Hüseyin, Zübeydeye karşı böyle bir his beslediğini hissetseydi, kalbini deşmekte bir an bile tereddüt etmezdi — Sizi içeriye çağırıyor! Bu üç kelime Hüseyini yeniden ga- rip bir heyecana düşürdü, Aynı 7a- mandâ heyecana kapılmasma kızdı. Kendi kendine: — Bana ne oluyor? Neden böyle he- yecana kapılıyorum? diye mırıldandı, Sonra ilâve etti? — Herhalde Güzide için olucak. Gü- zidenin akibetinden korkuyorum. Ha- life Mustasım kim bilir. İşini bozdu- güm için bana ne kadar kızacak? Bel. ki de beni işimden çıkarır. Fakat artık canıma taketti. Bu iğrenç huylu ada- mm yanında daha fazla çalmamam, De olursa olsun, yarmdan tezi yok is- tifa edeceğim. Bu hava beni boğuyor. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse Hüseyin bu İstifa işini çoktanberi dü- günüyordu. İstifa etmeğe karar ver- * mişti, Hem de kaç defa bilhassa o ka- Bar sevdiği karısı Eymenin kendisini aldattığı bütün saray ve hatta bütün Bağdatta şayi olduktan sonra. i İstifa etmek, başmı alıp hiç bilme- Hiği yerlere gitmek Eymeni unutmak Bin hiç durmadan yürümek, göllerin Kıugın kumları arasmda kendisine te- gelli aramak onda adeta bir gaye, bir İdeal gibi tebellür etmişit, Fakat yapmadı. Yahut, daha doğru- Bu yapamadı. Bilmediği bir kuvvet onu eski yerinde alakoydu. Bunun sebebi 'ne idi? Kendisini bir hemşire şefkati ile tedavi eden halifenin iyi kızı Zü- beydenin beyaz ellerinin bunda tesiri var mı idi? Belki.. Çünkü Hüseyin, Zübeydenin kendisini teselli etmek için ne kadar — Sen iki ay geçmiyecek. Eymeni tamamile unutacaksın! demişti. Hüse-| yin o zamanlar bu söze hiç amma hiç! inanmamıştı. | Halbuki graip şey.. Hüseyin yavaş yavaş Eymen hakkındaki hislerinin değiştiğini farketmeğe (o başlamıştı. Büyük bir mucize addetttiği bu takav- vül Hüseyin! sevindiriyordu. Zübeyde- nin sözleri hakikat olmuştu. Eymeni unutmak için Hüseyine iki ey bile çok Bu sebepten dolayı da Hüseyin Zü- beydeye karşı büyük bir minnet his- gile mütehassisti, Elhasıl Hüseyin, ha- Bfenin kızı için kalbinde büyük bir minnettarlık hissile karışık muhabbet duyuyor, onu bir kardeş, daha doğru- #u bir abla gibi seviyordu. O kadar KABINLAR BEM ki Zübeyde kendisine: — Kendini öldür! dese, bir saniye bile tereddüt etmiyecekti. Ve sırf bu bağlılıktan dolayı sarayı terk etmi- yor, kalben nefret ettiği bir adamm yanında çalışmakta devam ediyordu. 'Bu fikirler bir yıldırım #üratile Hü- seyinin aklından geçti. Bu sırada Zü- beydenin odasınm önüne de varmıştı. Önünde yürüyen cariye odanm kapısı- nı açtı. Ve Hüseyin içeri girdi. Şunu da ilâve edelim ki halifenin sarayında haremlik, selâmlık nizamla» rma fevkalâde riayet edilirdi. Fakat Hüseyin ta küçüklüğündenberi saray- da bulunduğundan adeta halife ailesi- ne mensup sayılırdı. Onun için kendi- sinin elini kolunu sallayaraktan hare- ma girmesine hiç kimse bir şey demez- di, Esasen vazifesi icabı buna mecbur- du Üstelik kendisinin şimdiye kadar İma en ufak bir şüphe bile girmiyor du. Zübeyde odasında yalnız bulunuyor- du. Üzerinde beyaz ve ince bir tül el- bise vardı. Hiç yerinden kımıldamadan uzanmış olduğu halde kitap okumakta olduğu sedirden başını kaldırarak Hü- seyine baktı. Hüseyin Zübeydeyi hayatında ilk defa böyle açık saçık, bu derece çıplak görüyordu. Bu manzara onu fena halde sarstı. Söyliyeceği şeyleri şaşırır gibi oldu. Maamafih kendisini çabuk topladı: — Sizi böyle geç vakit rahatsız etti. ğimden dolayı beni affedin diye murıl- dandı. «Zübeyde» x- © — Estağfurullah diye cevap verdi. Hüseyin nereden bâşlayacağmı, va- ziyeti ne şekilde anlatacağmı karar. Taştırmak için epeyce müşkülât çekti, Nihayet işe bidayetten başladı. Ve ha- life Mustasımın saray içinde aldırmış! olduğu tedbirleri süratle anlattı. Zübeyde Hüseyinin sözlerini büyük bir merakla dinliyordu. Yavaş yavaş uzanmış olduğu sedirden doğrulafak ayağa kalktı. Hüseyin bundan sonra Bağdada hü- cum eden esrarengiz askerleri ve Şe- hirde başlayan kargaşalığı, en sonra halifenin odasında bulunmadığını, giz- Ji metheli ve Güzidenin odasmda duy- duğu sesleri birer birer söyledi. Hüse- yin bu son göyleri söylerken gözlerini Zübeydenin bakamadığı gözlerinden aşağıya indirdi. Fakat bu sefer de göz- lerine Zübeydenin ince tüllerin şeklini bulandıramadığı çıplak ayakları ilişti. (Devamı var) TAL EN? Hissi Roman Ii Nakleden: Hatice Süreyya —7-— — Anlasan, cicim.. Maksadım gayet, basit: Seni kendime hasretmek pi rum, , Enis, bu nekaratı tekrar işitince gülümsedi. Kızı, göğsüne biraz daha bastırdı. — Bazı şeyler bildiğim için mi bâna | hiddetleniyorsun? O anlatmadığın gey ler, — Hayır, canım.. Hayslinden neler uydurup duruyorsun kuzum? — Uydurmıyorum.. Bunları öğren- diğim' için müteessirsin. Of! Can sıkıyor bu kızın sözleri! Zehra, Enisin bu hissiyatını fark “ti: — “ast sekiz. Evden azar işitece- ğim.. Mutlaka yemek de yanmıştır! — Baban da pencerededir. Seni bekliyordur.. Bakalım elinden nasıl kurtulacaksın.. Zehra, artistik bir iki parmak dar- besile buklelerini düzeltti. Sonra, Za“ Tİ beresini başımın üzerine çapkınca oturttu. Çünkü mantosunu snobutla- rmi giydi. — Hazırm.. Gldiyorum.. — Nasıl istersen, cicim. Öyleyse, e yemeğimi yalnız başıma yiyece- im, — Zavallı. Zavallıcık!. İstersen babamı daha bekleteyim.. Nasıl olsa azar İşitecek değil miyim? Bir arabacı ile haber yollarım. — Hayır, şaka ediyorum.. Ben de çabuk yatacağım.. Pek yorgunum. Kar, artık yağmıyor. Gümliş gibi bir ay, semayı bütün bulutlardan te- Hatıralarını anlatan > EFDA TALAT Kapiten Benetin sözlerini duymadınız mı. mahvolacak ne var ? Fakat ona da kabahat bulmağa vicda- nım razt değil, Bütün kabahat (bende. Bir maksatla yaptın ama, diğer daktilo ile onu aldattım. Ve atlattım. Buna han gi kadın dayanır. Şaka maka (derken diğer kıza abayı yakmış bunu hayli ih - male başlamıştım. Üstelik ondan feda - kârlik istiyordum. Bakat ne yapıp ede rek matmazel T... ile iadel mtinasebata çalışmak lâzımdı. Kapiten Benetin dosyalarından bu ra- poru çalmak çılgınlığına girişmeden ev vel bu dilber kızı konuşturmak muvafık olurdu. Bu kaleyi daha kolay fethede- bileceğimi zannediyordum. Binaenaleyh bu raporu öğrenmek için ilk Oo hedefim bu daktilo idi, Buna böylece karar verdikten sonra, Şu en üst katta ikâmet buyuran misa- firlerimizi bir yoklamak arzusuna kapıl dım ve Üst kata çıktım. Dünün kahra - manları, bugünün kaçakları bakalım ne yapıyorlardı? Oturuyorlar mı, yatmışlar m:, bir şey istiyorlar mı? Malüm ya on- ların ihtiyaç ve arzularile meşgul olmak gibi şerefli bir vazifemiz daha var! Yukarı çıktığım zaman koridorda o kata bıraktığım nöbetçi ile karşılaştım: — Misafirlerimiz ne yapıyorlar? — Yemek yediler, şimdi oturuyorlar, Birkaç tanesi de yattı. — Senden bir şey istiyen oldu mu? — Gazete arıyorlar, Heriflerin toplandığı salona doğru i- lerledim. Gündüz onlara eğlensinler di- ye tavla, iskambil, dömino gibi şeyler göndermiştim. Bir kasmı ortadaki büyük masada poker oynuyordu. o Birkaçı bir tavlanın etrafında, toplanmıştı, Biz grup da kapıya yakın bir yerde — toplanmış yüksek sesle münakaşa ediyorlardı. Ko- ridorun karanlığından istifade ederek ka pıyı kendime siper aldım ve onları din- lemeğe başladım. Yalnır okonuşanları duymuyordum. İçlerinden birisi şöyle diyordu: Benetin sözlerini duymadı mız mr, Ortada mahvolacak ne var? İn - giltere hükümeti, bizi himaye ettikten sonra kılımıza hata gelmez. Bir diğeri şu mütalcada bulunuyor - dus — Eğer Kemalistler bır tarafa da ge- çerlerse bizim İstanbulda (kalmamıza imkân kalmaz, Bizi ne affederler, ne de yaşatırlar, Üçüncü bir muhalif çatlak sesile lâfa karıştı: artiyi kaybettik. Bunu bervechi- peşin kabul edelim. Artık memleketin hayatı siyasiyesinde bir rolümüz kalma mizlemiştir. Fakat soğuk mu soğuk. 'Tam manasile don başlıyor... Yolda hiçbir yolcu yok. Herkes, evine sığınmış.. Arada sırada, gocuklu bir bekçi görünüyor, oda yakasını kaldırmış, bir köşeye saklanmış. Şu- bat, bütün aksi bücürlüğile ortalığı hakim,. Herkesi yıldırmış.. Yalnız, mi- nareler, semanın altında bütün cese- retlerile dimdik büzülmeden durabili- yorlar. Enis yan gözle bakıyor: Zehranm mini mini burnu kıpkırmızı olmuştur. Kendi, bilâkis sapsarı ve titriyor! Kız, bunun farkma vararak: — Üşümiyesin sakm.. Haydi, haydi, dön arıtk.. İlle caddeye kadar çıkar- man lâztn değil. — Seninle daha fazla bulunmak is- tiyorum da ondan, Zehracığım.. Lâkin, genç kadın, geçen hâftaki gripi de düşünüyer: Duha hızlı yürü- yüp de kanmın daha hızlı dönmesini istiyro. Adımlarını sıklaştırıyorlar. — Kuzum, artık ayr, dön, Enis! Ben, gece yalnız yürümeğe alıştım Mehtap da var, Bekçileri görmiyor musun? Sokaklar emniyetlidir. Ben —198 — muştır, Başımızın çaresine bakmalıyız. Bu arada çok iyi tanıdığım eski polis | Bunları düşündükçe bu rapora müdürü Tabsinin sesi yükseldi: —Nevmit olmak mı, hayır! Hata edi- yorsunuz. Biraz evvel ki çatlak sc8 cevap verdi: — Nevmit olmıyalım da ne yapalım. Bugünkü halimizi göbek (atarak verir mi edelim? Tahsin, perdesi gittikçe yükselen > sile söyleniyordu: — Bu ne ümitsizlik! Nerede ise vasi- yetlerinizi hazırlayacaksını:z. Evinden zorla (o çıkarttığımız softa, tecvit üzere bir (Elhamdülillâh) çektik- ten sonra: — Benim vasiyetim evvelden hazır- dır, dedi. Tahsin devam etti; — Azizim, mücadeleye devam Jâzım. Benetin söylediği gibi mücadeleye bu- rada devam edemezsck dost ve civar! memleketlerden birine gideriz. Birisi sordu: — Nereye meselâ? — Yunanistana, Romanyaya, Bulga - ristana, | Başka birisi ilâve etti: — Müslüman memleketlerine gitmek daha münasip olur. Meselâ, Mısır, Suri- ye gibi. Tahsin — İngiltere hükümeti nereleri münasip görürse oralara giderir. Ma - lüm'ya bizi onlar himaye edecek. Bir tanesi arsız bir eda ile sordu: — Himayeden maksat pataca da yar“ dım değil mi? , Hepsi birden tasdik ettiler: ........ 7— g.VEt, &W , Bu sırada karşiki odalardan birinin kapısı açılmıştı. Naçar salona (daldım. Beni görünce, oyun oynayanlar müstes na hepsi etrafımı sardı. Onlarla, onlar - dan bir kimse gibi konuştum. Bu usulü Benetten öğrenmiştim. Herif casuslukta Üstattı.. Onun bir çok ince ve kurnaz ta raflarını bellemiş ve onlara muvalfaki - yetle tatbik etmiştim. o Hem de bizzat kendisine karşr.. Çok bilen çok yanılır Gerler. O da aldanmıştı, Krokerin misa- firleri ertesi günü için siparişler veriyor lardı. Bazıları da evlerine haber gön - dermek istiyor ve burada ikametlerinin Gaha ne kadar süreceğini öğrenmeye ça- lışıyordu. Hepsini dinledikten ve hep- ine vaidde bulunduktan sonra aşağıya indim. İşittiklerim mühim şeylerdi ve kuvvet le tahmin ettiğime göre, gündüz Benet ilş konuşulan şeylerin bir (o devamı idi. O halde, casus zabit esrarengiz raporun — Evet, sıhhatlısm, şansm ver, Hakikaten de, sıhhat mühim mesc- 1e.. Çünkü, delikanlı, bütün vücudunun adeta buzlu bir bezle sarıldığını his- sediyor. Beyninde bir uyuşukluk, bir karıncalanma hasıl oluyor. Bir ağrı, bir baş dönmesi. Sırtmda bir nokta vardır ki, grip Gekerken boyuna sızlamış, sonra İyi- leşmiş, kendini hissettirmez olmuştu. Halbuki sinsi sinsi yine başlıyor işte. Nefes alması güçleşmiştir. Şüphe yok ki, menhus hastalık nüksedecek! Bir çek çek arabası geçiyor. Mi kemmel! Zira, sokağın bu noktasında İ dayanılmaz bir soğuk rüzg'ir esmeğe başladıydı. Arabayı durduruyorlar. Zehra, âşıkmın boynuna atılıyor, ku lağıma fısıldıyor: — Haydi yavrum! Yemeğini güzel güzel ye. Konyaklı çay'iç. Yarın geç kalmam.. Sen de hemen'yat.. Söz veriyorsun erken yalacağına, deği' mi?. — Evet, evet. senin gibi cılız da değilim. Nezleye he- men yakalanmam, Ortada | 15 EYLÜL — 1936 olacakti” sarf merakım artıyordu. j i Şimdiye kadar benim için malt * Tan taraf şurası idi: İngilizler memlekette kendilerine “ raftar olan Türk zimamdarlarını $* sağdan kaçırmayı düşünüyorlardı. rı kaçıracaklar, dışarda teşkilâi! caklar ve tekrar memleketin başına #f sallat edeceklerdir. Bu suretle Türk * tanı için yeni bir gaile hazırla! Bu mühim projenin ilk hatları da” maruf casus hazırlamış ve bizim mazsl T... ye yazdırdıktan #onra ye draya göndermişti. Memlekete içerdi hiyanct ederler, şimdi dışardan ant edeceklerdi. MUVAFFAK OLAN BİR TEŞEBBÜİ Düşünmekle, hayal kurmakla vi geşirmeğe gelmezdi. Derhal hareketi geçmek, biraz cüretkâr olmal Tiz Evvelâ şu bizim sabık sevgiliyi bir dt nemeli... Belki onu söyletebilirim. Sör letmek için onu mağlüp etmek JS” Hayli rol oynamak icap ediyor. Faki hor şeye katlanacağım. Yazıhanedeki * cele işleri bitirdikten sonra aşaği e indim. Nöbetçi çavuşa, Beyoğlu v€ tanbul tarafını dolaşarak, asayişi trol edeceğimi,her yarım sâatte bir ye” kere telefon ederek (o bulunduğum yi bildireceğimi söyliyerek dışarı sy gi da bu mevzua da temas etmiş Sokağın serin havası sıkıntıdan vücuduma iyi geldi. Şöyle bir ken topladım. Şimdi ne yapacaktım. He bir geye karar vermemiştim. Gec& ” kit epey ilerlemişti. Bu saatte ye Brie yu Şil uyuyordu. O sıl oyandırır, evinç ne gibi bir sebep ri sürerek gidebilirdim. Kız, Ortaköyde biraz tepede köşk bi bir evde anası, babası ve bir de “ kız kardeşile beraber oturuyordu. A mızdan su sızmadığı zamanlar (o bit” kere evlerine gitmiş, ailesile tanış, tım. Babası da birkaç defa Kroker€ ta mişti, Fakat, geceyarısı ne diye kaj çalabilirim? Kendi kendime cevap dim: “Kapıyı çalamazsan, şuna cesaret edemezsen bir şey o Öğ zsin. Hem böyle ahvalde uzun boylu mek hiç de doğru bir hareket yi İşin eni boyu böyle ölçüldükçe, fenalığı mukayese ( edildikçe ine? cesareti kırılır. Ani karar vermek V£ kararı cesaretle tatbika ( girişmek en kestirme yoludur. (Devamı vat) « Dargınlık filin kal” — Hem, gey.. â: ya? “ — Yok, efendim, ne mtinasebft Yanlış anladım, efeim.. Belki se tayken bir takım münasobetsiz ei söylemişimdir. Fakat bunlar yo sayıklamalardır. Hiçbir manalar! tu. — Üzülme, haydi arabayı vere yelim.. Sen ve ben aynı insanı? > lerimiz aynı neşe ve aynı elem çarpar.. Arabadan uzanan kızm elini bir daha sıktı. Sonra, bir “Güle işmreti.. Ve birbirlerini d gözden kaybettiler. Şimdi artık, bombog sokak» w Enis, geniş adımlarla yürüyof” reket edip ısınmağa ihtiyacı v8f* yi Deranin kenarından gidiyor V9 a erimiş bir maden gibi ışıltılari$ gg yor. Bekçi çalmıştır. Ay bir BW ye yor. Bekçi çamlıştır.. Ay bir pull kasına girdi. Gecenin karanlığı yg leşti. Yalnız ötede beride titrek z vwwomw> SS “AŞŞEEPA