaz: “Aman (benim ayakta duracak halim yok. Siz ko - nuşun, ben yatmağa gidiyorum, diye- rek Koşa koşa odana gidersin. Bun - dan başka yapacak bir şey var mı? Bu s'rada araba evlerinin OoOönünde durmuştu. Kapıyı kızım babası açtı işi hemen arabadan yanına gittim: de uykusuz kaldı - niz, Üzüldünüş, merak ettiniz. Valla hi çok makcubum , ne yapayım Malüm ya, resmi işler böyledir. Bu gece yazılacak tamim ve atlayarak adamcağ — Bu gece si raporlar © kadar mühim ve müstacel idi ki sisi de, matmazeli rahatsız etmeğe mecbur kaldık. Özür dilerim. İhtiyar adamcağız da: — Rica ederim. Ne demek, rahatsız Uk. Tabii kız gelinceye kadar Otur - duk, bekledik, Analık, babalık (o nedir bilirsiniz. Gözümüze uyku girmez ki. Asıl: siz rahatsız oldunuz, Oo kendisini buraya kadar getirdiniz, dedi. Biz böyle konuşurken Matmazel T.. de arabadan atladı, koşa koşa eve gir- di. Yanımızdan geğerken: —Babacığım! o kadar yorgunum ki ayakta duramıyorum. Ben yatmağa gi- diyorum. Siz Efdal beye beni buraya ka dar getirdiği için teşokkür ediniz, dedi. Ve koşa koşa merdivenleri çıktı, Ben de babanm hararetli teşekkürle-| rine mukabele ettikten « arabaya atladım ve şoföre Krokerin adresini ver dim, i Yolda mütemadiyen kapiten Bene tn mahat raporunu düşünüyorum. Bu herif, hayatında biran olsun bir melânet; plânı hazırlamaktan, bir habaset pususu kurmaktan fariğ olm'yacak. Artık her kesin mücâdele kuvvetini kaybettiği biri sırada bile gene vazifesine devam edi - yor. Yeni bir cidal hazırlıyor, Eğer mu belif diye tanduğırmz bu alçaklar, bu satılmışlar, eğer bu memleketten sağ olarak çıkarlarsa bir mikrop gibi gene bizi zehirlemeye. çalışacaklar. Buna karşi ne yapmalı? Bu #üâle ne makul cevabı bir türlü bulup veremiyorum. Perapalasa gelmeden biraz hava al - mak ihtiyacile arabadan iniyorum. Ko luma ihtiyaten beyazı yeşilli polis ter. cümanı kordelisn; takıyorum. Sokak « Yarda kimseler yok. Yalnız sürü (oşürü kediler çöp tenekelerinin başma toplan mışlar... Bikaç çöpçü sokakları süpür meğe başlamışlar, Perapalasın önünden geçerken Ame- ıztırap vekiğde” Halbuki o, ken müvazeneli bir kadın bilirdi. “— Aşk ıztırapları çekmiyecek de- recede müvazeneliyim.. Aşkı yalniz neşesi, zevki için severim... Vaktile, münasebetle cında böyle söylemişti. Halbuki, delikanlı: — Izturaplar bizi heyetanın zengin menbalarma indirir! - dediği vakit: — Hayır, hsyır! Zemin hazırlamağı kalktı, - Bapa karsı geldiği zaman kol- larımdan çürük bir yemiş gibi düşer-i sin, Gençliğinin ilk baharı içinde, deli-| kanlı, meydan okuyan bir tebessümle gülümsedi. Bir anda iki rakip olmuş- lar ve kim kimi mağlüp edecek diye bakışmışlardı. İsmet, “dişlerini » sıktı, Kendisinden on beş yaş küçük olan bu erkek onun başına işler mi açacaktı? Doğrusu, o zaman, bunu hiç ummamış- tı, İ Ummadığı başma gelmişti iste. Dolikâğli haklı çıktı.. Şimdi, bir tre- in başlangı: rikan bahriye askerlerinden mürekkt bir devriye önüme çıkıyor. Önde gidö onbaşı beni görünce (dur!) işaretini ** riyor, fakat yaklaşıp da kolumdaki ba# bendi görünce askerce bir selâm ver& tek uzaklaşıyor. Ben de devriyeyi sel Uyarak yürüyüp gidiyorum. Krokere girince kapı nöbetçisi ile kaf sılaşıyorum. Akşamdanberi © kolonelii beni araması ihtimali içimi bir kurt gö kemirmişti. Soruyorum: — Kölonel geldi mi? — Saat birde geldi. — Yaz haneye girdi mi? — Hayır! — Beni sordu mu? — Maçırl Yandaki küçük dar merdi venden doğru odasına çıktı. Galiba b akşam biraz fazla kaçırmıştı. İşler mükemmel! Bu tarafta da bir #$ saklık olmamıştı. Bizim İhtiyar kumu” dan ara sıra böyle fazla kaçırıyordu. BU fazla kaçırmasının bu akşama da tes” düf etmiş bulunması bizim icin bir şam mesetesi; Benetin raporu sevdasile bu akşar hapishaneyi teftiş etmemiştim. Yuka — çıkmadan evvel bu işi de görmek iste * dim. Bodrum katına inen Gar merdiv&” nin başında nöbet bekliyen İngiliz mis temleke askeri kilili kapıya yaslanmığ uyukluyordu. Ayak sesimi duyunca h* men doğruldu. Fakat uyku sersemliğile kim olduğumu anlayamadığından bir © Yle silâhma, bir elile de elektrik feneri ne sarıldı. Mutat işareti verince de #© Wim vaziyeti aldı. — Kapımı aç! emrini verdim; ör bindeki anahtarla kol demirinin üstünd” ki kocaman kilidi açtı. Merdivenlerde aşağıya indim. Etrafımda mahpus kü leri bulunan evluda bir Maltz muntazam adımlarla bir aşığı © birkaç zardiyan çay Oradan birer birer hücreleri teftişe baf ladım. Her hücrenin kapısı Üstünde İ瀓 riyi görmeğe mahsus demir parmaklıkif birer pencere vardı. O pencereden içeri bir kere bakıyordum. Mahbusların eks€ risi uyuyordu. Bu sirâda, nöbetçi İngili? onbaş's: King odasından çıkarak yanr ma geldi, sordum: — Ne var, ne yok? — İyink! — Yeni — Hayır. imse geldi mi? (Devamı var) nin kaçmasi, onu, böyle, koltuklara Mah perişan, uykusuz bırakıyor. Etrafına hırsla bakıyor. Bir türlü sesi çıkmıyan gu telefonu kıracak gibi ! oluyor. Yoksa sesle acele giyinip Mu | radm evine kadar mı gitse?.. Belki or8 da bit seyler öğrenilir. Hiç şüphesi? hizmetçisinin haberi vardır. — Hizmetçisi bilgrek de ben bilmi” yeceğim.. İşte bunu asla affedememM- Birdenbire dimağmda bir şimse çaktı.. Başının içine de yıldırım dü$” tü sanki; — Belki de bir kağın.. Bir seyaböf macerası? Vücudunu kavrayıp sinirlerine Bö kim olan şöytanm pençesinden kurtuk mak için fırladı, ayağa kalktı. Şimdi de kıskançlık ha?.. “— Zavallı İsmetçik! Sen? Sen V hallere düştün, öyle mi?.. İşte oldun şirrdi!., Kıskançlık da ilâve ol” en bir eksiklik kalmadı. Aşkın erg“ İ herkes için aynı ıztırap olduğu anl$ Şılıyor..., (Devamı ver) |