Şimdi on üç atlıdan dokuzu yerde yatı- | Tnaraara lan £ yordu. Geri kalan dört kişi deli gibi kaçmağa başladılar Bu kadar büyük cinayetler, hiya- netler yapan bir adamı #iz bize bırak- mıyorsunuz. Size son defa teklif edi- yorum, Ortadan çekilirseniz size fena- ağımız dokunmaz. Onu diri diri yaka- lamamıza yardım ederseniz size de bir pay veririz. Yok, karşı gelecek olursanız sizi de onunla beraber ge- bertiriz. Haydi çabuk karar verin! — Bir iki dakika müsaade ederse- niz covabımızı vereyim, Hulâgü bundan sonra Ayküta dün- dü. Gözgöze geldiler. Hulâgü birden bire Aykütu tanıdı, Ve tanıması Üze- rinde bir elektrik seyyalesi tesiri yap- tı. Ona birçok şeyler, pek çok şeyler soracaktı. Fakat hiç zaman yoktu. Bu sırada Aykütun mosmor olan sağ eline gözü Migti, Aykut: — Eğer kolum böyle olmasaydı ön- lerinden kaçmazdım. Fakat #ol kolum heniz sağlamdır. Bununla da hiç ol- mâzsâ şunların yarismı temizliyebili- rim. Hulâgü Boğatimura döndü ve: — Haydi! dedi. Boğatimur da, Aykut da derhal ken- dilerine işaret edilen manevrayı anla- dılar, Hulâgü olduğu yerde kaldı. Ay- kutla Boğatimur atlarını mahmuzla- yarak biri sağa biri sola doğru fırla- dılar. Hulâgü halifenin atlılarma cevap verdi: — İşte cevabımız budur, Kılıçlarmı- zi çekin eğer kâfi derecede keskinse ve kollarımızda bu kılıçları kullanacak derecede kuvvet varsa, yüreğiniz de kâfi derecede össaretle dolu ise hic “tersdadt” etmeden bize sâldırm! Halifenin adamları bunların teslim olmadıklarını ve teslim olmaya pek niyetli olmadıklarını görünce bir daha başbaşa verdiler: — Ne yapalım? — Ne yapalım da söz mü? Hücum edelim. Yalnız unulmayn kl ilk hede- fimiz gu şeytan adamdır, Esasen far- kmda mısınız? Galiba sağ kolunu s3- katlağık. Kılıcmı sol eline almış: — Sağ eli mosmor bir halde sarkı- yor. — Atm dizginlerini de serbest br- rakrdış. — Onu tepelemek kolaydır. — Biz dördilmiiz onun peşinden gi- diyoruz. Sizde şu herifleri haklarsmız. — Alâ! Askerler grupundan bir küfür dal- gası yükseldi. Derhal onlar da Üçe ayrılarak Hulâgü, Aykut ve Boğati- ne atıldılar, Yerinden hı reket etmeyip olduğu yerde kaldığı için en büyük müşkülâtı Hulâgü çeki- yordu. Maamafih yaşından katiyen umulmayacak bir çeviklik ve meharet- le kılıcmı kullanıyor, dört tarafına dikilen dört askere tek adım attırmı- yordu. Aykut ve Boğatimur manevralarmın ilk kısmında muvaffak olduklarını sonra geniş bir daire çizdi- ler. Peşlerinden gelen atlıları böylelik- le kandırdıktan sonra geri döndüler, Az sonra ikisi birden Hulâgünun önü- ne gelmişlerdi. Aykutun sağ kolu tamamile işlemez bir hale geldiğinden atını sadece ayak- larile idare ediyordu. Buna rağmen göstermekte olduğu büyük meharet ve atm alışkanlığı sayesinde hiç ak- satmadan işini yapıyordu. Hulâgürun dört yanmı saran asker- ler şimşek gibi kılıç kullanan ve yıl- dırım gibi gelen bu iki kuvvet karşı- sında darma dağın oldular, Birkaç sa- niye sonra dördü de yerde yatıyorlar- dı. Arkelarından gelen diğer atlılar çarpışma yerine vardıkları zaman kü- fürler savurdular, Artık doküz kişi kalmışlardı. Ve şimdi Hulâgü, Boğr- timur ve Aykut az ileride atlarını biri birlerinin peşinden hafifçe koştümarak bir daire çiziyrolardı, Bu da Türk at- hlarmın ikinci bir manevrası idi. Halifenin askerleri yeniden kudur- muş naralar atarak bunlara hücum et- tiler. Fakat az sonra yeniden bir hezi- mete uğradılar, Etrafma yıldırımlar #açarak dönen bu ateşten dairenin önünde şimdi beş atlı daha yere yu- varlanmış yatıyordu. Geriye topu to- pu dört asker kâlmıstı. Bunlar arkâ- daşlarımın alin; gördükten sonra bir an duraladılar. Ve atlarmın başını ya- vaş yavaş çökmeğe başlayan akşamm kararttığı Bağdnda çevirdiler, Mah- müuzlarmı atlarım karnma şiddetle batırıp deli gibi kaçmağa başladılar. Üç atlı bir miiddet bunları arkala- rından seyrettiler. Nihayet Boğatimur yavaşça söylendi: — Yavaş yavaş uzaklaşsak! Bunlar şimdi belki de bir ordu ile tekrar ge- irler, Hulâgü bir müddet hiç cevap ver- medi, Gözlerini Bağdattan ayırmadı Uzun uazdıya baktı. Sonra atmı ya- vaşça sola çevirdi ve dizginlerini ser- best bıraktı. At şimdi hafif bir tw rısla gidiyordu, Boğatimur ve Aykut da aynı süratle büyük kumandanı ta- kip ediyorlardı. Yarım saat daha geçti. Artık Bağ- dat hafif tepenin arkasında kalmış, (Devamı var) — Metin, Nasıl benden böyle gayler! ümit edebiliyorsun? Ne cesaretle bana böyle hitap ediyorsun.. Sen yegfne me- darı iftiharım olan, çok sevdiğim bi- ricik evlâdım! — Fetimeyitten sonra (doğrudan doğruya kanaatinizi yazmış olduğunu-| sa eminim! — Görüyorsun ya, sen de iyi önül te olduğumu tasdik ediyorsun. — O an için öyle fakat sonra.. Dur- muşu kurtardığınız zaman İşi anladı- vuz.. Yanılmış olduğunuzu farkettiniz, kadın mahküm oluyordu, ne diye, ne| diye sustumız? — Ben vazifemi yapmıştım. Ondan ötesini polis balletseydi! — Baba, baba bu sözü nasıl söyliye- bülyorsun! Hiç nedamet hisselmiyor musun ?. — Sen çıldırmışsın oğlum.. Durup dururken başımı derde sokmak İsti- yorsun, — Hayır, doğru yolu gösteriyorum. Bu İşi temizlemek lâzım, hâkimleri bu- lup hakikatı anlatmak lâzım! — Asla! Hem benimle bu tarzda ko- nuşmanı katiyen menederim, — Bahamsımız. Hürmet etmeğe met burum, Lâkin haksız bir muameleye | karşı stiküt edemem, Bizim yüzümüz. den biglinah insanların ıztırap çekme. | lerine tahammül edemem! Siz kabaha tinizi itiraf etmezseniz ben gidip her şeyi anlatacağım! EFDAN TALAT | Snfellicen servis KAR :BirT UREK. — 186 — 3 EYLÜL — 1936 Yazan; —amf “ Onun bir iftiraya kurban aittk | a ğini tahkik ederek öğrendim.n, Bu itibarladır ki umumi menfaatlere taallâk etmiyen münferit vakalar kar - şısında hissiz ve bitaraf kalırdım. Fa - kat bugün önüme getirilen elleri kelep- geli, yağız suratlı, mert bakışlı delikan- k karşısında hissiyatım birdenbire de » Eişti. Çünkü ö âdi bir vaka O maznunu değildi. O, mazlim Türk milletinin se- nelerdenberi ıstırap çeken çocukların - dan biri idi, Artık düşman sesine, düş- man neşesine düşman gölgesine, düş - man vücuduna tahammülü kalmamıştı.) Andoludaki kardeşleri vatanın harimin den düşmanı koğmak için kan dökerken © Galata balozlarında düşman © şatkısı dinlemeğe tahammül edememişti. Hak ıydı. Onu isyana sevkeden (muüztarip vicdanı idi. Onun bu temiz hareketinden samimi ve haklı İsyanmdan dolayı bir cezaya uğramatına meydan vermemek Jâzımdı. Bu lüzumu (içimde bir vazife olarak duyuyordum. Bu kararı verdikten sonra zile basa « râk başçavuş Raytı (o çağırdım. Dedim ki: — Şimdi size birisini gönderdim. — Evet! edebsizin biri, Bağırıp du - ruyor. Bıraksak hepimizi dövecek. Ben de hakkımdan geleceğim herifin. — Bir şey yapma onaâ.. — Neden yapmıyormuşum. — Çavuş! Sana yapma diyorum. — Bana saldırdı, — O hasta ve masumdur. — Deli midir? — Deli değildir ama (onun gibi bir şeyn — öyleyse birkac Kirbacla aklı bası - ha gelir. — Size ona bir şey yapmayınız diyo- rum, — Siz de hana emir mi ediyorsunuz? — Nasıl istersen öyle telâkki et. — Senden emir almamayı o muvafık görürüm. — Benim icabında Ballara vekâlet et- tiğimi biliyorsun. — Sen Balların kâtibisin? — Sen nesin? — Ben burada bir İngiliz başçavuşu- yum. Sivil bir Türkten emir almam, Fena halde kızdım: — Ukalâlık ediyorsun. Seni şikâyet ederim. Ballardan çekinirdi. Ve kolonelin be- ni ne kadar sevdiğini de bilirdi: — İnsan arkadaşını şikâyet eder mi? — İnsan arkadaşını bu kadar ehem - miyetsiz bir şey çin kırar mı? — Peki, canım döğme dedin döğ- aha ne istiyorsun, söyle, — İstediğini yap.. Ben bir şey söy- Jemem, — Korkaksınız! O zaman dâ korktu- ğunuz için süküt ettiniz değil mi? Müş terileri kaybetmek kaygusu, halbuki doğruyu söylemiş olsaydınız her vic- danlı insan sizi takdir eder, hirmetle alkışlardı. Artık Naili beyin tahammülü kal mamıştı. Bütün vücudu öfkeyle titri- yordu, Sevgili oğlu ona böyle muamele etsin, görülmüş şey miydi? Tekrar ye- rinden fırladı, Kapıya doğru hışımla yürüdü: — Ben gidiyorum, işim var. Fazla saçma dinliyemem. Ne halin varsa gör. Hizle kapıyı vurdu, dışarı çıktı, git- t!, Metin başını elleri arasma almış İn- liyordu: — Ne yapayım yarabbim ne yapa- yım.. Babamı ihbar etmek bana düş- mez.. O kansaydı, Kendi itiraf etsey- di başka olurdu. Halbuki ben, ben ne diyebilirim? Sabaha kadar gözüne uyku girmedi. | Güneş ağarırken kararmı vermişti! Bu şernit gltmda artık bu evde yeşa-| yamazdı. Bundan böyle ayrı yaşa- yacaktı, İstanbulâ gidecekti. — Onu yalnız ve rahat bir yere koyu nuz. İbtiyaçlarile alâkadar olanuz. Çün kü onun bir milcrim olmadığını, bir if- tiraya kurban gittiğini (tahkik ederek öğrendim. — Bunu bana evvelden söylemiş ol - #aydın, geçen münakaşalara da sebep kalmazdı. Çavuşu gönderdim. Biraz sonra ku - mandan Ballar odasına geldi. Yarım sa- at kadar yevmi ve müstacel işlerle uğ - raştı. Bu arada Galatadaki balozda Rum ları ve İngiliz polisini yaralayan Mah- mudun gvrakını da tetkik etti. Kâğıtla- rı okuduktan sonra; — Vay kerata vay., Üstelik bizim po- lisimizi de yaralamış. Bunu Baver di- vanıharbine verin, dedi. Mahmut Baver divanı harbine gider se en hafif ceza üç, beş senedir. Zaval- k delikanlı mahvolacak. Evvelce de söylemiştim ya, şimdiye kadar bu gibi şahsi vakalara hiç müda- hale etmemiştim. Fakat milk hislerinin rencide olması üzerine bu işleri yapan delikanlıyı kurtarmağa karar verdiğim için Ballara her zamanki gibi: — Orrayt! diyeceğim yerde: — Müsaade eder misiniz? dedim. Yüzüme tuhaf tuhaf bakt. O zaman Mahmudun vakasını ona kendi mantığım la anlattım ve dedim ki: — Şimdiye kadar waziyet Yunan or - dusunun lehinde idi. Yunanlıların dostu ve taraftarı olan ekalliyetlere (mensup insanlar da şehrin hayatına hâkimdiler. Cinler isteam Ma pk Hürlasnie Miele hat kına karği, hakaretâmiz muamelelerde bulunuyorlardı. Taşkınlıklarının, şıma- rıklıklarının oOhaddi hesabı (yoktu. Fakat şimdi vaziyet tamamen değişmiştir. Siz umum zabıta kumanda nı sfatile, Rumların, ermenilerin, Ya- hudilerin bu küstahça (© hareketlerine, edebsizliklerine, nümayişkâr bütün Ha- reketlerine müsaade etmekte devam €- derseniz hiç arzu etmediğiniz (o anarşi kendiliğinden doğacaktır. Kolonel Ballar dikaktle beni dinliyor du, Onun yüzünde bir tasvip işareti arı yordum. Fakat soğuk kanlı adam hisle- rini kat'iyyen belli etmiyordu. (Ne olur sa olsun) diyerek sözlerime devam et- tim: — Çünkü, Türk halkı yeniden diril - miştir, Hayat, istiklâl, hürriyet, hay - siyet ve şeref duygularile yeniden aya- ğa kalkmıştır. Anadoluda İzmire doğru giden Türk ordusu, Türk milletinin bu Yalnız bir mesele vardı, babasının biçare Durmuşu rahat bırakması. İşte onu da temin ettikten sonra bavul larmı hazırladı, ve ilk trenle İstanbula hareket etti, —i— Leylanın yegâne üzüntüsü hâlâ hem- giresini bulamamasıydı, zira Rahmi bey ona, hayatmda görmediği rahat ve lüks bir hayat yaşatıyordu. Güzel, bü- tün konforu havi bir apartıman, mi- kemmel eşya, hizmetçi, aşçı, otomo- bil. Elmasları civarın değikudu mevzu oluyordu. Kırk ilâ elli bin lira tahmin ediliyordu. İkisi de birbirini son derece seviyor hatta yakında evlenecekleri söyleniyordu. Birgün Leylâ, sokağa çıkmak üzere hazırlanırken hizmetçi kız bir beyin kendisile görüşmek istediğini haber verdi: | — Salonda bekliyor efendim, İ — Kim miş? | — İsmini söylemedi, hanım efendi kendisini tanıyormuş. — Acaip?.. Şimdi geliyorum! Odadan içeri girdi, birdenbire fena halde şaşırdı, Tali bey karşısında du- ruyordu. Gayri ihtiyari geriledi: İ SE dirilişine bir misaldir. Bienali ba netmem ki Türkler gimden sonra “4| tta, avuç tüfeylinin böyle küstahça | ey lerine göz yumsun. Bu çocuk, ben | Temniş misaldir. Karşısındakilerin o Ö Mar, meserretlerine tahammül edemei İn hepsini tepelemiş.. Fakat, buna” yi le, onlara müsaade edersek böyle “ÖL£İ or. daima tekerrür edecektir. Size bei kıyım. Bu itibarla Oo samimi i le arzediyorum. Eğer, siz, İngili” i dinizi, zeki, âdil ve medeni | bİf olarak tanıtmak istiyorsanız — Kİ niz de budur — şimdiye (o kadsf şi bütün yardımlarınıza rağmen bi$ Üğ) beceremiyen Yunan ordusu , l lâyık olan kararı derhal vermek i ne sizin lâyık olmadıkları halde diğiniz himaye ve teveccühten azan Rum, Ermeni ve Yabudil© gibi hareketlerine mani olmak Sustum. Kolonel Balları üç i beri tanıyordum. — Hele Rikatsof gittikten sonra bir buçuk kendisile çok sik temas ediyordu 4 sebeple ben onun huyunu çok iyi yordum. O da aşağı yukarı beni diğim gibi tanımış ve bana inat Ben Balların baz; hislerine ki onlar benim çok işime yarardı" Bir defa, Rumları, OErmi Yahudileri hiç sevmezdi. İkincisi beyhude bir zahmet ve! raf olduğu artık iyice anlaşılan V* pi Ni lik İngilizlerin şeref ve itibaren li lan şu Anadolu macerası (Ol! ei ihtiyar kumandan İngilteredeki $ anı enenönna hirlms een# eyy) i olacaktı. Kendisinin vatandan “€ “e cağından bu kadar eri uzakta na ve belâir işlerle uğraşması" olan Yunanlılar hakkında da bİŞ v7 niyeti yoktu. Çok defa onlara #0? ken duymuştum. h Bu iki his altında bulunan K©” pp bü sözlerim menfi bir tesir Y Yalnız, heyecanrma mağlüp olar ileri gitmiş, kumarıdanın hakkım hesini celbetmiştim. Çünkü, el dikçe vaziyeti ve gözlerinin m gişmişti. Okadar ki sözlerim ; sonra yerinden şöyle bir doğrul du? — Efdal, sen şimdiye kadar ei İe konuşmamıştın. Sebep ne? du, Kafamın içinde bir nokta pori 1 le sıkıntılı vaziyetlerde insan ge” dağmazsa hali nice olur bilmem! yi) hal cevap verdim: (Devam — Burada işiniz ne beyefendi” pJ — Affedersiniz Leylâ hanı” | zamandır sizi arıyordum.. Ni den kaçıyorsunuz., Size iyilikte ne yaptım? Her zaman da zamlı, ee Kadm kapıya doğru yürüdü. telâşla: — Beni dinleyin, «'ze düşme” PT buraya gelmedim.. Bilâkis sizi yiyorum! — Ben sizden nefret ediyoru”” beni fena yola sürükliyecektini” Tali bey omuzlarını silktis api — Beni reddetmeniz o Y' Ki i niza mani olmamış. Etrafına tu” 3 — Hem maşallah Allah veri , nayı gözünden rumuzu. od” bey çok zengindir. Ama kadar rahatını tmein edebiliri gif di bile hazırım. Bir kadn ” e parası olsa gene yetişmez. C“ as” diğinin iki mislini sarfetm yim., Emret! i — İstemem. Allah Ba s7 — Sonra pişman olur. Ze, güzel yalvarıyorum, beni g£" decek olursan karışmam. ğım cok fenadır! vg c a