ça” Hekim başını ümitsizlikle salladı : — Yarası çok ağır, çok kan zayi etmiş, fakat, ne diyeyim ? Allah büyüktür. — Zübeyde! — Ne var? — Bana hakikatı süyle! Sevdiğin kimdir? Adı nedir? — Söylemiyeceğim dedim ya! Zübeyde biran düşündü: — Hem de bunu nereden çıkardın” Zannedersem sana herhangi bir kimse- yi sevdiğimi söylemedim. Yalnız sev- menin memnu olduğunu söyledim. 0 kadar. Hem ben bir kimseyi sevzem ne çi- kar? Kim, hangi fert bana beni sevdi. ğini söyliyebilmek cesaretini göstere- bilir? Hangi fert kendisi için ölüm de- mek olan benim aşkımı kabul edebilir? Bu cesareti dünyada hele Bağdat da gösterecek bir tek fert bile yok. Ben sevsem bile muhakkak surette sevil miyen bir insan olduğumu çok iyi bili- * yorum. Sevmemek belki acı, fakat se vilmemek ondan çok daha acı bir şey- dir. Zübeydenin sesi şimdi sanki ağlar gibi bir ahenk amlıştı: — Sevilmiyorum. Beni bu dünyada hiç kimse sevmiyor ve sevmiyecek. İhtiyarlaymcaya kadar bu şekilde se- vilmemeğe (mahküm bulunuyorum. Bundan daha büyük ıztırap, bundan daha büyük bir acı kabili tasavvur mudur? Halife kızmm bu sözlerini dinler ken atılmak, bir şeyler söylemek is- tedi. Fakat her nedense sonra Yaz geçti, sustu. Esasen bu sırada dışarı- dan kapı da vurulmuş, halifenin he- kim başısı gelmişti. Hekim içeri girdi. Yatağında hilâ haygım yatan Güzideyi ve kolundaki Şarityririzati “uzadıya muayene citi Sonra başmı ümitsizlikle salladı. Hekim başmın bü tavrını gören Zübeyde heyecanla sordu: — Ne var? Yaralı nasıl? — Vallahi nasıl diyeyim? Bunu ancak Allah bilir. — Yarası tehlikeli mi? Hekim abşı yine başmı salladı: — Çok kan kaybetmiş. Sonra ko- nunu delen demirde çok pis. Korka- rım ki kanmı zehirlemiş olmasm! —H. — Tehlikeli,. Tehlikeli. — O kadar ümitsiz mi? i gine! Hakikaten Güzidenin delinen kolu $işmiş ve morarmıştı. Zübeyde hekim başıya yine heye- canla sordu: — Kurtulmak ihtimali yok mu? — Onü demek istemedim. Dünyada her iyi ihtimali vardır. — Çok ağır.. Bakın şu kolun ren-| Sonra gözlerini tavana dikti, Elleri- ni dua eder gibi kaldırarak murıldan- dı: — Allah büyüktür. Odayı derin bir sükünet kapladı. Bu sükünet içinde hekim başı yanın- da getirdiği melhemleri dikkatle ya- ranım Üzerine sürdü. Ve kolu itina ile sardı. Şimdi Güzidenin gayet hafif kir nefes halinde iniltileri duyuluyordu. Halife Mustasım ise gözlerini hay- van! bir arzu ile Güzidenin yarı açık ağzıma dikmiş, kafasından melun &ü- şünceler geçiriyor ve caniyane karar- lar veriyordu. İki saat sonrâ akşam olmuş, her kes odasına gitmişti. Güzidenin başı ucunda sadece iki cariye kalmıştı. Mustasım odasında ellerini arkası- na kavuşturmuş bir aşağı bir yukarı dolaşıyor; — Her şey bu gece olacak, her gey bu gece olmalı! diye düşünüyordu. Acaba fena ruhlu halifenin aklın- dan geçen melun düşünce ne idi? Bunu şimdi göreceğiz! Mustasım ellerini biribirine vurdu. Vurmasile beraber içeriye oda hizmet- çilerinden biri girdi. — Bana muhafız zabiti çağır! Hüseyini bileceksiniz. Karısı Eyme- nin kendisini en yakın arkadaşile al- datmış olduğu ve az daha bir yanlış- lığa kurban giderken Zübeyde tarafın dan kurtarılan zabit: Biz, Zübeydenin bu yağız deli- kanlıyı için için ve gizli olarak sevdi- ğini de biliyoruz. Fakat betbaht Hü- seyinin karısı Eymen için hâlâ hisset. tiği sevgi kalbinde yanan -bir- kordur, Karısmın gözü önünde kendisini. ak dattığını bildiği, kendisini zerrece sevmediğine inandığı halde hâlâ onu seviyor, Hayatında ondan başka hiç bir yüz görmiyor. Hayatmda ondan başka hiçbir şey düşünmiyor. Halife Mustasım, muhafızının ken- disine ihanet etmemiş olduğunu öğ- rendikten sonra onu affetmiş ve tek- rar çalıştırmağa başlamıştı. Eymene gelince şimdi İbni Ömerin evinde bir balayıktan ibaretti, İbni Ömer bütün vaadlerine rağmen onunla. evlenme. mişti, Muhafız Hüseyin halife Mustasımın odasma girdikten sonra dalgın güzle- rini halifeye dikerek selâm verdi. Ey- menden sonra onda kalan yegâne eser işte bu dalgınlıktı. Maamafih Mustasım gibi kaba, ca- navar ruhlu bir adam, elbette bir in- sanın gözlerinden bu ruh kırıklığını analyamazdı. (Devamı var) Hüseyini KABINLAR BENİ ARAL A IR / şissti Roman Nakleden: Hatice Süreyya Dünkü kısmın hulâsası Merhum Hüsnü zev- cesi Zübeyde hammefendi, İs- tanbula dönüp de kızı İsmet hanımın evine sabah karanlığı girince, onun çocuk denecek yaşta bir dşıkı olduğunu öğ rewiyor. Şimdi, ana kız, karşı uk, abus konuşuyorlar. Müthiş bir film, gözlerinin önünder bütün faclasile geçti. Bir sene kadar Istanbulda bulunmayan Zübeyde ha- nım, o sabah, şafakla beraber şehire varmıştı. Sevgili kızımın habersizce karşısma çıkarak ona bir sürpriz yap- mağı düşünmüştü. Şüphesiz, annesini gökten düşmüş gibi karşısında gören İsmete sürpriz oldu, Ne komik ve feci macera! Şu tesadüfün aksiliğine bakın hele; Hizmetçi Emine teyzesinin hasta oldu- gunu İleri sürerek, bu ezeli mazeretle izin almıştı. Yeni aşçı, söz vermesine rağmen, vazifesine başlamamıstı. Bu yüzden, İsmet hanım, evde yalnız kal- mıştı. Murat da ysrarlara başlamıştı; — Şu son zamanlarda Nişantaşmda üç kere arka arkaya hırsızlık oldu. Seni bir başma evde bırakırsam vajla- hi aklım burada kalır. Gitmeyeyim. Ne| dersin? Ne diyecek? İsmet hanım bu teklife razı olmuştu.. Ve ev neşe, saadet için- de kalmıştı. Unutulmaz bir gece yaşa- mışlardı, Biçare kadın ne bilsin ki sa- bahm karanlığında, bu kânunusani soğuğunda kapınm kilidi gtcırdaya- ckatır ve Murat elinde tabanca sofaya fırlamak mecburiyetinde kalacaktır. Onun yerinde kim olsa aynı şeyi yap- — Alişm Postasi” Hatıralarını anlatan ? EFDAN At KAR TALAT —193 — <w YET si | lellicens Servis e 'BirrUBK Yazan; IHSAN 7 Bizim polisin müdahalesi ve hareket tarzı doğru değildi — Elimizdeki bayrağı yırttı. Üstelik de bana tokat attı. Hem ben diğerlerini de temizliyemediğime içerliyorum. Şim di, bileğimde şu kelepçeler olmamış ol- saydı ben yapacağımı bilirdim. Ne çare ki bu cenabetleri taktılar. Hayretle bu sarışın dalikaşlıyı süzü- yordum. Herif ya çok sarhoştu. Yahud da lüzumundan fazla cüretkârdi. Ben hayatımda bu kadar cüretkâr, bu kadar sinirlerine hâkim bir kimse görmemiş - tim. Fakat, sarhoşluk da olsa, cüretkâr» İk da olsa bu hali kendisine Ooçok pa- halıya mal olacaktı, Çünkü ben istic- vapla meşgulken etrafımıza Rum ve Er meni tercümanlar dolmuştu. Onlar, kati» lin bu sarih itirafmı duymuşlardı. Bunun için, ben İstersem de bu itirafı saklaya- maz, herifi kurtarmağa çalışamazdım. Zavallının feci âkibetini (düşünmekle beraber isticvaba devâm ettim. Diğerle- rine sordum? — Siz pelisi vururken gördünüz mü? İkisi birden cevap verdi: — Hayır, görmedik. Kati) gene asabi cevap verdi: — Be birader, hâlâ sormanm manası var mı ya.. Ben vurdum diyorum. İsticvap bu şekilde on beş dakika ka- dar devam etti. Nihayet bu iş bitti. Mev kufları birer kişilik hücrelere yerleştir. dim. Katilin hücresi o önüne de bir nö- betçi koydum. Geçerken gardiyanlara tenbih ettim: — Artık bunları döğmeyiniz. Zaten yiyecekleri kadar dayak yemiş lerdi. Hepsinin vücutları kütlk gibi şiş- miş, yüzleri, gözleri yara (bere içinde kalmıştı. K ““Odükmin” çıkarak isticvaba ait biz zabıt hüözirladım; Ve bunu miralay Ballara verdim, Raporumu dikkatle okuduktan sonra derin derin düşündü. O da hayret ve tecssürün karıştığı bir ruh buhranı içinde bulunuyordu. Bir aralık bana sor du: — Demek katil derhal itiraf etti. — Evet, tereddütsüz itiraf etti. — Peki! Vaka hakkında senin düşün celerin nedir? Bu benim için bir fırsattı. Malâm se- vinçleri kursaklarında kalan ve başları müthiş bir belâya giren bu kardeşlerin felâketini belki biraz azaltmağa muvaf- fak olabilirdim. Bütün cesaretimi topla- yarak kumandana dedim ki? — Size hislerimi olduğu gibi anlatır. sam bana darılmaz mısınız? — Darılmam! Çünkü fikrini ben s0- ruyorum. — Bizim polisin müdahalesi ve hare- ket tarzi doğru değildi. — Onları sokaklarda nümayiş yap - maz mıydı? Lâkin, gebertilmesi icap eden hırsız yerine, Murat, elinde sc- yahat çantasile eşikte dikilen iri ya- pılı ve hiddetli bir ihtiyar kadınla kar- şılaşmıştı. Zübeyde hanım, Son seyahatinde İs- tanbuldan ayrılırken, evin Küçük anah tarlarmdan birini de tesadüfen yanma alıp götürmüştü. Ve işte, “sürprizini, de bu sayede yapmıştı. Kapıyı açarak, sabah karanlığında eve girdiği vakit, herhangi fena bir manzarayla karşıla” şacağı aklından bile geçmiyordu. Kı- zmi yatağında mışıl muştl bularak şa- şırtacak, sevindirecekti. Halbuki, gece; kıyafstile önüne çikan eli tabancalı meçhul bir delikanlı ile karşılaştı. İsmetin evinde bir erkek!.. Zübeyde hanımefendi, Hacı Hüsnü Paşa merhumun zevcesi olmakla kal. mıyordu; aynı zamanda, marul bir nakgi tekye şeyhinin de kızıydı. Bütün İrsi sofuluğu ve an'ane perestliği ga- leyan etti. Önlünde biran belirip #onra tayf gibi kaybolüveren genç erkeğe dehşetle baktı. Bu, pek, ama pek genç bir adamdı. Çocuk denebilecek bir Yaştaydı.. Hem de pek yakışıklıydı. İşte bunlar, ihtiyar kadına, hep, es babı müşeddede gibi geldi. makta serbest mi bırakmalıydık. — Hayır! Türk polislerile bu işe ma- ni olmalıydık. Çünkü bir kere sarhoştu. Jax, Kendi ordularının o zaferini tes'it ediyorlardı. Kendi memleketlerinde bu. lunuyorlardı.. Karşılarına İngiliz polis. leri çıktı. Yumruk ve tekmeile döverek kendilerini yakalamak istediler. — Çok feci bir vaziyet karşısındayız — Muhakkak! Arkadaşımızın öldü - rülmesi büyük bir cürümdür. Bunu ya- pan da <ezasrmı görecektir. Yalnız va» kaya polislerimizin sebebiyet verdikle- rihi de unutmamak lâzım, — Eğer biz zayıf hareket edersek ha limiz ne olur sonra? — Ben bu üç dört kişinin taşkınlığı fazla izam edildiği kanaatindeyim. Unut mamalı ki, Yunan (ordusunun en ufak bir zaferi karşısında ckalliyetlere men- sup halk ne kadar büyük gürültülü nü- mayişler yapıyorlardı. O zaman bu taş- kınlıklar karşısında hiçbir İngiliz polisi müdahale arzusu duymuyordu. Ve şu- rasını da insafla düşünmek lâzımdır ki, kendi vatanında bu yaralayıcı, bu ağla” tıcı muamelelere uzun müddet sükünla tahammül gösteren Türk halkının, hak- k bir zafer dolayısile yaptıkları, bu ka- darcık bir şenliğe bizim polisin bu ka dar sert mukabele göstermesi iddia et- tiğimiz bitaraflık ve adaletperverlik i- le de telif olunabilir mi? Bu kadar açık konuştuğum için affınızı rica ederim. Ballar sözlerimi dikkatle dinledi. Ve birkaç dakika düşündükten sonra: —Hakikaten vaziyet çok (naziktir. Düşüncelerinde haklısın. Bu hususta General Haringtonun fikzini #lmak i- zımdır! dedi, Ben biraz kömpliman yap mak ihtiyacile; — Siz tedbirlerinizle elbette vaziyeti düzeltirsiniz. Ben, müsaadenizle kendi görüşümü izah ettim. — İşleri gene beraber görüşürüz. Siz maznunları, binbaşı Baverin mahkeme- sine veriniz, dedi. İngilizler, cürümleri sabit olan bu gi- bi maznunları, küçük bir (O dıvanıharp mahiyetinde olan bu binbaşı (o Baverin mahkemesine verirlerdi. Krokerde çalı- şan bu mahkeme davaları çabucak rüyet eder, nevi şahsma münhasır bir adalet zihniyetile hükümler verirdi. Bu garip mahkeme icabında idam hükümleri bile verirdi. İşte zavallılar o bu mahkemeye veriliyorlardı. Biraz evvelki sözlerimle, dolayısile onları müdafaa edeceğim Ka- dar etmiştim. Daha ileri gidemezdim. Kolonel Balların (o yanmdan çıkınca, sabahki hâdisey? alt evrakı alarak bin - pijaması içinde ince ve çevik) vücudile, muntazam yüzünü çerçeveli. yen bol ve kıvırerk saçlarile, bu deli kanlı kim oluyordu. Aşkın bir kadın için ümit değil tehlike olduğu bir çağ- da, kızı İsmet, o iffetli ve ismetli İs met bir jigolo tuzağına mı düşmüştü? Hem de bu jigoloyu, kendi evinde yatırmak derecelerine kadar işi ileri vardırmış.. Verdiği izahat şuydu, fakat Zübey- de hanımefendi nazarında hiçbir esas- Mi tesir gösteremiyordu. — Anneciğim! Çok müleessirim. Gördüğün şey, aklından bin türlü feci ihtimal geçirtecektir. Fakat hepsi de yanlış, vallahi sldanıyorsun.. Bir he vese kapılmış yahut vakarımı unut- muş değilim, Hissiyatım ciddidir, çok ciddi ve çok temizdir. İstersen bundan artık hiç bahsetmiyelim. Böyle bir karar verdiler. Hadiseye dair, ikisi de telmihte bile bulunmaya» caklardı. Lâkin, ihtiyar kadının içini kurtlar yiyip duruyor. Bir evi tehdit eden cin, peri, vampir gibi, meçhul erkek, burada.. Anne İle kızı, müthiş surette manen biribirinden ayırıyor... İsmet, artık o eski insan değil,. Şahsi- yetinde bir gey açılmış, inkişaf etmiş... başı Baverin odasına gittim. Ç ok af” | dı.: — Nerede ise rimel öldürecekler, bu ne Eğer Baverin hırst bu şekilde de de derse bizim zavallı (o delil harap demekti. İleride onun üzerini fl sir yapmak çarelerini düşünmekle ber: — Giğer bizimkiler çok şiddetli ” ket etmeselerdi, zavallı Koopef N muş olmıyac.ktı. Çünkü adamlar “af hoştular, Pirdenbire hücuma ug” tahrik edildiler, — Ben şimdi hâdiseye el koyar kikatı genişletirim, dedi. ; bu mes wiveti hudutsuz vi kürüyordu. Ne yapabilirdim artk” | Odama döndüm. Ayakta dara. , cak kadar uykusuzdum. o! nöbetçi polisini çağırarak: : — Miralaydan başka kim ob9f İR* sun beni kat'iyyen uyandırmayınıf “4 dim ve küçük portatif mey ü dım. Ne kadar uyuduğumu bilm Fakat hafif bir saramtı ile özleri tım. Başucumda Başçavuş > yordu. Yerimde doğrularak sordu — Ne var? — Seni miralayın emrile uyan©” : — Odada mı kendisi? , — Hayır, general Haringtonu ©“ meğe gitti. co — Emirlerin söyle.. ( — İstanbul tarafını otomobille "4 etmeni, Esat beyi görerek Cİ kendisini haberdar etmeni tenbih “yl Karyoladan atlıyarak musluğa #” ve) Yüzümü çabucak yıkadım. Harp © “fu sinde bir asker de ancak. beni” portatif yaşayabiNrdi. Benim il bazırlaninasını seyreden İngiliz a na; an — Beh şimdi gidiyorum. Ge kadar s:a buradan ayrılma! diye 1 ii ettikten sonra aş:” ya indim, Bö arabası kapıda duruyordu. Ona at ve şoföre: ” — İstanbul tarafma çek erinl l dim. i (Devamı vd Şi. 7 r la e Yakacıkta satılı”||(. arsalar Yakacığın en güzel yeri olan natoryom caddesinde gayet uc” yatla satılıktır. Arzu ödenler Şeref otel cirine müracaat, Daha taze, Kendini” daha yi hareketinden bir sandet taşıp MWJUS yor. el. Zübeyde hanımefendi, vebslii tarak, ansızın sorüverd!: — Kızım, bir şey daha aris tiyorum. Bu, sonuncu gualim © Sonra artık, bu bahse dair ağı” açmam.. Kimdir kendisi? — Tanımazaın, ir — Ve... Ne zamandanberi? , yes — Rica ederim, anne. Anlss' a ) — Doğru, beni de üzüyor. MİLİ şaaını etmek öyle müşkül ki. kuzum cevap ver. N İsmet, biran aynaya bakıyor” sefi, ra, gözlerini meçhul bir noktayi rek susuyor. Soğuk kanlılığını * faza için o kadar gayret sarfedir.” — Öğrenmek istiyorum, işin çok ciddi olduğuru söy Bundan kestin nedir ? — Yani gelip geçici değil — Derin hissiyat mi: — Niçin olmasm? a İsmet, annesinin kendisine © baktığını hissediyor. Fatis dudakların kewarmda da adi tihza var, n ERER. (Devam “İ.