| H A b E R | Kara haydut” ji ZŞĞAN DIKKATLI OLUN 'RA ETRAFDA 4 DVUTLAR ARS ZAN N MEHARETİNİZi GÖSTERİN Ba- KALIM... öğ KORKARIM AMA eği ZEVK ir VE MAĞARANIN ÖNÜN. DE ON LARI BULUYOR... VAMŞİLER KAÇ (ği DIKTAN Sonra Şe YAL SİLAHLARIN! GE SIĞINDILAR.. LA İl OLOUKLA MAHFUZ Bı Ye Pardayan hiç âdeti olmıyan böyle sözler mırıldanarak Şarlı kolundan tutup sürükledi. Dan - gulem Şövalyenin bakışlarmda şimdiye kadar görmediği bir bu - lanıklık seziyordu. » »... Pardayan ile Dangulemi bu - rada bırakarak biraz evvel Grev meydanını terkedip jantiyomla - riyle birlikte konağına dönen Dük dö Gize bakışlarımızı çevirelim. Kibar ve zarif tavırları, benli. ğini pençesinde ezen yükselmek ihtirası ve bir çingene kızma karşı olan müthiş aşkı ile Dük dö Giz, Hanri dö Loren, Paris kralı, hattâ belki, bütün Fransayı kaplıyan gizli bir cemiyetin teşebbüsleriyle yakında Fransa kralı olacak olan bu adam, taliinin yardımiyle taca erisecek ve bütün kralları titreten ki> hükümdar olacak iken gene Kalbini müthiş bir ıztırap kemiri - yordu. Bu müthiş ızıtırap onu şaşırtı- yor, birçok işlerine engel oluyor, duygularını, düşüncelerini dar - madağın ediyordu. Bu, kıskanclık ıztırabı idi. Tarih, bu adamın hareketlerini incelerken elinde bu kadar büyük LAR DA"BUNUN IÇİN DAĞAÇiikı «bir, kuvvet varken ara sıra lüzum- suz tereddütlere kapılmasına hat- “tâ anlaşılmayı'gerileyişlerine ba - ei saşıp kalmıştır. “Bu adam iyi taliine karşı geli- 2 FAUSTA yordu. Grev meydanmda Büssinin ge- tirdiği bin kişinin başma geçecek yerde, kendisini çılgıncasına al « kışlıyan halkı ve taraftarlarmı br rakrak çekilmek, konağına kadar kaçmak, Kriyyonun üç bin kişi ile birlikte Paristen çıkıp gitmesine, böylece ilerde üçüncü Hanrinin Parisi muhasara etmek için kulla- nacağı askere bir esas hazırlan - masına müsade (etmek, kısaca kuvvetli iken titremek anlaşılır muammalardan değildi. Acaba bütün bunlara sebep o- lan nasıl müthiş bir şey geçmişti de bu demirden ruhu sarsmıştı. Giz yalnız, Prenses Faustanın Kardinal Farnez ile göndermiş ol- duğu mektubu okumuştu. Mektupsa şuydu: “Dinsizlerin arkasından Parisi terkedenler arasında Kont dö Lu- vany yoktur. Düşes dö Gizi iki gün evvel “Lanyi,, ye kadar eli - nizle götürdünüz ve onun şimdi de mutlaka Loren yolunun üzerin- de bulunduğunu © sanıyorsunuz. Halbuki o sizden ayrılır ayrılmaz tekrar Parise dönmüştür, Bu iki vaka hakkında size lâ . zım gelen tafsilâtı vermek üzere birisi sizi Otel dö Giz'de bekliye- mektedir.,, CELLAT Ayni günün akşamında. güne- $imDi KEN DİSini SoyAcadız DÜN MEZDE HAREKET İÇİN HMAZIRLAND FAUSTA 43 şin ufkun arkasından taşan donuk ışıkları içinde Paris hâlâ kaynaşı- yordu. Derin bir uğultu bütün şe - hirde hüküm sürüyordu. Bir kısım halk, zırhlı elbisele'- rini, miğferlerini giymiş, ellerine mızrak veya tüfeklerini almış ol duğu halde dört yol ağızlarmda durarak konuşuyordu. Silâhlı a - hali kolları devriye geziyordu. A- ra sıra bir senyör maiyeti ile bir - likte şoseler boyunca dört nalla geçiyordu. İster ahali, ister asker, ister senyör olsün; hepsinin göğ - sünde Lig'e mensup olduklarını gösteren birer beyaz haç çizili idi. Boyunlarmda, aralrındaki birliği işaret eden birer tesbih bulunu - yordu. Çünkü o devirde “Konfre- ri dü Şalöpe, ismi altında bü - tün Paris halkının girdiği birlik kurulmuştu, Göğsünde o beyaz haç ve boynunda tesbih bulunmı. yanların er geç bir felâkete uğra yacakları muhakkaktı. Gerçi ortalık fazla aydınlık de- ğildi. Fakat tamamen gece de ol- mamıştı, Gürültüler yavaş yavaş dinmekte ve bu aydınlıktan biraz daha az esmer olan bir karanlık yavaş yavaş ortalığı kaplamaktay- dı. Parisin sivri kuleleri,, karışık! cadde ve sokakları, üzeri yeşil yo- sunla kaplanmış geniş ve dahili evleri, Tampel, Luvr, Bastil gibi büyük binaları gittikçe gözden kayboluyordu. İşte bu saatte bir sedyeyi taşı- yan dört kişi Belgoderin arabasr- na yaklaştı. sedyenin üzerinde boş bir tabut vardı. Arabanın içinde reçineli bir meşale yanıyordu. İsli bir ışık, ya» tağına upuzun yatırılmış olan Si- monun cesedinin üzerinde karışık, kırmızı gölgeler çiziyordu. Âdeta onu saran çiçeklerin etrafında do- laşarak zavallının sapsarı kesilen yüzüne okşar gibi hafifçe doku « Bup tekrar geriliyordu. Meşalenin yanı başında Viyo « letta, diz çökmüş, keder dolu ba - kışını anne diye tanıdığı bu vücu- dün kendisi için bir zamanlar pek sevgili olan yüzüne dikmiş duru- yordu. Bazan eli hafifçe çiçekleri ya - hut ölünün saçlarmı düzeltiyor, yahut dudakları alına bir öpücük konduruyordu. f Genç kız ağlamıyordu. Gözle « rinde hiç yaş yoktu. Karanlık, yavaş yavaş araba « nın dört köşesini sarıyordu. Bu karanlığın içinde ve arabanm bir kenarında Saizma hâlâ kayrtsrz, taştan bir heykel gibi kımıldan - madan ve gözünün önünde geçen seylerden habersiz olarak, kendi duygularma gömülmüş duruyor - du. Onun yanına ve ayakta, kolla-