fi MART — 1936 Menfaat dünyası Arkadaşım sinirli görünüyordu, sebebini sorduğum zaman şöyle dedi: — Dünyanın yalnız “menfaat dünyası,, olduğunu iddia edenle- rin sözlerine şimdiye kadar inan-| miyor, daha doğrusu inanmak iste. miyordum; fakat bana çok kor- kunç gelen bu hakikate imanet mekten başka çare olmadığını an İıyorum! Hayretle yüzüne baktım: — Böyle derin felsefelere giriş menin sebebi ne? Odanm içinde aşağı yukarı ge- zinmekten vazgeçerek gelip kar Şımdaki koltuğa oturdu ve: — Bak, dedi, sana bir vaka an- İatayım. İstersen hayali imiş gibi hikâye olarak yazarsın. Diye söze başlıyarak anlattı: — Vakanın on beş sene evvel cereyan eden bir mukaddemesi var: Bir genç aile ve beş yaşların. da bir erkek çocukları... Erkek kâfi derecede para kazanamıyor; binaenaleyh kadınında evlerde Şamaşır yıkamak falan gibi işlerde çalışarak para çıkarması lâzım; lâkin küçük çocuğu ne olacak? Ayni evde kadının görümcesi de oturmaktadır ve onun da ayni Yaşta bir çocuğu vardır; küçük ço-| Cuğu annesi işe gittiği zamanlar bu görümce hanıma emanet et - mekten tabii ne olabilir? Öyle ya. Piyorlar. Lâkin görümce hanım erkek kardesinin çocuğu da olsa kendi - “üinlönden başka bir çocuğun'na- zını çeker mi? Bir gün beş yaşın- daki yavrunun her hangi bir ma- »«m hareketine kızarak (o Üzerine Yürüyüp bağırıyor: — Haydi defol haşımdan! Se- ninle mi uğraşacağım | Zavallı çocuk korkuyor, taraça- nin kapısını açarak çıkıyor ve... üç metre yüksekten sokağa düşüyor. Koşup kaldırıyorlar; yavrucak baygın ve ölüm halindedir. Bunun- la beraber kurtuluyor; keşki kur- tulmasa ! Çünkü hayatı kurtulmuş fakat sarsılan beyni ile birlikte ze- kâsını kaybetmiştir, lâf anlamaz bir aptal kalıyor. Mukaddeme burada bitti. Şim- di benim şahit olduğum vakaya ge. elim: Aradan seneler geçmiş, aptal $ocuk yirmi yaşına gelmiştir. Ba sı ve annesi bu arada çalışmış lar, talileri de yardım ederek bi. Yaz bellerini doğrultabilmişlerdir. Gerçi mübadele dolayısiyle hicret *ttikleri için vaziyetleri biraz sar- tılmıştır amma, gene bir köşede birikmiş biraz paraları var. Baba, İşte bu sıralarda ölmüştür. Kadın düşünüyor: — Ben ölürsem bu zavallı aptal Şocuk ne olacak? Çalışmasına im- yok.- Ve karar veriyor: — Elimde kalan hirkaç para ile ir ev yaptırırım. Bunun bir köşe- sinde kendisi oturur, diğer taraf- arın kirası ile de geçinir gider. Kadınca#> bu kararını tatbike çalıştığı zaman dünyayı yalnız “menfaat dünyası,, olarak tanıyan nlardan birinin gadrine uğra: “. Pazarlık yapıp eline parasının *n büyük kısmını teslim ettiği us- İnşaat malzemesini kadın na - Mina borçla temin ederek parala.| Tm: kendisine sakladı ve bir müd- sönra ortadan kayboldu. Ala- caklılar kapıya dikilince kadınca- gız bu borçları güçbelâ ödemeğe mecbur kaldı. Nadir hayır sahiplerinden biri- nin himmetiyle bu mesele halledil di ve inşaata tekrar başlandı am- ma, bu sefer de başka bir anaforcu belirdi: Binanın duvarlarından bi. rinde meselâ beş dakika sürecek bir iş için bitişikteki boş arsaya bir merdiven koymak lâzım değil mi? Derhal bu boş arsanın sahibi- nin külhanbey kılık ve tabiatli kar. deşi zorbalığa başladı: — Arsamıza merdiven koya - mazsınız! Amma bana bir şişe ra - kı alırsanız o zaman müsaade & - derim! Hatıralarını anlatan : EFDAL TALAT e Yazan; IHSAN ARİF Karanlıkta birden göğsüme süngülei | ve tabanca namluları dayandı... BURSA SOKAKLARINDA BİR GEZİNTİ Ev sahibi kadından yemek iste- dim. Bir tepsinin içinde biraz ek- mek, peynir ve meyva getirdi. On- ları yedim ve sokağa çıktım. Ba- şımda fes, üzerimde sivil bir elbi- se vardı. Kolonel Haringin oto- mobilden inmeden verdiği vesi - kayı da cebimde taşıyordum. İşgal kumandanlığının emriy » Zavallı, kimsesiz bir dul kadın bu zorbaya karşı koyabilir mi? İs- tenileni yapmağa mecbur oldu ve böylece bütün inşaat müddetince, yapıdan çaldığı tahtalarla kendi- sine arsada bir kulübe yapıveren, bu adama her gün rakı parası öde. di. Nihayet bina meydana geldi. Gırtlağına kadar borca girmiş o -| lan kadıncağız şöyle bir: — Oh! Diyeceği zaman yeni bir mesele ortaya çıktı; yalnız para almağı bilen ustaların her nedense düşün- meğe lüzum görmedikleri bir se- bepten dolayı, şiddetli yağmurlar- da binanın bodrum katını su bas- maktaydı. Vaziyet böyle devam ederse kadın evvelâ kiracıları ka- çıracak, sonra da muayyen bir müd det sonra temelleri çürüyen bina- nın yıkıldığını görecekti. Bir miktar daha borç edip us- talar getirtti. Tetkikler sonunda sokağa kadar uzatılacak bir kanal ile işin düzeleceği anlaşıldı. Ancak vaziyet dolayısiyle bu kanalım bi- tişik komşunun bahçesinden geç- mesi lâzım geliyordu; binaenaleyh kadın gidip bu komşudan müsaa- deistedi. Tesadüfe bak ki bu kom şu, dünyayı yalnız “menfaat dün- yası,, telâkki edenlerden değildi, müsaadeyi verdi, işe başladılar. Bahçe kazıldı, kanal hazırlan- dı, üstüne tekrar toprak örtüldü. Şimdi bunun uzatılıp sokağa ka- dar çıkarılması, bunun için de bir başka komşunun bahçe kapısının önünde bir metrelik bir yerin ka- zılması lâzım geliyordu. Bu kom- şu: — Hah! dedi, ben bundan pa- ra kazanabilirim. Ve dayattı: — Olmaz da olmaz! Benim bah. çemde bir milimetrelik yer bile kazamazsın! El altından da, âlil çocuğuna bir istikbal temin etmeğe çalışan, dul kadına haber yolladı: — Müsaade ederim amma, ba- na birkaç yüz lira para verirsen! Birinci komşu araya girdi — Canım, müsaade edin! Za | vallı kadına bu iyiliği yapmazsa - nız bin zahmetle meydana çıkar - dığı bina bir gün yıkılacak. Evvelâ müsaade ettiler amma sonra şöyle düşündüler: —Biz bahçemizde bir metrelik yer kazılması için para istedik. Hal buki komşumuz bahçesinde metre- lerce yer kazılmasına müsaade et- tikten başka üstelik ara da bulu- le, her evin kapısında bir fener yanıyordu. İdarei örfiyenin çok şiddetli tatbik edildiğini öğren - miştim, Akşam karanlığından sonra, sokaklarda sivillerin dolaş- ması katiyyen yasak edilmişti. Gece sokakta bir sivil görüldü- mü derhal yakalanıyor, hapsedili- yordu. Devriyeler, memnu saatler. de sokakta görülen kimselere ba- zan ( dur!) işaretini veriyorlar, ekseriya, fırsatı kaçırmıyarak, bu işareti vermeye lüzum görmeden ateş ediyorlarmış, Böyle avlana- rak kanlarile Bursa sokaklarını sulayan bedbahtlar hayli çokmuş.. Bunları düşünerek ağır ağır yü rüyordum. Her an bir karanlık köşeden üzerime saldırmalarını veya arkamdan bir silâh patlama. sı bekliyordum. Sokaklara va- kıtsrz bir şis çökmüş, zajf işıklı fenerler, bu sis arasında buzlu fa- noslara benziyor. Ara sıra, şiş ve karanlık arasında, ağaç gibi uza- mış ce yayılmış gölgeler görüyo. rum, Bunlar kıpırdıyor, üzerime doğru ilerliyor. Kulak kabartıyo- rum: Ayak sesleri... duruyorum. Bana yaklaşıyorlar. Bunlar, dör. der dörder dolaşan düşman dev- riyeleri... Derhal tabançalar çeki. liyor, üzerime uzanıyor... Süngü » ler, göğsüme doğru çevriliyor. Tüylerim diken diken olmuş, kar- ma karışık hisler içinde bunalmış bir halde onlara vesikamı uzatıyo- rum, Eİ lâmbalarının ışığında oku yorlar ve bana, pususu boşa çık - mış bir avcı yeisi içinde bakıyor. lar... Issız, karanlık sokaklarda yü- İ rüyorum. Ne bir yolcu var, ne a- çık bir dükkân... Evlere bakıyo. rum, perdeler sım sıkı kapanmış... Hiç bir yerde en hafif bir gürültü bile yok. Zavallı koca Bursa, üze- rine çöken ağır kâbusun altında ü- mitsiz, bitkin yatıyor. Dolambaçlı sokaklara sapiyorum, Önüme yine devriyeler çıkıyor... Ayni sahne - ler... Vesikamı alıyor ve yürüyo. rum. Gece ayazı yavaş yavaş ke- miklerime işliyor. Gene aynı so. kaklardan kimseye tesadüf etme- den eve dönüyorum. YAHUDİ EVİNDE BİR EĞLENTİ ,Pansiyona döndüğüm zaman evi şenlik içinde buldum. Alt kat- taki geniş sofa davetlilerle dolu niş, yalnız dıvar diplerine sıra i- le iskemleler dizilmişti. Sofanın ortası boş bırakılmıştı. Cephede ihtiyarlar yer almışlardı. İhtiyarların bir tarafında er- kekler, öbür tarafımda da kadınlar ve kızlar yer almışlardı. Bir ka. dın, bir erkek oturmuyorlardı. Bu da dini bir âdetleri imiş... Evin kızmın (yevmi mahsu. su) olduğunu söylüyerek beni de bu eğlenceye davet ettiler, Odama çıkarak yatmak iste- dim. Fakat, kırmızı saçlı orta boy lu tıknazca bir madmazel de yolu. mu kesti: rt — Mösyö, dedi. Böyle günleri. mizde aramızda bir yabancının bulunması bizim için çok uğurdur Bizi uğursuz yapmayınız, kalı - MZ. Çarnaşar, ben de erkek saf - ları arasında bir yer aldım. A- henk çoktan başlamıştı. İki genç mandolin ve kitar çalıyor, genç erkekler ve kızlar, o zaman çok meşhur olan Fransızca (bir az aşk) şarkısı söylüyorlardı. Yahudilerin bu pek klâsik eğ- lenceleri beni hiç sarmadı. Onla. rm çok ikramına rağmen içlerin. de ancak yarım saat kadar otura - bildim. Daha fazlasına tahammü- lüm yoktu, Hattâ, memleketin bu bedbaht hali karşısındaki neşe ve şetaretleri beni hayli sinirlendir - mişti, Onlar da benim gibi bu toprağın üzerinde büyümüşlerdi. Onlar da bu toprağın çocukları olmak lâzımdı. Fakat onları bü. a A m AR m m m m bulunuyorlardı. Bu kıradda adam. lar için “söz,, ün pek ehemmiyeti) olmadığı cihetle geri dönmek bir mesele değildi. Verdikleri sözü zorbalıkla geri alabilirlerdi. Aile. leri efradını şöyle bir gözden ge- çirdiler. Kısa bir müzakereyi müteakip! ittifakla karar verdiler ki, yukarı-! da bahsettiğim rakı düşkünü ana- forcunun kardeşi olan damatları bu vazifeyi mükemmelen becere. bilecek kabiliyettedir. Bu adam iri yarıdır, binaenaleyh. karşısın. dakilere korku telkin edebilir. Son ra, vaktile manav çırağı iken da- bil bulunduğu tulumbacı takımı- nin naracısı olduğu için sesi gür ve kuvvetlidir. Bu karardan sonra sabık naracı yor. Bu iş hiç parasız olur mu? Mu hakkak para almıştır, o para alsın da biz niye almıyalım? Lâkin bir kere müsaade etmiş başı, ev sahibi müsaade ettiği için, kemali emniyetle bahçede çalışan işçilerin karşısına çıkarak eski günlerde: “— Heey!.. Yaman gelir, yaman diger! diye nasıl bağırıyorsa öyle bir nara savurdu: — Heeey!.. Burada işiniz ne? Haydi çıkm bakayım! Tabit bu sözlerinin peşinden, kendisine yakışacak birçok küfür- ler de yağdırıyordu. İşçiler şaşkın şaşkın bahçeden çıktılar. Ev yap- tıran kadın gelip yalvardı. Fakat sabık manav çırağı: — İlle para da, para! Diyor, başka lâf anlamıyordu Kadının ise parası tükenmiş, bor almak imkânları kalmamıştı. Der dini anlatmağa çalıştı amma, anlı yan kim! Ve azizim vaziyet böylece ka dı. Bodrumların içine dolan sula taze sıvalı temelleri çürütmekt devam ettiği için binanın daha r : hul! İşitip anlatan: Fahire Mualt.. idi, Burada bütün eşya kaldırıl. | kadar dayanacağı şimdilik me :| yüten bu toprak bugün inlerken, bu toprağın onlara! beraber bü « yüttüğü bizler kan ağlarken, om lar çılgın kahkahalar atryorlardı. Bu feci bir gaflet ve ihanetti, On- İar, paytak şivelerile Fransızca şarkılar söylerlerken yavaşça sar londan çıktım, Odama girmek ü- zere sofayı geçerken bitişik oda- nın aralık kapısından başımı uza. tarak baktım. Dört beş kişi, isli bir lâmbanın altında oturmuşlar, zarla kumar oynuyorlardı. Yahu - dinin kumar oynıyacağı biç aklı» ma gelmezdi tecessüsüm beni bir tecrübe sahibi etmişti. Odama girdim. Fakir döşeme- li odanın soğuk manzarasını bir an için yadırgadım. İlk defa ya » bancı bir yerde geceliyecektim. Sabahdanberi gördüğüm birbiri. ne benzemez manzaralar, şahit olduğum acı vak'alar âsabımı hayli bozmuştu. Kapımı kilitle- mek istedim. Fakat teşebbütüm boşa çıktı, Çünkü ne sürmesi, ne de kilidi vardı. Böyle yabancı bir yerde huylarmı; ahlâklarını bii. * mediği insanlar içinde uyuyacak adamın biraz ibtiyatlı olmasını doğru buldum. Cebimde bir tek yirmi beş lira vardı. Bu parayı ce- bimde bırakmak doğru olamazdı, Bir açık göz, gece ben uyurken bu paraya (kalk gidelim) diyiverir. di. Yastığın altına koymak ta ayni şekilde tehlikeli idi. Bu yahudi e- vinde parayı sigorta etmek için bir çare buldum. Tabancamı çi kardım. Yirmi beş liralığı bükerek namlunun içine yerleştirdim. Ta- bancayı konsolun üstüne koydum. Duruşunu da kurşun kalemle işa-. ret ettim, Esvaplarımı da yine an- ıyabileceğim işaretlerle iskemle- nin üzerine yerleştirdim. Ve yat- tım. Sabahleyin kalktığım zaman bütün tahminlerimin çıktığmı gör düm. Esvaplarım karıştırılmış, i- şaretleri bozulmuştu. Fakat taban caya kimse el sürmemişti. O, i- çindeki yirmi beş liralık banknot ile bıraktığım vaziyette duruyor- du. Hemen giyindim. Ve sabah kahvaltısını Kolonel Haring ile birlikte yapmak üzere pansiyonun karşısındaki otele gittim. Kolonel benden evvel uyanmış, bahçede dolaşıyordu. Beni görünce beşüş bir yüzle hatırımı sordu ve akşam. ki tetkikatrm etrafında malümat istedi. (Devamı var) HABER AKSAM POSTASI (DARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: istanbul 214 Telgraf adresi; istanoul HABER Yazı işleri telofonu : 93672 idare ve ân 24970 , ABONE ŞARTLARI Türkiye Fevebi Senelik © 1400 Kr 3 syik v ayrık İLÂN. TARİFESİ Tıcaret Wanlarının satır 12,50 Resmi waânların 10 kuruştur, Sahibi ve Neşriyat Müdürü: İHasan Rasim Us 4 Basıldığı ver (YAKIT) malbaesı