127 N Rabia, Vehbi efendinin o gün geleceğini biliyordu. Hattâ miçi geleceğini bile sezmişti. O sabah yataktan kalktı. Giyin- di. Dizlerine bir battaniye ald Osmanın koltuğuna oturdu. Ve De. de onu, Osmanm dediği gibi şaş-! kın, zihni dolaşık değil, bilâkis © o her zamandan ziyade aklma ve iradesine hâkim buldu. Saçlarının sımsıkı taranışında bile ince yü- zünün keskinliğini, şiddetini art- tıran bir hal vardı, Gözlerinin pa- rıltısında muayyen bir maksada yürüyenlerin kat'iyeti vardı. Ade- tâ Rabia, kat'i bir harp arifesinde, her kuvveti ölçen, zafere hasret- © — meğe hazırlanan bir kumandana © — benziyordu. Rabianın Vehbi Dedeye çevri- len gözlerinde, ilk defa olarak tes- © — İimiyetten, itaatten eser yoktu. A- © — detâ meydan okuyor gibi bakıyor- “ du. Dede bundan müteessir oldu. İki gün evvel kendisi Rabianm © ruhu müstakil olduğunu, kendisi- © nin esas meselelerde tesir yapamı- © yacağını söylemişti. Fakatkız da i bugün istiklâlden fazla bir şey © — vardı. Vehbi Dede ile aralarmdaki © — manevi bağı koparmış gibiydi. Kız! i kendi mukadderatını kendi elleri- Vay itiraz edenlerin ne almıştı. © haline! r Daha söze başlamadan sözleri- nin kızı kararından döndüremiye- ceğine kanaat getirmişti. Fakat Osmana verdiği sözü tutmak için > elinden geldiği kadar çalışacaktı. “Lâyükellifullahü nefsen illâ vüs'ahâ...,, Diye başladı. Yalnız mistik din- lerin değil, hattâ şeriatm bile ço- cuk düşürmeğe müsait olabileceği- ni anlattı. O söylerken, Osmanı ve Rakımı ürküten ana - kurt göz- lerinin yeşil alevleri Dedenin yü- zünü yakıyordu. Sesi mütecavizdi. “Siz... siz de mi bana bu teklifi "ediyorsunuz? Saçı bitmedik ma sumu parçalamanın günah olma- "eğin iddia ediyorsunuz?,, Vebbi Dede hissetti ki, Rabia İle istikbalde dostluklarını muha- Yaza etmek, sırf bu meselede kıza "hak vermeğe mütevakkıftır. Esa- sen hak vermiyor muydu? Osman çılgın gibi üstüne hücum etmese, “gelir, bu şeyleri kıza söyler miy- di? Belki de Rabia ona sırf mane- vi olan bağını çoktan koparmış, "atmıştı. Belki de şu kadar boyu ile 'ondan ders almağa başladığı gün- “denberi devam eden bu harikulâ- de rabıta sırf bir hayaldi. Adetâ * yeisle; ; “Vicdanını dinle, Rabia, O ne! © söylerse doğrudur. Anası olacağın! © — çocuk hikmetli bir çocuk. Allah,' inşallah mübarek etsin...., Vehbi Dede ile Rabia arasında — bir an evvel inmiş gibi soğukluğu İ hissedilen demir perde kalkıver- mişti. Rabianın ruhu, Dedenin ö- © — münde açık, engin bir yayla! Der- © viş istediği gibi o yerlerde dolaş- - sin. Rabinnmona bakan gözleri Dedeyi kızm kalbine götüren iki İ ışık yolu.. hi Vehbi Dede kalktı. Yüzü sapsa- xi rıydı: “Kendine iyi bak, Rab'a. Yalnız | bedenine değil, dimağına da sıh- © hat lâzem, evlât.,, TAİ, yazam: HALİDE EDİB (Nakili, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) “Merak etmeyin..., ; Yolda giderken Vehbi efendi kendi kendine mırıldandı: “Unutma Vehbi! Aşk hiç bir za- man maddeye bağlanamaz. Ona verdiğimiz isim, ve yüz hallâkı â- lemin nikabı... Rabia, rabbimin nur yüzünün küçük bir aksi!,, XX Rabia çabuk iyileşti, Adetâ dok. torları şaşırttı. Perhizine itina edi- yor. Doktorların dediğini büyük bir dikkatle harfi harfine yaptı. Fakat doktorların ikisi de bu sür'- atle iyileşmenin arkasında yalnız maddi bir tedavi olmadığını da hissettiler. (o Sinekli Bakkaldaki hastaları şimdiye kadar ellerinden geçen bir hastaya benzemiyordu. Doktor Salimin en kuvvetli alâ- kası, belki Rabianm ilk karm yar- ma ameliyatı yapacağı lohusası olmasındaydı. İstanbulun zamanında en moda dahiliyecisi olan doktor Kasıma gelince, o da Rabianm bütün ka- dın hastalarından başka olmasiy- dı. Doktor Kasım, hastalarının di- mağlarına tesir yaparak tedavi et- mek fikrini İstanbulda yayan ilk doktordu. Daha henüz Avrupada, bilhassa İngilterede bir salgın ha- alan psycho - analyse doktor- Takskalir bilhassa ar lapa işsiz zenginlerini, bilhassa kadın larmı baştan başa tutmuştu. Refah içinde olan memur sınıfı sosyetesi, içtimai bir değişiklik iptidasında idi. Kadın erkek karışık bir ha- yat nisbeten yeni olduğu için hay- li tehlikeli devrindeydi. Ailelerde yepyeni meseleler, bulu anlar mey- dana çıkıyor, eskiden bahsedilmi- yen, gizli olan şeyler meydana dö- rdu. Ne kadar genç kadın kocasının kendisini anlamadığını, mektep arkadaşmın, yahut kom- şusunun kocasının “ruhunun eşi,, olduğunu birdenbire keşfediver- mişti. Bunun gibi, buna benzer,| ekserisi cinsi meselelerine temas e- den dertlerini kadınlar, bu vakur, ve hastalariyle (kur) yapmıyan genç doktora dökmekten büyük bir ferahlık duyuyorlardı. (Devamı var) 9 SKOCALI KOCALI Bakkal YAZAN: İSHAK FERDİ “ Haydi otele gidelim, Leylâ ari Emin olun ki ömeri orada sevgilisiyle KEK sa şunar - KADIN yakma kol kola göreceğiz. O vakit ben de iken seninle sevişeceğimi söylerim !,, Ve Zeynebin yüzüne bakarak gülümsedi. Zeynep, yengesinin bu manalı tebessüümünden bir şey an- ıyamamıştı, Leylânm kafasında, bir anda şöyle bir istifham kıvrılmıştı: A - caba Prenses Fatma da, Prenses Şayeste gibi gizli kokain mi kul - lanıyor? Prens İbrahim, misafirler git- tikten sonra, Leylâ ile başbaşa kalmıştı. Zeynep de Leylânm kar- şısındaki koltukta oturuyordu. Leylâ, gittikçe derinleşen sü - kütu ihlâl etmek fırsatını bulunca — Ben mi? Şüphesiz burada avukatlık yapacağım. Fakat, iki yıl kadar dost bir avukatım yanm- da staj görmek şartiyle. Leylâ delikanlıları avlamanm yolunu her kadından çok daha iyi bilen bir kadındı.. Şakirleri, Ziya- ları Yılmazları avlıyan sehhar ba. kışlariyle Prens İbrahimi süzdü: — Sahiden annenize söylediği: niz gibi İsviçrede hiçbir gönül ma- cerasına atılmadınız mi? Prens İbrahim, Leylâyi ilk de- fa görüyormuş gibi sendeledi. — Beni müşkül Vaziyette bi. rakmayınız, rica ederim! Dedi, bazı şeyler vardır ki, söylenmez. Hissedilir. Leylâ sigara kutusunu açtı.. Ağzına bir sigara götürdü. ibrahim hemen ayağa kalka - rak Leylânın sigarasmı yaktı. Ibrahim o dakikaya kadar Ley- lâya ufak bir iltifat bile savurma. mıştır. — Meğer o ne güzel ne kanı sıcak bir kadınmış! Demek istiyen bir tavırla kız kardeşine döndü: — Ağabeyim her akşam soka. ğa yalnız mı çıkar? — İskenderiyede hep birlikte çıkardık. Fakat, burada bir hafta. danberi bilhassa geceleri yalnız çıkıyor, Ah şu hakaret davası da nereden çıktı? Leylâ dayanamadı: — Bu davanın asılsız olduğu . lerdi kil... Bunlar, bu zavallı elbiselerim çalışmakla geçen gençliğimin bir örneğiydi. nu söylesem, süphesiz ki, bana inanmazsınız! Prenş İbrahim, ağabeyinin va- ziyetini kurtarmak istedi: — Bana gelirken böyle bir da- vadan bahsetmişti. Emin olun ki o bilhassa size yalan söylemez. Leylâ göziyle gördüğü vaziyeti anlatmağa başladı: — Bristol otelinde oturan İngi- liz kadımı benden güzel ve ben den sevimli bir mahlük olsaydı doğrusu bavulumu alınca hemen İskenderiyenin geti Fakat. Zeynep şaşaladı: — — Ne diyorsun, Yengeciğim? »İ Dedi, ağabeyim Bristol otelinde oturan bir kadmla münasebette kerek susmuştu. Artık pek açık o. Tarak anlaşılıyordu ki, Ömer ge lirken, İbrahimi iyice doldurmuş. tu. Delikanlının sükütu bundan başka türlü tevil edilemezdi. Zeynep şaşkın şaşkm ikisinin yüzüne ayrı ayrı baktıktan sonra Leylânm elinden tuttu: — Yengeciğim, eğer ağabeyim sizden başka bir kadına bakarsa «gözleri kör olur. Siz Mısırda bü -| tün kadmları kıskandıran güzel liğinizle o kadar çabuk tanmdmız ki. Sizi hangi erkek görür de sev. mez?! Prens İbrahim bu sırada içini çekerek ayağa kalkmıştı. Ellerini pantalonunun cebine soktu.. Sa - londa dolaşmağa başladı. Zevnep yavasca sordu: — Söylediklerin doğru mu, yenge? Leylâ: — Evet, dedi, onu bizle kadar takip ettim.. 21 numaralı dairede oturan Mis Jülyet Nelsonla sevişi- Zeynep bu ismi duyunca ken dini tutamadı: — Ne diyorsun? Jlyet Nel - sonla sevisiyor mu?! Fakat, bw karim meshur bir casmeter? Ibrahim ateş içinde | Zeynep, Prens Ömerin Jül Bunlarm hepsi liğimi baylarıyordu. Kimbilir elleri, en gizli kıvrımları ve cepleri karıştırara! yetle temasını öğrendiği günden * beri ruhban muztaripti, — Bu kadın kardeşimin başms bir felâket getirecek. Diyerek söyleniyor, endişesini kimseye izhar edemiyordu. İ Zeynep, Mis Jülyetin bir İngi * liz casusu olduğunu biliyordu. Ko" casının ölümüne de bu kadm s€ * bep olmamış mıydı? Bu merakli ölüm hâdisesini Kahire gazeteleri az mı yazmışlardı? Zeynep, birkaç gündenberi — çük kardeşinin Leylâ ile fazlac# meşğul olduğunu © görüyord” Prens İbrahim, yengesinin bırakmıyor, o salona çıkınca he * men (yanma gidip konuşmaği” başlıyordu. Prens Ömer artık gündüzleri eve gelmez olmuştu. Leylâ, İbra * hime: — Ağabeyin' Bristol otelin€ taşınmaktan bizimle konuşmağf vakit bulamıyor.. Bari onun eşy#” | smı otele, benimkini de istasyon” gönderseniz Ti Dediği gün, genç Prens Leylâ” ya biraz daha sokularak: 4 Demişti — Ömerin eşyasını belki otele gönderebiliriz. Fakat, sizifi/ &şyanızı bu evden başka bir ve çıkarmıyacağız! Leylâ, Prens İbrahimin ne di mek istediğini (anlamıştı. Genk Prens, Leylâyı sevdiğini zana anlatmış oluyordu. Leylâ, bu tecrübesiz deiken! yı o kadar iyi avlamışdı ki.. Tir himin Leylâdan ayrılmasına im * kân yoktu, N O gün baş başa kalınca birsf daha acık konuşmağa başladılar” — Sizi çok seviyorum, Hanım ! Eğer Ömer size ihanet” memiş olsaydı, bu aşkımı itti cesaret edemiyecektim. Fakat,” “1 artık kendini tamamiyle Büy kaptırmıştır. Ondan ayril imkân yoktur, Haydi gel, onler! basbaşa bırakalım. Biz mezi Prens İbrahim sözünü tam0”” İıyamadı.. Boğazında bir ve düğümlendi. Nefes alam Bir kaç defa öksürdü, “4 (Devamı var) / belki'de onun ei TetirkaNo.47 Nas! isterseniz öyle yapınız hanımcığım. Bunun için sizi ayıplayacak değilim. Yürekte yer tutan yalnız geçmiş şeylerdir. Bunlar da emektar hizmet. giler gibidir. Adamı hiç aldatmazlar!., Sonra bu cümlelerinden çok hoşnut ve içi rahat uzaklaştı. O çıktıktan sonra ben de sandığımın başına gi. derek açtım. Öteberim karmakarışık atılmış olmakla beraber oldukça bir ihtiyatla konmuştu. İçim sıkılarak bakıyordum. Yüreğimi, derin bir mehcubiyet sarmıştı. — Arif Nedret sandığımla niçin, niçin © meşgul olmuştu? Şu elbiselere onun alâka göstermesine Jü- zum yoktu. Çünkü bunlar öyle ucuz ve aşağılık şey- şimdiye kadar temiz ve İckesiz geçen çocukluğum. dan kalma biricik şeylerdi. Bütün genç kızlık hülya larım, dileklerim, daha, yamaları büyük bir itina ile yapılmış şu elbisenin kıvrımları arasında duruyordu. Sanki, istihfafkâr bir elin onlara hoyratça dokunma- sı yüreğimi keskin bir bıçakla yaralamıştı. Arif Nedret benim fakirliğimi kontrol etmek is- temişti.? Gözlerim yaşlarla doldu. - Oh! Şu dakikada duyduğum Be kırılma, ne'de hiddet ve mahcubiyetti. Bunda hiç bir suretle izzeti nefis meselesi de yoktu. Benim yoksulluğumu göz. teren bu mütevazı delillerden yüzüm kızarnıyordu.O kadar dürüst geçen mazimde başımı (o eğdirecek hiç, hiçbir şey yoktu. ; İçerimden gelen bir ses, beni çepçevre saran şu İüks ortasmda, ve bu İlikse alışkın adamlar arasın. da, bu zamana kadar benim olan bu eşyaya, hiç kim- senin, ufak bir göz atmasına bile milsaae etmemek. ön ki kai lk remiyetimi ortaya vuracak küçücük kâğıt para ? araştırmıştı. Bu düşünce beni kendimden gi yi — Ah! Hayır Arif Nedret Beyefendi PU meşgul olmıyacaktmiz? olaf Sandığım: gene kilitliyerek odama bitişik vi karanlık bir aralığa sürükledim. yi , İçerisindekileri çıkarmağa ne lüzum vardı? See " ben gene bu sandığımla geldiğim yer* N cek değilmiydim? m” Arif Nedreti ancak ertesi günü öğle yemeli © i manı gördüm. Elimi kayıtsızca sıktı. Bir gün evvelki ; dair hiçbir imada bulunmadı. ui Pikri bir şeyle meşgulmüş gibi görü” Yemek yediğimiz müddetçe hiç bir şey Bana böyle tek bir kelime bile söyl için daha iyiydi. , (Devamı yar)