Sez rı, klüpte ziyafetler hiç bitmez tü-| bir silâhçı dükkânma gitti; Kıskanç kadın Falwiye, kocasına göz ucuyla baktı; bir koltuğa gömülmüş olan İhsan gözlerini tavana dikmiş, dal. gın ve düşünceliydi. — İhsan ne düşünüyorsun? ihsan birdenbire sıçrar gibi ol- du: — Hiç! — Tabit değil mi ya? Ne düşün- düğümü soracak olursan, herkes hiç diye karşılık verir. — Öyledir de, niçin soruyorsun? — Çünkü bana doğruyu söyle- meni istiyorum.Son zamanlarda ni- çin bu kadar dalgınlaştığını öğ- renmek isterim. Hele ikide birde — Ayni şey değil mi? Muazzez başını salladı: — Evet, bir bekâr apartımaniyle bir kadın arasında hiç şüphesiz ki sıkı fıkı bağlar vardır. Ancak bu işte bağın mahiyetine dair biç bir fikir vermeğe kalkışmaksızm sana apartrmanın Tepebaşı caddesinde 1540 numarada olduğunu söyliye- bilirim. Geçen gün Tepebaşımdan ge - çerken kocanı gördüm. Senin şüp- helerini biliyordum. Sapa bir iyi- lik olsun diye takip ettim. Sonra apartımanın kapıcısına sordum. Kocan her akşam © yazıhaneden dışarıda kalmalarına hiç aker) erdi-| çrktiktan sonra oraya pidiyor, ba- remiyorum. Elli beşine vardıktan! zan akşam yemeklerini bile orada sonra mektep arkadaşlarınla ye-| yiyormuş. Şu halde klüp falan bep niden tanışmak sevdasına düştün.! onun uydurması. immismbiler ime «. işti ile Bu mülâkettan sonra Fahriye ir ta- kenmez oldu. Hem öğrenmek isti-| banca aldı ve bunu kullanmak için yorum; evde iken bütün gecelerini| kendi kendine dersler vermeğe rüyadu imişsin gibi yarı dalgm ge-| başladı. çiriyorsun. Şimdi de dikkat ettim; Yarım saattir gözlerin tavanda... ” — Tavana bakmak da kabahat mi? — Kabahat değil, gayri tabii- »* » Fahriye geçide daldı, kapıcınm odasını geçti; soğan soymakta o- lan bu adam başını kaldırıp bak- madı bile... Eğer baksaydı Fahri- ik! Hem geceleri de yatakta dur-| yenin halinden şüphelenirdi; ka: madan kıpırdanıyor, sayıklıyor ve anlaşılmaz bir takım sözler mırıl- danıyorsun. Bana bazan bir ismi çağırıyormuşsun gibi geliyor. Son- Ta da derin, derin içini çekiyorsun. Uykularında seni rahatsız eden bir şey var! — Belki de hazımsızlıktır! — Daha doğrusu pişmanlık! E- Vet, vicdanma azap veren bir şey var, İhsan. Yavaş yavaş da bu vic- dan'azabının bir kadm meselesi! olduğuna inanmağa başlıyorum ! İhsan alaylı bir eda ile: — Sakın, dedi, bu kadın güzel bir rakip olmasın? — Beni aldattığına, inanmaklı- Ötme hr istiyorsun?.. * — Öyle değil mi ya, karıcığım! Bir kimseyi aldatmağa kalkışırsam. bu senden başka kim olabilir ki; Sünkü karrmsın! — Vay utanmaz vay! Nasıl da “kılmadan söylüyorsun? Bu barut gibi sözlerden sonra Fahriye odadan çıkarak arkasın - dan kapıyı şiddetle çekti; Ihsan da derin düşüncelere daldı. dan hiç de rahata benzemiyor. s $ Mu&>zez, arkadaşı Fahriyeye anlatıyordu: — Fahriyeciğim, şüph»'erin boş *Eilmiş. Kocanm bir... Fahriye sözü kesti: © — Hayatında başka bir kadın SİN var?... >— Hayır, bir garsonyeri yar/... | dıncağız o kadar asabiydi ki... Fahriye kapıyı çaldı. Cevap yek. İkinci çalışından sonra içeride terlik sesleri duyuldu. Bir adamın tereddütle ilerlediği anlaşılıyordu. İçeride her halde bir kadınla be- raber olan İhsan bu gelenin kim ol duğunu kestirememiş olmalıydı. Sürgü çekildi, kapı açıldı ve Fahriye içeriye atıldı, kapıyı hızla itti, tabancasını çıkardı İhsana ni- şan aldı e içindeki altı kurşunu da sıktı. Artık tabanca ateş etmez o- lunca, kendisi için de bir kurşun birakmadığına şaştı ama, tabi'dir ki horoz sadece madeni bir ses çı- kardı. Bundan sonra vicdani vazi- fesini yapıp bitirdiğine emin ola- rak hıçkırmağa başladı. Fakat İh. sanı aptal aptal bakarak hâlâ dimdik durduğunu görünce hay - retten az kalsın küçük dilini yu - tacaktı. : — Sen ölmedin mi? — Ya adamakıllı nişan alama- dın, yahut da tabancandaki fişek- ler yalnız barutla doluydu. — O nerede?... —O da kim? — Senin suç ortağın! İhsan bir kahkaha atmaktan kendini alamadı: — Hele düşündüğün işe bak! Ben karımdan kaçarak sulh ve sü- kün için bir bekâr apartımanı tut- tum; sen de buraya bir kadın sok- mam istiyorsun ha!... Madem ki buradasın; gel de kendi gözlerin- Yazan: IHSAN ARİF İnlellicen iBirr URK EE ai e Hatıralarını anlatan ? EFDAL TALAT Sınıf arkadaşım Adnan (şim- di Deniz yolları idaresi süvarile - rindendir) mektep talim heyetini kendinden hiç memnun bırakma * mıştı, O kadar ki, kendisini mek - tepten çıkarmak için bir notunu daha kıracak bahaneler aranıyor- du. Adnanla aramda çok derin ve samimi bir arkadaşlık vardı. Heyet bu durumu göz önüne alarak, gazeteyi mutlaka Adna - nin aldırdığmı, fakat, benim onu kurtarmak için suçu üzerime al - makta ısrar gösterdiğimi, bunun için hakikati itiraf etmem icap et tiğini söylüyorlar ve bu noktada kuvetle rsrar ediyorlardı, Eğer dediklerini yapsaydım, ben, kurtulacaktım. Fakat Adnan mektepten çıkarılacaktı. Ben, bu yaptığımı — mektep nizamma mugayir olsun olma - sm — suç telâkki etmiyordum. İçimde doğan acı hayret ve inki - sar duyguları buradan geliyordu. Eğer, o acı hakikat karşısında benliğimden o derin heyecanı, o müthiş acıyı duymamır olsaydım, kendimi soysuz, vicdansız, yediği ekmeğe hiyanet etmiş bir adam tanıyacaktım, Mektebe atılan kurşunlar Divanıharbin bir celsesinde ge- ne uzunboylu isticvabım yapılı - yordu. Şimdi Deniz lisesi mual - limlerinden olan o zamanki fizik hocamız Seyfettin Beye, bana 40- rulan bir suale cevap olarak, ay - nen şunları söyledim: — Eğer memleketle alâkadar olmak ve memleketin halini öğ « renmek günah ve kabahat ise beni neden okuttunuz? Neden benim beynimi düşünmeğe alıştırdınız? Neden bana bir çok vesilelerle memleket sevmek duygusunu aşı- ladınız? Ve şimdi neden vatanımı sev- diğim, onun felâketdide halinden acı duyduğum için beni sorguya çekiyorsunuz? le gör, bari... Fahriye sanki rüyada imiş gibi onun peşinden küçük bir odaya girdi. Burada bir masadan, bir is- kemleden, bir okuma lâmbasından ve raflarda bir takım kitaplardan başka hiç bir şey yoktu. Kadın odaya hayretle baktı. Son ra da raflara giderek kitaplarm adlarını okudu: “Boya imalâtha- nerindeki ölü,, “Dağa kaldırılan polis bafiyesi,, “Çamaşırhanenin esrarı,, “Cöp arabasındaki kafata- sı,, “Kızıl pençe,, ve saire... Hep bunlardan srra sıra kitaplar. Fahriyenin epey uzun süren muayenesi bitince, İhsan derdini anlattı: — Bilirsin ki ben polis hafiyesi hikâyelerine tutkunum. Onlardan vazgeçemiyorum işte!... Fakat ev- de olumanm imkânı yok ki.. Çün- kii sen hiç durmadan konuşursun! sun, Nakleden: Fahire Muallâ i Size tekrar söylüyorum: Gaze- teyi ben aldım. Bu hareketimde de bir suç bulmuyorum. Eğer bu hareketimden dolayı bir ceza görmem sizce mutlaka lâzımsa bunu derhal veriniz. Çok kederliyim. Beni bu işle fazla yor- mayımız.,, Bu sözlerimden katiyyen geri dönmedim. İ Busıralarda, benim mektep ha. yatımı da karmakarışık eden Yu- nan zırhlısı Ada önündeki mevki ini muhafaza ediyordu. Bu gemidekiler, mevcudiyetle- rinin bize verdiği acıyı yavaş ya - vaş hazmettirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ara sıra, ta - lim bahanesiyle, teneffüs zaman- larında rıhtıma çıkan talebeye mavzer kurşunları atılryordu. Bu kurşunlardan bazıları çok yakımı mızdan geçmişti. Hattâ bir arka daşımız, iki bacağı arasından ge çen bir kurşunla yaralanmaktan mucize kabilinden kurtulmuştu. Bundan dolayı mektep idaresi talebenin rıhtıma çıkmasını yasak etmişti, Ben, her gün, divanıharp du - rTuşmasını beklerken; temiz sula - rımıza bir kâbus gibi çökmüş olan bu yabancı varlığı, çok acı düşün. celer içinde seyrediyordum. Mahkümiyet kararının tebliği Divanıharp üç hafta kadar sür dü. Mektep nizamatı mucibince bu gibi kararlar, ancak cezanın tat - biki sırasında tebliğ edilirdi. Ben de ogünü bekliyordum. Karar hakkında hiç bir endişem yoktu, | Benim derdim bu gibi teferrü- | atın çok fevkinde ve çok daha 6 | nemli idi. | Onlar ise gazete okuyan bir ta- lebenin suçunu tesbit için, hafta- larca uğraşıyorlardı. Mektepte çok itimat kazanmış ve çok iyi tanınmış bir talebenin böyle bir günde gazete aldırmak suçunu acaba hangi bir hisle işle- diğini düşünen yoktu. Ben onlara âciz lisanımla duygularımı anlat mak için didindikçe onlardan hiç | bir yakınlık ve samimiyet göremi yordum. | Divanıharp heyetiyle benim aramda düşünce farklarımız itiba. riyle büyük bir uçurum vardı. Bu boşluk dolmadıktan sonra bana verecekleri cezanm ne kıymeti vardı? Babamı ve kardeşimi genel #a- yaşla kaybeden annem, bana, çok düşkündü. Bana bu düşkünlüğünü o kadar ileri götürmüştü ki, izin zamanımızdan bir gün evvel Ada ya gelir, geceyi ailece tanıştığımız | sınıf zabitim Yüzbaşı Saimin hem şiresinde geçirir, ertesi günü gelir beni mektepten alırdı. Böylece küçük bir lise çocuğu gibi annem» le birlikte İstanbula inerdim. Divanıharpten sonra devre ta- vi de geldi. Talebenin bir kısmı ilk, bir kıs- mı da ikinci vapurla gönderildi. (Cezam, suç sayılan hareketime nis“ betle ağırdı; kendimi tutamadım ve... Bizim sınıf, ilk vapurla gidecek partiye ayrılmıştı. Mevsim icabı, alaca karanlıkta mektebin büyük kapısmın önünde tabur olmuş, tatilde evdeki ihti. yaçlarımız için aldığımız çama » şırlar ve saire bulunan küçük çan- talar elimizde, vapur vaktini bek- liyorduk, Bir aralık mektep müdürü gö züktü. Mutat veçhile zabitlerin hepsi yanında geliyordu. Ortada bir yerde durdular, Şimdi cezalılarm isimleri birer birer okunmağa başladı. Nihayet benim ismim de okun du. Ve arkadan şu sözleri işittim; — Talebe! Bu efendi, mektep nizamatma mugayir olarak müsa- adesiz gazete almış ve okumuş- tur, Kendisi üç gün devre tatilim den mahrum olacak ve her gün onar «dakika riyazet hapsi göre * cektir. Âdet mucibince ismim okunur okunmaz, diğer cezalılar gibi, ben de bir adımileri çıkmış ve &aş vaziyeti almıştım. Divanıherbin kararını duyar duymaz bir kaynar su başımdan aşağı dökülür gibi oldu. Cezam, suç sayılan hareketime nisbetle çek ağırdı. Bir an için kendimi tutamadım, o esnada mü- düre hitap edilemiyeceğini çok iyi bilmeme rağmen, titriyen sesimleş — Bir dakika bir şey söyliyebi. lir miyim? diye serdum. Cevap yoktu. Herkes bara bakıyordu. Derhal ve daha yüksek sesle de « vam ettim: — Bir adam iki türlü öldürü « lür, Biri maddeten, diğeri de ma- nen... Siz benim meslek hayatımı mas nen öldürdünüz.,, Fazla konuşturmadılar, sustum» dular. Fakat, ne çare... Her şey bitmişti. Hakikaten, benim çok sevdiğim mesleğim benim için ar tık ölmüştü. Biz cezalı olan beş altı talebe bir kenara çekilmiş, izinli olanla» rın vapura binişlerini seyrediyor « duk, Bu da bizim için ayrı bir ceza idi. Bir aralık gözüm parmaklığın dışmda duran ve hıçkıra hıçkıra ağlamakta olan anneciğime ilişti. Sivri bir bıçağın kalbimin üzer'n- de burkulduğunu duydum. Dw daklarımı ısırdım ve başımı baş « ka tarafa çevirdim, Fakat göz u cuyla gene o derili kadmı takip ediyordum. Zabitim de yanma gitmişti. Bir şeyler konuşuyorlar dı. Bir ara'ık anneciğim, gözleri » ni silerek diğer talebe ile birlikte vapura bindi ve gitti... Herkes gitti. Yalnız kalınca gittik yeni elbiselerimizi çıkara » rak her günkü mektep elbiseleri « mizi giydik. Devamı var). A ağn me — BE alem a ze lm