Rip e YE YEN —Gece uyurken odanın kapısını muhak- kak sürmele! Yiyip içtiklerinin zehirli olmadığına inanmadan ağzına alma! Bu- ” rası Bağdattır. Cesedi taşıyan iki adam âyni yavaş sine dönmüştü; kkla bahçenin Dicleye doğru uzanan kıs| mında yürümeğe başladılar. Hüseyin de kendilerini arkadan takip ediyordu. Bu sırada yabancı Hüseyine yaklaştı. — Ne olmuş? — E... Artik çok oluyorsun! Çok sordun. Fakat yabancınm ayışığı altında parlayan yüzünde öyle hatlar gördü ki onu bu şekilde azarladığından dolayı tu- haf bir teeasür hissetti. Sesinin tonunu değiştirdi: — Yani demek istediğim burada me - rakı olmak iyi şey değildir. Bit müddet hiç konuşmadan yürü - düler. Dicle ile saray arasındaki mesa- fe aşağı yukarı üç dört dakika sürüyor- dü, Ve cesedi taşıyanlar kendilerine böy- le bir iş tahmil edildiği için küfür edi - yorlardı: — Pis kanbur bütün kanları üstüme sürülüyor. En güzel elbiselerim berbat oldu. Allah belâsmı versin. — Sonra kurşun gibi de ağır. Böyle ağırken ayağma yeniden taş bağlamağa lüzum yok. Löppedek denizin dibine çö- küverir. Yabancı nöbetçi sordu: — Sakın bu esirci kanbur Reşid ol - masın? “Ta kendisi! Bunun üzerine yabancı adrmlarını #rklaştırarak önde öesedi GAME yaklaştı: — Müsade ederseniz cesedi iy tayı” Yâyım.-Siz oraya kadar yorulmayın! zabitine bir daha Cesedi taşıyanlar kendisine şüphe ve| tereddütle bakarken o hemen cesedi ku- caklayıp onlardan aldı ve yürümeğe baş- Jadı. Cesedi taşıyanlar Hüseyine dön - düler: — Hay Allah razı olsun! Ne iyi adam- İarın var. Maşallah kuvvetli de. İkimi- zin zoru zorunu taşıyabildiği cesedi ko- şar gibi götürüyor. Hüseyin hiç cevap vermedi. Varım dakika kadar ne yapacağını düşündü. Sonra likaydane bir şekilde: — Öyledir diye mirildandı. Ve ya « bancı kucağında esirci kanbur Reşid ol « duğu halde iki yüz adım ötede ayın ışığı altnda ağaçların arasından pml pırıl parkyan Dicleye doğru (ilerlerken üç adam geri döndüler. On dakika sonra yabancı yalnız ba- gına nöbetçi zabiti Hüseyinin kulübe - Hüseyin onu başından ayağına ka - dar süzdü, Elbisesi yam yaştı. Ve hâlâ yere sular damlıyordu: — Nereyç gittiğini, ne yaptığını ve yapacağını sormuyorum giti Yalnız sa- na şunu söylemek isterim. İyi temiz, Fa- kat çok dik kafalı ve cüretkâr bir deli- kanlıya benziyorsun, Bu tipteki insanların ekseriyetle ba» şına felâket gelir. Bir hiç yüzünden, da- ha doğrusu başkaları uğruna kellelerini kaybederler. Bağdat'ın yabancrsısın. Burası müt-| hiş tehlikeli bir yerdir. En samimi zan- ettiğin adam, casus ve senin düşmanm- dır. Gece uyurken oda kapını mühak - kak sürette sürmele. Yiyip içtiklerinin #ehirli olmadıklarma emin olmadan ağ. zına alma, yolda yürürken sırtına bir bıçak yememek istiyorsan sr sek arka- na bak! Ayni handa üst üste bir kaç ge- ce kalma. Her kervana karışma! Bilhas- sa Gerek halife, gerek adamları hakkın- da ağzından tek kelime kaçırma! Hele bü yüksek ve kalın duvarlar arasında ki sarayda neler cereyan ettiğini merak e- dip kimseye sorma. Ve öğrenme! Bütün bunlar senin başma türlü facialar ve felâ ketler getirir, Başm srkışacak olursa nadir olmak şartyle doğrudan doğruya bana uğraya- bilirsin. Ben mümkün mertebe sana yar- dım ederim. Haydi şimdi yolun açık ol- suni — Bana karşı bu yaptıklarını biç bir vakit unutmryacağım. Kihcmi ve hiya - tım senindir. Öyle zannediyorum ki çok | yakm bir istikbalde benim de sana gzl büyük yardımım olacaktır. Buraya sık sık gelmemek meselesine gelince, vallahi bu hususta hiç bir söz veremem, Sana daha açığını söyliyeyim mi? — KAfi! Anladım. Fakat sana şunu haber vereyim ki bu gece hiç bir gey ya- pâmassın. Ben yarm sana içeride olan bitenleri söyleyebilirim. Yabancı adam ümitsizlik ifade eden bir işaret yaptı. Hüseyin kendisini te - selli etmek ihtiyacını duydu; | — O derece müteessir olma! Hüznü- nü anlıyorum, Fakat merak etmel Altı saatten beri durmaksızın içiyorlar. Bu halde iken hiç bir şey.. | — Müsaade ederseniz gidiyorum, O sabah Şadiye deliler gibi sokağa! fırladı. Dudakları morarmıştı. Göz” leri bulanık abuk sabuk sözler söyler) nerek ilerdeki korunun içine #aplı. Sonra boylu boyunca yere yuvarlandı. O anda gözüniin önünde korkunç bir sima belirdiğini farkeder gibi oldu.| Bu Mahirin yüzü idi, Fakat Emin or mağâ vakit kalmadan bayıldı. Ayıldığı zaman gün epi ilerlemişti. Yavaş yavaş kendine geldi. hasta vir cudunu sürükliyerek evine döndü. Bir türlü zihnini toplıyamıyordu. Acaba gördüğü yüz hayal mi hakikat miydi? Hatice kadın onu hain haln süzdü. Kendi kendine homurdandı: — Rezâlet tövbeler olsun. Bu re kepazelik. Melek gibi yavrularını bi“ rakıyor, sarhoş sarhoş sokaklara fır“ iyor. Çocuklara acımasam bu eve a“) yak Basmam! Yatağa uzanacağı sırada gene ba”; gm döndüğünü hissetti. Hemen bat“! taniyeye sarılarak balkona çıktı. Ge) ceyi orada geçirdi. Kâbuslarla pençe" leşti. Mahalle çocukları etrafını sar mış, “sarhoş karı, diye bağırıyorlar” dı. Sonra Mahir gülerek yaklaşıyor, o kaçmak istiyor, fakat kurtulanır yor, menhus surat yakmlaşıyor, ya” kmlaşıyor, dudaklarmn dudaklarr na yapıştığını hissediyor. Ter, kan içinde uyandı. Gayri ib) tiyari elile ağzını sildi. Oh, hamdok sun rüya İmiş! O sabah kafası salim kalktı Böylece aylar geçti. Kâh bastair| gı artıyor, kâh iyileşiyor. Kışın başımda Galip efendi veda et” — Allaha ısmarladık Şadiye Hanım. Kış geldi, bizim iş de kapandı. Ar tık bahara inşaallah!, — Güle güle efendim! Günler geçti. Her nedense Şadiye yavaş yavaş kendine geldi, Baş dömi ti: HABER Akşam Postası Hatıralarım anlatan * EFDAA TALAT 15 TEMMUZ — 1936 e Yazan: İHSAN Gene bizim Kolonelin Kili yazi hanesini bir karıştırmalı Kızı savdıktan sonra tekrar Krokere döndüm. Ertesi sabah erkenden Katil neferin kurşuna dizilme sahnesinde hazır bulu- nacağım için erken yatmalıydım. Binea- enaleyh odamda yevımi işlerle meşgul olduktan sonra yatağama (uzandım 'Tam dalacağım sırada kapım vuruldu ve içeri giren bir polis memuru Kölo- nel Balların beni İstanbul klübünde beklediğini söyledi. Derhal giyinerek İstanbul klübüne gittim. . Bizim yaşlı Kumandan orta (salonda beni bekliyordu. Kafayı adamakıllı tüt- sülemişti. Beni görünce ayağa kalktı ve: — Gel bakalım Mister Efdal, galiba seni uyandırdılar, sözlerile şakalaşmağa başladı. — Mayır, henüz uyumamıştım . — O balde mesele yok. Sana anlataca- ğım bazı işler var. Beraberce yandaki küçük salona geç tik, Eliyle beni bir kanapenin üzerine itti, Oturma ile düşme arasında bir va- siyette kanapeye oturdum. Kumandan kahkahalarla gülüyordu. O da karşıma oturdu. Ve öne doğru eğilerek. kimse- nin işitemiyeceği hafif bir sesle şunları söyledi: — Yarın, şahıslarını müdafaa ve 8- yanete mecbur bulunduğumuz bir takım kıymetli zevat bize misafir gelecekler- dir, — Şâhsiyetlefini müdafaaya bulunduğumuza göre bunlar mevkufen gelmiyorlar demektir. — Hayır, mevkufen gelmiyörlar, mi- safireten geliyorlar. Onları bize Galata- daki istihbarat bürosu gönderiyor. Bun- ların istirahatlerini temin ve hayatlarını muhafaza işi sana aittir. — Bu gelecek zevat bir tehlikeye mi maruz bulunuyorlar? — İşin teferruatmı da sonra öğrenir. sin, Şimdi sen doğru Krokere dön.Onla- rih yerlerini geceden harırlat. — Üst katta mı, alt Okatta mr yer hazırlayalım? — En üst katta. Koloneli selâmliyarak Krokere dö düm. Bize misafir geleceklerin kimi olduğunu hâlâ öğrenememiştim. Artık 9 kadar da merak etmiyordum. Nasıl meleri, göz kararmaları geçti haline döndü. Adeta canlandı. Rahat” sızlığı müddetince çocuklarını epi ib” mal etmişti. Tekrar onlarla meşgul olmağa başladı. Kocasma yazdığı mektuplarında hastalığından asla bah” setmemişti. Beyhude yere adamcağr zı ne diye endişeye d li? Hem hamdolsun artık iyileşmişti. Fakat.. Günlün birinde feci bir ha” kikatle karşılaştı, Gebe olduğunu anladı. Bir kaç aydanberi hafif hafif şüp heleaiyordu. Lâkin böyle bir ihtima” Yin imkânı olmadığını öüşünerek bu fikri bir çılgınlık telâkki etmişti. Çek” tiği ıctırabın tesiri olsa gerek! Ama, artık tereddüde m madı. Kendisinde gayri tabiflik ğuna emindi. Doktor Remzi Beye müracaat etti, Asabiyet içinde derdi” ni anlattı, O mutlak canice bir tece” vüzün kurbanı olmuştu. İhtiyar hekim tecavüze inanmadı. Lâkin hâmilelik arazmı katiyetle tes”) bit etti. Genç kadm bir sairi filmenam gibi evin: döndü. Gözlerinin içi yanıyor" du. Boğazmda bir şeyler tıkanmıştı.| Fakat bir türlü ağtıyamıyordu. Çok kederli anlarda insana biraz inşirah veren göz yaşları da kendini esirger, Hiç bir ferd onun masumiyetine Eski, acaktı. Herkes neler söylemi” olsa bu iş de diğerleri gibi ucuzlaya- caktır, Bizim ahbab çavuş Rayti buldum. Kendisine miralaydan aldığım o emri tafsilâta girişmeden bildirdim. Bir saat sonra yukarı katta beş oda gelecek meç bül misafirlerimizin emrine oOâmade vaziyetteydi. Bu odalara gelecek kimseleri kadar bilmiyorsam da ne gibi kimseler olabileceklerini ahval ve hâdisattan is- her ne İ tişmam ederek tahmin edebiliyordum. Kolonel Ballarin ve Ledi Düsmundun| konuşma tarzlarına nazaran Krokere misafir olacak olan bu adamlar, İngiliz- lere düşmanlık ettikleri için yakalarnan- lar nevinden kimseler değillerdi. Bilâ- kis bunların İngilizlere fazla (o dostluk gayretile Türklüğe ve memlekete fenalı ğr dokunan kimseler olmas: tahmin olu- nabilirdi. Şu vaziyete göre, işten evvelâ polis müdürümüzü haberdar etmek ve herifle rin de isimlerini biran evvel öğrenme- ğe çalışmak lâzmm, Bunun için de gene bizim babacan Kolonelin kilitli yazıha- nesini bir karıştırmak. Dün gece tadını tattık ya.. Ama işin sonunda yakalan- mak da var, Her iş tehlikesi nisbetinde tatlıdır. Geceyarısı uyanmak — için de tertibat aldım. Erkenden © yatacaktım Yatmazdan evvel bir yemek yemek ü- zere Tünel pasajındaki içkili Jokantaya gittim, Bu lokantanm bizim gizli teşki- İâta mensup bir Bulgar komitecisi ta- rafından a daha, evvel mizie dan son sai Sultanahmet asker- lik şubesi reisi olan Şevketi, şimdi İş bankası Bartın şubesi Oo müdürü olan Feridunu ve Ferdiyi gördüm. Üçü baş başa vermiş rakı içiyorlardı. & Onlara yaklaşırken gözüm diğer bir masaya İ- lişti. İngilizlere mensup iki Ermeni ha- Giye bizim arkadaşlardan iki masa ile- ide oturmuşlardır. Bizimkileri göz hap sine almışlardı. Onlar da şüpheyi ocek betmemek için rakı içiyorlardı , Bizimkilerin yanma oturdum. Şevket sordu? — Ne var ne yok? — Yavaş konuşun. Etrafımızda hafi yeler var, — Oğlum, biz o Ermenilerle akraba olduk. Ense kökümüzden biran ayr:Imıyorlar. Ya kocası lsrmde ailesi için çalışan o merd &dam ne diyecekti? Namusunu payimal e den Ku kadını nasil karşılıyacaktı?. Ona kakikati anlatmak kabil olamıya” caktı. Ne diyebilirdi? Kendi de biri gey b yor, bir şahıs tayin edemr Yorda kit, İntihar! Işte yegâne çaresi, bu İş ancak ölümle temizlenebilirdi. Bira. fına takındı. Derin bir sizi kalbini acı acı yaktı, Çocuklar yatazlarında uyuyorlardı, Ayak ucuna basarak o dalarına girdi. dü. Yavaş yavaş eğildi, alınlarmdan öptü. Bir müdet öylece keldı. Tçinin parçalandığını duyuyordu, Kuru hıç. kırıklar boğazında boğuluyordu. — Yavrularım, sevgili yavrularım. Allaha emanet olun. Usulla kapıyı kapadı. Sendeliye sendeliye bahçeye fırladı Kendı ken dine mütemadiyen: — Ölmeliyim, ölmeliyim Başka ça. rem yok. Denize doğru yürümeğe başladı. Yıldızsız, siyah bir gece idi. Rüz gir oldukça serin esiyordu. Uzaktan bir köpek uzun uzun oludu; — Abpne!. Anne!, Bu feryad karanlığın sükünu için ! de çın çin çınladı. Acaba kulağına gelen bu sesler ha, yal mı? Yavrular yataklarında mışıl! mışıl uyuyorlardı. Gene yoluna de. bisim | Feridun mırıldandı: — Bu akşam da bizi takip buraya geldiler. Şevket ne olsa asker bir türlü bazmedemiyor. Arkadaşları onu 1© ediyorlar. Ben de lâfa karıştım.: — Takip edildiğinizi hisset görün Takip edilmekten kof” ğunuz hissini vermeyiniz. O zamâf den çok şüphe ederler. — Peki ama, böyle gölge gi nereye gidersek takip mi edecekleri — Mâni olabilecek kuvvette mif — Tepelerim herifleri., — Bu makbul bir tarzı hal değil Lâfı kapattık. Havai bahislerde nuşmağa başladık. Ailemde bütü kekler asker olduğu için benim $i le konuşmam pek o kadar şüpheyi etmiyordu. Fakat, o herifler ne d€ Millicilerin gizli teşkilâtında çalt ta olan bu arkadaşlarla temasımdif ni mimlemişlerdi. Yalnız beni bir şey vardı. Bu hafiyeler, bütün İarma rağmen benim koğulmayışım! rerek beni İngilizlere hizmet etmek *' iki yüzlü casusluk yapmak suretile dileri gibi Entellicens Servis k galıştığım zehabıma o düşüyorlar v€ a eö nim üzerime pek düşmüyerlardı. Saat on buçuğa doğru Krokere düm. Baktım, nöbet usulü değişti: nöl eğildi benim yatacağım kata da a konmuş. Halbuki bu âdet bebini sordum? — Yakında buraya bazı misafirtef lecek. Onların muhafazası İçin in tedbirlere ehemmiyet £ veriyoruz. kata nöbetçi koyduğumuz gibi biri şındaki devriyeleri de çoğalttık. ler, Gördünüz mü aksiliği.. Ben # geceyarısı Kolonelin odasina gi yarıhanesini karıştıracaktım. Hal? koridorda nöbetçinin bir aşağı bir” karı dolaştığı müddetçe © böyle bif girişmek çok tehlikeli bir şeydi. he olsa yazıhaneyi çekerken, yerin€ ken bir gürültü olacaktı. Bir gün öğrenmek imkân: olan bir işi on at evvel öğrenmek pahasına başım! le bir tehlikeye uzatmakta hiç de & (Devamı vard, Orada, kömür ocak”, yayıldı: —- Anne! Anne! Evet, aldanmıyordu. Yavrnl#) sesiydi. Ne olursa olsun döne” Şi Hangı anne çocuklarımı böyle p€ ve ağ'ar birakab'lir! Eve doğru koşmağa başladı. rular bahçe kapısını açmışlar ta hem titreşiyor, hem ağlas! dı. Annelerini görünce hemen bö Nöredesin? | na sartidilar: Onları uzun uzun süz | — Anne, nerede idin. Uyanık lendik. Kimse cevap vermedi. tuk, Genç kadın eylâllarını göğsün” tırdı,. Üçü de birbirlerine srmst! rüdıler. Kadın tatlı sesile ot selli ediyordü. . — Benim güzel kızlarım, “5 cici yavrularım, anneniz nerey€ cek. Hiç sizden ayrılm mı?” * ağrıyordu. Hava almak için bs” çıktım. Haydi gelin sizi yatırs! — Ama de yanımızda — Peki, peki, — Elin elimizde uyuyacağı£ — Olur şekerlerim, merak ? sabaha kadar odanızda Kalncaği, Kızlar gene uykuya daldılar: rahat etmiş, izleri gülllyordu © onlara müşfik gözierile baktı: (Devami €