— Anlat, John, ne var ne yok” — Baban istemiyor mu? — Babam da saçmalıyor! Ne düğün- Üüğünü bir bilsen, bu işi kabul etme- esinin sebebini bir söylememi, — Gösterdiği sebep ne? — Bir İngiliz erkeğile evlenmemi miyor, — Ne ol isi de ep ısa olsun, bu iş olacak. niz fenerinin arkasında, 3a buluştukları yerde yanya- Ma otu Bir müddet evvel, Saime, bubasma #larmdan bahsetmişti, Güzel Johnu *viyordu, çok konuşkan değildi. Fa- t anlattığı şeyleri zevkle söylerdi. endisini susmaya alıştıran bu tabin- karşı duyduğu garip bir bis vardı. Fakat, Saimenin babası ne gizli, ne sergüzaştli evlenmeyi kabul ediyor- Saime üzülerek: — Bana dedi ki, diyor, birbirinizle Mnlasamazsmız. Benimle aley etti; Yörcu, senim aha dilin bilmiyordu. Onu, senin benden iyi Türkçe konuş- tağunu söyledim, dinletemedim. — Evet, doğrudur, Türkçe tatlı, ahenkli, ince bir dil, — Bunu bebama söyledim, fakat, © bir kere aklma koymuş.. Eğer, karı m milliyeti birbirinden farklı Olursa, arada gürültünün hiç eksik ol- Mayacağmı iddia ediyor. — Sevgilim, bizim karşımıza çıkan Yegüne mania, milliyetlerimizin fark- oluşu mu? Baban daha başka sebep- er de göstermiyor mu? — Hayır, John, başka hiçbir sebep. — Peki, zannediyorum ki, her şey Yoluna girecök.. Sana bir itirafta bu- am lâzım, sevgilim ben İngiliz im, Sahimi #öyliyorsun? Fazilanm iddia ettiği gibi Amerikalı olmayasm? — Amerikalı da değilim, sevgilim. «m İzmirlidir, annem de Adanalı; i tanbulda. doğdum. Ömrümde Me İngiltereye, ne de Amerikaya ayak bastım, Sadece, Kollejde İngilizceyi ce öğrenmek için bü çareye baş vur Bana, John demeleri hem bun- dan, hem de hakikaten yüzümün bir illei andırmasındandır.. Asıl adim ildir. Genç kız, gözlerini kaldırdı, ve ar- ına tereddüt ve hayret dolu göz- le baktı. Kâmil, ekseriya, alay eder- oğuk kanlı olduğu cihetle, şim- ki söylediklerinde ciddi ölup olma» dlğenr anlamak imkânı yoktu, Saime, biraz kırırın bir eda ile; — Oh! John, bu yaptığın İnigilizvari TY alay olmasın? — Hayır, sevgilim! Söylediğim ta- Mamen doğrudur, Beni bu hilekârlr Brmdan dolayı kusurlu görme. Eğer, bebanm bu yaptığını evvelden min etseydim, bunu senden gizle zlim. — Fakat, John.. >— Ben John değilim arirk. Bana, mil, de sevgilim! Konuşurken ara Wa kullandığım İngilizce tabirleri Mazur gör — Pek!, bu oyumu ne diye oynuyor- dun” Bu bir maskaralık, hatta. Gizli sebep? Yahut bir hile? — Beni affet Salme, bunu billiassa sana yapıyor değilim. Beni herkes bir İngiliz 8 John olarak tanır, Türk iken - yani sana itiraf ettiğim, zamandan çok evvel - arkadaşlarım arasında bir ehemmüyet kazanamıyor- dum. Hiç kimse suallerime cevap ver- mez, en güzel slaylarım 'âfa karışır, bir hikâye anlatmağa kalkışsam der- hal Iâf ağzıma tıkılırdı. O zaman, bir ecnebinin herkesin na- zarı dikkatini kolayca celbedebileceği ni düşündüm: Fikirlerini güçlükle an- Jattikça, fikrini anlamak için gösteri- lecek ceht de o nisbette fazlalağır. Buna mukabil, eğer bir ecnebi lisa- nımız hakkında esaslı bir fikire sahip olur, konuşmasile bu incelikleri kav- radığını anlatırsa, o zaman hayrete düşeriz, bir mucize ile karşı karşıya! mugız hissini duyarız. 'Nasrl tanıştığımız: Hatırlıyor mu- sun? Plâjdaki gazinonun taraçasmda birbirimize yakm oturuyorduk. Ya» nımdaki boş sandalyaya pardesömü Masa ymztarmı. Gen de, sindeki garetele.| ri oraya koymak için benden müsaade! istedin, ve ilâve ettin: — Bilhassa, giderken yanlışlıkla be- nim gazetelerimi de götürmeyin! o | Ben, müstehzi bir cimle ile cevap verdim. Bu bayağı alay, bir İngiliz şiyvesi ile söylendiği için olacak, ho- şunuza gitti. — Bu türlü çarelerle kendinize sem- pati temin etmek hoş mu oluyor, sâ- nırsmız? — Hayır, sevgilim! Bunu tecrübe için büyük bir arzu düyüyorum. Vazi- yetlerden istifade ettim, Biliyordum ki, senin hoşuna gitmek için, Türk- çem bir ecnebinin aksam şiyvesini mu- hafaza etmeliydi. İnsan, Türkçe husu- siyetleri öğrendiği perdesi altında ne- ler yapmaz! Sonra, düşün ki, bir ec- nebi kelimelerin intihabmda yaptığı hatalardan dolayı her zaman mazur görülebilir, “Görüyorsun, bunlar ehemmiyetsiz gibi görünen şeyler. Fakat, şefkatimi kabul ettirmek için baska çareye baş vurmama lüzum yok. Şimdi, mesele halledilmiş demektir. Derhal, git, ba- bana söyle, ikimizde halisüddem Tür- küz, Fakat, Saime hâlâ susuyordu. Kâmil merak etti: — Ne düşünüyorsun? — Hiçbir şey. Fakat, söylediklerin beni düşündürmiyor değil, evet. İngi- liz olarak, seni kazanılmış, kıymetli bir nişanlı olarak buluyordum. Şimdi, beni İngilizliliğin sana ilâve ettiği gey- ler meşgul ediyor. Kaybolan Johndan sende neler kalmıştır? Kendin de iti- raf ettin: Asimda bir hiçsin! Derhal ayağa kalktı, ve arkadaşıma; — Goodbye (o (Allah ısmarladık) John.. Şimdi Kâmille karşı karşiyasın. Nuh Cem Köpekleri elek- trikle idam Londranın Earlsfield belediye mınta kasmdaki hayvanlar hastahanesine, kö pekleri acısız öldürmek için bir “elek. trikli oda, ilâve edilmiştir. Köpek boynunda madeni bir yeniye art ayağına bağlı bir zincirle odaya gir- mektedir. Kapı kapanır kapanmaz oto-| HABER — Akşam postam Ten ten amca çek iyi kalplidir AKŞAM POSTASI “DARE Evi Istanbul # Ankara Caddesi * Posta kutusu: İstanbul 214 | Telgraf adresi; bul HABER Yazı Işleri te'ofonu : SAKIZ idare ve vân 24370 « ABONE ŞARTLARI Tu» Senelik GS nyik 3 aylik * öy Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaösı matik bir surette kontankt olmakta ve ölüm bir saniyeden çok daha kısa sür- mektedir. “Köpek koruma cemiyeti, bu usulün hayvanları öldürmek için en insani bir sistem olduğunu söylemektedir. LI Rİ // Mİ TARİN Yazan : Niyazi Ahmet 137 sene evvel bugün Fransız kumandanı Marso öldü Lort Bayron onun için şöyle diyor: Marso bizim düşmanımız idi, fakat hâtırasına bizde hürmet etmeğe mecburuz 373 sene evvel bugün Istanbulda yetmiş dört eve yıldırım düştü iie ER EK RS Avrupanm kaynaştığı, en kuvvet. 1i devletlerin silâhlanmış, hudutlara akın ettiği zamanlardı. Avusturya ordusu iki generalini kaybetmiş, Klerfayt hoşa gitmiyerek kümandanlıktan azledilmişti. Bunların yerine yeni bir Kuman. dan geldi. Bu, imparatorun birader” Arşidük Şarl idi. Henüz yirmi altı yaşında bulunan Arşidük, Avusturya! kumandanlarında çok nadir rastlanan meziyetlere malikti. Süratle karar ve. Bernadot fırkasını Nomark mevkiinde mağlüp etti. Burada diğer ordularla birleşerek Amberg'de Fransiz ordusu kumandanı Jordana meydan okudu. Mağlüp etti, Bu muharebede Fran. sızlar 30.000, Avusturyalılar (o 66.000) kişi idi. 1799 yılı 20 Eylül günü, 137 sene evvel bugün, Alten Kirhen muhare. besinde dümdara kumanda eden Fran siz kumandanı Marso tehlikeli suret. te yaralandı. Jordan bu kahraman yaralıyı Avusluryalılara terketmek mecbvriyetinde kaldı, Arşidük Şarj.) kendi cerrahını Marsoya gönderdi. İh.| tiyar mareşal yaralının yanına gitti | Elin: tuttu Marso ölmüştü. 27 yaşında bu. lunan bu genç kumandanın en ya. rarlı :şler yapacağı bir zamandâ ölü.| $ü büyük bir teessür uyandırdı. | İngiliz şairi Lord Bayron onun için diyor kiz | “Kablenç yakınında her tarafı çi meni» örtülü, bir küçük tepenin üze.! rinde sade bir ehram görülür. işte bu ehramın kaldesinde bir kahraman ya. tiyor. Bizim düşmanımız idi; fakat Marsonun hatırasına biz de hürmet etmeğe mecburuz... Heyhat! Pek şan.! Iolan ömrü vefa etmedi; genç yaşın. da öldü; hem dostlarını, hem de düş. manlarmı ağlattı. Buradan geçen Sa herkes onun mezarı önünde tevakkuf ederek necip ruhu için dua etsin, Mar. so hürriyet kahramanı idi. Ruhunun safiyetini muhafaza etmişti. Onun çin herkes kendisine ağladı.,, s.. Istanbulun en müthiş fırtınası *563 yılı 20 Eylül günü, 373 sene evvel bugün, İstanbulda Osmanlı ta. rihinm kaydettiği en korkunç fırtına oldu. Bu fırtınada yetmiş dörte ve yıldırım düştü. Çekmece gölüne akan iki küçük Melâs ve Aliras irmak, ları görülmedik bir şekilde taşı ve etrafı suya boğdu. İstanbul su kemer. lerinin hepsinin temelleri yerlerinden oynadı. Bir çoğu bozuldu. Bir hafta deniz bulanıktı, İstanbul civarında. ki bütün köprüler yık'ldı. Kendini hapse mahküm eden hâkim (Amerikada) Pittöburg şehrinderliil- diriliyor) : Pittsburg cinayet mahkemesi reisliği ne tayin edilen bâküm M. / hapishanede nası pusluğun insan üstünde ne gibi tesirler yaptığını bizzat anlamak çin kendi ken tini üç gün hapse mahküm usmanno mıldığını ve mah- etmiş ve hücr ziyaret eğen gazetecilere; — Bir hâkim hapishanenin gündelik mıştır. Hapishane 0 hayat ve muhiti hakkında az çok bir şey ler bilmelidir. Vaziyet! tam (o manasile anlayabilmek için hapishane arasında yaşamak lâ duyarlamı mdır demiştir. Yalnız hâkimin r farkı geceleri hapi makpuslardan eden evine git - miş olmasıdır. Gerçi hâkim g ni de orada geçirmek istemişse de, hapis - hane memurları şiddetli itiraslarda bu lunmuş ve bunu katiyyen kabul etmet mişleerdir.