Gİ a gal enj - —22— “ozi Zübeyde Bağdadın en güzel k kızı idi Sak, he Siya a i d 1 benim Ky lâzım. Orada ba”) Mü ki Gü MİM görüşün konuş” Tâan İstifade ede #idenin © saraydan ga MYGE toka cenirler ver- a “m Söylerim, NE dün, Belsin? lr ga akn, O batarken Gür| enes moğmmade Götn.| NR Yimdiden bazı tertibat i KE U; İ Ma.7t dişarı çıktıktan m kendi kendine Güzide ne| gider, he bahçede e yp en Üy kiz kumandanı Di izüruna dahil olu- e, “YİN? Neden öyle yüzün tey İğ, Biraz hastayım deh Sen kaz hem tin N Uyu < adi, zArMIŞ, | Skar ps dün gece? Mta Akat az, ec Sözümü iyi dinle! tarken saray cariye , ye genin içinde bulur) Yün “ig beydin köskü Yay Ora, işküne ” a bir müddet kaldık- bir üç Ka kadar... Tek” k İ ben ii ü İn bu Kiza büyük : vi dan, BE çtığı veya baş Ma Mania, Ra takdirde & imle cezalandırıla- e, * tev z WE ya ye ne kadar mu” , Yı siki sıkı sa: ardan Siki sıkı sar İn, seriye kimse girebile” VAN ge an ya kimse çıka- A, t etmiyecek olanla Sy ln. Anladın m? v :? ei Bit, şimdiden 1. Mahir, Er, ia e anından çıktı. in 2 dağ rayın bahçesi Tee İzahaç verelim: bön, tere ve irili ufak ADAR ge olan Üp eden sara. a Yüksek ot- saa gül ağaçlı ri bahçeyi bir nevi orman haline getir mişti. Bunların arasında zarif çiçek tarh ları ve yollar bulunuyordu. Ve bah- şeyi dört insan boyu yüksekliğinde duvarlar çeviriyordu. Güneş batmak üzereyken sarayın! büyük kapısı itina ile kapatıldı. Ve e.! mir üzerine iki yüze yakm muhafız, Sarayın kapılarında ve babçenin mub-| telif yerlerinde yer aldılar. bahçe tam bir emniyet altında bulu. nuyordu. Üstelik Hüseyin bahçeyi erkı bir muhafaza altına alan askerlere ortada durmamalarını, münasip yerlerde ağaç altlarında, duvar diplerinde yer alma- larını ve bir lüzum hissedilir o edilmez meydana çıkmalarını emretmişti. Bu $ırada Eymen de Güzidenin ya.| z nielicen#/ RA :Bir 1 AĞUSTOS — 1936 © EVİ TURK Hatıralarını anlatan > EFDA TALAT Saray” ve |. —153— vazan: İHSA” X Vatanı satmak istiyen namus ve vicdan yoksulu insaniar cezalandırılmalıdır ! Karanlıkta duvarın khaneye gitmiş olan İrfan reisi bekir yoruz. Dakikalar geçiyor. Her dakika geçtikçe heyecan ve helecanım artıyor. Acaba bizim balıkçı reise ne oldu? Her”| hangi bir aksilik mi oldu? Kayığını mı götürmüşler? Yoksa devriyeler tarafın” dan mı yakalandı? Gözlerim İrfan reisin gittiği istikame € sinmiş, ka- İ te dikilmiş, karanlıkları delmeye çalı; rak orada geçen şeyleri görmeğe çalışı” nma giderek onu bahçeye çıkarmak ve) yor. Fakat karanlık, kalın bir perde gibi Übeytin köşküne götürmek emrini al. | bir şey göstermiyor. Ve gece İ korku veren derin bir sessizlik içinde. mıştı. insana Güzide bu sırada Mustasımın küçük | Vakit geçtikçe sabırsızlığım artıyor, ü- kızı Zübeyde ile bir odada oturmuşlar, hem biraz ileride akan Dicleyi seyre . diyorlar, hem de konuşuyorlardı. Güzide halifenin sarayında yerleş - züntüm çoğalıyor. Nibayet, bana saatler kadar uzun ge” len on dökika sonra karanlıklar içinden bir bayalet belirdi. Gelen İrfan reis ok tiğindenberi Zübeydeden başka hiç kim) ak idi. Yavaşça seslendim; se İle konuşmuyor ve temas etmiyordu. Zübeyde, evvelâ çok güzel, bütün Bağ. datta eşi bulunmıyan fevkalâde güzel bir genç kızdı. İnci gibi parlak ve güzel dişleri, elmas gibi ışıl ışıl yanan gözleri vardı. Düz siyah saçları, tatlı, esmer tenine çok güzel uyuyordu. Fakat asıl şayanı dikkat nokta, Zübeydenin saray elradından hiç kim- se ile samimi olmamasıydı. Herkesi hattâ anasını, babasını bile sevmiyor, sarayda dönen dalaverelerden, yapılan gulümlerdeli nefret ediyor, tiksiniyor. du. w Güzide ile saraya geldiği günden - beri alâkadar olmuştu. Onun cesaretini ve içinin temizliğini çok takdir ediyor. du. “Ahbaplıkları çok çabuk — ilerlemiş, az vakitte içtikleri su ayrı gitmez ol- muştu. Diğer taraftan Zübeydenin sarayda fevkalâde nüfuzu vardı. Babası garip bir haleti ruhiye ile bu isyankâr ve dik kafah kızına geniş salâhiyet vermişti. İşte Güzidenih bir esir, bir cariye ol. duğu halde yapmış olduğu serkeşlikle. rin hoş görülmesi biraz da bundan ileri geliyordu. Çünkü halifenin kızı Zübey. de, Güzideyi himaye ediyordu. Zübeyde soruyordu: — Sen Dieleyi neden bu kadar çok seviyorsun? Pencereden dışarı baktığın zaman gözlerin hemen oraya takılıyor. — Biz suyu çok severiz, Gök tan- rısı gibi su tanrısı da bizim en büyük mabutlarımızdandır. Su olmıyan yerde hayat ve barcket olmaz. (Devamı var) — İrfan reis sen misin? — Benim beyim. — Ne haber? — Sandal: iskeleye getirdim. — Gelelim mi? — Gelin,.gelin.. — Sen bir etrafa bakm, yabancı olma sım, aksilik çıkarırlar. — Kimseler yok ortalarda.; İrfan reis tekrar iskeleye doğru yürür meğe başlamıştı. Selâminin (kulağına fısladımı — Şimdi bu adam seni Üsküdara ge girecek, ben bürsde'seni şelimetle kar şıya geçtiğini öğrenmek için Oo kayığı bekliyeceğim. Üsküdara çıkar çıkmaz bir vasıta tedarik ederek mümkün mer” tebe süratle Kiziltoprağa gitmene bak.. — Merak etme.. Ben ber şeyi yolum da yaparım. v — Ya yakalanırsan... — Baht işi. — Senin yakalanman bir şey değil. Polis olduğunu öğrenince (© koyverir- ler. Fakat rapor... — Evet raporu ne yapmalı?, — Ona bir çare bul, ” — Yırtarım, — Tehlikeli. Parçalarmı bulurlar, — Çiğner yutarım. — Fena değil... Fakat yakalanma . dan evvel. — Evet... — Pek âlâ. Selâmi ile duvar boyunca yürüyerek kayık iskelesine geldik. O sandala at. ladı, Ben İrfan reise kendisini iskelede — Eminim. Ferruh Bey ilerledi, Gene kenarda. ki taşın üstüne oturdu. Elini başma dayadı. Alnından soğuk terler akı. yordu. Uruktan Mahir ona dikkatle bakı. yor, için için söyleniyordu: — Korkuyor. Cinayeti işlediği meydana çıkacak diye korkuyor! O esnada bayırın üstünden hadise. yi seyreğenlerden biri bağırarak yere yuvarlandı; — İmdat, imdat boğulüyorum!. Bu, köylin delikanlılarından on beş yaşında Feyzi isminde bir gençti. Çır. pmarak bayıldı. Naili Bey Hemen kogtuı epey uğaştıstan sonra ayılt- tı. Lâkin o kadar helsizdi ki iki ar. kadaşı koluna girerek ylrütmeğe mu. vaffak oldular. Adetk sarhoş gibi sendeliyordu. Etraftakiler gülüşmeğe başladılar: — Sarhoş ayol. Biz de hastalandı sandıktı. — Sabah sâbah ne içtin âyol, — Vallahi bir şey içmedim. Galib efendi yukarda olan bitende bihaberdi. Yalnız avdetinde Doktor Naili Beyin: — Beyhude telâş ettim adi bir sar. boşmuş. Dediğini işitti. Öğle yemeğine dal. | ma evine giderdi Saat epey olmuştu. Müddejumumt beye yaklaştı Hürmet. le selâmlıyarak: — Müsaade ederseniz gideyim e. fendim. — Gidebilirsin. Yürürken iğildi, tekrar yerde ya. tan Remzi Beyin e»sedine dikkatle baktı. Yüzünde bir hayret ifadesi be. lirdi. Jendarme zabiti Kadri Bey sordu: — Ne var Galib efendi? — Garip bir gey efendim. — Ne gibi? — Bakın, dikkst edin. ş İhtiyar doktorun Üstündeki çamur.! Acar aa İML e. bekliyeceğimi söyledim. Fedakâr balık- çı küreklere asıldı. Sandal bir hamlede açıldı. Ve onlar karanlık içinde derin, lere doğru uzaklaştılar. Sandal evvelâ akıntıyı karşılamak üzere Ortaköy isti kametinde yol aldı, biraz sonra da de- zerinde karaltısından kürek seslerinden bir eser kalmadr. Onlar gittikten sonra ben tekrar eski durduğumuz duvar dibine gelerek| beklemeğe başladım. Saat kim bilir kaç? Sabah olmağa bir kaç saat kaldı. Yor- gunluk ve uykusuzluktan bitkin bir hal deyim. Fakat, giriştiğim tehlikeli teşeb. büs asabımı o kadar germiş ki... kafam mütemadiyen işliyor. Bütün düşüncem, bütün arzum İngilizlerin ertesi günü alacakları tedbirleri önliyebilmek... İn- giliz kumandanlarının hazırladığı hi. mâye listesinde isimleri yazılı olan va- tan hainlerinden intikam almalıyız. On. ların yaptıklarını yanlarına kâr bırak- mamalıyız. Vatanı bir pula satmak istiyen, bu namus ve vicdan yoksulu insanlar cezalarını görmelidirler. Yoksa onların şenaat ve hiyanetleri yüzünden karla. rını döken bir sürü bigünahm ahını ak muş oluruz. Atık hesap görülmeli... gözümün önünden listedeki isimlerin sahipleri birer birer geçiyor. Hepsini iğ. renerek, tiksinerek seyrediyorum. Ne kararmiş yüzler, Me bulanık göz- ler... Hepsinin yaptıklarını birer birer hatırlıyorum. Hepsinin kendine has melânetleri gözümde canlanıyor, bunla- rr düşünürken gayzım artıyor, intikam arzularım çoğalıyor. Bu sütü ve kanı bozuk herifleri birer birer boğmak is- tiyorum. Gecenin karanlığında eski po. lis müdürü Tahsin adeta yürüye yü- rüye önüme geliyor. Yazıhanesine küs. tah bir tavırla kuruluyor ve her biri memlekete başlı başına birer ihanet ©- lan emirlerini veriyor... Ondan sonra bir sinema şeridi gibi hoca Zeynelabi. din, Galip, Nemrut Mustafa, Kiraz Hamdi... Aklıma, Kürt Mustafa gelince, bun. dan bir müddet evvel şahidi olduğum bir vak'ayı acı duyarak hatırladım: Dostum Rikatson Hat, daha memle- ketine dönmemişti. Bir Türk divan barbi bir takım masum kimseleri şu veya bu bahanelerle muhakcme ediyor, ve bünları ittihatçr veya milliye! niz ve ları gösteriyordu. — Görmüyor musunuz? Bu kirler topraklar ocakta ne'arar? Pütün elvar kireç içinde, halbuki: rahmetlinin üs. tündeki çamurlar kırmızı toprak ça . murvları, Demek ki Remzi Bey bura. larda boğulmemış. Rilâkis epey iler. de, kırları, harap değirmenin tara. fmcx olacak!, Hızlı konuştuğu için herkes bu SÖZ. leri igitmişti. Ahmet Beyin korucusu Hasan çavuş hemen ilerledi. Polis me- murlarmın yanma yaklaşmak için mü. sâada istedi: — Bir şey söylemek #wstiyorum. — Bu iğe dair bildiğin mi var? — Belki olur. — Gel bakalım söyle, — Efendime söyleyim. her zaman. ki gibi bu sabah da namaz saatinde kalklım, Abdest aldım. — Kisa kes, ne olmuş” — Şey efendim. oNam'zımı kıl dım, etrafı dolaşmağa başladım. Ma. Jüm ya duvar yoktur, bizim tarlaların hududu harap değirmene irişir, Çalı. Jarın, üstünde şu parça kumaşı bul. dum. Gebinden ipekli siyak bir kumaş) dukları için gelişi güzel mahküm edi. yordu. Bu divanı harbin başında da meşhur Kürt paşası vardır. Bir gün bir iş için, Rikatson Hatla birlikte Nemrut Mus. tafayı ziyaret etmiştik. Divanı harbe verilmiş olan mevkuflarn vaziyeti üze- rinde bir müddet görüştüler. Rikatson Hat, hiç bir şey istemediği halde Nem. rut Mustafa eline verilmiş olan Türk. lerin hepsini idam edeceği hakkında teminat veriyordu. Nihayet, İngiliz za, bitinin müdabalesile iş kabahat dere cesine göre ceza verilmesi şeklinde hal ledildi. Bir aralık Nemrut Mustafa bana dönerek dedi ki: — Söyle bu zabit beye, ben bu sivri burunlu Türklerin burnunu kıracağım. Ve köklerine kibrit suyu dökeceğim. İn- giliz dostlarımızı bu mikroplardan kur- taracağım.. Her bir kelimesi birer zehirli ok gibi beynime saplanan bu sözleri Rikatson Hata tercüme ettim. Hayretten gözleri açıldı. Bir müddet düşündükten &orra şu sözleri söyledi : — Bu elendinin sırtındaki elbise bir Türk generalinin elbisesidir. değil mi? — Eveti Rikatson Hat başka bir şey söyleme. di. bir Nemrut Mustafaya, birde bana baktı ve sustu. Bu ne kadar acı bir sah: ne idi OO zaman, Rikatson Hatla o kadar (o samimi değildik. (o Olsaydık, bana hislerini de açıkça söylerdi. Fakat dost ve temiz vicdanlı insan,karşısmdaki adamın iğrenç maneviyatının bu tezahü- ründen nefret duymuştu. Halbu ki, kürt Mustafa , Bu sözlerinin İngiliz zabiti üzerinde müsbet bir tesir yaptığını ve bu hareketin bir kahramanlık telâkki edile ceğini zannederek bizi süzüyor; yerinde bir baba hindi gibi kabarıyordu. Ben bu herifin alçaklıkta daha fazla rekor kırması için işi hasbihale dökme- miş, Rikatson Hatın sözlerini tercüme etmemiştim. Karanlıkta, dıvar dibinde bunları dü. şünüyor ve sandalın dönmesini sabırsış» la bekliyordum. Raporum © Esat beye gidince bu namzedlerin lâyik oldukları akibete kavuşmaları için biz de tedbir almağa vakit ve imkân bülmüş olacaktık. (Devamı var) parçasını çıkarıp uzattı Bu Doktor Remzi Beyin kopan astarı olduğuna şüphe yoktu. Müâdeiumumi sordu: — Başka söyliyeteğin var mı? Hasan çavuş yutkundu: — Cinayet harap değirmende mi olmuş. Kaça doğru? — Dokuzla on bir arasında, Korucu başımı (kaldırdı. Seddin üzerinden #eyreden'ere baktı Bir sa. niye Mahirle gözleri karşılaştı. Sonra kendisine telâşla bakan Ferruh Beyi gördü. Başını salladı ve kalın sesile; — Başka söyliyecek bildiğim şok. Dedi, Miiddelumumi ısrar edecekti; Lâkin © awağa bir uğulta gibi ahalinin sesi yükseldi: — Bakın geliyor. Katil karı geli. yor. — Gebertmeli!, — Hesap sormalı? Şadiye, Ahmedin geciktiğini g5. rünce merak içinde sokak kapısmdan çıkmış bakıyordu. Ucuk, bitkin, şeşkm bir hayal gibi, (Devami var) ğ