E y N fi ö £ |, gene karısile kavga etmiş larında (o kayganın eksik r. Hele işe para da karıştı mahalle ayağa kalkar. gün evvel Sadi, Fahireye — Şocuklarla beraber (o karısının bir deniz şehrinde & yapılacak işin epey para vermişti, Hal » bunları sarletmiş, hepsini Koca, yaptığı münasebetsiz İlan Ağzımı yumu: yummüş gözünü, bu kadar- he bir Parayı ali esirgemesinin ime olduğunu sormuş, Sadinin iş- bozulduğuna, eskisi gibi bol böl Para #arfetmenin zamanı geçtiğine dair e biç ehemmiyet vermiyor- İ : ; i 7 / in 7 bahanesile her zaman paranı çe » Bize gelince, küçük bir masraf. son delili de £ zikrettikten sonra Yükseltince Sadi; > Sus bakalım artık! dedi. Bu kadar vam Biliyorsun. Sadık bize bitişik Mrur duyarsa ne der? da V!: Eelir, duyarsa duysun, Hakkın Sid düşündüğümü öğrensin. Aklı başı dir, e menediyorum! Baar; Eğ re bir soyguncu! © Soyguncu! Bimdi karşımda olsa, daha ağrı liyeceğim. Bu arada kapının zili | çalmdı. Sadi Buna hak - daha fazla bağırmağa baş “ADtar bir halde ayağa kalktı: 7 Ha, ne diyordum. Ah, o olmasa Hizmetçi kâdıri: Tp me Sadık! dedi. Salona aldım. Peki, pekit Şimdi geliyorum. Him kadın çıkınca: İşte, gördün mü, aklıma gelen ba- e“ geldi. Ya duyduysa! Ne kadar k gıt ai bir adamdır. Bizi as- İşini çekeiz p Kaniş Ve ağır ağır yürüyerek, omuzları dü- yanma gitti, aş Onu bir masanın üştüne eğilmiş, re- » bir mecmuann sayfalârını karıştı. Nm — , nasılsın? İ üzatir, fakat ötekisi birer te - a sıktı (yahut Sadiye öyle gel- :“ Oh..! Çok iyiyim. Teşekkür ede - , Ma birar daha canlı: > Beni bekliyordum, dedi. Zaten ge- Mad, söylemiştin. o Gelişine çok iç; Sahih mi? Musikişinasın sesinde za m dei vardı. O kadar çok Sam Elbet! “ diye sordun? Yoot Hiç bir şey yok! peri Sevinmem tuhafına mu gitti? arkadaşlığımız, — bilirsin, nadir lardan biridir. ğe doğuran bir süküttan sonra, iz diye mırıldandı. Ben de öyle yordum! Zan mı ediyordun? 0 Bana yaptığın ber büyük yardım - Nü Sözünü kesti: hap rakı Bundan bahsetme! Bu, ga- e tabi bir $ey.. Sonra, sen bena ver- tinin bir çoğunu azar azar ödedin. Yet,” şüphesiz.. Fakat, biraz evvel! ine, biraz evvel ne olmuş? < Hakkımda böyle düşünülmesi. Deli misin? Si işinas başını salladı. Dağ Zir bayır! deli değilim. «. g Sanlı bir ifade ile devam etti: şükür! Bundan © böyle sana yardım talebile hemen hiç gelmiyece - ğim. Sadi gözlerile bir şeyler soruyor gi- biydi. Sadık devam ediyordu:. — Evet.. Umulmayan bir | tali| Son eserim, biliyorsun, kabul edildi. Tabedi- lecek de. Şimdiden epey para verdiler: Cebimde. Görüyorsun ya, bundan son- râ yanma bir “soyguncu,, olarak gel - miyeceğim. Ağır kelime üzerinde duran Sadi ken- di kendine: — İşitmiş, dedi. Evet, karımın bütün söylediklerini işitmiş. Şimdi, onun bu yarasını nasıl sarmalı, bu çirkin hatayı nasıl tamir etmeli! Arkadaşıma acı bir tarzda gülümse- mekle cevap verdi. Ve düşünmeğe baş- ladı.. Birden kafasında bir şimşek çak» tı: Bulmuştu. Mırıldanmağa başladı: —Bana anlattıklarına ne kadar memnun olduğumu tasavvur edemezsin. Kazan- dığın bu para.. (Hele eserinden.. Çok, pek çok sevindim. Bu sevinç hem sana, hem de bana.. Çünkü, senden bana kü- şük bir yardım da bulunmanı rica ede- ceğim. — Bir, ne??2.. — Evet, mimkünse bana ödünç para. Sadece kırk kırk beş lira.. En kısa za - manda öderim.. Tatil sonunda.. Sadık şaşkm bir tavırla: — Nasl? Sen, sen, benden yardım. — Evet, biraz sıkıntıdayım. Dostum.. Ortalıkta buhran var, biliyorsun. Sene- nin bu mevsimi,. Hele insanın Okarısı bönimki gibi sert de olursa.. Düşündü ve sonra riyakâr bir eda i- de: — Bu, seni sıkmasın! dedi, Musikişinas şiddetle: büyük bir haz verir. Evet, sana sikınte- Mi bir anında yardım etmek. Benim şim- diye kadar (o tatmadığım bir haz. Ve bugün.. — Evet, bugün? — Evet, ankıyamıyorsun. Sadık cebinden para cüzdanını çıka- rarak; — Ne kadar ihtiyacın varsa al! dedi. Küçük bir tereddütten sonra, Sadi ar kadaşının dediğini yaptı. Birden her ikisinde de bir ferahlama belirdi. Sonra da, öteberiden konuşma. ğa, şakalaşmağa başladılar. Biribirlerin- den memnun, teskin edilmiş olarak ayrıl dılar, Faakt, en ziyade memnun olan Sadi idi. İhtiyatsız karısının yaptığı büyük bir hatayı tamir etmiş © bulunuyordu; karısının bu ihtiyatsızlığı biribirini se ven bu iki arkadaşı biribirinden ayırma- ğa kadar varabilirdi. Nuh CEM Dünyanın en garip Işçi sandikası Fransada kanları altın bahasma olan adamlar vardır. Bu adamlar dün- yanm en garip amele sendikası olan ve geçenlerde hükümetçe resmen tas- dik edilen “Kan verenler birliğinin, azasıdır. Bunlarm vazifesi Paris hastahanele- rinde ameliyat yapılırken kan vermek için çağrıldılar mı hemen koşmak- dır. Cemiyet azası yalnız hastahane me- murları, polis ve itfaiyeden seçilmek- tedir. Kadınlar birliğe giremezler. Cemiyete girmeden evvel namzedin bütün mazisi iyice tahkik olunmakta- dır. Kanları musyene edilir ve bu adam İar cemiyete girdikten sonra içki içme- meğe ve kendilerine tayin edilen İiste- lere göre pehriz etmeğe söz verirler. 100 ilâ 200 gram kan için vrilen as-| gâri ücret bizim paramızla 719 kuruş”! tur. 900 dan 1000 gram kadar için üc- ret 45823 kuruştur. Ücret da'ma peşin verilir, Bundan başka zengin hastalarn vakfetmiş oldukları bir takım para HABER — Aksam Postası Ton teonamca HABERİ AKSAM POSTASI DARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telotonu ; 23472 idâre ve ân 24070 ABONE ŞARTLARI Türkiye Etmek 1a00 Kr. 27004 a0 Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası lar bu kan vericileri cemieyti icin işle- tllmektedir. Kan vericiler millet uğruna yap- makta oldukları hizmet yüzünden haş-' talandıkları takdirde bu vakıf paralar- dan bir de maaş alırlar. İd YEM il Mİ : Ma ARİN! Niyazi | Anmet 11 yil önce bugün Türk inkilâbı yeni bir devre girdi: Tekkeler kapatıldı Atatürk Kastamonide: “Biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz,, demişti 1650 yılında Istanbul, yordu. Osmanlı tarihinin çok acıklı sahi. felerinden olan bu vak'alar, Tarikat çılarm birbirlerini çekememesi yüzün- den doğuyor ve çok defa feci, çirkin, iğrenç ve kanlı neticelere varıyordu. 1650 yılımda Şeyh Abdülkerim adlı bir şeyhe şöyle bir tezkere yazılmış. tı: “Raks ve devran ettiğin için se. ni menetmek vacip olmuştur. Tekke- ni basıp seni ve sana tabi olanlar. katlederiz ve tekkenin temelini bir kaç arşın kazıp toprağını deryaya dökeriz. Bu dereceye gidilmedikçe o * tekkede namaz kılmak caiz olmaz.,, Ayni sene Demirkapıdaki Halveti tekkesi basılmış, yakalananlar sopa ile kovalanmıştı. ; 5 » Müftü Yahya efendi tekkeler için şöyle bir mısra yazmıştı: Mescidde riya pişeler etsin ko riyayı Meyhaneye gel kim ne riya var, ne mürayi Tarihçi Naima hu mesele hakkın- da şunları yazıyor: “Ozaman onu tekfire kalkıştılar. Lâkin Yahya efen di gayet vakur ve mütehammil oldu. undan böyle şeylere ehemmiyet ver. mezdi. Mütaassıhin giderek italei li- sam asthlar. Cilk P.sahlfe 55, 56), vs hangi devrini karış- tırırsanız o karıştırmız o taassubun milletleri en büyük O felâketlere sürüklediğini görürsünüz. Bu, her millette böyledir. Bu yüzden milyonlarca insanın kanı, yok paha- sına akmıştır. Bugün, bu sütunlarda 1i sene ev- velinden, 1925 yılı üç eylül gününden yani on bir sene evvel bugünden bah- sedeceğim. Hepimizin yaşadığımız bugün, Türk inkilâbının o yeni bir devire girişinin yıldönümüdür. Bir gün önce cumurreisimizin baz kanlığında toplanan vekiller heye ti; a) Tekkelerin, zaviyelerin kapatıl- masmaâ, b) İlmiye sınıfı kıyafetive, Tarihin ©) Devlet memurlarının kıyafetine | dair bir kararname çıkardı. Bu kararname ile Türkiye cumu- riyeti içinde hiç bir tarikat, bunları mensup hiç bir şeyh ve derviş ve mii. Tit olmıyacağı, bu sınıflara ajt hu. susi kisvelerin ve ünvanların, türb: ve türbedarlıkların ilga edildiği bir. zaman zâ- man nükseden bir hastalıkla çırpını- diriliyordu. Söylemeğe lüzum yok ki yapılarlardsıı daha biyik kı, vücutlarının büfün neşesile hür, Atatürk, bu kararı, 25 ağüstostan bir eylüle kadar süren seyahatlerin- den döndükleri vakit vermişlerdi. Büyük şefin Kastamonuda verdik- leri nutuklar, taassubun kökünden kaldırılacağını müjdeliyordu. Kastamonuda dinlemek mazhari- yetine eriştiğim bu nutukları haya- tımda hiç bir vakit unutamıyacağım. Bu nutuklar, Atatürkün Türk milleti üzerindeki sevgi ve kudretinin çok canlı bir misalidir. Kastamonu, o güne kadar en çok tekkesi olan bir vilâyetti, Mensupla- rının ne kadar taascuba saplanmış olduklarmı söylemeğe Tüzum görmü- yorum. Ulu Önder fes yerine şapka giyilmesinin mantıki olduğunu İzah ettikten sonra, İneboluya hareket etti. ler, O gün terziler, Kastamonu 80- kaklarında dellâl gezdirerek sapka dikmeğe başladıklarmı ilân ediyor- lardı. Şef, İneboludan döndüğü va kit, şapkalı Kastamonulular tarafın- dan karşılandı. Tekkelerin ilgası yıldönümünde, Atatürkün o vakit Kastamonuda söy- lediklerinden bir kaç parça uliıyo- rum; Mevcut tarikatlerin gayesi ken- dilerine tabi olan kimseleri dünye- vi ve manevi olan hayatta saadete mazhar kalmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, bütün şümuliyle sede- niyetin parlak ışıkları karşısında fi. lân veya falanın irşadi ile medeni, manevi saadeti arıyacak kadar ipti- dai insanların Türkiye medeni camia- sında mevcudiyetini asla kabul etmi. yorum. (Şiddetli alkışlar.) Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye cumuriyeti şeyhler, derviş- ler, müritler, mensuplar memleketi olamaz?! En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatidir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir, Tarikat rüesası, bu dediğim hakikati bütün vuzuhu ile idrak elecek ve kendiliklerinden der- hal ( tekkelerini kapatacak, mürit. lerinin artık rüşte vasi olduklarını elbette kabul edeceklerdir.,, Yakacıkta satılık arsalar Yakacığın en güzel yeri olan Sa- natoryom caddesinde ye ucuz fi- yatla satılıktır. Arzu edenler Şeref otel müste- cirine müracaat, toplu olarak yapılan #mnastiğin tek başyna bir zevki vardır, Resmini gördi üğünüz dört genç fakat ahenkli, hareketli bir dansı, gar- kılarına uydurarak yapmaktadırlar, b ime edeli izi EE ER A m a mm e a