© Tefrika No.67 — Şeytanm hakkı için doğru.. Nereden bildiniz? . — Sen anlamazsın. Sonra? Yazan; Murad Sertoğlu du. Hep birlikte içine girdiler. Te- kerlekler bozuk kaldırımlar üstün- de gürültülü akisler yaparak iler- — Sonrası İtalyaya doğru gelir.! lerken papa sekizinci İnosanın he- ken yolda önümüze başka bir ge- mi çıktı. Bittabi çarpısmamız lâ- zım geldi. Çarpıştık. Fakat felâ- kete bakın ki biz kendilerine pusu hazırlarken kendimiz pusuya düş- tük. Gemiyi ele geçirdik zanneder- ken anbarda içi kumaş dolu san- “ dığımız sandıklardan gece yarısı tam elli tane gizlenmiş korsan çı- kıverdi, Ve bizi şarap içe içe yarı sızmış bir halde ele geçirdi, Ertesi sabah uyandığımız za - mân kendimizi kürek başında di - ğer forsalar gibi zincire burulmuş gördük. © — Maceranız çok meraklr. Son- ra ne oldu? Nasıl kurtuldunuz? — Bu da ayrı bir iştir. Gemi Na- poliye geldi. Geminin sahibi bizim bir kısmımızı satmağa karar ver- mişti. Çünkü çok forsası vardı. Sa- tılacaklar arasına © bizi de kattı. Çünkü eski forsalarına daha ziya- 'de emniyeti vardı. Gemiden çıka- rılarak büyük bir hana götürül- dük. Ve o gece zincirlerimizi kır- manın ve handan sıvışmanın yolu- nu bulduk. Ve doğruca vol Ro- mada aldık. “e O zamandanberi aradan iki ay geçti. Aç. işsiz sürünüyoruz işte. — Neden baska yere gitmediniz de Romaya geldiniz? — Burada pek çok asil sinyorla- rutbalündeğünu duymuştuk. Bun-| lardan birinin hizmetine girmeği umuyorduk. — İsminiz nedir? Daha yaşlı olan yağız delikanlı cevap verdi: — Ancello! — Ya senin? — Roberto! — Çek iyi.. Burada hiç tanıdığı- nız. yoktu, değil mi? — Hayır.. Bütün tanıdığımız, bildiğimiz kendisine iki aydır borç | yaptığımız, fakat borcumuzu bir türlü ödiyemediğimiz şu ya cidir. — Alâ... Şimdi sizi derhal anga.! Je ediyorum. Yalnız şunu da şimidi.! den ilâve edeyim. Ben hiç şakaya gelmez bir adamım. Eğer söz- lerime yüzde yüz itaat etmiyecek, sözlerimi yapmıyacak olursanız şimdiden bu işten vaz geçin! Ancello cevap verdi: — Sözlerinize tamamiyle ve noktası noktasma itaat etmeğe söz veriyoruz. — Pek âlâ öyleyse. Aylığınız 3 altındır. Fakat beni memnun «- decek olursanız bu parayı arttıra- bilirim. — Çok teşekkür ediyor ve sizi memnun etmeği haklı olarak umu- yoruz. Fariyani Jülyettoya döndü: — İşimiz tamam.. Hareket ede- lim mi? — Fena olmaz.. Bu iki silâhşo- ru benim de gözüm kesiyor. Fazla vakit geçirmiyelim. — Haydi öyleyse! Hep beraber ayağa kalktılar. Fariyani önde, Ancello ile Rober- to da arkadan yürümeğe başladı- lar. Jülyetto biraz geride kaldı. Meyhaneciye iki serserinin borcu Hi ayrıca bir de bahşiş verdi. kimbaşısı Fariyani iki serseriye u- zun uzadıya yapacakları işi anlat- " a . *» . Aradan ancak yarım saat geç- mişti, Bir takım gölgelerin dört bir taraftan meçhul markinin konağı- nı kuşatmakta olduğu (o göründü. Papanın muhafızları pâpanm es- rarlı emrini görür görmez derhal Fariyani ile Jülyettonun emirleri- ne itaat ediyorlardı. Kuşatma işi tamamiyle bitikten sonra Fariya- ni askerlerin kumandanını yanına çağırdı. — Biz içeri gireceğiz. Siz kim- senin binaya yaklaşmasına müsaa- de etmiyeceksiniz, Ancak içeriden bir silâh sesi duyarsanız derhal ka- pıları kırıp içeriye dalacak, imda- dımıza koşacaksınız! > — Anlaşıldı.. — Askerler de Kat'iyyön kapıla. rm önünde toplanmıyacak, binayı uzaktan göz kontrolunda bulundu. racaksınız. Binaya yaklaşıp Şöpiie davet etmiyeceksiniz. Göründüğü gibi Fariyani her ih- timale karşı azami dikkat ve ihti- yatla hareket ediyordu. Bilhassa Konağın içinde geçecek sahnele- rin tamamiyle gizli aa isti- yordu. Fakat bu kadar kalablık > la muhafaza edilen konağa nasıl girebileceklerdi? Meğer bunu da Jülyetto temin etmiş. Nitekim dördü birden kü- çük bir kapıya yaklaşıp kapıyı çal- dıkları vakit kapı hemen aralanr- verdi. Kısa boylu bir adam görün- dü. Jülyettoyu farkeder etmez: — Sizsiniz öyle mi? Diyerek hepsini içeri aldı. Ve kapıyı kapadı. (Devamı var) KOCAMLA 74 HABER — Akşam postası OTKOALIK ADIN YAZAN: İSHAK Ziya gardiyanın yanından sür'- atle ayrıldı.. Şoför Şakirin yatağı- nı topladığını görerek kulağına e- ğildi; — Müjde..! — Ne var? Temyizden pakız mı geldi? Ziya kendini tutamıyordu: — Leylâ kodese girmiş... Diye mırıldandı.. Ziya küçük dilini yutmuş gibi kısık bir sesle konuşuyordu. Şakir, yarı ciddi yarı müstehzi bir tavırla arkadaşının yüzüne baktı: — Alayın sırası değil, Bilirsin ki ben, sabah mahmurluğu üze - rimde iken, halırımı sorana bile küfür savururum, Haydi, git işi- ne, nasibini almadan! Ziya: — Yahu gardiyanın elindeki ga- zetede bile Leylânın yeni çekilmiş bir resmini gördüm. Dün gece ken. disini adliyeden buraya yetime ler. Pe Diye bağırdı. Şoför Şakir, Ley- lânın adımı duydukça dişlerini gı- cırdatıyor: ve — Ah şu kaltağı bir ele geçir- sem, etlerini ctmbızla yolacağım. Diyerek, ali çileden çıkı- yordu. tree 5 Şakir, Ziyanm ni yapmadığı- nı anlayınca kapıya koştu: — Sadullah baba, şu elindeki gazeteyi biraz bana uzatır mısın? Gardiyan gözlüğünün üstünden bakarak: — Yirmi beş kocalı kadınm ha- yatını mı okuyacaksın, oğul? dedi. Galiba senin başmı yakan da bu kadındı! Şoför Şakir kaşlarını çatarak ge zeteye sarıldı. Leylânın hapse dü- şeceğini aklından geçirmiyen Şa- kir, gazetede metresinin fotoğrafı. Mert gözlerini gözlerime dikti. Ellerini birleş. tirerek: FERDİ 73 25 kocalı kadının hayatını mı okur yacaktın ? Galiba senin başını da bu yaktı! nı gördüğü halde gözlerine inana-/ gibi görünen Leylâ, kurşun kalem mıyordu. Şakir gazeteyi yüksek sesle o- kumağa başladı. Kovuşta bulunan maznunların hemen hepsi de Şaki- | rin başma toplanmıştı. Gazetede Leylâ ile birlikte Yıl. maz beyin adı da sik sık geçiyor- du. Leylâyı, Emir Said rolünü oy- nıyarak İstanbula kadar getiren ve rıhtımda maskesini kaldırıp elini Leylânm omuzuna koyan Yılmaz beyin resmi de gazetenin bir baş- ka sayfasında göze çafpıyordu. Şakir gazetedeki tafsilâtı oku- duktan sonra, mühendis Ziyanm yüzüne dikkatle baktı; — Adaleti ilâhi. yerini buldu mu dersin..?! — Kulaklarıma inanmak iste- miyorum. Leylâ, şeytanları bi- le kafese koyan bir fettandı. Onu Yılmaz bey İskenderiyeden İstan- bula nasıl getirmiş acaba..? — Sen Yılmazı iyi tanımazsın! O yaman bir aynasızdır. (1) Tut- tuğu taşı koparır.. — ona viz- gelir. ” — O halde yali gününür yaklaştığını umabiliriz, Şakirci- ğim! — Sahi mi söylüyorsun? O ya- . kalandı diye-bizi-bıralurlar. mı dersin?! Leylâ tevkifhanede — Hanım, duvarları neden ka- ralıyorsun? Burası mektep değil. Bir daha görürsem, külâhları de- ğişiriz.. Leylânın saçları dağınık.. Göz- leri dönmüş.. Sağ kolunu kalçasına dayamış.. Kovuşun iç kapısı önün- de duruyordu. Gardiyanın sözlerini işitmemiş (0) Argo dilinde polis demek- tir, . “NAC ahid Bazı bazı kocalarının işledikleri kabahatlere le duvara yazdığı şu kelimeler kendi kendine tekrarladı: “Erkek kadını yendi!,, Gardiyan biraz daha yüksek sesle bağırdı: — Ne sand ya..? Elbet erkeki kadını yenecek. Haydi sil şu di vardaki saçmaları..! Leylâ omuzunu silkerek yürü” dü.. Karyolasının yanma ilişti, O gece gözüne uyku girmemişti. Kovuştaki maznunlar onun bif gün önce gazetelerde çıkan vak” larını ve polisteki itiraflarını oku" muşlardı. Tevkifhanede Leylây* (25 kocalı kadın) diyorlardı. Kadınlar kovuşunda onu yaln!# Eleni isminde bir heroin kaçakçı#f tanımıştı, | Eleni yavaş yavaş Leylânın nıma sokuldu: — Akşamdanberi yanımıza mek istedim; cesaret edemedin Nasıl oldu da buraya düştün, b nımcığım? Leylâ iri gözlerini açarak ye sert sert baktı: — Çekirge bir zıplar, iki üçüncüde ele geçer... Ne yapalı Düştük iştebiz de buraya.. o — Üzülme hanımcığım, set Bü ük, Bü zeka vârken, yakı buradan da kurtulursun! — Sen neden yatıyorsun? — Sizin gibi eski bir müşteri! kokain verirken yakalandım. | bıt tuttular.. Mahkemeye düştü”) — Kaç gündür buradasm? — Bir ay oluyor... ' — Bizim Şakiri gördün mü hi€| — Erkekler kovuşunda yatıyf| muş, Bir gün mahkemeye gide: pencereden görmüştüm. Hâlâ“ nunla mısın, hanımcığım? ğ (Devamı v#” marlar, bilmemezlikten gelirlerdi. Hepsi de b eN Terirka No. 73 — Evet hanımcığım. Efendi kıskanıyordu,,, Ben susarak çok büyük acemilik etmiştim... Bunu sonra. dan anladım... Onun içerisine çok kötü bir fikir gel. imişti. Namusunu kirletti sanıyordu... Deha. nc bile. yim beni Herşeyin olup bittiğini Yüreğinden geçirmişti. Bunun için ne yaptığını bilmiyordu... Çığırından çık. mişti... Eskiden çocukken onun keyfinin ettiklerini yapmadığım vakıtlar, durmadan beni tekmelerdi. Demek ki, bu çocukluk hali yine onun üzerin. de kalmış. Her dediğini ille yaptırmak ister. Be. nim inad ederek susmam onu deli etmişti! Benim ahmak gibi sözlerimin efendinin yüreğine bu kuruntulatı verdiğini anladım. Bü kutuntuları onun içinden çıkarmak için hem de hanımımın iyiliği için ben de işi olduğu gibi anlattım. Soğuk bir tavırlaş — Böyle yapmakla onun kalbinde en fena şüp. beleri uyandırdın. Sonra da bunları silmek için bana hiyanet ettin. Yani kaş yapayım derken göz çıkardın. İhtiyar adam içini çekerek: — Ah bunlar benim alışık olduğum işler değil Bundan sonra bu çeşit bir işi kim üzerine alır?. Bu. nu efendiye zaten söyledim. “Ben bunamış bir ada. mum dedim. Ancak kendi işimi gücümü bilirim, Böy. le şeyler elimden gelmez. Seni elinde büyüten Ah. met ağacığına istediğin kadar vur, yine böyle bir şey Temur eee Sine mek dedim: — Hanımcığım, dedi. Bütün yüreğimden sev. diğim benim güzel hanımcığım tana yalvarırım: Efendiye,,, Benim efendime gilcenme,.. O seni çök sevdiği için kıskanıyor. Söyliyeceğini tahmin et. tiğim kelimeleri söyletmemek için ellerimi gayri ih. tiyari ağzına kapadım: — Hayır Ahmet ağa! Söyleme... — Ah hanımcığım, bırak ta söyleyim. Sana, çö. timi boşaltayım... Efendi için sana bir şey söyleyim... — Ne söyliyeceksin? Söyle bakalım? — Hanımcığım sana böyle şeyleri söylediğim için kusuruma bakma. Efendinin sana karşı suçu ol. duğunu anladım. — Seni daha fazla söylemekten menederim Ah. met ağa, : — Kocanızın sülâlesinin karılarının hepsi » çok yumuşak başlı idi. Kocalarnın yaptıklarımı hoş gö. rürlerdi... Karılık vazifelerini yanılmadan yaparlardı. — Ahmet ağa! Ayağa kalktım. Kolumu üzatarak parmağımla kapıyı gösterdim. . — Çıkmız! Artık sizi dinlemiyeceğim. İhtiyar adam ayaklarımın dibinde uzun müddet diz çökme. sile buruşan pantolununun tozunu silkeliyerek yavaş yavaş ayağa kalktı, Benim biddetle söylediğimi işitmemiş gibi gö. sünerek devam, etti; — Ne diyordum... Ha öteki kadınlara haktaalâ gözel çocuklar vererek üzüntülerini unutturdu. On. lar. bu çocukları büyüterek gem ve kasavetlerini u. nuturlardı. Hepsi mutlu olmanın yolunu buldular, masını bilirlerdi. j İhtiyara kapıyı gösteren elim yanıma düşt nun sözümü işitmemezlikten gelmesinden ziyade * lediği sözler merakımı kurcalamıştı. Yavaşça yine söylemesine devam etti; — Hanımcığım buradan gelip geçen han , Yerini tutuyor. O da onlar gibi sabır'ı olacak. YE sağlam olacak... Göz yumınasını... bağışlam Başım âzametle yukarı kalktı Şiddetle; — Ahmet ağa sen yanılıyorsun Dedim. çok dürüst davranan Arif Nedrete karşı bağıf” cak bir şeyim yok. a Adam kâlbimdekileri okumak istiyormuş gi” zun uzun bana”baktı, Sonra tebessüm etti; | — Ben bit hayvandan başka bir şey değilis”” umcığım! Senin gözlerin olup biteni benden İf rüyor. j » Hafif bir alayla: — Ne görmüşüm Akmet ağa? © — Efendi dik sözlü, sert yüzlüğür. Kİ Ama hanımcığım sen yine onun bu kuşurlaril€ ber seni çok sevdiğini, bunun için seni kıskı gok üzüntü çektiğini anlamadın değil mil Demf tediğim... ğ Attığım bir kahkaha ile sözünü kesti, © — Pek tuhafsın benim yiğit Ahmet . Sevgiyi, kıskançlığı, üzüntüyü yutulması güf bir salata gibi karma karışık birbirine karış. sun, Nafile anlamadığın şeyler hakkında sös © me. Hiç bir şeyi doğru anlamadığını bil (ç ç Godalei hr & $ sü ği idi