15 ŞUBAT — 1936 Yumuşak huylu adam... Abdülmuttalib Bey aldatılan bir kocaydı, bu hal, karısınm in - safarz'ığından değil, kadıncağızın “Abdülmuttalip,, ismini beğen - rasyiş'nden ileri geliyor. Abdülmuttalip! Ne lapacı bir isim. Hassas bir kadının sevdiği bir srkek bu adı taşıyabilir mi hiç? Abdülmuttalip deyince, softa lıklı, lâpiş bir şahsiyet, göz ö- ünde derhal canlanır. Üstelik, düşünün bu adam muhasiptir. Halbuki, Şaziye Hanım, hesaptan kitaptan zerrece hoşlanmaz. Hem o, uzun boylu erkekten Mazzeder. Halbuki Abdülmuttalip e j “<ürdür... Bülün bunlara anlata.; Bentlere gitmişlerdi. rm birçok sebepler de ilâ. dilince; Saziye, kendini Ali ii kucağtıla buldu. Ye e di armın karılariyle uğraş. ye Ali Nusret, her boyadan! Otomobil kullanmak, yapmak, şarap komisyoncu hu; ğu, edebiyatçılık ve bazı karışık . zaman, iki aşıkdaş ihtiyatlı Yrandılar, Fakat, gitgide işi attılar, Ağ; Nusret, Abdülmutta. | bin Le bin, €vinden ç'kmaz oldu. Adam. içi Yorgun argm bankadaki a en döndüğü vakit, Ali Nus - : “ e Sofraya oturduklarını, çakış . ağa başladıkları görüyordu. k, , Porcu, muhasibin srska elini “Tarırcasma sıkarak: b Be var, ne yok, bakalım?. m, TİZ sararmış... Biraz #porla ge nl olsanız daha canlanırsinız. “A Bina » Siten öğreteyim... ufeyli ayağa kalkıyor: a Meselâ şu hareketi yapsa - bircok sizden kuvvetlilere — z! — diyerek, eli. dolaştırıyor, ona bir prende attırdıktan » Zavallıyı, soluk soluğa ve de yuvalarından uğramış bir ze ani ordu: ş Gördünüz müi?.. Ne basit. dn AziYe, bu hareketler karsram- yaşlaladan boğulacak gibi o- Bir Pazar günü, Aki Nasret, ha Ki tunç pazulu 8pos-unun belli! kr bir meşgalesi yoktu. İşi gü 1 mın kendisini bekleme. | i tıki bir otomobille geldi. Otomo - bil komisyonculuğu yaptığı için, kendi arabalarını da sık sık değiş- tiriyordu. Şaziye, evde yemek yemenin sıkıntılı olacağını söyledi. Hava ne güzeldi. “Boğaziçinde bir yere gidilse daha iyi değil mi? Abdülmuttalip, itiraza kalkış- tı. Fakat Şaziyenin hiddetli bakışı sözünü ağzına tıkadı. Ali Nusret, alaycı bir setle: — Otomobilde size de yer var dedi. Zavallı Abdülmuttalip, bun - dan evvelki gezintiyi hatırladı. Bu iki muzib ona neler yapmamıştı. İK e: h “Kim daha fazla koşacak?, diye ormanların içinde kaybolmuşlardı, Sonra, bu saklambaç oyunu epeyce sürmüş - tü. Kocacık, aramaktan bıkmış, o - tomobile dönmüş, hiddetle lâstik. leri parçalamağı düşünmüştü. Ah, eğer makineyi kullanmasını bil . seydi, başını alır gider, bu hainle- ri yol ortasında bırakırdı. Lâkin o, kadınları kullanrrasını bilme - diği gibi otomobilden de bihaber. O, bu düşüncelere daldığı sıra: da, Şaziye, şapkası başında, ha- zırlanmış vaziyette, .otoya girdi. Gülerek sordu: — Geliyor musun?, Gelmiyor musun? Karar verdin mi? — Nezaketsizlik oluyor. Ali Nusret atıldı: — Ne nezaketsizliği?.. Ben şi- zi memnuniyetle gezdiriyorum... Fakat o kadar inceleyip sik doku- yorsanız, siz de bir otomobilde be. ni gezdirin... Elimde kelepir bir otomobil var... Muhasebecinin sesi titriyerek: — Bakalım... Görüşürüz! - De di. . # ” Abdülmuttalip, o gündenberi, kafasında hazırladığı bir plânı tatbike uğraşıyordu. Gizli gizli o- tomobil kullanma dersleri aldı. Bin zahmet, bin mesatkatten son- ra, ruhsatiye sahibi eldu. Ogün, kahvaltıda, Ali Nusrete, bir otomobil satın almağa hazır olduğunu söyledi (ve karımın kahkahaları arasında, 600 lira, sa Tefrika Ne. 41 Yazan: Murad Sertoğlu Papa rahiplerin yardımile murassa rahiplik elbisesini giyiyordu. Bir iki saat sonra Sultan Bayezidin elçisini kabul edecekti Geçaon kısımların hülâsası Ancello ve Roberto admda İki silâhşor kendilerine Türk süsü vererek Rodos kalesine girmiş: lerdir. Şimdi şato zindanlarm- da mahpus bulunan birini gör- mek İstiyorlar, Şatonun birinel şövalyesi Dobüsson ennavar ruhlu bir adamdır. Fakat Roberto ile Ancello şö- valye Dobüssonun kanını emdi. ği azı kaçırmışlardır. Şöpalye onları ariyor, — Ne ise, şimdi bunları bıra- kalım, ileride konuşuruz. Şimdi ya pacağımız şey evvelâ Osman reisi bulmaktır. Kapıya doğru döndüler. — Ar- tık hakiki isimleriyle hitap edebi. liriz — Kara Hasan Aliyi havaya i kaldırdı. Ali seri bir hareketle kan. dili alarak yere atladı. Ve ikisi de yanyana yürüyerek işkence ve ru- tubetten korkunç bir şekle giren mahpusları birer birer yoklamaya ve yüksek sesle; — Osman reis! diye bağırarak kendisini aramağa koyuldular, Bu aramaları uzun sürmedi. İki dakika sonra son nefesini vermek üzere olan Osman reisi buldular, Osman reis Aliyi hatırlıyamadı. Fakat Kara Hasanı derhal tanıdı. İki tanıdığının son nefesinde ya- İ nında bulunmalarından çok mem- nun oldu. Fakat onları bu dehşetli zindanda görmekle ürktü, Onun bu teessürünü yatıştırmak için iki silâhşor yalan söylediler. Bir hile ile zindana memur edildiklerini anlattılar. Osman reis onlara inandı, He- m A hibini değiştirdi ve Abdülmutta - lip müstamel ve kelepir bir ara - baya kavuştu. Ertesi gün, başmda kasket, e - linde eldiven, Abdülmuttalip, di - reksiyonda oturuyordu. Âşıklar o- nu görünce kahkahayı attılar, Şaziye sordu: — Nereye gideceğiz? Kocası cevap verdi: — Kavaklara... Otomobil yolda... Asfalta çı - kınca son süratle gidiyorlardı... Yeniköy önlerine geldikleri za - man, otomobil hâlâ delice uçuyor- du. İçeridekiler bağırıstılar; — Ne yapıyorsun?.. Bir kaza çıkaracaksım... O esnada, bir direksiyen hare- keti, arabayı denize fırlattı... Ali Nusret, yerinden kalkmak istedi. Fakat imkânı yek... Araba, Fırıldak uçurumundan Yuvarlanırken, Şaziye kocasının kendilerine gülerek baktığını far. | ketti, Denizin üzerinde kocaman hal. kalar genişledi... Ertesi gün gazeteler, üç kişinin kazara boğazın derinliklerine yu- varlandığını, direksiyondakinin kurtulduğunu, fakat kendisine sual sorulduğu vakit hiçbir sey ha. tırlama?ı#'nı varlar Nakleden : Hallcs Süreyya men Cem Sultandan bahsettiler.| Osman reis Cem sultanm yapmış| olduğu hatadan çok pişman oldu | ğunu söyledi. Kaçmak arzusunda) olduğunu, fakat bunu hem kibrine| yediremediğini, hem de buna im-| kân bulmadığını anlattı. En son ra tam yedi senedenberi dilinin! altında sakladığı bir altın yüzüğü! onlara verdi. Cem Sultan bu yüzü-| ğü görür görmez onları tanıyacak- tr. Osman reis daha fazla konuşa” madı, Şahadet getirerek gözlerini hayata edebiyen yumdu. Osman reis istrap çeke çeke öl- müştü. İki silâhşor gözleri yaşlı olarak ayağa kalktılar. Birbirlerine inti- kam ve arkadaşlık hisleriyle baktı- lar. Tam bu sırada uzaktan gittik- çe zindanm kapısına doğru yakla- şan ayak sesleri duyuldu Bunlar başta Şövalye Dobüsson olduğu halde cellât, iki muavini, muhafız onbaşı Yorgi ile diğer iki muhafızdı. Hepsi tepelerinden tırnaklarına kadar silâhlı oldukla- rı halde zindanın kapısına doğru geliyorlardı. Şövalyenin müthiş bir sırrmı bildiklerinden bunu ifşa etmemeleri için işkence ile iki Tür. kün dillerini koparacaklar, gözle rini ve kulaklarmı deleceklerdi. İki silâhşor yaklaşan ayak sesle rini duyunca irkildiler. Yanlarında | silâh namına hiç bir şey yoktu. Te-| pelerinden tırnaklarma kadar müt hiş bir heyecanla ( ürperdiklerini hissettiler. Bu sırada ayak sesleri zindanır kapısma yaklaşmıştı. Birdenbire bu sesler kesildi. Çözülen zincir şı kırtıları, çekilen paslı sürmeler, ve nihayet anahtarlarla açılan kilit- lerin boğuk sesleri duyuldu, —z BAYAZIDIN EİÇİSİ Ne aksilik, ne aksilik! Bu kadar aksiliğin bir toplanması olur şey değil. Papa Sekizinci İnosanın husu- si kâtibi hem böyle düşünüyor, hem de papanın dairesine doğru hizlı hızlı yürüyordu. İçeri girdiği zaman papayı ra- hipler tarafmdan murassa papalık elbisesini giydirilirken gördü. Pa- pa, Sultan Bayazıdın gönderdiği elçi Mustafa beyi bir iki saat s0n-| ra kabul edecekti. günde HABER AKSAM POSTASI IDARE EW Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 2i4 Telgraf adresi ; istanoul HABER Yazı işleri telofonu : 14471 idearevellân 24970 ABONE ŞARTLARI Türkiye o Ecnebi 1400 Kr. 270544. 730 « 1480 3 avik 400 , BOO *ayik. 80 « 300 » İLÂN TARİFESİ Ticaret Hanlarının satırı 12.80 #esmi ilânların 10 kuruştur. Benetin $ yim Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Masan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Papa, hususi kâtiplik vazifesi» ni yapan genç rahibi heyecan için- de görünce sordu: — Ne var oğlum? Neden böyle sapsarısın? — Şey muhterem peder! Büyük bir aksilik, büyük bir musibet!... Sekizinci İnosan da sarardı: — Ne olmuş? — Dilim varmıyor peder. — Söyle! Çekinmeden anlat! — Kardinal Jüstinyen hazretle- muhterem ri, —E?.. — Bu sabah odalarında ölü bu- lundular, — Ne diyorsun? Kâtip rahip cevap vermedi. Yal, nız etrafa bir göz gezdirdi. Papa kâtibinin endişesini anladı. Ve kendisini giydirenlere: — Bizi biraz yalnız bırakınız! dedi. ğ Papa ile ikisi yalnız kalmışlar» dı: — Büyük bir felâket muhterem peder! Bu sabah kendisine kah- valtısını götüren rahip (kardinal Jüstinyeni yatağında upuzun ya- tar ve kımıldamaz görünce hemen hekimbaşı Fariyaniye koşmuş Fa- riyani gelmiş, muhterem kardinali muayene etmiş ve öldüğünü anla mış, — Vah, vah! — Fakat iş bununla bitmiyor, Hekimbaşı muhterem kardinalin esrarengiz bir zehirle zehirlenmek suretiyle öldürüldüğünü söyledi. Bu son söz üzerine o zamana ka- dar itidalini kısmen muhafaza et- miş olan papa bembeyaz kesildi. — Zehirlenmiş mi? dedi. — Evet aynen şu cümleyi söy- ledi: Kardinal daha evvel genç rahip yamağının, papalık makamı baş muhafızının zehirlenerek öl- düdürüldüğü, ve muhterem papa- nın da zehirlenmeye teşebbüs e dildiği ayni zehire benzer bir ze hirle öldürülmüştür. — Çabuk Fariyaniyi buray ça- ğır! Buna lüzum kalmadı. Çünkü tam bu sırada Vatikanın hekim- başısı papanın yanma girmiş bulu. nuyordu. Fariyani papayı derin bir revo- ransla selâmladı. Sonra kalın ve ağır bir sesle söylemeğe başladı: — Muhterem papa! Korkunç cani hâlâ aramızda büyük bir mel- anet ve cür'etle cinayetler işlemek. te devam ediyor. Muhterem kardi- nal Jüstinyen de bu müthiş cina- yetlerden birine kurban gitmiştir. — Ne suretle öldürülmüş? — Bunu henüz aydınlık olarak tayin edemedim. Yakında elbette bunu da anlıyacağım. O zaman za- tı âlinize meseleden daha büyük bir salâhiyetle bahsedebileceğimi umuyorum, Şimdiki halde şüpheli- ler dörtten üre indi, Kardinal Pol, Borjiya ve Fernando. , (Devamı var)