26 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir adamın nasıl öldürüldüğü- “nü gördüm. u *Oo0..0 kadar ehemmiyetsiz şeyki, kuru bir silâh sesi.Gevşeyip bükülei dizler... Yıkılan bir vücut. En ziyade beni haykırtan ve garibime giden şey, başın kaldırı- ma vururken çıkardığı sedaydı. Sonra sıs?... Hiç!... . İnsan, ne olduğunu anlamıyor.. » . » Mahiri yerden kaldıranlar ara sındaydım. O,benim iyi arkadaş - larımdandı. İnsiyakt bir hareketle bacakla- rını tuttum ve önde ben, ayaklarla beraber, bir eczahaneye girdik. . | nımıyordum Tesadüfen orada bu- — lunan bir doktor:“her şey bitmiş- tir!,, dediği zaman, hayretle cevap < Vvedim: — İmkânı yok! İnsan, bu kadar Çabuk, bu kadar kolay ölemez. İ Hekim, alaycı bir bakışla: ; S —AÂAnlaşılan, ölüyormuş! dedi: g. & Naimtenin bir sokak köşesinden — $ıkan kocasım tanımıştım. Ansızın göründü, nasızın âteş etti. Kurşun, ıı! Yanımda duran Mahirin göğsüne — İsabet etti ve sonra katil, sapsarı keıılqgek yanından geçen lâalatta- Yin bir adama silâhını uzattı ve bü- “Yük bir sükünla: — — İşte efendim, bunu yapmam “lâzımdı ve yaptım,. Şimdi bir po- lisin beni karakola götürmesini kliyorum... dedi. — Mahirin gevşemiş vücudünü ecza neye taşıdığım esnada ahaliden B'fkı.q; kişi, Cevadın (yani katilin) İzerine hücum etmiş ona dayak at- 'Nılu. Polisler,kendisini müdafa - AYa mecbur olmuş. — Hepimiz, Naimenin Mahire met- Teslik ettiğini bilirdik. Bu müna - oldukça gizli tutulmuştu. Ma Amafih, katili de tanırdık. O, cidi, Salıskan ve bol para kazanan bir er ğ:tî. Naimeyi çok sevmişti ve Isrardan sonra evlenmeğe mu- Vaffak olmuştu. Kadının bu izdi - k:.î'::dın pek mesut olmadığı an- Y Ordu. Biz onunda sırdaşıydık. Anlış bir koca seçtiğini bizden t'll €mez, açıkca söylerdi. O kadar ;:h“ Ve zengin fakat sıkıntılı bir .—q Yat yaşamaktansa keşke daha i bir ömür sürseydim...,, derdi. Bek irle seviştiğini öğrenince tasmadık. Zira, Naime, onda, | "hlk.dmm ruhunu okşayan güler uluî'okulgan halleri bulmuştu. B A bir gün kocası kadının hi- ökduüğüne bir türlü 1na -| HABER — Akçam posfası yanetini duysa dahi pek o kadar kızmıyacağını sanırdık. Çünkü Cevad işlerile pek meşguldü, Ha- yatında kadının daima ikinci safta kaldığı hissini verirdi. Hekim Mahirin kat'iyetle öldü- ğünü ve hiç bir çare kalmadığını söyledikten sonra, hemen genç kadını ziyarete karar verdim. Naimeyi bugün haberidd Naimeye bu kötü haberi her - kesten önce haber vererek onu her hangi bir manevi darbeden koru- mak istiyordum. Hizmetçi beni | salona: — Buyurun! diye soktuğu za -| man, genç kadın, lâmbanın yanın- da-oturmuş; İsilap okuyordu... — Gülerek, beni karşıladı: — Hangi rüzgâr attı? Felâketi kendisine yavaş ya - vaş anlatmak kararıma rağmen sesimin titrediğini hissettim. Odanın loşluğu içinde, genç ka- dın yüzümü iyi göremiyor, gülüm- semekte devam ediyordu. Feci kelimeler ağzımdan fırlıya. cak korkusile ancak şu sözleri söy- liyebildim: — Mahiri kaç gündür görmedi.- niz ? Kaşlarını çattı. Sert bir sesle: — O mu sizi bana yolluyor? — Heyhat!... Yollıyabilecek vaziyette değil... Zavallı oğlan a- ğır srette yaralandı. Bu sözlerim üzerine yemin e- derim ki, yüzünün rahatlandığını hissettim. Sordu: İ — Ya... Zavallı çocuk... Otomo- bil kazasına mı uğradı yoksa? — Hayır... Kurşun... Rövolyer.. Kocanız.... Mahir öldü.... Ve bayılıp düşmesi icap eden Naimeyi tutmak için kollarımı uzattım. Herhalde pek narin vücutlarda| umulmadık asabi kuvvetler var ki, sendelemedi bile... Ancak, heye - canlı bir sesle: — Ne diyorsunuz? Kocamın bu meselede ne alâkası var? lattım. . Geçen vak'ayı olduğu gibi an - — Ama niçin?... Niçin bunu yaptı?... Vallahi anlıyamıyorum... Fakat, gözlerimiz karşılaşınca, önüne baktı ve aramızda oldukca ağır bir süküt hüküm sürdü. Son- ra, acı bir hıçkırık.... Artık ben bir şey söylemiyor, onun ağlamasını seyrediyordum, SŞimdi artık yaşlar, yüzünde iz- ler bırakarak akıyor, gidiyordu. Naime, onları zabta bile çalışmı - Fakat her rıhtima gelen talebe olduğu yerde donup kalıyordu. Çünkü karşımızda, hiç görme- diğimiz yabancı bir gemi yatıyor- du. Bu nereden çıktı? Hangi mille- tin gemisidir? Bir işareti de gö - rünmiyor. Ortada bayrağa benzer bir şey yok. Hepimiz, şaşkınlık, heyecan | içindeyiz. Ruslar müttefikimiz değildi ki onun gemilerinden birinin Kara - denizden geldiğini tahmin ede- lim. Yavuz, Midilli gibi başka bir Alman gemisinin itilâf devletleri- nin ablokasımı yararak Çanakka - leden geçmesine de imkân yoktu. Ttilaf devletleri Akdeniz kuvvet - lerinin böyle bir teşebbüse müsa - ade etmiyecekleri âşikârdı. Peki amma, bu harp gemisi ne- reden çıkmıştı?... Elimizde genel savaştan evvel neşredilmiş bahri salnameler var- dı. Bu salnamelerde, her millete ait deniz kuvvetleri hakkında taf- silât bulunuyordu. Hemen bunlar- dan birini bulduk ve tetkik ettik. Bu tetkik ile bir an için bu gemi - nin bir Yunan harp gemisine ben- ![ zemekte olduğu hakkındaki tah - minlerimiz hakikat olmuştu. Karşımızda yatan bir Yunan harp gemisi idi. Suların gemiyi tuttuğu şekil, sancağının tama - | Mektete gazete okumak yasaktı, buna rağmen elde ettıgım bir gazeteden felâketi miyle görünmesine mani oluyor - du. Biraz sonra, gemi vaziyetini değiştirdi. Ve hepimiz, büyüyen ve acıla - şan bir ciddiyet içinde kıçta dal - galanan mavi — beyaz bayrağı gördük, Bir an için kafamda beliren bir istifham, zehirli ucunu beyni- me geçirdi. Sırf bizimle harbetmek için, malüm bir takım sebeplerden do- layı genel savaşa en geç girmiş o- lan Yunanistana mensup bir harp gemisinin sularrmızda ne işi var - dı? Bunun cevabını bir türlü vere - miyordum. Çünkü acı hakikatin tamamen gafili bulunuyordum. Mütemadiyen hakikatin aksine o- larak aldatılmıştık. O kadar şaşırmış idim ki, he - yecanım beni hayalperverane dü- şüncelere sürükliyordu. Acaba, dyordum, donanma - mız, Yavuzla Midillinin İmroza yaptıkları bir akın gibi dış denize bir akın yaptılar da bu gemiyi esir mi aldılar. Fakat, bayrak? Adanın yakininde demirlemiş olan Kılkış zırhlismin - kıçındaki bayrak, bu düşüncemle istihza e - der gibi hafif bir rüzgârla ağır a - ğır sallanıp duruyordu. O dakikaya kadar, mektebin en ağırbaşlı, disipline riayetkâr talebelerinden biri idim. Mektep yordu. Ara sıra, hıçkırıklar - fası- la verir gibi oluyor, dudaklarından bir kelime çıkıyordu. Ve akabinde, yine kalbinden kopan derin bir i- nilti ile ağlıyordu. — Zavallı Mahir... O, ne iyi bir arkadaştı. Ne genç... Ne sevimli. Biribirimizi çok sevmiştik!... Ko- cam onu öldürdü, demek öldürdü ha?... Bana sormadan, benden i - zahat almadan.. Bir şey bilmeden. Bu işi nasıl keşfetti?... Fakat bu- nun manasızlığı meydanda... Ce - vad beni artık sevmiyordu ki.... — Herhalde hâlâ sizi seviyor:- muş... Böyle anlaşılıyor... Dedim.. — Adam sen de.... Naime, hiddetle, böyle bağırdı. — Onu buhale sevkeden al - çakca kıskançlığı!Namussuzca izze ti nefsi... Beni mi seviyor?... Ta - mam! Ben ona vız gelirim! O, yalnız menfaatini, istikbalini dü- şünür ! — Artık ne menfaat, ne istik - bal kaldı.. Bunların hiçbiri Cevad için... Sözümü keserek,genç kadın devam etti: — Bunu yapabilmek....Bir ta- banca kurşunile intikam almak... ahmakca, alçakca, haince,.. madem ki bir şeyden şüpheleniyordu, ni- çin bana sormadı?... Kendimi mü- dafaa ederdim... Mahire haber ve- rirdim... Fakat hiç... Bir kelime bile söylemedi... Her günkü gibi karşımda yemek yedi.En ufak bir telmihte bulunmadı... En hafif bir sinirlilik alâmeti göstermedi. Şu- rada, masanın üzerinde bir mektup yazdı. Sonra, sümenimin içini ka- rıştırdı. Kurutma kâğadı aradı. — Yoksa o kâğıtların arasında. —NEe diyorsunuz?... Naime, yerinden fırladı. Kurutma kâğıdını açtı... Ora - da unutulmuş, karma karışık yir- mi dane mektup çıkardı. : — Şimdi hatırlıyorum... Diye inledi. Bundan üç ay evvel, kocam mütaddan erken olarak eve dön - müştü. Ben de ö anda Mahirden gelen mektubu telaşla sümene, di- ğer arkadaş mektuplarının arasına sakladım. Nasıl oluyor da hemen gözüne bu ilişti?... Kacasını aldatan bir kadının ilk işi intizamlı olmak icabettiğini. söylemek dilimin ucuna geldi. O, başını sallıyarak: — Olur iş değil... Diyordu. Ve sonra, elimi yakaladı. — Sana her şeyi, bütün haki- kati olduğu gibi söyliyebilirim. Çünkü arkadaşımsın. Altı hafta . danberi Mahirle aramızda hiç bir şey kalmamıştı. O, Dilâveri kıs- kanıyordu. Bu yüzden kıvga edip ayrılmıştık. — Dilâver mi? Naimenin yanakları kızararak cevap verdi: — Evet, biliyorsunuz ya... Şu uzun boylu, şık ve bütün yaz te- nis oynadığım delikanlı... Ve sonra, gözlerinin yaşlarını silerek yüzüne pudra sürerken ilâ- ve etti: —Hiç yoktan bir ölüm... Za- vallı Mahir.... Nakleden : (Hatice Süreyya) Hatıralarını anlatan Efdal Talât No: we 00 & öğrendim — nizamatına aykırı hiç bir şey yap- B mamaya çok dikkat ederdim. Ho- — calarım da bunun için beni takdir ederlerdi. Değil künye defterinde, sınıf zabitleri tarafından tutulan hususi cep defterlerinde bile aley- himde almmış bir not mevcut de- ğgildi. | Fakat, bu beklenmiyen dugmm_ k. gemisi ve — sözüm o zaman için- — dir — düşman bayrağı karşısmda — | geçirdiğim şiddetli heyecan asa » — brmı o kadar tarumar etmişti ki, — irademi tamamen kaybetmiş vazi- — yette idim, | Ver e S İ Te —T e- * Bu çok şiddetli teessürün ver « — diği asabiyet içinde talebeye su — dağıtılan mahalle koştum. Hade - —— me ÂAhmet her zamanki yerinde duruyordu. A Talebelerin yanlarında para ta- — şımaları yasaktı. ş . | Onun için adamcagızı ;u ricâ« da bulundum: i S — Git bana bir gazete al, Tas — tilde sana bir lira vereceğim.,, | ı | Ahmet gitti ve biraz sonra ko» — şa koşa gazeteyi getirdi. B O da şaşırmıştı. Mektebe gaze- — te sokmanın yasak olduğunu bir —— an için unutmuştu. ğ Gazeteyi kaptım, ceketimin al— İ İ tıma sakladım ve mektep abdesha. — | nelerinin bulunduğu yere doğru — ilerledim. Sınıf arkadaşlarımdan —— bir kaç sene evvel Ankarada ölen — Şerafettin Fuat, Roma ataşe ha « valı, erkânıharp Fahri Sabit, şim: — di Emniyet Sandığı Emlâk baş — muhamminliğini yapan Burhan — Arif, Deniz erkânıharp subayla « — © rından Tevfik Rifat ve daha bir sürü arkadaşlar etrafımı aldılar. — — Ceketimin altında saklı duran gazeteyi çıkardım. Bu bir (Va - kit) gazetesi idi. Birinci sayıfayı —— çevirdik. İri, siyah harfler bir yı - — — lan gibi gözlerimizin önünde kıv- — | randı: | ; p (Rauf Bey, Amiral Kaltropla — © mütarekeyi imzaladı.) Hepimiz — afyon sarhoşlarına dönmüştük. Bulanık ve manasız gözlerle bir —— an biribirimize bakındık. M Ümit, içimizde bir iki saniye için yanıp söndü. Ve alt satırları okuyunca benliğimiz sonsuz ve fe- lâketli bir karanlığa gömüldü. w (Devamı var) - 'e ;' Si Bddae' d ÖS gl li A S rı-ı ABE FÜ AKSAM BOSTASI 4 IDARE Evi ' Iİstanbul , Ankara Caddesi _ Posta kutusu : İstanbul 214 | y PN Telgrat adresi: Istanbul HABER | Yazı işleri telofomu : 23879 ldare ve llân :1 24370 ABONE ŞARTLARI ? Türkiye Eecnebi b Sanelik 1400Kr. 2700 Kr. | 6 aylık 720 , tTasa 3 aylık 400 £ — aaa * 1t aylık 50 - 300 : İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının sat ı 1 p Resmi ilânların 1O ının-uızı:ı? Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaasi

Bu sayıdan diğer sayfalar: