! , | Tefrika No. 81 Yazan: Murad Sertoğlu! Sür'atle ilerledi. Sağda sonun cu kapıyı açtı. İçeri daldı Papanın yatak odası... Üzerin:| de papalık işareti olan iki anahtar nakşedilmiş yüksek bir karyola... Karşı tarafta üstünde üç köşeden bağlı asılmış bir Meryamana kan- dili altında papanın hususi dua ye ri. Kandilin altında bir çarmıha gerilmiş Hazreti İsâ tasviri, onun da altında bir rahle ve üzerinde bir dua kitabı var. Stefan derhal bu kitabı-âldı ve koynundan çıkardığı ince bir to- zu, sayfaları arasına döktü. Bu şekilde kitabı birkaç defa salladı. Ve tozun sayfalar arasında iyice dağılmasını temin etti. Bundan sonra kitabı gene rah- lenin üzerine koydu. Sanki bu kitaba büyük bir ıstırapla bakan Hazreti İsâ tasvirine bir göz attı. Vakit kaybetmeden dışarı çıktı.. Şimdi evvelkisinden daha ziyade korkuyordu. Hayır, kendisini kimse görme- mişti. Yaptığı şeyleri kimse far- ketmemişti. Süratle koridorları geçti, merdivenleri indi. Vatika- nın iç kapısma vardı. Duvara da- yadığı mızrağı eski yerinde duru- yordu. Derhal bunu aldı. Ve aşa- ğı, yukarı doğru dolaşarak nöbeti“ ni tutmakta devam etti. Papa Sekizinci İnosan Vatika- na çok dalgın olarak girdi. Doğru- ca hususi dairesine çıktı. Yatak o- dasına geçti. Elbiselerini çıkarmak için yardım etmek istiyen rabiple-| - #i.savdı. Kendi kendine soyundu. Hiç uykusu yoktu. İsâ tasvirinin ö- nüne yararak diz çöktü. Ve dua ki- tabını açarak okumağa başladı. Papa sayfaları açarken parmak- larını tükürüklüyordu. Böylece Stefanın bol bol sayfalar arasına! döktüğü tozu yutuyordu. Duası bir saat kadar sürdükten sonra başına bir ağırlık çöktü. Ye- rinden kalktı. Hafifçe titremeğe başlıyan dizlerini oğuşturarak ya- tağma uzandı. Ve derhal derin bir ıykuya daldı. Bu sırada Stefanm nöbeti bit - mişti. Doğruca nöbetçi kumanda - nma gitti: — Bana bu gece izin vermenizi rica ederim, — Ne yapacakım böyle gece ya- tr izni? — Yarın sabah erkendân İspan- yadan gelecek ağabeyimi! karşıla. | mak üzere hazırlık yapmam lâzm.! Ağabeyim İspanya Kralı Ferdi- nandın muhafız yüzbaşılarından. dır. Araplarla son çarpışmasında yaralanmıştı. Şimdi iyileşmiş, na kahat devresini geçirmek için izin alarak buraya geliyor. Sonra ben- denize istediğim vakit izin verece. ğinizi vadetmiştiniz. Sırf bu vadi- nizden cesaret alarak sizi rahatsız “ediyorum. — Evet, şimd'ye kadar hiç izin almadığın, ve çok muntazam çalış-! tığın için sana İstediğin zaman izin vereceğimi vadettiğim doğrudur. Fakat nicin bunu gündüz istemiye- rek şimdi istiyorsun? — Gündüz zatı âlinizi aradım. Fakat maalesef bulamadım. — Bu da doğru.. Pek âlâ! Muhefrz kumandan, Safana i- zin verdi. Siefan hemen Vatikan- dan ayrıldı. Yarım saat kadar muhtelif yerlerden dolaştıktan son| | ra, çok evvelden Borjiya ile bir likte gelmiş oldukları esrarengi- büyücünün evinin önüne geldi Kapıyı çaldı ve; — Mızrak! parolasını içeri girdi. vererek Kardinal Borjiya bu esrarengiz büyücünün evine daha evvelden gelmiş bulunuyordu. Ve, konuşuyorlardı: — Bu sefer efendimizin emirle- ri nedir? Ne arzu ediyorlar? — Şarap kadehleri? — Şarap kadehleri mi? -—— Evet! Bir papanın vereceği büyük bir ziyafette, davetlilere şa- rap sunmak için kullanılmağa lâ- yık derecede güzel şarap kadehle- ri istiyorum. — Şu halde kadehler gümüş o- lacak. — Evet! — Miktarı ne kadar olsun? — Yüz tane! — Ne vakit? — Yarın akşama hazır olacak! — Bunların hepsi de... — Hayır, hayır... On tane kâfi! — Pek âlâ! Yarm sabah erken- den kuyumcuları dolaşarak yüz tane papa tarafından verilecek zi- yafette kullanılmağa lâyik gümüş şarap kadehi satın alacağım. Ve bunlardan on tanesi ilâçlı olacak. Bu on kadehten şarap içen allahın bahtiyar on kulu ne kadar zaman- da?... — Yirmi dört saat sonra... 72 Yirmi dört saat sonra cenne- te gitmek üzere bu fani dünyayı terkededekler. Pek &lâ efendimiz, emirleriniz tamamiyle yerine geti- rilcektir. Borjiya yere içi altın dolu bü-| yük bir kese fırlattı. | İhtiyar büyücü hemen yere ka. panark keseyi aldı: — Cüretimi affedin muhterem asilzade.. Size bir şey daha gös- termek istiyorum. — Nedir bu? (Devamı var) | > AZAN: miralayı bağırdı OZ KOKALI İSHAK FERDİ KADIN Leylâ, Kroker otelinde sorguya çekilince titremiye başlamıştı. Ingiliz 31 MART — 1936 — Haydi, Mısırda Mis Nelsonu nasıl öldürdün, Hizmetçi kapıyı açmıştı. Fakat, kapıdan bir erkek sesi geliyordu. Hizmetçi, korkak bir tavurla Ley- lâya seslendi: — Hanımcığım, sizi bir İngiliz polisi arıyor! Leylâ İngiliz polisini kapıda gö- rünce şaşırdı. Acaba bu adam Ley. lâya ne söyliyecekti?. İngiliz polisi Leylânm kapısı- na ilk defa gelmiyordu. O zaten bir İngiliz zabitinin yardımiyle tahliye edilmişti, Leylâ yüzbaşı Ceymis isminde bir zabiti haftada iki defa ziyare- te gider, kimseye sezdirmeden bu zabitin apartımanında saatlerce kalırdı. Leylâ kapıya koştu, ve ingilizce sordu: — Kapiten Ceymis tarafından mı geliyorsunuz? — Hayır.. İngiliz polis müdürü tarafından geliyorum. Sizi bekli- yorlar.. Mahrem bir mesele hak - kımda sizinle görüşecekler. — Hemen simdi mi? — Evet.. Birlikte gideceğiz... Bu haber Leylânm hiç de hoşu- ha gitmemişti. Maamafih Kapiten Ceymisin çok şakacı bir adam oj- duğunu düşünerek: — Kimbilir bana ne sürpriz yapacak? # Diye mırıldanarak çarçabuk ha- zırlandı. Celâl: — Nereye gidiyorsumuüz? Diye sordu. Leylâ omuzunu silk. ti: — Bir İngiliz zabiti dostum vardı.. Benden mühim bir şey sor- mak istiyormuş... Hemen gelme- anlat bakalım? mi rica etmiş. Sen Nesrini bekle, Celâl! Eğer gecikirsem, yemeği yersiniz! R Leylâ, Celâlin yüzüne bakma - dan konuşuyordu, Mantosunu'giy- di.. Yavaşça kapıyı kapadı. İngi- liz polisiyle birlikte apartımandan çıktılar, ... Kroger otelinin ikinci katında küçük bir odada yarım saat kadar bekliyen Leylâyı saat “on bir bu- çukta bir İneili miralayınm odası» na götürmüşlerdi. Leylânm gözleri hâlâ yüzbaşı Ceymisi arıyordu. Kapıda dolaşan bir nöbetçi Leylâya bir sandalya uzattı ve mi- ralay eliyle işaret ederek: — Oturunuz! Dedi. Miralayın yüzü gülmüiyor- du, Ortada sürprize delâlet eden hiç bir sey yoktu. Miralay ilk söz olarak: — Mısırdan ne zaman geldin'>? Dedi, Leylânm tüyleri ürperdi. — Bir ay oluyor. — Kiminle geldiniz? r — Emir Said isminde Azerbay ; canlı'bir tüccarlar © ©“ — Mısra biminle “tmiştiniz? — Prens Ömerle.. “08 — Bü ptehsle hereda * tânıştı-| nız? — Büyükadada. — Size izdivaç mı vadetmişti? — Evet. z — Kahirede kaç ay kaldınız? — Üç ay kadar.. — Onunla neden evlenmedi: | niz? — Kendisiyle yakından temas edince, maceraperest bir adam ol- duğunu gördüm, Evlenmekten vaz geçtim. — Kahirede Mis Nelsonla nasıl tanıştmız? — Kendisiyle muarefem yok tur. Bir gece uzaktan görmüştüm. Şimdi görsem bile tanıyamam.. Leylâ, sözün İngiliz kadmma geçtiğini görünce, hiç beklemedi- ği yeni bir tehlike ile karşılaştığı- © nı anlamıştı. İngiliz miralayı biraz daha cid- di bir tavurla sordu: — Mısırdan aldığımız raporlar- da, sizin bu kadınm ölümüyle alâ» kadar olduğunuz bildiriliyor, Bris. tol otelindeki dairesine bir gün kı yafetinizi değiştirerek zehirli bir yılan götürdüğünüzü görenler var. mış... Bu iddiaya ne dersiniz? Leylâ soğuk kanlılığını muhafa- zaya çalışarak: — İftira derim, dedi, sunturlu bir iftira... İngiliz miralayı gözlerini açtı? — Bu cinayeti siz hazırlamışır nız! Yapılan tahkikat bu neticeye varıyor. Haydi inkâr etmeyin! (O. nu ben öldürdüm!) deyin. Çünkü size bu cinâyetinizden dolayı ağır bir çeza verecek değiliz. .— s 5x Böyle bir cinayeti mutlaka benim itiraf etmemi istiyorsanız, onu ben öldürdüm; demekte mah- zur görmem. Fakat, sizi şerefim- le temin ederim ki, ben yılandan çok korkarım. Eğer zannettiğiniz gibi bu işi yapmağa muktedir ol- saydım dünyayı parmağında çe- virebilecek bir kadın o olduğuma ben de inanır ve sevinirdim. “Devamı var) Tefrika No, 88 ” Hayır! Size inanamıyacağğım. Çünkü en bil. yük âdilikleri yapmağa kabiliyetli olduğunuzu şimdi anliyorum, Çehresi derin bir ürperme ile sârardı: — Çok ağır sözler söylüyorsunuz hanım? — Sizin bu yaptığınızdan sonra başka ne söyliyer bilirim: Bu geceyi düşündükçe. Oh yarabbim! Ne iğrenç bir hal.. Böğüzm bir huçkırıkla tıkandı. Başım ellerim arasında masanın kenarına abandım. Kocam tek ke lime söylemeden, hiçbir hareket yapmadan yanımda ayakta duruyordu. Dalgın, donuk, anlaşılmaz tavri le önüne bakıyordu. Haylararak söylüyordum: — Nasıl olup da bunu yaptınız! Hiç bir şey sizi bundan menedemedi mi Böyle . bir şey © yaparken kendinizi en asağı bir dereceye düsürdüğünüzü dü şühmediniz mi?. Siz de hiç onur, bir izzetinefis duy» gusu yok muyde? Tekrar sarardı. -Fakat cevan vermedi. Onu böyle itham ettiğim sıradaki ba sükürta bazı facia ve Şa şırtan seyler vardi — Yaptığınızı evvelce tasmim — etmiştiniz.. Be nim #vkum tabii bir uyu değildi. Kahvenin içerisi- ne bir şevler kovdu: sine zehiri böşalttınir. Fincan kendi e'inizle vermek resaretini gösterdiniz! — Ah susunuz! Susunuz! diye kekeledi. leğil mi? Haincesine sinsi-e bana Çehresinin gerilmiş hatlarından müthiş bir ıste. rap okunuyordu. Yalvarır gibi bir sesle: — Fakat niçin? Bunu niçin yaptınız dedim, Bo. Buk bir sesle: — Beni kızdırdıniz. İstihfaflarmız beni son had dine kadar götürdü! Haklarımı istimal ettim. Madim Ki, bu hakları bana vermek istemediniz. — Hangi haklardan bahsediyorsunuz? — Bir kocanın karısındaki hak'arından. Biraz evvelki anlaşılmaz tavrmı bırakinişu. Se. sinde yine bir kin dalgası yükselmeğe başlamıştı. Şu saniyede her zamankinden" fazla birbirimizle boğuşmağa, gözlerimizi çıkarmağa hazır iki düşman gibi idik. N Sesimi yükselterek: , — Kocalık hakkı11 Dedim. Ne'iğrenç bir yalan! Arzum hilâfında olan bu sıfatı ikide bir söyleyip du. Tuyorsunuz | — Şu halde Benim evimde hangi sıfatla yaşıyor. sunuz? — Bunu bana bir mazeret olarak gösteriyorsu. nuz! Fakat artik bir daha bu sözlü söyliyemiyeceksi. niz, Çünkü bugün bir daha dönmemek üzere bu ev. den çıkıp gidiyorum. — Bu sözle beni korkutmanız ilk defa değil ki! — Fakat bugün bunu son defa olarak söylüyo. rum. ia Gözleri sertleşti. Soğuk fakat hâkim bir sesle: — Eğer 8izi bırakırsam gidebilirsiniz: Dedi. — Buradan gitmek kararım sarsılmaz bir karar. dir. İster isteyin ister istemeyin. — Benim arzularimın önüne' geçemiyeceğinizi unutuyorsunuz. Bu son gece bunü size isbat ettim. Birkaç dakikadanberi biraz unuttuğum, kabaha. tinin tekrar hatırasile şiddetle haykırdım: — Ne dediniz ne? Beni zorla evinizde tutacağı. Müiğı mı iddia ediyorsunuz? — Eğer başka yol bulamazsam şüphesiz. Hiddetle yumruklar sıktım. © « *" — Demek ki, beni hapsedeceksiniz ve bir de gör, <ü koyacaksınız, âlâ! Fakat ben en ufak hir fırsatta | yine buradan savuşmanın yolunu bulurum; Daima sükünetli omuzlarmı şilkti: — Hayıt! Size cebir ve şiddet kullanacak deği, lim... Hiç bir gözcü falan da koymuyacağım! Siz ba. rada benim evimde benim yanımda kalacaktım. Ve bunu siz kendi ârzunuzla yapacaksınız. Kendiniz is tiyecöksiniz. — Hakikat ne de antika sözler söylüyorsunuz! Ayni şivesilez — Hattâ şunu da ilâve edeyim ki, Siz burada be nim için, yalnız benim için kalacaksınız. Asabiyetle gülmeğe başladım: — Noksan söylüyorsunuz! Şunu da ilâve etse. mizel Burada size karşı olan aşkımdan kalacağım. Ciddileşti. Alnından bir gölge geçti. Act bir gür lüşle güldü: —Hayır dedi. Aşkla değil! Hülyâlarım oraya ka. dar varamaz. Sizden ne en küçük bir şefkat ve ne de merhamet bekliyemem. ç ğ — Hislerim hakkında dldandığınızı itiraf ederim Şu halde söyleyiniz bana... Burada, evinizde beni na. sl tutabileceksiniz? Uzun urun, tuhaf tuhaf bana baktı, sonra müğa- sının cekmeşinden bir şeyler araştırdı. Boğuk bir sesle: ğ (Devamı var)