29 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

29 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No.54 Yazan; Murad Sertoğlu beraber yukarı çıkmış olan Kara Hasanla neşeli, neşeli konuşuyor- du. vi — Hava çok iyi... Gemi de çok yollu.. Bu gidişle üç güne varmaz Giridi buluruz. Yalnız allah vere de rüzgâr yavaşlamasa.. — Şu ufukta görülen gemi aca- 'ba gidiyor mu, geliyor mu? — Şimdi öğreniriz. Jakın sesi yükseldi: —Hey! Vardiyacı? Geminin başından bir ses yük- seldi: — Burada.. — Şu yolumuzun üzerindeki ge- mi gidiyor mu, geliyor mu? — Geliyor, reis.. Sabahleyin hiç görünmüyordu. Şimdi gitgide da- ha ziyade irileşiyor. — Bakalım, belki bu da bir kıs- mettir. j Kara Hasan hiç ses çıkarmadı. Biraz sustuktan sonra sordu: — Acaba gemi ne yüklü imiş? Bu sual üzerine kırmızı sakallı Jak evvelkilerinden daha neşeli ve daha şen bir kahkaha attı: — Dünyade tahmin edemezsin. Demin çocuklar beniuyandırırken haber verdiler. Gemi tamamiyle şarap yüklü imiş. Anİryor musun? Hem de halis Kıbrıs şarabı.. Tüc- car Feodon da sırf bu şarapları bizzat seçip almak için Romadan kalkmış ve gemisiyle Kıbrısa ka- dar gitmiş. Söz aramızda bu şa- rapları papa ısmarlamış, beher fi- çısına-avuç dolusu para vermiş.Fe- rine papaya bizzat kendimiz sata- cağız. Şarapların içinde yüz sene- lik olanları da varmış. Hem yalnız şarapları mı ya? Fe- odonu da satacağız. Vakia Feodon yüz yaşında değil amma, yüz sene- lik şaraplardan daha kıymetlidir. Kırmızı sakallı Jak kahkahalar- la gülerken Kara Hasan yavaş a- dımlarla güverteden aşağıya indi. Geminin arka tarafında bulunan kamaralarına doğru ilerledi. Her zaman olduğu gibi şimdi de Kırmızı sakallı Jak, kendisiyle geçirdi. Çok yorgun düştü. Eğe'_’ hâlâ uyuyorsa,içeri girip kendisini rahatsız etmiyeyim. diye düşündü. Ve eğilerek anahtar deliğinden baktı. Aman yarabbi, ne görüyordu? Kara Hasan birdenbire sersem- lediğimi hissetti. - Doğruldu, gözlerini uğdu. Son- ra gene gözünü anahtar deliğine uydurdu. Hayır, yanlış görmüyordu, his- siyatı kendisini aldatmıyordu. Gör — düğü şey hakikatti. Aldanmıyordu. Kamaralarında, miyi en ufak deliğine kadar arr- yan korsarlar bu genç kızı göre- memişlerdi. Bu sualler Kara Hasa- nın zihninde bir yılan gibi kıvrılı- yordu. Muhakak bunda bir iş vardı. Bir daha baktı... Genç kız giyi- niyordu. Hem de, erkek elbisesi gi- yiyordu, Anahtar deliğinden başı görünmiyen genç kız tıbkı bir er- kek gibi pantalon giyiyordu. Fakat. Sakın.. : Muhakkak... Kara Hasan bir anda şimşek gi- bi hakikati anladı. Giyilen elbise- yi tanımıştı. Bu Genç Alinin deri elbisesiydi. Ve Genç Ali hakikat- te erkek değil, kızdı. Bu fikirler kendisini şaşkın bir hale getirmiş- ti. Kafası zonkluyordu. Gayri ih- tiyari bir hareketle geri döndü. Mümkün mertebe ses çıkarmama- ğa gayret ederek dar koridordan ilerledi ve yeniden güverteye çıktı. Kırmızı sakallı Jak bu sırada bay- rak direğine Floransalı Feodonun gemide bulunan bayrağını çek- mekle meşgul idiler. Kara Hasan hiç durmadı ve ge- minin arka tarafına doğru yürü- yerek düşünmeğe başladı. Genç arkadaşının evvelce dik- kat etmiş olduğu halde sebebini anlıyamadığı birçok hallerine şim- di gayet vazıh olarak mana vere biliyordu. Cekinişleri, konuşması, sesi, hattâ yüzünün şekli, heyecanı, ihti- razları şimdi birer birer kafasın- Böyle düşünürken omuzuna bir el dokundu. Dalgın bulunduğun- dan bu temastan birdenbire irkil- di. Geri döndü. Bu, Genç Ali idi. — Bu ne dalgınlık? Ne düşünü - yorsun? İlk defa olarak Genç Aliye baş- ka bir gözle bakıyordu. Pürüzsüz, beyaz fakat kasten esmerletilmiş ve kirletilmiş bir yüz, hafif çıkık elmacık gemikleri, iri, siyah göz- ler, taze bir ağız... Bakışları ne ka- -—-GSOÖ— ÜS KOCALI SAZAN: İSHAK FEDNDİ KADIN “Neden birbirimizi aldatıyoruz, Leylâ Onun cesedini, kolayca bulunamıya- cak bir yere saklamışsındır, değil mi ?,, — Evet.. Bir geçimsizlik. Başka bir şey değil.. Sizin burada ne işi- niz var? — Malüm ya, biraderiniz Prens İbrahim de iki geceden beri orta- da yokmuş. Eve yatmağa gelmi- yormuş. Valideniz polise ihbara mecbur olmuş. Kendisinden bu hu- susta malümat almağa geldim. Si- zin duyduğunuz yeni bir şey var- sa, lütfen beni tenvir ediniz! — Emin olunuz ki bir şeyden haberim yok, Mister Tomson! Tren den çıkar çıkmaz kendi evime git- tim.. İbrahimin iki geceden beri eve gelmediğini öğrenince, merak ettim, buraya geldim. Tomson bu sırada gözlerini sü- zerek piposunu yakıyordur — Acaba bir kadına falan tu- tulmuş olmasın, Prens? — Zannetmem, Mister Tomson! Bir kadına tutulmuş olsa bile, her halde iki gece kendisini kaybede- cek kadar içki müptelâsı değildir. Evine uğraması lâzımdı. — O halde siz ne tahmin edi- yorsunuz? — Bir kazaya uğraması ihtima- lini düşünüyorum. Nilde dolaşma- sını çok severdi... Acaba... Tomson daha fazla duramadı.. Ayrıldılar. Prens Ömer annesi- nin evine girerken çok dalgın ve müteessirdi. — — mu? Diye sordu. Bu sırada Zeynep de Ömeri karşılamıştı: — Hâlâ İbrahimden bir haber yok, ağabeyciğim! Siz İskenderi - yeden yeni mi geldiniz — Evet. Bugün geldim.. İbra - himin kaybolduğunu yengenden öğrenerek hemen buraya koştum. Oturdular.. Konuşuyorlardı. Zeynep çok telâşlıydı: — Ağabeyciğim, dedi, annem uğradığı muhakkak değil mi? Ömer düğmeyi aldı ve gülerek: — Budala, dedi, bu benim düğ- memdir.. Bir tanesini İskenderi - yeye gitmeden düşürmüştüm. Sen bulmuşsun.. Ne iyi tesadüf. Bun - ları İbrahimele bir örnek olarak al- mıştık, Zeynep şaşaladı: — Ben de bir ip ucu buldum diye sevinmiştim. Ömer soğukkanlılığını muhafa- za ederek, ümit verici söz söyli- yordu: — Bence merak edilecek bir şey yok. O İsviçrede çapkınlığa a- lışmış.. Burada sıkryı görünce da- yanamadı. Kimbilir hangi kadı- nm koynunda sızıp kalmıştır. — İki gündenberi uyanmaz mı? Bir insan küplerce içki içse, üçüncü gün elbette gözlerini açar, değil mi ağabey? : — Belki bir kadına tutulmuş - tur. Her halde meydana çıkacak dedim ya.. Lüzumsuz yere ortalığı velveleye vermeyin! Ömer annesiyle darğm olduğu için, yanına sokulmadan evden çıkıp gitmişti. K Prens Ömer yolda bir polis ko- miseriyle karşılaştı. İngiliz polisi- nin kendisini takip ettiğinden şöyle bir konuşma geçti: — Sizi karakola davet edişi - min sebebini şüpheisz anlamışsı- nızdır! İskenderiyeden Mis Nel - son vakasını takip etmek üzere buraya gelen Mister Tomson, ba - na biraz önce telefonla, sizi sor- güuya çekmemi bildirdi: Biraderi niz Prens İbrahimin iki günden - beri ortadan- kayıbolduğunu el - bette duydunuz! İngiliz zabıtası bu gaybubeti cok manalı bulmak- da ilâve etmişti: — Eğer bu cinayette sizin hiç:* bir suçunuz olmadığı anlaşılırs& ve Prens İbrahimin saklandığı ye“ ri bize haber verecek olursanız, İngiltere hükümeti, size harp za" manınmda müsadere edilen malla * rınızı da iade edecektir. Bunlar? size söylemek için mahrem emir * ler aldığımı da memnuniyetle ilâ* ve edebilirim. — İngiltere hükümetinin beni bu vesile ile hatırlamış olmasına ben de pek memnun oldum. Fa * kat, sizi namus ve şerefimle temini ederim ki, ben bu vakanım geçtiği günler İskenderiyede bulunuyor * dum. Esasen bir kadın yüzündeN kardeşimle aramız da epeytce â“ çıktı. Onun Mis Nelsonu öldüre * ceğini zannetmiyorum.. (_",,üııllJa buna sebep yoktur. O, her hangi bir kiraseyi öldürmeğe karar ver* miş olsa bile, saklanacağı bana söylemez. Dedim ya.. Bir a7” danberi kavgalıyız. İngiliz komiseri her şeyi önce* den söylediği için, ayağa hlhf' rak: — Pekâlâ.. Başka bir sözünü yok. Ben vazifemi yaptım. Şıınt' sizden aldığım cevabi âmirimi bildireceğim, dedi. — * | Prens Ömerin manavivatr he ” şüphesi olmıyan Ümer, komiseri| zul: 1 boğmz odonun ne için Romadan kalkıp| da aydınlanıyordu. Ve kendi ken” Prens Ömer evdeki telâşı gö -| görünce hiç de şaşalamamıştı. Konütbüre bi ğey serdhmetll buraya kadar geldiğini anladın| dişine şaşıyordu. Bunu şimdiye ka-| rünce, uşaklara: Küklnei kendilni / barakoola | » Şo çalışıyokda r sezdir ya? Şimdi bu şarapları Feodon ye-| dar nasıl anlamamıştı diye... — İbrahim hâlâ meydanda yok| götürdükten sonra, — aralarında — Serbest miyim?.. Diye sordu. Komiser İÜG'J cevap verdi: | Z — Şüphesiz Prens Hazretleri! Ömer karakoldan çıkmca bi' gazinoya girdi.. Dinlenmeğe ihti yacı vardı. Ellerini başma dayâ * dı.. Düşünmeğe başladı ve o dâ * kikada duyduğu teessürün acı bf nişanesi olarak gözlerinden M» damla yaş döküldü: — Zavallı İbrahim... Diye mırıldandı.. Gazinodt Tetrirka No. 60 “İçerimde güneş, işik, neşe hatıraları canlanr yor!.. Gülüyorum ellerimi — çırpıyorum.. Yüreğimde kaynayan sevinç ve keyif tufanını haykırarak göste riyorum. “Kürekler suya dokunuyor. Arkadaşım kızgın güneşin suları kuvvetle harelendirdiği yere doğru açilıyor. rıyor. Beni kucaklıyor. “Fakat ona cevap verdiğim, kollarımı boynuna kelebeği mi tutmak istedim?., Sandalrmız devrildi? Küçücük beynim yalnız birdenbire beni dondu ran buz gibi bir soğukluğun hatırasını sakladı. © Çırpınıyorum.. Göğsüm sıkışmış.. keskin., Sinirli bir el beni yakalryor.. Beni Başımın içerisinde, kulaklarımda herşey uğuldüyor.. “Gene üzerime eğilmiş ayni çocukla kendimi gü" neşte, çayırlar üzerinde uzanmış görüyorum. İkimiz" de sırsıklam olmuşuz. Her yanımızdan sular akıyor. © “Arkadaşım ha'ykırıyor. Bana sesleniyor, hıçkı: Soluğum çekiyor.. dinliyen adamın mevcudiyetini bile Hafif bir öksürük kendisini bana hatırlattı. galer — eline dayamış, dirseği koltuğun kenarında idîmiî”' | nun gölgeli yerinde kalan yüzünü pek seç dum, Fakat gözlerinin üzerime tetkik ettiğini seziyordum. — Belki bana gene inanmryorsunuz sini tehlikeye koyan bu —çocuğa şüphesiz ki h, yatımı borçluyduml!.. “Anlattıklarımla kendimden geçmiş, lerin bütün hatıralarını tekrat görüyordum. ve hemen hemen dindarane bir sesle konu gent uııkY;;; çur di dikildiğini | ynutmüs” ç | ıwdğ AT : dar azimkâr, ve sert olmağa çalı | İngiliz polislerine büyük bir ikra-| tadır. Prens İbrahimin bu vaka| duramadı.. Bir viski içerek kalk Genç Ali ile birlikte ayni kamara- şıyorsa da tatlılığını gideremiyor-| miye vaadetti.. İbrahimi şiddetle| ile alâkadar olduğunu zannediyo-| tı. Sendelememeğe çalışıy0 L | da yatıyorlardı. Hem c_!e Fe_odo— du. arayorlar. Fakat, ben onun izini| ruz. Kendisinin nereye gitmesi, kim| Bir otomobile atlıyarak eve diillf H nun kamarasında.. E“îufıde bışzı_ıt Genç Alinin gözlerinde birden-| tngiliz zabıtasın"an önce bulaca-| lerin evinde saklanması ihtimal'| dü. fi T ' patron seyahat ettiği için geminin!| pi . Sübhe ışıkları yandı. Kara Ha-| ğrmi umuyorum. HAARLD . BöngE Dakğar'ar yi SEECE Bğlüş ü Je pekli" içi yumuşak hal:la...l', Yolkıîîetî?nyle san şimdiye kadar kendisine asla — Handi, sön Böyler tohlikeli | ca'sderim, Pekâlk bilirihetz ki, İn-| yordur Kafsi di me:;d * kaplıydı. Ve yürürken kat iyyen| höyle bakmamıştı. Yüzündeki renk işlere burnunu sokup durma! giliz zabıtası, parmağını koyduğu| vin göldiğini görünce kapıyli kot* | a çıkarmıyordu; k . | Yavaş yavaş solgunlaştı. Kara Ha Zeynep fikrinde ısrar ederek| bir vakanın esrar perdesini yırt -| tu. w : LA : | Kara Hasan bcfylece aâmıln_“' san gözlerini ufka dikti. Ve cevap| çantasını açtı: makta geçikmez. Ünerik ti ot İrm | nüne geldiği vakit duraladı. İçin-| yermek mecburiyetini hissetti: — İşte bu bir delil. Şu düğme- Prana Üraezi b mizleri düdüki beylü marükla ıoı ı*du:! M den: LA d — Hiç... Karşıdan gelen gemiye| yi dün yengeme uğradığım zaman| le dinliyordu. — Ne var Ömerciğim.. ;ı' -' — Acaba Genç Ali hâlâ l-lmor bakıyorum da... (Devamı var) orada buldum. İbrahimin oraya Komiser son söz olarak şunları| şin bulundu mu? (Devamı vaf mu? Zavallı dün korkunç bir gece — İ - : n vi öi KA sardığım vakit kendisi gibi — yaşadığımı — anlıyarak kahkahalarla bir deli gibi gülüyor. “Sonra köşke doğru süratli bir gidiş.. Beni çe kiyor. Yanımıza koşan adamlara doğru beni sü” rüklüyor. “Suya düşmüştüm.. Beni kurtarmak için ketndi- “Benim masumane sevincim onun genç gürürüu nu kamçılıyor.. Kürekleri daha çok hızlı hareket et tiriyor.. “ Sonra birdenbire ne oldu? Suların İçerisinde sandalın yanı başında yüzen balıklara doğru eğil dim? Yoksa suya sürünerek geçen altın yaldızlı bir ğer bu garip çocuğu tanıyorsanız onun k;î“kw;f ' arkadaşı için hayatını tehlikeye koyacak gll yani Genç Ali ile birlikte yattıkla- rı kamarada bir kadın, daha doğ- rusu genç bir kız vardı. -— Kimdi acaba bu? Nasıl girmişti kamaraya? Nasıl olmuştu da ge- terde olup olmadığını bilirsiniz... Bu m pek kolay kolay unutulamıyacağı için anlatmıştı. “KDevamı ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: