Halife haykırdı : — Şu baini derhal ölüm zindanına götürün! Bunu isbat eden en. büyük delil kan izleridir. İkinci olarak hiç kimse bu gece Hüseyini görmemiştir. Eğer kovaladığımız adam hakikaten Hüse- yin değilse, kendisi neredeydi? Ne ya- pıyordu? Yaralanmış bir halde Dicle- nin ortasında işi ne idi? İşte muhterem halife, bu kadar kuv- vetli ve kati isbatlar karşısında hâlâ tereddüt etmek caiz midir? Mustasım biran duraladı: — O halde işin içinde başka şeyler de olacak. Peki kovaladığınız adamdan başka vezir Müeyyededdinle saraya &it birde genç kadm vardı. Muhafızlar birbirlerinin süratlarına baktılar: — Hayır! Başka hiç kimseyi görme- dik, Hiç kimse yoktu. Bu zamana kadar 8es çıkarmadan duran İbni Ömer birdenbire söze ka- rıştı: — Muhterem halife bendelerinin de bir sual sormasına müsaade ederler mi? — Sor! — Nöbetçi askerlerinin Hüseyin ol- duğu kati şekilde anlaşılan bu adamı ilk önce nerede görmüş olduklarını an- lamak isterim, — Garp tarafındaki küçük kapmm yanında . — Güzel! Acaba bu kapi içeriden ko- laylıkla açılabilir mi? — Evet. Kapı sadece bir sürgü ile kapatılmıştır. Bu sürgü içeriden kolay- lıkla açılabilir. — Şimdi bir tek mesele var. Bu ka- piyı müayene etmeliyiz. Dğer kapı içe- riden açılmışsa o halde hadiseyi izah etmek kolaydır. Hüseyinin bu canavar- laris birlik olduğu anlaşılır. Oradaki üöbötçilere beraber hücum ettikten sonra kapıyı açarak kendileri- ni kaçırmış ve içeride yalnız kalmış! olacaktır, Bu mesele başka türlü izah edileniez. Halifenin bir işareti Üzerine birkaç kişi koşarak yukarı kapıya doğru gittiler. Aradan ancak on dakika ka- dar bir vakit geçtikten sonra nefes ne- İfese geri döndüler; — Kapı açılmış muhterem halife, Bu bem kapının dibindeki ayak izlerinden hem de kapatılırken sürgünün iyice ye- rine oturtulmamış olmasından belli. Bu sirada başka bir istikametten ge- len bir adam da şu sözleri söyledi: — Kapının önünde baygın yaralılar. dan biri biraz kendisine geldi. Üzerle. rine dört beş kişinin ani olarak hücum “e ve kapıyı açıp kaçtıklarını söy- Artık hiç kimsenin zerrece tereddü- dü kalımmiştı. Mesele apaçık ortada idi. Muhafız zabiti Hüseyin haydutlarla birlik idi. “bile tereddüt etmiyecekleri halde gözle- Halife Mustasım da buna derhal ka-! naat getirdi. — Şu haini ölüm zindanma Kendisine geldikten sonra yarm Onu| ben sorguya çekeceğim! di homur- dandı, Ve saraya doğru yürüdü gitti, Halife Mustasımın ağzından çıkan bu “Ölüm zindanı,, kelimesi gayri ihti- yari herkesin tüylerini diken diken yaptı. Hüseyine okadar düşman olduk ları, kendisini gebertmekte bir saniye rinde gayri ihtiyari bir merhamet yı- landı. hatta Hüseyini bu felâköte slrükliyeri İbni Ömer bile biran ona acıdı. Dört iri yarı asker Hüseyin! kollla- rından ve bacaklarından tutarak kal- dırdılar. Bir onbaşı öne geçti. Ve ağır adımlarla saraya doğru ilerlemeğe baş- ladı, Dar ve alçak bir demir kapı vasrta- sile saraya girdiler, Karanlık ve alçak tavanlı bir sürü dehlizlerden geçtiler. Mütemadiyen ve mütemadiyen merdi- venlerdeh indiler. : Nihayet durdular, Önde bulunan ve! elinde bir meşale taşıyan bir adam be- lindeki iri anahtarla demir kapıyı açtı. Burası her tarafı taş, dehşetli surette rutubetli bir mâhzendi, Yerde yuvarlak bir delik bulunuyordu. Bu deliğin başıma geldiler, Ve hâlâ baygm olan Hüseyini içeri atıverdiler, Hüseyin vücudu aşağıya düşünce bir şirpmtı sesi duyuldu. Yerden bir karış yüksek sular etrafa sıçradılar. Saraym üç kat altındaki mahzende bu vaka cereyan ederken yukarıda da başka bir hadise geçiyordu, Halife Mustasım bütün nöbetçi za- bitlerini yanma çağırarak Kendilerine şu emri tebliğ etti: — Bugünden itibaren Bağdadm ka- hiçbir erkek ve kadm çıkmıyacaktır. Tüccarların bütün malları aranacak. Hiçbir veçhile gizlice bir kimsenin Bağ- dattan çıkabilmesine imkân verilmiye- cek, Bundan başka vezir Müeyyededin de- nilen haini yakalamak içinde bütün tedbirler almacak. Açıkça söyliyorum, icap ederse Bağdat baştan başa yıkıla- bu cüreti yapan, melun Hüseyinin ar- kadaşı Aykut adındaki Türk yakalana-| cak. Bunları yakalamağa muvaffak ola- cak, yahut yakalanmalarına yardım edecek olana bin altın hediye edilecek- Sesi titriyordu. Gözleri yaşarmış adeta çotuk gibi sokuluyordu. Nihal kocasını üzün uzun süzdü, Bu erke- ğin kalbinde ne bitmek bilmiyeti bir muhabbet vardı! Ne derin, ne #ıcak, ne kadar müşfik bir aşk!.. Onu sıkın. tıdan kurtarıp bu zengin hayata sok- muştu. Hiç bir şey esirgememişti. Bütün parasını dahi küçük ellerinin arasına teslim etmişti. Halbuki buna mukabil o ne vermişti. Hiç! Üstelik te biçareyi değeri olmıyan bir herifle'al- datmıştı, İçinde derin bir nedamet uyandı, kocasının boynuna sarıldı boğuk bir sesle: — Ferruh! Affet beni, senin hak- kında ne fena düşünmüşüm, senden böyle şey nasıl ummuşum! Yatağından fırladı, erkeğin dizleyine kapandı, kalbinde yeni uyanan bu' aş- kın tesirile yaptıklarına son derece| nadim olmuş, içinden coşan derin bir hisle; — Beni seviyorum Ferruhcuğum... Bugüne kadar bir aptal, bir kör gibi dolaşmışım, seni anlamamışım.. Affet beni, şimdiden sonra seninim, ebediy- yen senin, bütün hayatımı seni mesi etmeğe © vakfedeceğim.. Adamcağız çılğınlar gibi sardı: — Sahi mi söylüyorsun Nihalei- Zim, kartcığım... karısmı HABER — Aksam Postası 16 AUSTOS — 1938 iniellicens fervis e TÜRK 25'Bir Hatıralarını anlatan ; EFDAM TALAT — 168 — Z Yazan: İHSAN ARİF Zavallı adamcağız benim yü- Burhan — Emniyet sandığında baş muhammindiz — hemşiresile (beraber oturuyordu. Kapıyı kız kardeşi açtı. Beni karşısında (osu küpüne düşmüş! sıçan gibi görünce hayretinden kendi- Rİ tutamıyarak bağırdı! — Ayol, Rfdal bey bu ne hal? — Aman, sorguyu suali bırak. Bur- hanı uyandır. — Kuzum merakımdan çatlıyacağım. Bir tek kelime ile anlat. — Şimdi hepsini anlarsınız. Beraber yukarı çıktık. Bu sırada ar- kadaşım gözlerini oğüştura oğuştura yanımıza geldi. — Ne ba hal yahu? — Bir kaza atlattık! — Denize mi düştün, — Öyle gibi bir şey. — Sen şimdi bir kat elbise, çamaşır, | çorap, fotin ver bakalım. Arkadaşım elbise dolabını açtı: — Beğen beğendiğini al... — Canım şimdi elbise beğenecek sıra mı. Ver bir tanesini... Bürhan bana çamaşır, elbise verirken beni de başımdan geçenleri © anlattım. Burhan, temiz kalpli, memleketine bağ kı bir çocuktur. Fakat benim böyle ha- yâtım bahasma yaptığım taşkınlıkları- ma kızar, annemle beraber beni müte- madiyen itidalc sevketmeğe çalışırdı. Binaenaleyh, bu geçirdiğim macera- dan da bittabi memnun kalmadı. Bana gene bir sürü nasihatlerde bulunmağa kalktı fakat, onu dinliyen (okim! Ben giyinir giyinmez sokağa fırladım. dül işime yardım etti, Bulduğum bir o- tomobil, beni beş dakika sonra Kroke- re bıraktı. Şimdi her şey geldi geçti ya... İçime Miralay Ballarin © korküsü çöktü: Acaba geldi de beni aradı mı? Nöbetçi polise sordum: — Hayır, daha dönmedi, dedi. Bu da iyi bir şey... Odamdan Harbiyeye telefon ederek sordum. Haringtonun riyasetindeki iç- tima devam ediyormuş. Bizim kolonel de oradaymış... Bitap bir halde karyola ma uzandım. Yarabbim, şu bir iki saat) içinde ne korkunç bir macera (o geçir-| miştim, Vaka: bütün dehşetile gözleri- min önünden geçiyordu. Acaba, zavallı İrfan reise ne olmuştu? Akıntı ile mü- cadele edebilmiş miydi. Küçüklüğüm- denberi onun iyi bir yüzücü olduğunu bilirdim. Eğer bir aksilik çıkmamış ise mutlaka kurtulmuş olacaktı. Eğer kur. tulamamış İse, adamcağız benim yüzüm den boğulup gitmişti. Bu acıyı ömrü mün sonuna kadar unutamazdım. — Seni seviyorum... Seviyorum!.. İkisi birbirine sarıldı, ağlaşıyorlar, öpüşüyorlar, lâkin bu derece helecih Nihali fena halde sarstı, gözleri karat- di kocasının kolları arasında bayıldı. Kendisine geldiğinde halsiz bir halde murıldandı: — Seni seviyorum ama, öleceğim. Hem de ölmem daha doğru. — Allah göstermesin, yaşayacaksın. Bizim saadetimiz asıl şimdi başlıyor. — Hayır, hayır ölmeliyim! Ölmek istiyorum.. — Neden? Neden atrık seni kemiren sırrı söyledin, Benim katil olmadığımı da anladın artık birlikte mesut olma- mız için hiçbir mani yoktur. Nihal hazin hazin ağlıyordu. Ferruh bey afniladı. Acaba karısını bu derece sarsan şey ne idi? Bir saniye bakıştı. lar. Kadınm gözlerinde okuduğu ma- nalar birdenbire onu irkitti. Sarardı bütün vücudu titredi. Filhakika şimdi kadın çok halsiz, tamamen bitaptı, fa- kat ne olursa olsun bu işi anlamak lâ- ceğini o zaten anlamıştı. Gözlerini -ka- padı tevekkülle bekledi: Zile bastım, Geleni nöbetçiye sabah- leyin saat altıda beni mutlaka uyandır- ması tenbih ettim ve lâmbeyr söndür düm. Yarı kâbus, yarı bulirân içinde! dalmış gitmişim... Nöbetçi polis beni tam İstediğim sa- âtte uyandırdı. Birkaç saatlik uyku vü- cuduma taze küvvet vefmişti. İki bar- dak da çay devirince aklım başıma gel- di. Yukarı kata çıkarak nöbetçiden mi- salay 'Balların gelip (gelmediğini sor- dum. — Saat dörtte geldi: Size bir mektup bıraktı. Ve kendisi uyanımcaya kadar mektupta yazılı emirlerin yapılmasını tenbih etti, Mektubu alarak odama indim. Kolo- nel mektübunda emirlerini o bir takim maddelere ayırmıştı. İçlerinde en mü- himleri de şunlardı: i — Badema hiçbir İngiliz polisinin tek olarak devriye çıkmaması için İn- giliz karakolları kumandanlığına emir- verilmesi. 2 — Geceleri şehirdeki bütün dük- kân, mağaza ve eğlence yerlerinin bi- İâistisna azami saat on ikide kapanma- “, 3 — Mütareke senelerinde o İngiliz muhipleri meyanında bulunan ve halk nazaririda İngiliz dostu olarak tanınan veya İtilâf devletlerine git herhangi bir teşkilât ile alâkadar olan ve bu yüzden Kemalistlerle onlara tataftar olan-hal- kın gayz ve husumetini celbedenlerden İngiliz himayesine iltica edecek olanla- Şir derhal il ve temini içi her türlü tedbirlerin alınma- si, Kolonelin mektubunda bu üç madde haricinde telerrilat kabilinden daha bazı emirler var, Bu mektubu okuduktan sonra soluğu | Esat beyin yanında aldım. Evvelâ ken- disine gece başımdan geçenleri anlat- tum. Fena halde müteessir oldu. — Evlâdıim, neye böyle ibtiyatsızlık- larda bulunuyorsun? Vaziyeti hepimiz- den iyi biliyorsun. Geceyarısı ne olur- sa olsun dişman gemileri (o arasından kayıkla karşıya geçmek delilikten başka bir şey değildir. diye beni azarladı. Dedim ki £ — Peki ama, size bildireceğim işlet pek mühimdi. Vakit kaybetmeğe gel- mezdi. Çünkü hayat memat işidir bun- lar. İhmale gelmez. Tam mukabil ha- rekete geçeceğimiz zaman (tehlike var» dir. İhtiyat tizemdır.) diye işi savsak- lamak doğru olur muydu? — Nihal, sen beni artık seviyorsun değil mi? — Bütün kalbimle. Bu feryat genç kadının kalbinden koptuğu belli idi. — Mademki beni seviyorsun, o halde bana doğruyu söyle. — Daha ne bilmek istiyorsun. — O gece harap değirmende ne işin vardı? Bu sual! İşte helecanla bekledi- ği bu feci sual nihayet soruldu! Buna nasıl cevap vermeli? Ne bahane bulup' uydurmalı?.. Eskiden, yani birkaç gün evvel korkusu sırf kendi hayatının teh- likeye girmesinden ileri geliyordu. Hal- buki şimdi karşımdaki erkeğin çeke- ceği ıztıraptan ürküyor, sevdiği adamın betbahtlığını görmek kadar acı bir şey olur mu? — Nihal niye cevap vermiyorsun ? Kadın inler gibi: — Bana demin de ölmek istediğimi söylemedim mi? Ah! Bir ölsem emin ol en hayırlısı bu olur. —Çünkü karşında rahat rahat yaşa- mağa bakkım kalmamıştır, çünkü se- nin ne merhametine, ne de muhabbeti- | w ZÜüÜMmden boğulup gitmiş mi idi? ; - Vazifende gösterdiğin samimi “© fedakârane hareketi takdir o etmi mümkün değil. Fakat biz sabredelir” Yakın zamanda vekayi inkişaf edecek milli intikam almacaktır. Müjde ver© yim sana, bu sabah yeni (haberler #” dım. » Lütlen beni tenvir eder misiniz? - Çok iyi! Kahraman ordumuz do tu düşmanı hayfete düşürecek bir sü” atle mütemadiyen ilerliyor. — Evet, Ballar da dün gece Harbiyf den aldığı raporlar tzerine bu gidişi Türk ordusu önüne ne gelirse silip sÖ pürecek “e denize dayanacak demişti. — Ona hiç şiiphe etme. Ordumuzü” Akdeniz kiyılarma varacağı (günl yakındır. — İşte, düşman ve düşmanlara do* olan hainler bu halden fena halde ku#” İl kulanıyorlar. Muhalifler kaçacak deli arıyor. İngiliz makamatı, onları kim#” ye edecek tedbirler alıyor. — Balların müteessir olduğu bir nef ta da son muzafferiyetler Üzerine İ*” tanbuldaki Türk halkının tezahürat “€ nilmayişlere başlamak üzere bulunma" sıdır. Kolonel, bugünlerde inzibat ihlâl edilmemesini, çok istiyor ve maal esef bazı vakalar yüzünden sizi değiş mek kararını verdi. yi — Bunu tahmin etmiştim. — Muhaliflerden bir kaçı | tecavü?f uğramış. Galatada bir İngiliz polisi dürülmüş. Karargâh allak bullak old — ingiliz polisinin öldürülmesine çok canım sekıldı. Bundan mötevelliş ba” Tet ezer mek tabirdir bu hareketlere karşı tedbir aldim. VE bunun akabinde Galata merkezini ta? viye ettim. En ziyade hâdiseler ora İ çıkabilir. — işte, ben de bütün » bumları sist bildirmek; bilhassa polis. müdürlüğü” de yapılacak tebeğdülüt işi (o üzerin zatıâlinizi ikaz etmek ve bainlerin gilizlere fitica etmelerine meydan miyecek tedbirler almak üzere ge rısı size gelmek istemiştim. Esat bey bu son sözlerimi her ned se biraz iâkaydane © karşıladı. Ya 59 dalgındı. Yahud da benim böyle her bahasına olursa olsun kendimi tehlil ye atişimı hoş bulmamakta rar yozdü. Cevabı şu oldu: — Bugün için cezri bir tedbir ğı doğru bulmuyorum. Hattâ, seni az fazla telâş eder görüyorum. tekrar sabır ve itidal tavsiye ederi (Devamı var ne lâyıkım.. Çünkü bugüne kadar o güzel aşkinı anlamadım. Seni alda tım! Şimşek çarpmış bir meşe ağacı gi erkek bu darbenin tesirile orada duran bir koltuğa yıkıldı bir niye öyle durdu, işittiğini bir türlü ka! rıyamıyordu. Sonra yerinden fırladı, 8 ölüden farkı olmıyan karısının üstü” iğilerek: — Ah! Sefil... Ah! Hain mahlük” — Ne desen hakkın var.. Öldür ni.. Vallahi mşmnım olurum! Fertuh bey geriledi, Çok yaklaşı! belki dayanamıyacak, her zarhan ok mak istediği o güzel boynu z arasma #larak sikacak sıkacak . Nihal kollarını uzattı: — Gel, gel, beni öldür.. Sevap | sin! — Bana ihanet ettin ha' Kadın başımı önline eğdi: — Demek bir dostun vardı öyle Nihal ses çıkarmadı.. Bu süküt büytk bir itiraftı! — Harap değirmende buluuyorÜ” nuz demek... Kaç zamandanberi bü vam ediyor söylesene! Anlamak rum.. Söyle... $ (Devamı var)