16 MART — 1936 HABER — Alişam postas, a, “HASAN KUVVET ŞURUBU Zaafı Umumi, Kansızlık ve Kemik hastalıklarına şifai tesirleri çoktur. Çocuklar, Gençler,Genç kızlar ve ihtiyarlar her yaşta istimal edilebilir, Hasan Ecza deposu yy yy yg yg Eyy Pek yakında Türk matbuatının şimdiye kadar görmediği bir tarzda hazırlanmış bir gazete ile karşılaşacaktır “Tam bir Hafta, Herkesin gazetesi olacak, iş saatlerinin yorucu ağırlığile bunalan kafaları dinlendirecektir. , Türk matbuatının şimdiye kadar görmediği bir şekilde diyoruz ş çünkü : N 1— Kıtası 37 X 55dir; N 3 2 — Yarısı yainız resimdir ve bu resimlerin yekünu nüshada vasati 17 bin santimetre & murabbaı tutmaktadır. i ) 3 — 4 bütün sayfası baştan başa 4 renkli resimdir 4 — Içinde iki büyük roman, röportajlar, seyyahat ve casusların kendi ağızlarından din- leyeceğiniz hatıraları, yalnız resimlerden ibaret macera ve heyecan sinema romanları, bil- hassa kadınları yakından alâkadar eden bahisler, onlar için sayfalar; seçilmiş tarihi vak'a- lar, en güzel hikâyeler, okuduğunuz zaman hayret edeceğiniz ve yalnız okumanızla iktifa etmeyerek başkaların?s da okutacağınız veya anlatmaktan kendinizi alamıyacağınız dün- ya hâdiseleri, haftanın en mühim vak'aları, müsabakalar, eğlenceler, haftanın tenkidi bu- lunacağı gibi gene bir haftanın belli başlı yerli ve yabancı hâdiselerini vazıh ve güzel fo- toğraflarla da tesbit etmiş olacaktır. Tam Bir Hafta Türk matbuatının görmediği bir mecmua olabilmek için aylardanberi hazırlanıyordu. Ni- hayet bugün Türk matbuatında böyle bir mecmuanın çıkarılabilmesine imkân olduğu gö- ; rülmüş ve neşredilmesinin çok yakın olduğunu bildirmek fırsatına erilmiştir. ll eyy My “ FAUSTA FAUSTA 41 rini kavuşturmuş, dudakları kin- le büzülmüş olan Belgoder, bakı - şını Viyolettaya dikmiş duruyor ve bazan kırmızı bir akis parlâyir sönen gözlerini kırpıştırıyordu. Sedyeyi getiren dört kişi ara - badan içeriye girerek tabutu ölü - nün yanına başma koydular. Bun. lardan biri: | — İşte «» dinsiz çingeneyi kal. dıracağız! Dedi, Öbürü ise: — Pekâlâ! Papaz yok ha1. Zaten onun da papazla bir alış - verişi yok ya! Her halde bu son yolculuğunda.da onun arkadaşlı - ğı hosuna gitmiyecekti. Belgoder bir baş işaretiyle br sözleri tasdik ettikten sonra: — Yalnız çabuk olalım! Dedi — Oh dostum... Bu kadar acele mi? Galiba şeytanı fazla beklet . mek istemiyorsumız? Havdi ba - kalım, güzel çocuk sen de şura - dan çekil hele... Vivoletta derin bir şekilde ür. pererek Madam Simonun üzerine atıldı. Hıçkırıkların boğduğu bi ses ve anlaşılmaz bir takım söz lerle ona bir şeyler söyliyor, sor devamı yapıyordu. Belgoder sert bir hareketle kı zı cenazenin üzerin'den çekti, Vi yoletta, kalktı, Geri cekildi. Ele vi gözlerinde, kalbi duracak gibi bir halde, o hep: — Elveda anne... Anneciğim... Ebediyyen elveda! sözlerini tek « rarlıyordu. i Gözlerini açtığı zaman, cena - zeyi tabutta gördü. O zaman ar - tık her şeyin tamamen bitmiş ol - duğunu anlıyarak biraz sakinleş - ti, Yalnız gözlerinden yaşlar dö - külüyor, dudakları ve dudaklariy- le birlikte bütün vücudü titriyor- du, Hemen yerden kucak kucak çiçek, gül, menekşe toplıyarak, cesedin üzerine yığdı. Birkaç sas niye sonrâ bu iş te bitmişti. Ka - pak ölünün üzerine konmuş, Si - mon ana ebediyyen kaybolmuştu. Ölüm halinde iken Viyolettaya söylemek isteyip vakit bulamadığı sırrı da merazına götürüyordu. Dört sedyeci geri kalan çiçek- leri de tabutun üzerine yığdılar. Sonra tabutu aşağıya indirdiler. Sedyenin üzerine yerleştirdiler. Tam harekete başlıyacakları za - man Belgoder genç kıza tuhaf bir sesle: — Gel! Dedi, Viyoletta bu acı dolu saniyele. rin verdiği bir ümitsizlikle dolu bakışlarmı dalgın dalgın ona çe - virdi, Çingene korkunç bir gülümse. yişle: — Gelsene! Anneni yapayal - nız mı yollıyacaksın? Haydi, onu mezarma kadazgötürmeme milsa- haberler üzerine Tampilden, Şa - töbden, Arsenaldan sürü sürü as - kes Grev meydanma varıncaya kadar Portnöve varmıştı. Kapı - dan geçildi. Tam alayın son nefe- ri Asma köprüden geçmişti ki, hiddetinden köpürmüş olan ahali tepinmeğe, bağırıp oçağırmağa başladı. O zaman Kriyyon Pardayanı kollarımın arasında sıkarak: — Bana verilen “Cesur,, ünva- nı bundan sonra senindir! Dedi.! — Beni dinlerseniz, şimdilik! iltifatınızı daha müsait bir güne bırakrak gayet sıkı yürümeniz lâ- zımdır. — Peki! Fakat ne tarafa gide lim? Kralın nerede olduğunu bil - miyorum, — Dün onu kaçarken görmüş- tüm, Beti benzi solmuştu. Lâf a - ramızda son derece kederli idi. Her halde Şatere doğru gitmiş o- lacak... | Kriyyon, * Şövalyenin müthiş bir hal almış olan yüzünü hayret- le seyrederek: — Benim ile birlikte geliniz. Kral size Albay rütbesini verir, dedi. Pardayan büyük bir soğukkan- hılıkla; — Fakat Mösyö, ben zaten kendi kendimin Mareşaliyim. Ni.! çin başkalarının Albayı olacağım. Cevabını verdi. Kriyyon başını salladı: — Ben sizi anlamadım! Fakat nemelâzım. Hakikaten cesur bir arkadaşsınız Allah canımı alsın ki, eğer kralın sizin gibi on tane jantiyomu olsaydı yarın gene tah- tına dönerdi. Allahaısmarladık. Elinizi... — İşte! — İsminiz? — Şövalye dö Pardayan! Güle güle Mösyö dö Kriyyon! Krala söyleyiniz, İlk yapacağı dini tö » rende benim için de dua etsin! Cesur Kriyyon, Şövalyenin bu sözlerine bir mana veremiyerek askerlerine doğru döndü ve: — İleri, kumandasını verdi. Delice cesaretine ve biraz ala- ya kaçan sözlerine hayran kaldığı Şövalyeye kılıciyle son bir selâm vererek yola koyuldu. Pardayan Dük Dangulemi ko- lundan yakalayarak sanki mühim bir şey olmamış gibi: — Haydi biz de Monmarter kapısından Parise dönerek Devi »« Diyer atâline gidelim. Eski don - tum Madam Hüget Greguvarm eski Anju şarabından birer şişe içerek hararetimizi dindirelim, Döviniyerin şarabı bence çek kıy. metlidir Monsenyör... Çünkü ba « bam da onu sevrdi. Ah şu hatıra, O bana, bir zamenlar benim de mesut bir insan olduğumu hatır - latıyor piki itibekil ni isimini süzme dek ii sök alin ll nda ğe an iradi e. ka A m