defrika No. 51 Yazan: Murad Sertoğlu Gizli yol meydana çıkmca tah-| ta bacak içeriye doğru uzun bir ip merdiven sarkıttı ve: — Yol hazır! diye fısıldadı. Tam bu sırada da kapının dışında şövalyenin sesi duyuldu: — Vakit tamam, kapıyı açarak teslim olmadınız. Şimdi yüksek sesle elliye kadar sayacağım. Eter) bu müddet zarfında da teslim ol- mazsanız meşalelerimizle meyha- neyi tutuşturacağız. Kaçmak is- tiyenleri de dışarıdan kurşunları- mız karşılıyacak. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on... Bu sırada ip merdivenden hay- dutlar birer birer inmeğe başla- mışlardı bile. Kırmızı sakalir Jak- la Kara Hasan arasındaki konuş- ma da tam bir itilâfla bitmiş ola- caktı ki birbirlerinin ellerini kuv- vetle sıktılar. Ya Valero? O, kıskıvrak bağlı olduğu yerde neticeyi bekliyordu. Son ümidi kırmızı sakallı Jakla Kara Hasan arasındaki konuşmada idi. Eğer bunlar uyuşamazlarsa kendisi için bir ümit kapısı açılabilirdi. Fakat gayet iyi anlaştıklarını görünce suratı bembeyaz oldu. Bulunduğu köşeden boğuk ve kısık bir ses yükseldi: — Beni de götürmüyor musu-| nuz? | Kırmızı sakallı Jak hain hain güldü: — Ne münasebet? Şövalyeleri kim karşılıyacak? Onları davet et-İni sıkan ipi kesmeseydi Valeronun medin mi? Vealeronun gözleri faltaşı gibi a- çıldı. Dışarıdan ses hâlâ geliyor- du: — Yirmi beş, yirmi altı, yirmi yedi, yirmi sekiz, yirmi dokuz, o- tuz, otuz bir... Genç Alide ip merdivenden sarkarak kaybolmuş, meyhanenin içinde yalnızca kırmızı . sakalir Jakla Kara Hasan kalmıştı. Vale- ro inledi: — Merhamet, merhamet! Köpe-! ğiniz olayım. Beni burada bırak- mayın. —— Otuz dokuz, kırk ,kırk bir, kırk iki, kırk üç... Kırmızı sakalir Jak da ip mer- divene tutundu. Ve kayboldu. Valero çıldırıyordu. Diri diri ya- nacaktı. Tıbkı papaslar dinsizleri nasıl yakıyorlarsa o şekilde yana- caktı, — Kırk sekiz, kırk dokuz, elli... Tamam, tutuşturun meyhaneyi! — Ancello, Kara Hasan! Beni bu şekilde ölüme bırakma! Haya- tımr kurtar, sana yemin ederim, ömrümün sonuna kadar bir kölen, bir esirin olacağım. — Ölümü hak ettin. Seni bir bı- çakla öldürmediğime şükret. Ve yaşamakta olduğun bu dakikala- rin kâr olduğunu unutma! Fakat sana acıyorum. Ve bu merhame- tim sırf diri olmaklığındandır. Bo- ğazındaki bağı gevşetebileceğim. Bü sayede bağırabileceksin. Bağı. rmca da bittabi seni kurtaracak- lar, Fakat dikkat et! Eğer geveze- lik eder, bizim kaçtığımız yeri şö- valye Dobüssona haber verirsen bir daha elime geçersen kat'iyyen merhametli olmıyacağım, Ve seni ğim. fif bir yanık kokusu kapladı, Ve dışarıdan duvarı yıkmak için vu- rulan kazma sesleri işitilmeğe baş. landı.. Kara Hasan yerde yatan Vale- roya yaklaştı. Belinden çıkardığı! kısa ve ince bir hançerle Valero- nun boğazını sıkan ipi kesti. Ve ip merdivenden aşağıya doğru in- meğe benüz başlamıştı ki yukarı- dan Valeronun: — İmdat! Teslim oluyorum. A. teşi söndürün! Beni'kurtarm! diye ortalığı velveleye veren sesi yük- seldi. Bu ses üzerine kazma sesleri hızlaştı. Dışarıdan yükselen küfür- ler çoğaldı. Valero hem avazı çıktığı kadar bağırıyor, hem de için için Kara Hasanla Genç Aliye, kırmızı sa- kallı Jaka ve diğer haydut arka- daşlarına sövüp sayıyor: — Hele bir kurtulayım. Size kim olduğumu ve nasıl intikam a- lındığını göstereceğim! diye dü- şünüyordu. Odanın içindeki duman da fev- kalâde arttığından nefes almak imkânsızlanmıştı. Valeronun göz. leri ve boğazı yanıyordu. Bereket tam busırada kazmalar duvarları deldi. Ve meyhane büyük bir çatırdı ile çökerken delinen duvardan içeriye dalan bir gölge Valeroyu kavrayıp dışarı çıkardı. Eğer daha bir dakika geç kalın- saydı, yahut Kara Hasan, boğazı- Gİ Yılan, akrebi zehirlemiş... Leylâ, ertesi sabah bir gazete daha aldı. | O, gazetede, yalnız Prens Ib. rahim vakasını takip etmiyordu. Leylânın her parmağında bir kan lekesi vardı. Gazetede İbrahime ait bir fık- raya bile rastlamadr. Fakat, ilk sayıfada intişar eden büyük bir kadın resmi Leylâyı harekete ge - tirmişti. Bu kadın klişesinin altın- da şu kelimeler yazılıydı: “Dün Bristol otelindeki daire. sinde bir yılan tarafmdan zehirle- nerek ölen Mis Jülyet Nelson,,. Leylâ, klişenin altındaki yazı - ları okuyunca geniş bir nefes al - mıştır... Kerdi kendine: — Fellâh beni aldatmamış. Zehiri kuvvetli bir yılanmış... Diye mırıldandı. Ehram gazetesi baştan başa bu kadının ölümünden bahsediyor - du. (Hotel Bristol) gibi, . Kahire - nin en büyük, en lüks bir otelinde şimdiye kadar, hiçbir müşteri, kü- çük bir böcekten bile şikâyet et - memişti, Bir buçuk metre boyun - da bir kara yılanın Mis Nelsonu zehirlemesi bütün Mısırlılarla be- kurtulmasına kat'iyyen imkân ol- mıyacaktı. Şövalyenin adamları koca mey haneden çıka çıka bir tek adamm çıktığını, onun da elleri kolları kıskıvrak bağlı olduğunu görünce büyük bir hayrete düştüler. Kur- tardıkları adamın eli kolu kıskıv- rak bağlı olduğuna göre elbette bunu bir bağlıyan olacaktı. Fakat bu adam nerede? Ne oldu? Bunu da bir türlü kestiremiyorlardı. Ma. amafih en kuvvetli tahminleri, bun ların enkaz altımda kalıp yandık- ları idi. (Devamı var) raber, bilhassa İngiliz mekafilini telâş ve şüpheye düşürmüştü. Leylâ gazetedeki şu satırları heyecanla okuyordu: «... Otel direktörü, muhârriri - mize hâdise hakkında şu tafsilâtı vermiştir: — İmdat zili çalınca | bütün garsonlarla birlikte ikinci kata koştuk.. 21 numaralı daireye girdik. Mis Nelson yerde yatıyor - du, korkudan bayılmıştı.. Banyo - nun içine düşen bir kara yılan su: yun içinde bocalayıp duruyordu. Mis Nelson söz söyliyecek bir hal de değildi.. Çıplaktı. Yıkanmken, nereden ve nasıl geldiği bir türlü 5 Mis Nelson yerde yatıyordu, kor- kudan bayılmıştı, İ düşen bir kara yılan suyun içinde bocalayıP - duruyordu anlaşılamıyan kâra yılan tarafın. dan zehirlendiği belliydi.. Yüzü morarmağa başlamıştı. Ağzmı a- çamıyordu. Vakayı hemen polise haber verdik, fakat komiser ve müddeiumumi yetişinceye kadar Mis Nelson öldü!,, İşe zabrtanın el koyduğu anla - şılıyordu. Polis her halde banyoda bir de boş kütu bulmuş olacaktı. Fakat, acaba, zabıta memurları, İngiliz | casusunu zehirliyen kara yılanın bu kutu içinde getirildiğini keşfe- debilecekler miydi? Yılanın kutu içinde geldiğini anlasalar bile, bunun kimin tara - fından gönderildiğini keşfetmek kolay bir iş değildi. Leylâ müsterihti.. Rakibesinin bu kadar kolay öleceğini aklın - dan geçirmiyordu. İngiliz kadınının cesedini mua- yene eden hükümet doktoru: “ — Zehirlendikten on beş da- kida sonra ölmüş. Eğer bu müd - det zarfında doktora ihbar edil - miş olsaydı, bir serumla derhal | kurtarılırdı. Yazık olmuş..,, Demişti. Mis Nelsomun ölümü Mısırdaki İngilizleri düşündürme- ğe başlamıştı, Bilhassa İngiliz po- Tis müdürü, bu işle siyasi -bir te - şekkülün parmağı olduğuna bük - mederk tahkikata girişmişti. Leylâ tâhminlerinde aldanmı - yordu. İşte, gazetenin bir başka sayıfasında, İngiliz polis müdürü- nün beyanatı vardı. . Leylâ soğukkanlılığını muha -| faza ederek bu satırları da oku - mağa başladı: “Mis Nelsonun - banyosunda! bulduğumuz kutudan anlaşılıyor ki, bu yılan dışardan tedarik edi. Banyonun içine bir kadm Mis Nelsonu görmeği geldiğini söylüyor. Zabıta, nun verdiği eşkâl üzerine, bu hü metçiyi aramağa başlamıştır. PU tün müstahdemin idarehaneleri” de ve bu civardaki evlerde bul&” “| nan hizmetçi kadınları görgü?” çekeceğiz.,, Leylâ gazeteyi yere atar kahkahayla güldü: — İnsan, şu zabrta memurla” nın, bazan bir meselenin sathi! günlerce, aylarca tetkikat yapti ğını görünce hayret ediyor. Ve yerde duran gazeteyi çiğ” | yerek yatak odasına geçti. K#” yolasmın kenarma uzandı: ——— Yılan, yılanı nasıl sokar 44 Akrep, akrebi nasıl zehirleri” Bunu da gözümle gördüm. Fakak benim görmem neye yarar? ' bütün dünya görmeli, anlamsal İ&.. dı. Anlamalıydı ki, Leylâ gibi vir kadın, Ingiliz Entellicens Serv nin göz bebeği olan Mis N gibi zekâları çok kolay sön: 4 lirmiş. Ne yazık, ki bunu i anlıyamıyacak.. Ve benim bu”. | yecanlı ve tarihi muvaffakiyeiiii Mısırın istiklâl tarihinde en © bir yer bile tutamıyacak. Leylânm Mısırda vatan ve gir liyet severlik duyguları kab ğa başlamıştı. O, Mısır gen$* nin mütarekeden sonra, İİ boyunduruğu altından kurtu!” için nasıl çalıştıklarını ve agi” lerle nasıl çarpıştık'arını görüle, du. Ve Mis Nelson hakkınd? gece Prens Ömerden şu sözlerin tince, İngiliz kadınına bü düşman olmuştu. Prens e il “ - Bu kadın, Misir i ii uğrunda çalışan gençleri * mak; onlarm istiklâl ve m ç lerek, kulu içinde otele getirilmiş- tir. Garsonlardan biri, vaka saa İ tinden biraz önce, hizmetçi kılıklı m duygularını körletmek ivin kuvvetiyle çalışmaktadır! KOCAMLA EW İ A Yİ İİ TetirkaNo. 57 ş Fena hava beni bir pastahaneye girmeğe mecbur etti. İçeride ek ve zarif bir kalabalık vardı. Bütün gözlerden tuzak, geniş bir palmiye arkası. pa, saklanmış gibi görünen küçük bir masaya otur. dum. Bu seçtiğim yer gök hoşuma gitmişti, Önümde. ki dallar beni bir paravana gibi sakladığı için ken. dimi göstermeksizin girip çıkanları istediğim gibi gö. rebil timi, kü buraya yalnız girmiş olmaktı. ğım beni biraz sıkıyordu. İstanbulda hiç kimseyi ta. nımadığım için herkesi seyretmek bana oldukça bir zevk veriyordu. Birdenbire kristal kapı kauçuk yayları üzerinde dönerek sessizce açıldı. Uzun boylu, kumral, olduk. ça güzel, birçok yerlerde gözüme çarpan bir kızın arkasından kocam içeriye girdi. Şaşırarak gayri ihtiyari daha arkaya çekildim. Onlarm girmelerile etrafta küçük bir süküt olmuş. tu, Herkesin yüzünde onların ikisini de tanıyorlar. mış gibi bir mânâ vardı. Üzerlerine çevrilen elli çift gözden kocam hiç kuduz bir köpek gibi gebertece-| te şaşırmadı. Arkadaşının güzelliğini ve zengin tu. valetini teşhir etmek ister gibi büyük bir ihtimamla onu en gözönündeki bir masaya oturttu. Sonra tanı. Bu esnada yanmakta olan tahta dık ibi 5 çehrelet arıyormuş gibi etrafına bir göz gezdir. gıtırdıları duyuldu. Meyhane yi ha-İ dikten sonra kendi de masanın karşısına oturdu. Ve bi İ a ie yariş yi artık kendilerini çeviren kalabalıkla hiç meşgul ol. maksizın koşan garsona çay ve pasta emretti. Dirseği masada, başmı tek taşlı iri bir pirlanta yüzük parlayan beyaz ve ince eline dayayarak, bütün vücudü arkadaşına müteveccih yalnız onunla meş. gul oldu. Bu Arif Nedretc evimizden dışardaki ilk tesa. düfümdü. Gene onu bir kadınla birlikte ilk defa olarak görüyorum. Şunu da itiraf edeyim ki, onu bu kadar neşeli, böyle mütebessim; bu derecelerde itinak aslâ tasavvur edemezdim. Bu benim tanıdığımdan büsbütün başkalbira. damdı. Yeni bir Arif Nedret keşfetmiştim. Gülüyor. du, bütün vücudü hareket ediyordu ve ilik defa far. kına varıyordum ki, o gençti. Sıhhatle, hareketic, he. yecanla, cazibe ile dolu idi. Bu Keşfimle şaşkın gibi kalakalmıştm. Jestleri. ni, gülüşlerini, canlı hareketlerini, neşeli tavırlarmı gözetiyordum. Bu görünüş benim üzerimde nasıl bir tesir yap. muştı? Meşrf karısı ve “kanunun kurban ettiği be. nim üzerimde? Fakat şu dakika ben de her şeyden €vvel onlar tarafından görülmek korkusu vardı. Sonra şiddetli bir merak beni bu yeni adamın karşısında tutuyordu. Bildiğim öteki adamdan onu ayırd etmeğe uğraşıyordum, Hele $u biraz boyalı, biraz gösterişçi, kadma gösterdiği itinaya ve onu ma. sıl büyük bir zevkle dinlediğine bakıyordum. Yanımdaki bir masaya hizmet eden garsonu bir işaretle çağırdım, içi i kıştırarak Yavaş bir sesle: — Bu adam kimdir? ” Çok saygılı bir tavırla: — Arif Nedret bey. Büyük yazıcı. — Ya kadın? O da belki karım olacak — Hayır. Marâf büyük aktrislerdere — Metresi mi? — Evet.. — Herkes bu münasebeti biliyor mu? — Herkes. Bilmeyen yek gibi. — Çoktanberi mi? râya geldiklerini görürüm. Garsonu büşka bir masadan çağ" kildi. Zaten artık hepsini öğrenmişti. yg Jaştrken kendi kendime düşünüyordu”. çel — Altı senet Demek ki evlenm si pi metresi vardı... Şimdi de hâlâ var» ita hi İşte yalniz o zaman kalbimde 15“ | başka bir his doğduğunu anladım. ; 4 Yüreğimi saran şey üredi. z se a Kocam tarafından daima soğU islerle Şe alışmış olduğum İçin onun başka. |. ni A kadınlara karşı büsbütün ve bir 0 katiyyen aklıma getiremez: i Halbuki işte şimdi başka bir bor / onun neşeli, eanir alımlı olduğunu En ef kadn şiipbesiz ki, bana kar be soğuk y ; o insanın yüreğini üşüten buz gibi asla mağ « Devamı g2 v ali