Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
AT | Kıskanç kadın Faksiye, kocasına göz ucuyla baktı; bir koltuğa gömülmüş olan İhsan gözlerini tavana dikmiş, dal. gin ve düşünceliydi. — İhsan ne düşünüyorsun? İhsan birdenbire sıçrar gibi ol- du: — Hiç! | — Tabit değil mi ya? Ne düşün- düğürü soracak olursan, herkes hiç diye karşılık verir. — Öyledir de, niçin soruyorsun? — Çünkü bana doğruyu söyle- meni istiyorum.Son zamanlarda ni- çin bu kadar dalgınlaştığını öğ- renmek isterim. Hele ikide birde dışarıda kalmalarına hiç akıl erdi- — Âyni şey değil mi? Muazzez başını salladı: — Evet, bir bekâr apartımaniyle Yazan: İHSAN ARIİF Hatıralarını anlatan * EFDAL TALAT bir kadın arasında hiç şüphesiz Li/ ? sıkı fıkı bağlar vardır. Ancak bu işte bağın mahiyetine dair hiç bir fikir vermeğe kalkışmaksızın sana apartımanın Tepebaşı caddesinde 1540 numarada olduğunu söyliye- bilirim. Geçen gün Tepebaşından ge - çerken kocanı gördüm, Senin şüp- helerini biliyordum. Sana bir iyi- lik olsun diye takip ettim. Sonra apartımanın kapıcısına sordum. Kocan herakşam — yazıhaneden çıktıktan sonra oraya gidiyor, ba- remiyorum. Elli beşine vardıktan sonra mektep arkadaşlarınla ye- niden tanışmak sevdasına düştün. —%l_——ğ]—', a lam ada a a ::l:ı—ıı- - rr, klüpte ziyafetler hiç bitmez tü-| kenmez oldu. Hem öğrenmek isti- yorum; evde iken bütün gecelerini rüyada imişsin gibi yarı dalgın ge- Çiriyorsun, Şimdi de dikkat ettim; yarım saattir gözlerin tavanda... ' — Tavana bakmak da kabahat mi? ' — Kabahat değil, gayri tabii- İik! Hem geceleri de yatakta dur- madan İıpırdanıyor, sayıklıyor ve anlaşılmaz bir takım sözler mırıl- danıyorsun. Bana bazan bir ismi Ça ğfırıyormuşsun gibi geliyor. Son- Ta da derin, derin içini çekiyorsun. Uykularında seni rahatsız eden bir şey var! — Belki de hazımsızlıktır! — Daha doğrusu pişmanlık! E- Vet, vicdanına azap veren bir şey var, İhsan. Yavaş yavaş da bu vic- dan ' azabının bir kadın meselesi Olduğuna inanmağa başlıyorum! İhsan alaylı bir eda ile: - — Sakın, dedi, bu kadın güzel bir rakip olmasın? — Beni aldattığına, inanmaklı-|. ğimr rhır istiyorsun?.. ' — Öyle değil mi ya, karıcığım! Bir kimseyi aldatmağa kalkışırsam Bu senden başka kim olabilir ki; Sünkü karımsın! — Vay utanmaz vay! Nasıl da sıkılmadan söylüyorsun? Bü barut gibi sözlerden sonra ahriye odadan çıkarak arkasın - dan kapıyı şiddetle çekti; İhsan da derin düşüncelere daldı. Xicdam hiç de rahata benzemiyor- Ü, . * * Mudezez, arkadaşı Fahriyeye .'“lltlyordu : — Fahriyeciğim, şüphe'erin boş *Şilmiş. Kocanım bir... /| Fahriye sözü kesti: K Var?... M — E zan akşam yemeklerini bile orada yiyormuş. Şu halde klüp falan hep onun uydurması., Pu mü ınltul-l'nn arira bir silâhçı dükkânına gitti; bir ta- banca aldı ve bunu kullanmak için kendi kendine dersler vermeğe başladı. — aa * Fahriye geçide daldı, kaptcının odasını geçti; soğan soymakta o- lan bu adam başını kaldırıp bak- madı bile... Eğer baksaydı Fahri- yenin halinden şüphelenirdi; ka- dıncağız o kadar asabiydi ki... Fahriye kapıyı çaldı. Cevap yak. İkinci çalışından sonra içeride terlik sesleri duyuldu. Bir adamın tereddütle ilerlediği anlaşılıyordu. İçeride her halde bir kadınla be- raber olan İhsan bu gelanin kim ol duğunu kestirememiş olmalıydı. Sürgü çekildi, kapı açıldı Fahriye içeriye atıldı, kapıyı hızla itti, tabancasını çıkardı İhsana ni- şan aldı e içindeki altı kurşunu da sıktı. Artık tabanca ateş etmez o- lunca, kendisi için de bir kurşun bırakmadığına şaştı ama, tabi'dir ki horoz sadece madeni bir ses çı- kardı. Bundan sonra vicdani vazi- fesini yapıp bitirdiğine emin ola- rak hıçkırmağa başladı. Fakat İh- sanın aptal aptal bakarak hâlâ dimdik durduğunu görünce hay - retten az kalsın küçük dılını YU tacaktı. — Sen ölmedin mi? — Ya adamakıllı nişan alama- dın, yahut da tabancandaki fişek- ler yalnız barutla doluydu. — O nerede?... — O da ktim? — Senin suç ortağın! İhsan bir kuhkaha atmaktan kendini alamadı: — Hele düşündüğün işe bak! ve Ben karımdan kaçarak sulh ve sü- ; | kün için bir bekâr apartımanı tut- &;— Hayatmda başka bir kadın tum; sen de buraya bir kadın sok- mamr istiyorsun ha!... Madem ki k- Hmı bir mmw!- eh buradasın; gel de kendi gözlerin-| PS ASN BŞ Ç NC CN Fnhı;._gz_ detle ağırdı; Sınıf arkadaşım Adnan (şim- di Deniz yolları idaresi süvarile - rindendir) mektep talim heyetini kendinden hiç memnun bırakma - mıştı. O kadar ki, kendisini mek - tepten çıkarmak için bir notunu daha kırı,ıca.k bahaneler aranıyor- du. Adnanla aramda çok derin ve samimi bir arkadaşlık vardı. Heyet bu durumu göz önüne alarak, gazeteyi mutlaka Adna - nın aldırdığmımı, fakat, benim onu kurtarmak için suçu üzerime al - makta ısrar gösterdiğimi, bunun için hakikati itiraf etmem icap et- tiğini söylüyorlar ve bu noktada kuyetle ısrar ediyorlardı. Eğer dediklerini yapsaydım, ben, kurtulacaktım. Fakat Adnan mektepten çıkarılacaktı. Ben, bu yaptığımı — mektep nizamıma Mugayir olsun olma - sın — suç telâkki etmiyordum. İçimde doğan acı hayret ve inki - sar duyguları buradan geliyordu. Eğer, o acı hakikat karşısında benliğimden o derin heyecanı, o müthiş acıyı duymamı: olsaydım, kendimi soysuz, vicdansız, yediği | ekmeğe hiyanet etmiş bir adam tanıyacaktım, Mektebe atılan kurşunlar Divanıharbin bir celsesinde ge- ne uzunboylu isticvabım yapılı - yordu. Şimdi Deniz lisesi mual - limlerinden olan o zamanki fizik hocamız Seyfettin Beye, bana so- rulan bir suale cevap olarak, ay - nen şunları söyledim: — Eğer memleketle alâkadar olmak ve memleketin halini öğ - renmek günah ve kabahat ise beni neden okuttunuz? Neden benim beynimi düşünmeğe alıştırdınız? Neden bana bir çok vesilelerle ladınız? Ve şimdi neden vatanımı sev- diğim, onun felâketdide halinden acı duyduğum için beni sorguya çekiyorsunuz? le gör, bari... Fahriye sanki rüyada imiş gibi onun peşinden küçük bir odaya girdi. Burada bir masadan, bir is- kemleden, bir okuma lâmbasından ve raflarda bir takım kitaplardan başka hiç bir şey yoktu. Kadın odaya hayretle baktı. Son ra da raflara giderek kitapların adlarını okudu: “Boya imalâtha- nerindeki ölü,, “Dağa kaldırılan polis hafiyesi,, “Çamaşırhanenin esrarı,, “Cöp arabasındaki kafata- sı,, “Kızıl pençe,, ve saire... Hep bunlardan sıra sıra kitaplar. Fahriyenin epey uzun süren muayenesi bitince, İhsan derdini anlattı: — Bilirsin ki ben polis hafiyesi hikâyelerine tutkunum. Onlardan vazgeçemiyorum işte!... Fakat ev- de okumanım imkânı yok ki.. Çün- kü sen hiç durmadan konuşursun! sun, İemığ —i memleket sevmek duygusunu aşı-| Nakleden: Falunüıınlü . Size tekrar söylüyorum: Gaze- teyi ben aldım. Bu hareketimde “de bir suç bulmuyorum. Eğer bu hareketimden dolayı bir ceza görmem sizce mutlaka lâzımsa bunu derhal veriniz. Çok kederliyim. Beni bu işle fazla yor- mayınız.,, Bu sözlerimden katiyyen geri dönmedim. Bu sıralarda, benim mektep ha. yatımı da karmakarışık eden Yu- nan zırhlısı Ada önündeki mevki ini muhafaza ediyordu. Bu gemidekiler, mevcudiyetle- rinin bize verdiği acıyı yavaş ya - vaş hazmettirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ara sıra, ta - lim bahanesiyle, teneffüs zaman- larında rıhtıma çıkan talebeye mavzer kurşunları atılryordu. Bu kurşunlardan bazıları çok yakımnı mızdan geçmişti. Hattâ bir arka - daşımız, iki bacağı arasından ge - çen bir kurşunla yaralanmaktan mucize kabilinden kurtulmuştu. Bundan dolayı mektep idaresi talebenin rıhtıma çıkmasını yasak etmişti. Ben, her gün, divanıharp du - rüşmasını beklerken; temiz sula - rımıza bir kâbus gibi çökmüş olan bu yabancı varlığı, çok acı düşün- celer içinde seyrediyordum, Mahkümiyet kararının tebliği Divanıharp üç hafta kadar sür- dü. Mektep nizamatı mucibince bu gibi kararlar, ancak cezanın tat - biki sırasında tebliğ edilirdi. Ben de o günü bekliyordum. Karar hakkında hiç bir endişem yoktu. Benim derdim bu gibi teferrü- atın çok fevkinde ve çok daha ö - nemli idi. Onlar ise gazete okuyan bir ta- lebenin suçunu tesbit için, hafta- larca uğraşıyorlardı. Mektepte çok itimat kazanmış ve çok iyi tanınmış bir talebenin böyle bir günde gazete aldırmak suçunu acaba hangi bir hisle işle- | diğini düşünen yoktu. Ben onlara âciz lisanımla duygularımı anlat | mak için didindikçe onlardan hiç bir yakınlık ve samimiyet göremi: yordum. Divanıharp heyetiyle benim aramda düşünce farklarımız itiba- riyle büyük bir uçurum vardı. Bu boşluk dolmadıktan sonra bana verecekleri cezanım ne kıymeti vardı? Babamı ve kardeşimi genel sa- vaşta kaybeden annem, bana, çok düşkündü. Bana bu düşkünlüğünü o kadar ileri götürmüştü ki, izin zamanımızdan bir gün evvel Ada- ya gelir, geceyi ailece tanıştığımız sınıf zabitim Yüzbaşı Saimin hem şiresinde geçirir, ertesi günü gelir beni mektepten alırdı. Böylece küçük bir lise çocuğu gibi annem- le birlikte İstanbula inerdim. Divanrharpten sonra devre ta- tili de geldi. Talebenm bir kıı.mı ılk bır kıs- 1 (Cezam, suç sayılan hareketime nis- | kendimi tutamadım ve... | Bizim sınıf, ilk vapurla gidecekk — partiye ayrılmıştı. v Mevsim icabı, alaca karanlıkta — ç h mektebin büyük kapısının önünde d tabur olmuş, tatilde evdeki ihti - yaçlarımız içinm aldığımız çama - — şırlar ve saire bulunan küçük çan- L talar elimizde, vapur vaktini bek- y liyorduk. Bir aralık mektep müdürü güı- züktü. Mutat veçhile zabitlerin hepsi yanında geliyordu. Ortada bir yerde duürdular, Şimdi cezalıların isimleri bn'el birer okunmağa başladı. Nihayet benim ismim de okune ;.-: L 4 ! . E hi du. Ve arkadan şu sözleri işittim: — i — Talebe! Bu efendi, mekten — nizamatma mugayir olarak müıı-(k._ adesiz gazete almış ve okumuş- —— tur. Kendisi üç gün devre tatilim ——— den mahrum olacak ve her gün İ onar -dakika riyazet hapsi göre « — D cektir. Âdet mucibince ismim okunur — okunmaz, diğer cezalılar gibi, ben de bir adım ileri çıkmış ve esasş vaziyeti almıştım. Divanrharbin kararını duyar duymaz bir kaynar su başrımdan aşağı dökülür gıhı oldu. | ı İ | | N 'lk | Cezam, suç sayılan hareketime —— nisbetle çok ağırdı. Bir an için | kendimi tutamadım, o esnada mü- — düre hitap edilemiyeceğini çok iyi — W bilmeme rağmen, titriyen sesimle; — — Bir dakika bir şey söyliyebi- lir miyim? diye serdum. Cevnp A yoktu. Herkes bana bakıyordu. |— Derhal ve daha yüksek sesle dem | vam ettim: " — Bir adam iki türlü öldürü« — lür, Biri maddeten, diğeri de ma« Siz benim meslek hayatımı ma« Bi nen öldürdünüz.,, Fazla konuşturmadılar, sustur. ıı | 'f_" dular. Fakat, ne çare... Her şey bitmişti. Hakikaten, benim çok sevdiğim mesleğim benim için ar — tık olmuştu Biz cezalı olan beş altı ta.lehı ! bir kenara çekilmiş, izinli olanla- rın vapura binişlerini seyrediyor - duk. Bu da bizim için ayrı bir ceza idi. Bir aralık gözüm parmaklığın dışımda duran - ve hıçkıra hıçkira — | 1 ağlamakta olan anneciğime ilişti. — Sivri bir bıçağın kalbimin üzer'n« de burkulduğunu duydum. Du: daklarımı ısirdim ve başrmı baş « — ka tarafa çevirdim. Fakat göz u« — cuyla gene o dertli kadımı takip — | ediyordum. Zabitim de yanma gitmişti. Bir şeyler konuşuyorlı.ı!-' dı. Bir aralık anneciğim, gözleri « — ni silerek diğer talebe ile bu'hkt. vapura bindi ve gitti,.. mizi giydik, , M bi | | L J Herkeş gitti. Yalnız kılıneg L ] gittik yeni elbiselerimizi çıkara » rak her günkü mektep elbiseleri » ';_