TefrikaNo.53 - Yazan; Murad Sertoğlu Genç Ali Pırlantaları tekrar ke- seye, ve keseyi de cebine yerleştir- di. Dümeni idare eden korsana lâzım gelen izahat verildikten son- ra her üçü dar merdivenlerden a- sağı indiler. Aşağıda ateş yakılmış çıra meşaleler tutuşturulmuş, elha- sıl sefere çıkan bir gemide alınma- si gereken bütün tedbirler alınmış- t«. Yerde elleri kolları sıkı sıkıya bağlı üç adam yatıyor. Ve bir kor. san başlarında Yalın kılıç nöbet Kırmızı sakallı Jak, Kara Ha- san ve Genç Ali içeri girince bun- larım bağlarını çözdürdüler. Ve kendilerini sorguya çektiler. Esirlerden ikisi iri yarı ve kıya- fetlerinden İtalyan oldukları an. laşılan iki gemiciydi. Üçüncüsü za yıfnahif, kısa kır sakallı kısa boylu ve tüccar elbisesinde bir adamdı. Suallere bu adam cevap veri- :— Kimin malı bü gemi? — Floransalı bir tüccarm. — İsmi ne bu tücarın? — Feodon! Kırmızı sakallı Jak sevinçle hay kırdı: ” — Mükemmel.. Taliimiz var de- memiş miydim ben size. Feodon İtalya ile Adalar arasında iş yapan en zengin tüccardır. En yollu ge- miler onun malıdır. Yemin ederim ki geminin anbarları boş değildir. Yaşasın, turnayı gözünden vurmak Buna derler. Sakallı adam yüzü sapsarı susu- yordu. Kırmızı sakallı Jak sözün- de devam etti: —'Sen kimsin? Bu gemide ne sıfatla bulunuyorsun? “ Adam cevap vermedi. Kara Hasan bu sefer iki gemi- ciye hitap etti: — Eğer bu adamın kim oldu- ğunu söylemezseniz sizi gece vak- — ti köpek balıklarına yemlik yapa-! cağım. Zaten anlaşılan şarabı faz- la kaçırmışsmız. Leş gibi koku. yorsunuz. Bu suretle sizi yiyen kö- pek balıkları da çakır keyif olur. lar. k İki Italyan gemici bu tehdit kar- sısında müthiş bir korkuya düştü. ler. Esasen gece yarısı balık gibi yüzerek gemiyi ellerine geçiren bu adamların korkunç manzarâsı ü- zerlerinde hiçde iyi tesir: yapmı- yordu. Hele şu kırmızı sakallı, kor- kunç bakışlı, iri yarı adamın söz- leri hiç de şakaya benzemiyordu. Doğru söylemekten başka kurtuluş çaresi göremiyorlardı. Biri, öbürü-! ne işaret etti: — Söylesene! — Kim bu adam? — Feo.... —....don! - Zayıf nahif adam bu sefer bem- beyaz oldu. Kırmızı sakallı Jaksa bu son söz karşısında hayret ve se- vincinden şaşkın bir hale gelmiş- ti, Kör olası! Ne talidi bu be? Evvelâ iki Türkten üç bin altm vurmuştu. Mükemmel, tam kendisine göre| hem yeni, hem küçük, hem de yol- lu bir gemiye sahip olmuştu. Bu gemi Akdenizin en zengin tüccarma aitti. Ve ambarları her halde kumaş vesaire kıymetli raal- larla dolu bulunuyordu. Geminin içinde de Feodon, Ak- denizin zengin tüccazı esiri bulu - nuyordu. Bu adam onun mazarmda en az yirmi bin altın duka kıyme- tindeydi. Kırmızı sakallı Jak hir- denbire zengin olduğunu hissetti. Ne iyi, ne talili adamlardı bu Türkler? Miskin miskin tahta bacağın meyhanesinde pinekleyip şarap di. ye ispirtolu, çamurlu su yutacakla- rı yerde, işte mükemmel bir iş (1) tutmuşlardı, Ne iyi etmişti de iki Türkün teklifini kabul etmişti. Vakia bu kabulde Türklerin korkunç kılıcı paradan daha ziyde rol oynamıştı. Fakat Jak şimdi o kadar memnundu ki adetâ haya- tında ilk defa olarak kılıcınm Türk lerinkinden zayıf olduğuna sevin- mişti denilebilir, İ Bu sırada vakit de iyiden iyiye! gecikmişti. Nerede ise şefak sö- kecekti. . Kırmızı sakallı Jakın a- damları da bu müddet zarfında - İ yi kötü yiyecek bir şeyler hazırla- mışlar ve reisleriyle iki Türk için kamaralarda yataklar yapmışlar- dr. On beş dakika sonra nöbetçi- lerden başka hepsi derin bir uyku- ya dalmış bulunuyorlardı. : # » İ İ İ ! | Ertesi günü öğleye doğru uyan- dıkları zaman ilk işleri güverteye fırlamak oldu. Hava çok güzeldi. Oldukça kuvvetli bir doğu rüzgüâ- rı gemiyi pupa yelken garp istika- metinde sürüklüyordu. Rodos dağ. ları tamamile ortadan kaybolmuş- tu. Her tarafta gökle denizin bir- leştiği görünüyordu. Yalnız gittik- | eri istikamete ufuka ufak beyaz bir noka vardı. (Devamı var) j XWZAN: İSHAK FERDİ Prens ibrahim ikinci gece de eve gelmeyince, annesi polise müra- caat etmişti. Hâdiseyi meşhur Ingiliz polis hafiyesi Tomson takip ediyordu. Leylâ vücudünde hafif bir ür-| perme duydu: | — Ne münasebetle buradan ge- çecek?,. Ömerin onun yüzünden evden kaçtığını bilmiyor müsun? O böyle bir çocukluk yapıp bura- ya uğrasa bile, ben onu evden içe- riye sokar mıyım? Sonra birden muhakemesini toplıyarak ilâve etti: — Ağabeyin bana çok şiddetli emirler verdi: (Zeynepten maada kim gelirse, kapıyı yüzüne kapa * yacaksın!) dedi. Onun arzusu hi- Iâfında hareket edebilir miyim, Zeynepçiğim? Zeynep, Leylânın yalan söyle- diğini bem sözlerinden, hem de gözlerinden anlamıştı. Fakat, çantasma koyduğu kol düğmesini çıkarıp göstermeğe cesaret ede - medi. Zeynep, Leylânın zekâsın - dan daima korkar, onu incitme - meğe çalışırdı. O gün fazla bir şey konuşma. dılar.. Zeynep Leylâdan ayrıldı: — Ömer ağabeyim geldiği za- man, tekrar uğrarım, yengeciğim! Cinayetin esrar perdesini kim yırtacak? Prenses Faran evrteTaş TçN- deydi. Prens İbrahim ikinci gece de eve gelmemişti. Zeynebin kafa- smı korkunç düşünceler sarmağa başlamıştı. Prenses Fatma telefonla polise müracaat ederek: — Oğlum İbrahim iki gündür meydanda yok. Onu arayıp bulu- nuz.. Meraktan deli olacağım! Demişti, Zabıta bir taraftan yılanı geti- ren hizmetçiyi, diğer taraftan da Prens İbrahimi arıyordu. Meşhur polis hafiyesi Tomson İskenderiyeden Kahireye gelince, Prens İbrahimin ortadan kayboldu ğunu öğrendi: — Mis Nelson vakasile alâkadar olduğu için saklanmıştır. Hükmünü verdi. O gün garip bir tesadüf eseri 0- larak Mister Tomson, Prens Ömer. le bir trende gelmişlerdi. Prens Ömerin Mis Nelsonun ö- lümünden haberi bile yoktu. Tom- son: — Beni Kahireden bu iş için ça- ğırdılar.. Deyince, Prens Ömer bu haber karşısında söyliyecek söz bulama mıştı, Sevinse, polis hafiyesi şüp- heye düşecekti. Fazla teessür gös- teremiyordu. Bunu yapmak elinde değildi. Prens Ömer hakikatte çok sevinmişti.. Mis Nelson, onu senelerce takip eden, her yerde ra- bat ve huzurunu kaçıran bir ka- dındı. Tomson, Prens Ömerin en- tellicens servis memurları tarafın- dan takip edildiğini biliyordu. E- ğer vaka günü Prens Ömer Kahi-| rede bulunmuş olsaydı, Tomson ilk önce onun yakasına yapışacak- tı. İskenderiyeye niçin geldiğini sordu: — Burada nerede kaldınız? — Prenses Şayestenin evinde.. — Kaç günden beri buradası. nız? — İki gündür.. — Kahireden niçin geldiniz? — Noterde bir pamuk işi muka- velesi imzalamak için.. 'Tomson, Prens Ömerin bu cina- Yet tertip edecek kabiliyette bir adam olmadığını anlamıştı. O Mis| Nelsonu öldürmek isteseydi, ken- disiyle karşılaştığı yabancı memle. ketlerde bu işi kolaylıkla yapabi- lirdi ve cinayet siyasi bir mahiyet alarak derhal kurtulurdu. Prens Ömerin Kahirede bunu yapmağa kalkışması çok zayıf bir ihtimal ile kabul edilebilirdi. Tomson icap edenlerin ifadele- rini aldıktan sonra, yılancı fellâh- ları sıkıştırmaktan bir netice çık. mıyacağını öğrenmişti. — Prens İbrahimi bulmalıyız. Onu ele geçirmeden, bu vakanın esrar perdesini yırtamayız. Diyordu. Prens Ömer evine gelir gelmez Leylâdan vaka hakkinda epeyce tafsilât almıştı. Leylâ üç günden- beri gazeteleri merakla takip etti- ğini söylüyordu. Ömer ihtiyaten Leylâya şunlar! sormaktan kendini alamamıştı: — Ben gittikten sonra sokağ* çıktın mı? — Hayır... — Evimize kimse geldi mi? — Dün Zeynep uğradı.. Bira* oturdu, gitti. İbrahim evvelki şe” eve gelmemiş.. Bundan bahsetti. — Başka bir şey söylemedi mi? — Hayır.. Biraz Mis Nelson v8 kası etrafında konuştuk.. Tabii b“ ölümden çok memnun görünüyo” du. — Ne dedin, memnun mu görü” nüyordu? — Öyle ya. Acıyacak mı 43” dın..? Elbette sevinecek. (BöYİ? bir akrebi öldüren yılanı buls3”” dım, ağzından öperdim!) dedi. — Haydi sen de.. Bırak şu b” dalayı. Bu lâfları ötede beride sö” lerse, kendi başını ateşe (o yak#” Tomson esen rüzgârdan nemkap3 bir adamdır. Onun sevincini 8 |), yarsa: (İşte, katili yakaladım!) | diyerek Zeynebin yakasma yaf” şır. Hemen ona gidip ağzmı ks” masını söylemeliyim. Bu işin sonra bana da dokunur: ui Nelsonu Prens Ömer öldürtmüt" derler. Ömer bey telâşla sokağa gi mıştı. Annesinin evine gide! yoldan koşarak geçen gazete vezzileri (Nelson hâdisesinin “ yüzü) diye bağırışıyorlardı. Prens Ömer çok heyecanli!” Sokakta giderken bastığı yeri #” müyordu. pa — Acaba Mis Nelsonu kim dürtmüştü? gr Herkes gibi, Prens Ömeri? fasını da bu düşünce krealıyofiz, Ömer annesinin evine ri zaman, sokak kapısında polis fiyesi Tomsonla karşılaştı. Tomson manalı bir tavır? du: — Prens Ömer! Annenizle ii gmmışsınız. Başka bir ev PM nuz.. Ayrı oturuyormuşsunu””"” | mi? r ir — « TI EZ EZE e — Sen niye söylemiyorsun ? | — Biliyorsun ya kardeşim, sen benim büyüğümsün. Böyle şeylere! senin'cevap vermen lâzım. — Benim mi? Amma da yaptın. Fakat şarap içerken benim daha büyük olduğum aklına gelmiyor- du. Şarap kupalarını birbiri arka- sından dikiyordun. — Senin miden ağrıyordu. Faz- la şarap içmenin midene çok za- rarİr olacağını unutuyorsun. Kırmızı sakallı Jak daha fazla tahammül edemedi: — Ulan ne geveleniyorsunuz? Söyleyiniz diyorum size, yoksa, .. İki İtalyan gemici bu tehdit kar. şısında titremeğe başladılar: . — Merhamet ediniz! Bizi öldür. meyiniz. Ne isterseniz söyliyece- ğiz. ri Kocam meraklı gözlerle bana baktı: — Bu çocuk kim? Ben onu tanıyorum. Kendisine gösterdiğim fotoğrafa kısa bir göz 3- tınca şaşırdı. Hayretle: — Bu çocuğu tanıdınız mı dedi. — Evet eskiden tünryordum. — Nereden? — Şüphesiz Anadoluda iken... Çocukluğumda.. İnanmadığını- gösteren bir hareket yaptı. — Çok küçüktüm. O kadar küçük ki hangi ş€ hirde bulunduğumuzu ve adamların adlarını biç ha“ tırlıyamıyacağım. Fakat şu çocukla birlikte bulun- duğum zamanlarda yaptığımız en küçük şeylerin ha” trası iyice aklımdadır. — Sisi dinliyorum. Küçük çocukların masalları pek hoşuma gider! Benim yüzüm iyice aydınlıkta idi. Kocamınki gölgede kalmıştı. Bunun için anlatmamı söylediği va" kit benimle alay edip etmediğini göremedim. Sonra içerimde büyük bir anlatmak ihtiyacı vardı. Bendeki bu duygu maziden sıçrayan tatlılıklardı. Ne olursa olsun onları anlatmak, bu hatıraları canlandırmak için içerimde şiddetli bir arzu vardı. EL N — Size çok küçük olduğumu söylemiştir. yak Ki bilmiyorum. Belki dört beş yaşlarında İĞİMİ, orad! beyaz bir eyv görüyorum. Belki de ye sone çok geniş teras olacak.. Birkaç ( basa” gine yi gimenlikler.. Yeşil bir halr gibi gö” abi ot yük ve geniş. Kasa bacaklarım durmadan yü çok gömülüyor. Çimenliğin önünde, solda b genini! büyük, sık yapraklı bir ağaç. Bu ağa 2 ari © serinliyen adamlar.. Hep bu ağac altnd? Oi yak b damlar görmeden bu eski hayali canla” > nim için kabil değil! dalar "Gene Uzun, çok uzun bir koru» Ağasar gi miyen ağaçlar. Sonra su. Irmak tr. Y mü? bilmiyorum. azat Yİ “Bu suyun üzerinde küçük bir vap yağ nim gözlerimde büyük, çok büyük iye sanda” görünen cevizden yapılmış çek hafi ad “Bu küçük kayığın içerisinde kÜŞük A yasö”” karşısında oturduğumu derin bir heye” 5 'amıyorum. AYLARI Devamı * Tetirka No, s9? Ben lâmbanın önünde eğilmiş bir prova işiyle meşgul oluyor Arif Nedret de mutadı üzere düzü- nelerle sigara içerek gazetelere göz gezdiriyor, baş- makaleleri bana anlatıyordu. Bu skşam ipeğim kal- madığı için prova işimi erkenden katlamağa mecbur oldum. Kocam derin bir surette okumaya dalmış gö- ründüğünden ben de bir fotoğraf albumünü çekerek bakmağa başladım. Fotoğrafların çoğu eskiydi. Bunların arasınd. kocamın akrabast olanlardan en başlıcalarını tanr- yordum. Ötekilerin birçokları bana tamamen yaban- cıyd. Bir sayfayı çevirirken birdenbire gözlerim bir resme takıldı. Bu on yaşlarında bahçede fotoğrafıydı. Bu çocuğu, daha doğrusu gu. portreyi tanımış. m. Hafif bir nida koparmaktan kendimi alamadım. kayık- oynayan bir çocuk