Tefrika »No. 77 Yazan: Murad Sertoğlu, Bu söz üzerine her üçü de yan- yana yere uzandılar ve derin bir! uykuya daldılar. Borjiyanın dürtmesiyle uyan! dıkları zaman, vakit gece yarısını geçmiş bulunuyordu. Ve kulakla- rma uzaktan uzağa bir takım şar- kı sesleri ve kahkahalar duyulu - yordu. Borjiya hiddetinden ateş püs- kürüyordu: — Domuz yavrusu. Zaten böy. le yapacağını biliyordum. Ah - mak! Diye küfürler savuruyordu. Üç silâhşör ayağa kalkar kalk- maz: — Beni takip ediniz! Diye emretti. Dördü birden sokağa çıktılar. O zaman bu seslerin bir gece ev - velisi zavallı hekimbaşı Fariyani- nin katledilmiş olduğu evden gel- diğini gördüler. . Büyük bir kala- balık civarı kaplamıştı. Borjiya: — Şimdi bu kalabalığı yarmak lâzım, dedi. © Ancello: . 5. Kolay. Diye cevap verdik- ten sonra kalabalığa daldılar. <Ancello ile Jülyetto önde yol açr yorlardı, Bunların arkasında Bor- jiya, en arkada da Roberto bulu- nuyordu. Halk bu” tank gibi ilerliyen te- peden tırnaklarına kadar silâh - lanmış adamlara korkarak yol açı- yördu. Az vakitte binanın iç kapı- sına vardılar, Ve içeriye daldılar, Tam bu sırada papanın muhafız). . askerlerinin boru sesleri işitildi. Binaşmulasaraya alınmıştı. Borji- yaz İli etmemiz lâzım. Eğer daha beş dakika geç kalsaydık hapı yütacaktık, diye homurdan - dı. ; Bir hamlede merdivenlerden yu - karıya fırladılar. Boş sofaları ko- şarak geçtiler. Ayni zamanda bütün arka ka- prları kapayıp kilitliyorlardı. Böy- lece bir iki dakika içinde en üst kata vardılar. Borjiya bir tekmede süslü bir kapıyı kırdı. Ancelloe altmış ya- şma gelmiş bir adamın böyle değ- me babyiğit gençlere parmak ısırtacak çevikliğini hayret ve me- Bürâsı Sezar Borjiyanın birkaç külhanbeyi küstah asılzade ve bir sürü-çıplak kızlarla keyif çattık- Hemen hemen hepsi saatler- denberi içtikleri içkilerin tesiriyle kendilerinden geçmişler, ve sız- mışlardı. Odanın ötesinde berisinde yu- varlanmış yatıyorlar, aşağıda pa- panın muhafız askerlerinin atları tarafmdan çiğnenen halkın tüyler ürpertici çığlıklarını duymıyorlar- dı. Borjiya ağır bir küfür savurdu. Sonra üç silâhşora döndü. — Sizodada ne var ne yoksa| süratle merdivenin başına yığın. Ve yukarıya hiç kimsenin çıkabi|. | mesine meydan vermeyin! Hiç vakit geçirmeden ve bir! şey söylemeden kimi irili ufaklı, dolu, boş şarap fıcılarını, kimi masa ve iskemleleri dışarı merdi- Srdn büşinn sürükledi. Borjiva da kendilerine yardım ediyordu. doğru çıkan ayak sesleri duyuldu. Kapılar süratle kırılıyor, ve küfür. | ler savruluyordu. Biraz sonra da ellerinde meşaleler tutan bir ta - kım askerler merdivenlarin alt u- cunda göründüler. Fakat daha bir adım bile at mağa muvaffak olamadan yuka -| rıdan aşağıya doğru fıçı'ar,| masalar, iskemleler uçmağa baş - ladı, Şimdi küfürlere acı aci fer-| yatlar da karışıyordu. Bu ani ta - arruz askerleri bir müddet şaş - kınlığa uğrattı. Sonra yeniden hücuma geçti - ler. Yeniden masalar, fıçılar, sam) dalyalar uçtu. Hücum durdu. Sonra bir daha ayni şey, bir daha. Ve nihayet... Yukarıda atacak bir şey kal- madı. Bunun üzerine Ancello ile Jülyetto kılıçlarını çektiler. Roberto da vaziyeti Borjiyaya haber vermek üzere içeri odaya koştu. Fakat bir dakika sonra av- det etti; — Baba ve oğul Borjiyalar meydanda yok! Ancello; — Hiyanet diye homurdandı. Bu sırada ilk askerler merdivenin üst başma varmışlardı. Bunlara dert anlatmanm da bittabi im - kânı yoktu. Vuruşmaktan başka çare yoktu. İlki kılıç şimşek gibi indi. İki asker kan içinde merdiven» lerden aşağıya yuvarlandılar. An- cello, Robertoya emir verdi: — Çabuk şu yerdeki küçük balta ile döşemeleri ve merdiven- leri tutan direkleri parçala! Roberto derhal yerden balta- yı kaptı. Ve çalışmağa başladı. Papanın askerleri bu ateş ve 5- lüm saçan iki kılıcın karşısında iyiden iyiye şaşalamışlardı, Çün kü şimdiye kadar bu kılıçlarla şişlenenler, onu, on beşi bulmuş- tu. Bu sırada tahtalar parçalan - mış, merdiveni tutan direk de bal. talanmağa başlamıştı. Askerler bir daha küfürler sa- vurarak hücum ettiler. (Devamı var) 9750 KOCALI K ADIN ii RA rino FERDİ YAZAN: sa : O devirde çıkan (Sabah) gazetesi şöyle bir haber vr'rmiştir: “Yanlış- likle tevkif edilen Leylâ hanımefendi bir iki güne kadar tahliye edilecektir", İstanbul gazeteleri Leylânın mahkümiyetini icap ettiren birçok yeni vesikalar (o bulunduğundan bahsediyorlardı. İstanbul efkârı umumiyesini meşgul eden bu hâ- dise etrafmda bin türlü rivayetler| dönüyordu. Hattâ (Sabah) gaze-| tesinde şöyle garip bir haber çık-! mıştı: “Bazı ölüm vak'alarında par. İ mağı olduğu iddiasiyle tevkif e. dilen Leylâ hanımın bir takim si- yasi hâdiseler arasında adı geç tiği ve kendisine isnad edilen cü. rümlerin tamamile asılsız olduğu! söylenmektedir.,, İ Bu haberden bir gün sonra in- tişar eden ayni gazetenin ilk sahi- fesinde yine bu kadından bahse - den ve adliye erkânını hayrete Yılmaz bey polis müdürünün sözlerinden bir şey "anlıyamadı... Şaşkın şaşkın oâmirinin yüzüne baktı: — Birçok insanın kanma gi - ren, ocaklar söndüren bir. kadın, masüm bir insan gibi yarın öbür gün tahliye edilirse bizim vaziye- timiz.ne olur, müdür bey? Bundan sonı# hangi vak'a üzerinde emni: yetle yürüyebiliriz? Leylânın şim- diye kadar yedi adam öldürdüğü nü kendi itiraf ve şahsi notlarile sâbit olmuştur, Biraz önce müd - dei umumi ile görüştüm.. Heyeti hâkime Leylânın o mücrimiyetine yalnız kanuni delillerle değil, vic- danlarına dayanarak da hüküm vereceklerdir. Çünkü davacılar düşüren bir haber vardı: “Yanlışlıkla tevkif edildiği an- laşılan Leylâ hanım efendinin bir iki güne kadar tahliye edileceği memnuniyetle haber alınmıştır?.,. Yılmaz bey bu satırları okur - ken gözlerine inanamıyordu. A. caba (Sabah) gazetesi Türk zabı. tasile istihza mı ediyordu? Yılmazın fena hâlde tepesi at- mıştr.. İki günlük gazeteleri ala - tü. “Kirmizi kalemle işaret “ettiği kısımları uzatarak: : — Bu haberlerden bir şey an- kıyamadım, müdür beyefendi | Leylânın, tesbit ettiğimiz cinayet- lerde parmağı olmadığından bah. seden (Sabah) gazetesi bu haber. leri acaba nereden alıyor? Dedi. Polis müdürü kaşlarını çalmıştı; gazeteleri daha önce - den gördüğünü ima ederek Yıl - maza döndü: — Biz vazifemizi yaptık, azi- zim! Tahkikat evrakile birlikte bütün kanuni delâili adliyeye tes- lim ettik. Kanunun fevkinde bir kuvvet varsa, Leylâyı adliyeden alıp serbest bırakır.. Ona karışma. yız. Zabıtanm vazifesi o mücrimi bulup adliyeye teslim etmektir. rak polis müdürünün odasına el birer birer adliye. koridorlarmı doldurmaktadır. Şerifin ailesi, doktor Şahabın akrabası, ve ni- hayet Mısır zabıtasından gelen vesikalarla Prens İbrahimin ölü- müne sebebiyet verdiği, Bristol o- telindeki İngiliz kadınını nasıl öl- dürdüğü... Bütün bunlar Leylânın iki eli de kanlı bir canavar oldu - ğunu göstermiyor mu? Eğer Ley- lâ tahliye edilirse, ben vazifem -| den çekilmeğe mecbur olacağım. Benim gibi birçok arkadaşlarım görmekten kendi lerini alam caklar. Polis müdürü önüne bakıyör, YA > ra, polis müdürü başımı kaldırdı. Manalı bir tebessümle yüzüne baktı: — Sen hâlâ evlenmedin, değil mi? Yılmaz ioniiekieii çap alâkası olmayan böyle bir sual kar şısında birdenbire şaşalamıştı. — Hayır, dedi, evlenmedim... Yılmazın nalı bir tavırla sordu: — Hayır, müdür bey! | rini seviyorsun? ” zabıta şefiyim. Onların da takdir * damevkilerini tehtikeye” düşmüş! “ isterim! “nü çekti.. sükünetle Yılmaz beyi dinliyordu.: Yılmaz sözünü bitirdikten 'son-| Polis müdürü biraz daha ma-' — Evlenmeğe niyetin yok. mu? ; © — Yaşı ilerliyor. O halde bi İ . — Sizi şeretımle temin ederim ki, vazifemden başka bir düşün - cem yok. Gönül işlerinden çok korkar ve kaçarım. — Benden sakladığını anlamt- yormuyum sanıyorsun? Seni beş on gündenberi adım adım takip ediyorlarmış. — Beni'kim takip edebilir? — İngiliz zabitası.. — Ne münasebet...? Ben bir müerim değilim ki.. Bu dakikaya kadar maiyetinizde çalışan bir ve hayretle karşıladıkları birçok vak'aları takip ve sebeplerini der- hal meydana çıkardım. — Vazifenize dair ne ben ne de başkaları bir söz söylüyeme - yiz; Hizmetinizi takdir etmemek için kör olmak lâzım. Fakat bü - tün bunlar bir kadını sevmenize ve onu yola getirmek için bir ta. kım entrikalar çevirmenize mani teşkil etmez, değil mi? Yılmaz bey merakından çatlı. yordu — Çok rica ederim, müdür bey efendi, dedi, şu sevdiğim kadın kinimiş acaba,.? Beni meraktan kürtarınız.. Onu ben de tanımak Polis weüdürü sensasrin görü. İngiliz zabıtasmdan gelen bir tezkereyi. Yilmaza uzatarak: — Artık lâtife sırası değil de- di, biraz ciddi konuşalım. Bana hakikati söyle.. Leylâyi ne zaman danberi seviyorsun? (Devamı var) Göz Hekimi Dr. Sükrü Ertan Cağaloğlu Nuruosmaniye cad. No. 34 (C ğaloğlu Eczanesi yanımda) - alı günleri mecennendir. “© Telefon. 22558 © Bu hazırlıkları. heniz vap- mışlardı ki, aşağıdan yukarıya; Terrika No.84 — Möüsterih olunuz Samiye dedi. Artık ölkem geçti.. Şimdi sakin olacağım.. Sizin gibi sakin.. Sizin gibi barid, sizin gibi istihfafkâr.. Sonra sanki hiç bir şey olmamış gibi bir koltuğu ateşin yanına çekti, Beni oraya oturttu. Kahve ibriği nin kaynamakta olduğu tepsiye doğru giderek fim canları doldurdu. Güzel kokulu likörden bir kaç dam la damlattı. Bütün bunlar öyle büyük bir sükünle, öyle mükemmel bir soğuk kanltlıkla yapılmıştı ki şu bir kaç saat içerisinde ikimizin bir komedi oynayıp oynamadığını kendi kendime soruyordum. Pincanisrdan birisini bana uzatırken elinin titre diğini ve çehresini garip bir sarılık kapladığını: far kettim. O zaman benim yüzümden ıstırap çeken bu ada mi görmek kalbimde derin bir yeis uyandırdı. İzzeti nefsin, İntikamın, hilenin, kinin ne chemmiyeti var dıl Mademki onun ıstırap çekmesinin müsebbibi ben oluyordum? Eğer şi saniye bana tatlı hir kelime söylemiş ol. saydı her şeyi unutacaktım. Hattâ yüreğimde birden bire doğan barışmak arzusunu kendisine anlatmak £ çin gözlerim gözlerini araştırdı. Fakat bakışları be nimkilerden kaçınıyordu. Gözleri elimdeki “fincana dikilmişti. ; Bütün bu üzüntü ve heyecanlar yüreğime hara ret vermiş. boğazım kurumuştu. Susamıştım. Bunun için bana biraz fazlaca şekerli gelen kahveyi bir yu- dumda iştim. Kocam önümde, ayakta dürrmiş sükünla içtiğime bakıyordu. Uzattığım boş fincanı indis alarak gö türüp tepsiye bıraktı. Bunun üzerine sanki bütün desaret ve © kuvveti tükenmiş gibi bitkin bir tavızla'mâsaya dâyandı. Alamdaki terleri. gayri ihtiyari bir hareketle si liyordu. Beyaz bir mendille şakaklarını sildiğini, mor rarmış elini, beni bırakmıyan gözlerini gözdüm. Son- ra birdenbire çevremde her şey karıştı, döndü; yaz oldu Bana ne oluyordu? Üzerime ağır bir uyuşukluk basmıştı. Her yerim kütşün gibi ağırlaşmıştı. Anlatması güç bir yorgün luk ve halsizlik beni harap etmişti. Ölüm Uykusu gi bi bir oyku her yanımı kaplamıştı. Etrafındaki er ya sanki'olanca hızlarile dönüyorlar, “oynuyorlar, "gi riyorlardı. Kendimde hissettiğim tabii « olmayan: bs yorgunluk ve kırıklığa karşı ıstırap ve endişe İle doğ “ Göğsünde #ıkıştırdığını hisseder gibi oldum. Arkaya 5 dızlanan tavanın Arap usulü mimarisindeki yemeni mo. gpaleyler « soldu. .acaip görünüşler alıyorlardı. Yabancı bir — yerde be yak altında. parçalavımış" gibiydi. Duyduğum 1 acı rulmak, ayağa kalkmak istedim. Kollarımı öne doğru uzatarak imdadıma çağırmak istedim. “Dudaklarım. dan hiç bir ses çıkmadı. - : Kocam yanıma geldi. Beni kolları arasına © aldi, düşen başımı eliyle tutarak omuzu üzerine koydu Ba“ na şunları söylediğini işitir gibi oldum. — Korkma Samiye! Sakın korkma ben buradayım! Sonra her şey gözlerimden silindi. o Kapkara ve derin bir uçurumdan “yuvarlanır gibi oldum: o Artik tam ve ölüm kadar ağır bir uyküya dalmışım. Uyandığım vakit gündüz olmuştu. Evvelâ gözüme ilişen şey güneşin ışıklarile yır “ Karsişan gözlerim bü karışık ve dolaşık çizgile fi seçmeğe uğraşıyordu. js © Yarı uykumun arasında bu çizgiler (o belirsiz ve lunduğumu hisseder gibi oldum. Yastığımda Birür doğrulmağa uğraştım. Fakat bü oğraşmamla öyle bir acı duydum ki,acı acı inle” meğe başladım. Bütün etlerim sanki:şiddetli bir da- ile bu'deta iyice uyanmış etrafimâ ett” ” e o var,