16 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

16 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dursun “Harbı Umumi, nin en sefalet- Ni günlerini yaşıyoruz. Kafkas cep- hesi erimiş, çözülmüş, dağılmış bir halde... Ölüm, vahşi tabiatla elele Yermiş, ortalığı kırıp geçiriyor. U- çurumlarla yolları ayni seviyeye çıkaran kar, nakliyatı durdurmuş. Boşalan anbarlar askerin boş mi- desine hiç bir şey gönderemiyor. Bir haftadan beri ekmek veri- lemiyor, ancak yirmi dört saatte bir tuzsuz bir buğday çorbası da- ğıtılıyordu- Kara gömülüp geri dönemiyen mekkâreciler; kapanan yolları a-! çarken portatif küreğinin yanı ba- sında donarak kıvranan angarye-| ciler; sonra her gün biraz daha kansızlaşarak yağı bitmiş bir kan- dil gibi sönüveren Mehmetçikler bölüğün dolgun yekünunu her gün biraz daha hırpalıyordu. Taburun iaşe zabiti peşinde sürüklediği cr- ız hayvanlara ancak bir iki çuval| yükliyebilerek, bazan da büsbü- tün eli boş dönüyor; aşçı, cıvarda artik yıkılıp enkazı yakılacak man dra kalmadığı için buğday çorba sını pişiremediğini haber veriyor; | mekkâre çavuşu geven yiye yiye! eksilen hayvanlarının bu kara di- kenden kurtarılmasını yalvarıyor; asker, boş midelerinden taşan Şşi- kâyeti artık susturamıyordu. v0 Dışarda sis, fırtına ve kar bo -| ğuşuyordu. Zeminliğimin, porta - «£ cadırla örtülü kâpısı vuruldu. N Gir, dedim. Nöbetçi çavuşu, arkasmda bir nefer ve fırtına ve kardan bir par- Şa sürükliyerek içeriye girdi: — Efendim, dedi, bu sabah Ta- bur kumandanı, ahırı teftiş eder - ken Ankaralı Dursun hayvanının buğdayını kavurup yiyormuş. Bu- nu görmüş. Size gönderdi. Başımı Dursunun yüzüne kal - dırdım. Karanlık gözlerinde hü - Zünlü bir usanç vardı. Titriyen sika vücudünde çamaşır yoktu. Ayaklarındaki çarıklardan par - Dokuz saat buz dolabında kalan © Nevyorkun Kuvin mahallesin - de bir dükkân sahibi olan Etvard Kvorski dokuz saat bacaklarında Pantalonları olmadığı halde bir buz dolabında kapalı kaldıktan #onra kurtarılmıştır. Şimdi iyileş- mektedir. Nevyorkta cinayet modaya ta- bidir, Şimdiki modada takibata Mani olmak için kurbanların pan- çıkarmaktır. Edvard Krovskiyi soyan iki haydut evvelâ pantalonlarını çi - kartmnış, sonra da adamcağızı kendi dükkânmdaki kocaman buz dolabma sokarak üstüne kapıyı kilitlemişlerdir. Dükkân sahibi buz dolabında #€ce yarısından sabahın dokuzu” ha kadar kalmıştır. Buz kutusun- dn pantolonsuz tirtir titrerken kendisini ısıtabilecek yegâne şey ydatları kasadan 275 lirayı k serbestçe çıkıp gitmiş ol- Maları düşüncesidir. Soygunculuk Kvorskinin gece yarisma doğru dükkânmı kapar - , “en olmuştur. Kepenkleri aşağı İ gün biraz daha hırçınlaşıyordu. “vakit bulmadan kendini buz do - makları görünüyordu. Çavuşa sordum: — Kaputu, çamaşırı ne oldu bunun? — Köylerden ceviz, pekmez! getiren Kürd kadınlarına satmış. — Çarıkları? — Bu sabah yeni deri verdik.! Islatıyor daha. Sonra, ona döndüm: İ — Dursun, sen fena bir asker değildin. Ne oldu böyle sana? Gözlerini zeminliğin duvarla - rına dikmiş, cevap vermiyordu. — O senin bir avuç buğdayını yediğin hayvan sana ve arkadaş - larına yiyecek taşıyacak. O bir a- vuç buğday burada çalışan bütün arkadaşları ölümden kurtarack. Yüzünü, acı bir çizgi buruştur- du, Biribirine çarpan çeneleri ara- sından ölü bir iki kelime çıktı. Ne söylediğini anlıyamadım. m * . Kar hiç durmuyor, fırtına her Bir sabah, “tekmil haberi, geti - ren çavuş: | — Ankaralı Dursun sizlere ö - mür efendim, dedi. — Neden? — Bilmiyoruz efendim. Bir şe- yi yoktu. Yalnız dün, arkadaşla- rı yeni çarıklarını ateşte kızartıp yerken görmüşler. İ Dudaklarımı uzun uzun ısır — dım. İçim zehirli bir hava ile dol- muştu. Zeminliğimden çıktım. U- zakta, birkaç nefer -mezarlıkla Ankaralı Dursun için bir çukur ha- zırlıyorlardı. Çalışanları omuzla -| rına kadar gizliyen kar yığınma yavaş yavaş toprak karartısı ka - rışıyordu. Tabur imamı, solgun gözleriy- le uzaklara bakan Dursun'u yıka» | dı. Arkadaşları onu çukuruna yer leştirdiler. Ellerimizi açtık. Kalın sesli imamın duası tipinin ıslıkla» rma karışıyordu. Bir Mehmetçik daha kaybet -| miştik. İ adam çekerken beline bir tabancanm namlusu dayanmış ve arkadan ge- len seş dükkâna dönüp ağzımı tut-! masını emretmiştir. Adamcağız imdat çağırmağa labının içinde görmüştür. Burada donmaktan korktuğu için eline ge- çirdiği tereyağı bıçağı ile dolabın kilidini bozmağa uğraşmış ve bu iş saatlerce sürmüştür. Nihayet sabahın dokuzuna doğru kapak açılabilmiş, fakat bacakları 80 - ğuktan kaskatı kesildiğinden a - damcağız ancak elleri üstünde sürünerek kendini dolaptan dışa - rıya atabilmiştir. Bu sefer de dük- kânm kepenkleri kilitli olduğun - dan dışarıdan çıraklar gelinceye kadar o vaziyette kalmağa mec - bur olmuştur. Çıraklardan birisi gelip de haydutların kilitlediği kepenkler açılınca Kvorski hastahaneye ta - şınmıştır. Şimdi iyileşmektedir. Polis ne iki haydudu, ne de aşırdıkları pa- raları henüz bulamamıştır. mıyacaktı, | ıztmap verici bir istintaka sebep KAR Enlelicen#ferwi 5 © b ge 'BirTURK Hatıralarını anlatan : EFDAL TALAT —17 — Yazan: IHSAN ARIF Yunanlıların saklamıya büyük gayretler sarfettikleri bir rezaleti meydana çıkarmıştım Kendisine $u suali sordum: of — Bu gemi bir yolcu vapuru! değildir. Neden bununla seyahat ediyorsunuz? Sualimi böyle sormakta bir maksadım vardı. Yunan zabitiyle daha münasebetim devâm ede - cekti. Bunun için kendilerine kar- şı hasmane bir tavır takınmış gö- rünmemek ve karşımdakilerde bir şeyden şüphe ettiğim tesirini bı - rakmamak istiyordum. Aksi suret- te hareket etmiş olsaydım, Türk- çe bilen Yunan zabiti bütün ko- nuştuklarımızı anlıyacaktı. O za - man aramızdaki gizli mücadeleyi açığa vurmaktan başka çare kal - Fakat, ne çare ki, çok mert ya- radılışta olan ve geçirdiği felâke- tin tesiriyle asabı bozulan muha - tabım, benim bu ihtiyati tedbiri - mi berbad edecek bir şekilde şu! cevabı verdi: — Efendi, kıyafetinden Türk | olduğunu anlıyorum. Bizi buraya | evimizden barkımızdan zorla a - yırdılar. Sırtımızdaki bir gömlek- ten başka çamaşır almamıza bile imkân vermiyerek yakaladılar ve bu zindan gibi yere tıktılar. Eğer! sen de bu heriflerin hizmetinde isen ve bizim çektiğimiz eziyeti fazlalaştıracak bahanelerle bizim- le konuşmak istiyorsan yazık se -! nin Türklüğüne!,, Suratıma şiddetli bir tokat ye- miş gibi oldum. Fakat kimseye renk vermedim. Karşımdakilerin haleti ruhiyelerini çok güzel ifade | eden bu acı sözlerden sonra, diğer zavallılarla ayrı ayrı konuşmağa, onların da yaralarını birer birer| deşmeye ne lüzum vardı. Böyle de kalmamıştı. Çünkü aldığım cevap, bu kadar halkın buraya ce- bir ve tazyikle ve ne gibi maksat. larla getirilmiş olduklarını açık bir surette gösteriyordu. Binaenaleyh, İngiliz miralayı - nm İstanbuldan Bursaya kadar devam eden seyahâtimizde bana muhtelif vesilelerle vermiş oldu - ğu direktif ve salâhiyetle yeni bir! hattı hareket tayin etmek lâzım geliyordu. Başım önümde ağır ağır am -| bardan çıkarken, bu hattı bareke-! ti çizmiş ve kararımı vermiş bulu- nuyordum: Anbara tıkılmış olan bu vatan -| daşlar, muhakkak ki, meşru olmı- yan sebeplerle yakalanmışlardı. Bunların kurtarılması için önü - müzde kaçırılmıyacak (o bir fırsat vardı. Gemiyi muayene ederek Yunanlıların saklanmıya büyük gay retler sarfettikleri Obir rezaleti meydana çıkarmıştım. Onlar mah- cup ve kabahatli bir vaziyette idi- ler. Bu vaziyetten istifade ederek vapurdaki zavallılar sahile çı - karmak ve beraber İstanbula gö. türmek kabildi. Fakat bu iş için zaman ve vasıtaya ihtiyacımız vardr. Bunların hepsini torpido ile götürmemiz kabil olamazdı. O halde, geriye bir.tek çare kalıyor- | du. Esir edilmiş olan bu sivil in- sanların yerini, yurtlarını tesbit etmek... Bunlar İstanbula dön - dükleri takdirde nerelere misafir olabilirler? İstanbulda evleri o - lanların adresleri nedir? Bunları tesbit ettikten sonra şilebin der - hal İstanbula gitmesine ve İstan - bula gider gitmez bu bir sürü ka-! bahatsiz, bedbaht yurttaşın ser -| best bırakılmasına emir verdire -| cektim . (o İstanbula o dönünce| onların hepsini İstanbuldaki ad -| reslerinde aratacak, serbest bıra - kılıp bırakılmadıklarını bu suret- le tesbit ettirecektim. Bütün bu işler ertesi günü öğleye kadar ya- pılmış bulunacaktı, ESİR EDİLMİŞ HALKIN AVDETİ Bu kararr verdikten sonra, ge- ri döndüm. Artık, ne kaptanın hiddetten o haşlanmış istakoza dönmüş olan suratına, ne de Yu - nan zabitinin tehdit ve iğbirarına zerre kadar ehemmiyet vermiyor» dum. Onları birer birer yanıma çağırdım. Satılmamış bir Türk ol- duğumu, benden kendilerine hiçbir zarar gelmiyeceğini, düştükleri badireden kurtulmaları için çalı - şacağımı anlattım ve kararımı da izah ederek İstanbula sevkedil - dikleri takdirde ertesi gün öğle - yin bulunabilecekleri (oadresleri bildirmelerini istedim. Hepsi 109 kişi idi. İçlerinde yalnız 20 tanesi- nin İstanbulda gidebilecek yerle- ri yoktu. Bu yirmi kişiye ertesi günü öğleyin, maruf ismi (Kırmr zı konak) olan şimdiki Cümburi-| yet gazetesinin binası olan ve o zaman İngiliz zabıta kuvvetleri - nin işgalinde bulunan binaya gel-| melerini tenbih ettim. Bota atladık ve sahile geldik. Kolonel Haring, vapurda geçen komedyayı, ben bir şey söyleme - den, Yunan yüzbaşısının yüzün « deki bozukluktan anlamıştı. Fakat, bittabi, ben işi onun bu kadar anlayışma bırakmadım. Ve faciayı bütün çıplaklığiyle anla - tarak düşündüğüm tedbiri de söz- lerime ilâve ettim ve: — Mister Haring, eğer fikrimi tasvip ediyorsanız, bu yanımızda- ki mihmandar efendiye, şilebin derhal İstanbula hareket etmesini €mrediniz!,, dedim, Sözlerimi oturduğu yerde ha .| reketsiz dinliyen Miralay asabi - yetle iskemlesinden kalktı. Bana düşündüklerimi tamamen tasvip ettiğini bildirdikten sonra, Yu - nan zabitine döndü ve milleti - ne has ananevi gurur içinde ve zamanın kendisine verdiği mutlak bir tahakküm hissiyle tükürür gi- bi su ağır sözleri söyledi: — Yaptığınız bütün işler de kendiniz gibi pis!,, Ve derhal ilâve etti: — Mister Efdâlin düşündüğü gibi harsket ediniz: Vapur derhal ve süratle İstanbula dönecek ve haksız yere tevkif olunarak am « bara doldurulmuş olan sivil halk serbest bırakılacaktır.,, Mihmandarımız bu sözleri bir taş hissizliği içinde dinliyordu. Yüzü teessürden kireç gibi bem « beyaz olmuştu. İngiliz Miralayı yanıma yaklaştı ve asahiyetini gi. dermek için bir müddet durduk » tan sonra dedi ki: — Biz buraya hakikati arayıp bulmak için geldik. Bu hususta bana çok yardımın dokundu. Bil « hassa bu son vakadaki hizmetini unutmıyacağım. Binaenaleyh, sa- na, hükümetim namına teşekkür ederim. Haydi artık torpitoya bi- nelim ve İstanbula dönelim!,, Mister Haring, Yunan zabitine ambarı esir sivil halkla dolu olan şilebin derhal hareket ettirilme - sini tekrar ve kati bir surette emrettikten sonra oradan ayrıldık ve biraz ileride bizi bekliyen İn » giliz torpitosuna bindik. KİME HABER VERMELİ? İstanbula döndük. OKolonel, kendisinden ayrılmadan evvel, gerek Yunan karargâbında aldı « ğımız notları, gerekse Türk esir- lerinden edindiğim malümatı bü - tün tafsilât ve teferrüatiyle bir ra- por halinde iki güne kadar hazır- lıyarak kendisine Kırmızı konak - ta teslim etmemi rica etti, Eski bir dost gibi hararetle el sıkıştık ve ayrıldık. Sokakta yal - nız başıma kalmca bir an için te- reddüt geçirdim. Atıldığım mace- ranm verdiği son, baş döndürecek kadar azametli idi. Cebimde vatanı istilâya başlı- yan düşman ordusunun plânları ve bütün kadroları ile techizat va» ziyeti etrafında bizim işin hayati ehemiyeti haiz notlar vardı. Bun - lar kim bilir, ne kadar çok işimi- ze yarayabilirdi. Fakat bun'arı na- sıl ve nereye teslim etmeli idim? İstanbulda hiç bir milli teşekkül bulunmadığı, Anadolu ile İstan « bul yollarmın kapandığını ve' memleketin bin bir çeşit mütered- di soysuz ve hain adamların elin - de bazice olduğu o sıralarda ken. di kendime böyle bir sual sormak» ta haklı idim. © (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI (DARE EVI z Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: İstanbel 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 24172 idarevelân 24170 . ABONE ŞARTLARI Türkiye Femebı 1a00'€r. 2706 Ke. 30'u. vap | 490 « 809 sk so , 300 . İLAN TARİFESİ Ticaret MAmiarının satırı A.O Resimi Hararın” 1G EDER Senelik G ayik 3 oyum * ayi Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us 4 Basıldığı yer (VAKİT) matbaası 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: