ine kli Ki (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) yazam: a A a ai 120 Bir saat sonra Sinekli Bakkalın köşesini dönüyorlardı. | Gün güneşliydi. Göğün mavisi keskin kırmızı kiremitli damlar,| köşedeki beyaz kubbe gayet seç- kin. Rabia, Osmanla barışmanın verdiği sevince rağmen dimağı doğduğu, büyüdüğü ev için teces- süsle dolu. Sokak kapısını, yılların paslan- dırdığı eski, kocaman anahtarla açtılar. Boş avluda çamaşır için gerilen teller oldukları yerde. Os- man, orada, burada kuşlar için su konulan toprak çanaklara bakar- ken imamla geçen son gününü ha- tırladı. Avluda serçeler ve birkaç güvercin sıçraşıp duruyor. Rabia onu en evvel mutfağa götürdü. Raflarda vaktile, Moskof! toprağıyla uvula uvula ayna gibi yanan kap kacak dizili değildi. Fa.! kat bulaşık çukurunun yanında, E- minenin et kıydığı tahta yerli ye-! rinde duruyordu. Üstündeki ya-! rıklar, çizikler Rabianın tek tek! bildiği yerler, Osmana Eminenin et kıymasını tarif etti. Her işinde! öyle bir şiddet, acele ve ateş vardı! ki. Vücudu gerilir, balta vururken gözleri fıldır fıldır sağa sola döner, ! içinden, yer altından çıkar gibi, Rabiayı fena halde ürküten bir homurtu çıkardı. Osnan güldü. “Kaynanamın temposü hep Fu- rioso olacak, Fakat dikkat et, kav- gaederken senin de tempon Furi- 080. Rabia artık dinlemiyordu. Onu eliiden yâkalamış, örümcekli, ka- ranlık ocağın kemerinin altındaki kuyuya götürüyordu. “Bu kuyu tılısımlıdır.,, Kuyunun mermer ağızlığı ya- nında duran ipi ve kovayı yakala- dı, kovayı kuyuya saldı. Kulağı ku. yunun ağzında, kova dibe değince çıkardığı gümbürtünün akislerini dinliyordu. “Gece yarısından sonra kırk ko- va su çekersen, kırkıncıda bir pe- ri çıkar, define getirir.,, “Ben bu sesleri hep (opera) ma koyacağım.,, “Hangi opera Osman?,, “Sana söylemedim mi? Müzika- lı bir dram yazıyorum. Adını (Tı- lısımlı Kuyu) koyacağım.,, “Beni oyuna korsan, bir daha yüzüne bakmam, Osman.,, “Oyuna değil, seni Avrupa sah- nelerine koymak isterdim, şeke- rim.,, “Haydi, yıkıl şurdan.. Avrupa- nın sahnesi de, kendisi de yere geçsin!,, Şimdi birinci kata çıkıyorlardı. Merdivenler gıcırdıyor. Perdesiz pencerelerden güneş evin her tara. fını ısıtıyor, yakıyordu. Ev bomboştu. Ona sağmen Os- man, Rabianın gözüy'e, sesiyle, tavriyle, onu vaktile olduğu gibi, içindekilerin yaşadıkları günlük hayatlariyle görüyordu. Sanki Ra- bianın çocukluk günlerine misafir gitmişlerdi. Rabianm anasiyle yattığı odada ayağı kırık bir beşik buldular Çok eski'olduğu için mezatta satılama-! muştı. Rabia durdu, baktı, Bir tür-| — ———— kal lü Emineyi beşik sallarken, ninni söylerken tahayyül edemiyordu. | Parmakları gayri ihtiyari beşiğin tahtasını yakaladı, yıvaş yavaş salladı. “Huu, huuu, huuuu...,, Yarım seslerle, çeyrek seslerle bu emsalsiz ve tatlı ninniyi Rabia | söylerken Osman hemen fesini çı- kardı. O kadar, bunun güzelliği san'atkârı büyüledi. Ve »Ra- bianm rahminde henüz şekil| almayan yeni hayat ağır ağır oy- nadı. Çok hafif, adetâ hissedilmi- yecek kadar hafif... Saklanmak is-| tiyen, korkan zavallı bir hayat damlası! Rabianın yüreği attı. Ge- be olduğunu bildi. Odadan çıkarlarken Osman: “Anneni artık hayırla, şefkatle yadet, Rabia.,, dedi. “Bundan sonra öyle olacak.,, “En son nerede gördün?,, “Tabutunda,. Üstünde bir şal, bir de işlemeli krep vardı. Koca sarıklı ihtiyarlar omuzlarında gö- türüyorlardı.,, Dizleri titriyordu. Tıbkı omuz- larında Eminenin tabutunu götü- ren ihtiyarların dizleri gibi. Fa- kat bu bir taklit değildi. Hakikat- ti. O kadar ki Osman onu merdi- venlerden üçüncü kata adetâ kol- larında çıkardı. ' İmamın odasında da bir hatıra, Rabianın hıfza çalıştığı küçük! rahleyi buldular. Aşağıdaki heye-| canı, ani zaafı biraz gecmişti, Zih- ni imamla meşgul olmağa başla” mıştı. Kaşlarını birbirine karış- | tırmış. Lâtif kontralto sesi ihtiya- rin kalın (baso) sesini taklide ça-| lışıyor, her hecede vuran ihtiraz ve taassub ateşiyle, imamın en çok sevdiği cehenneme ait âyetleri 0- kuyordu. Hayır, bu da taklit değildi. Ha- yatma ilk şekillerini veren eski kalıplardan - birine, o bilmiyerek kendini tekrar sokmuştu. O sesi, o muhteşem cehennem tarifini gece gündüz dinlemişti. O zaman mana. larını bilmediği bu arapça âyetle- rin her kelimesini şimdi biliyordu. “Türklerin erimiş bakır olduğu gün, ve dağlar atılmış pamuk gibi . O şüphesiz alevli bir a- ir... Ve mezarlarından fırla- yıp çıktıkları gün...... Gözleri yer- dem. U İ dınt Hatırladım mi şimdi? — HABER — 07K0 >ZAZEAN: —-40- Prens ömer, lokantadaki garsonu göstererek: “Şu herif kokain Akşam postar CALI İSHAK FERDİ a z KADIN /3 ) > K i T Çi i i Sİ: kl Nana. kaçakçısıdır, dedi, ondan hiç hoşlanmam.. Bu köşeye neden oturdunuz?,, Leylâ masanın altından garsona sarı bir altın göstererek : gözüyle gizlice işaret verdi. Hristo sarı altını görünce dayn- namadr.. Yavaş yavaş masanın ya- nına sokuldu.. Leylânın gösterdiği altını parmağının kıstırarak aldı.. Ve savuştü. Zeynep zeki bir kızdı.. Leylânın garsona bir sarı altın verdiğini gör memişti, Fakat, garsona gizlice bir şey ısmarladığını sezmişti. Genç kız kendi kendine şöyle düşündü: — Yengem muhakkak bana bir sürpriz hazırlıyor! Hristo ortadan kaybolmuştu. Lokantanın büyük kapısında gö- rünen Ömer bey tam vaktinde gel- di. Leylâ işini bitirdiği için mem- nundu. Prens Ömer özür diliyerek ma-! sanın başıma oturdu: | — Zavallı arkadaşımı beş yıldır görmemiştim. Babasından büyük | miras yemiş.. Fakat bütün serveti! ni kumarda kaybetmiş. Sonra Zeynebe dönerek: — Sen Abdüsselâmı tanırsın! - dedi . Haniya küçükken (Tanta) daki köşklerine giderdin de, #en orada onun kızkardeşiyle oynar- Zeynep hatıralarını yokladı: — Hatırladım ağabeyciğim! O bu kadar düşüncesiz bir çocuk de- ğildi. — Allah insanı şaşırtmasın, Zey nep! Kumar bütün Mısırın hazine- lerini bile bir anda yüutabilen bir ejdere benzer. — Sen oynamıyor musun? | — Oynuyorum amma.. Eğlence; hududunu geçmiyor. Ömer bey bu esnada masanin ö- nünde dolaşan Hristoyu görerek kaşlarını çattı: — Bu kokain kaçakçısınm hiz-| met ettiği masaya neden oturdu-| nüz canım? (Ben bu heriften hiç hoşlanmam... Leylâ, Ömer Beye döndü: | — Öteki masalar #ikışık.. Bu - rasını daha tenha bulduk, Ömer - ciğim! Onun kaçakçılığından bi - ze ne?!.. Haydi otur. keyfine bak! Ömer Bey kokainden ve koka- in çekenlerden hoşlanmadığı için, LİV N du. Zeynep mevzuu değiştirmek maksadiyle Leylâya sordu: — Bugün İbrahimden gelen mektupta bir Türk kızının İsviçre dağ sporlarında birinci geldiğin - den bahsediliyor. Bu kız İstanbul- lu imiş. Siz onu tanıyor musunuz? — Adine idi o kızın?... — Lâmjla.. — Hayır.. Tanmadım. Ömer Bey gülerek söze ka - rıştı: — Mtihar edilecek bir muvaf - fakiyet doğrusu. Dağ sporlarmı ben de çok severim amma.. Soğu- ğa hiç tahammülüm yok. Leylâ, Ömer Beyin uzattığı siğarayı aldı; — Kardeşinizin bu kızdan bahsettiğine bakılırsa, kendisiyle fazlaca alâkadar oluyor galiba!.. Prenses Zeynep safiyane bir tavırla mırıldandı: — Zannetmem, İbrahim kadın. larla meşgul olmaz. Onun en çok zevk aldığı şey, kitaptır. Leylâ güldü: — O kitaplar insana neler öğ - retir bilseniz... İsviçrede yaşıyan bir gencin kadınlarla alâkadar ol. maması için, ya çok duygusuz, ya- hut da.” gi Sözü Ömer Bey tamamladı: — Kör olması lâzım. Ve başını sallayarak ilâve etti: — Leylâ doğru söylüyor. İbra- him bu hâdiseden fazlaca bahset. mekle, bu kıza karşı gösterdiği a- lâkayı da nezaketle anlatmış olu- yor. Zeynep kardeşi İbrahimi bü - tün kardeşlerinden çok sevdiği için, onun aleyhinde fena hüküm- lere tahammül edemiyordu. Ömer Bey: — Haydi bakalım, dedi, bu ge- ce buraya neşelenmeğe geldik. Münakaşanın sırası değil. Kadehleri tokuşturdular ve iç- tiler. Leylâ Ömer Beyle konuşuyor- du. Zeynep tuvalete gitmek üzere yavaşça ayrıldı, Salonu ikiye ayı- ran camlı bölmeden öteki salona geçti, Hıristo orada dolaşıyordu. Zeynep bu tesadüften istifade etmeyi düşündü., Derhal garso - i (Devamı var) Hıristoyu gördükçe sinirleniyor - (Devamı s> nun yanma sokuldu: — Hrristo, neden yanmıza uğ ramadın? — Prensin benim hizmetimdef| memnun (kalmadığını bilmiy9i) musunuz? j — Yengem sana bir şey lamıştı!., — Sizi o mu gönderdi? — Evet.. Garson yavaşça elini koynu soktu: — O halde emaneti size ver€ yim de.. Lütfen hanımefendi veriniz. — Ben zaten bunun için gel miştim, , Hıristo, iki parmağının arasi na sıkıştırdığı küçücük bir p Zeynebe verdi: j — Aman küçük hanım, Ömel Bey görmesin. Beni havaya uçü! rur,, Mahvolurum sonra. Zeynep tereddütle paketi aldif| Ve sargısına şöyle bir göz attık tan sonra, her şeyden haberi vafil mış gibi görünerek: | — Bunun için yengem sal kaç para verdi? Diye sordu ve paketi yerleştirdi. tedarik edilen bu küçük acaba ne vardı? Mısırlı aileler arasında o #, man kokain hiç tanınmamış, yabancı bir madde idi. Leylânm (kokain Prenses Zeynep nasıl tahmin © bilirdi? - Zeynep garsondan almak istedi.. Çantasından bir * tm çıkararak: Jj — Hıristo, bundan bana ds paket al. Fakat, şimdi değil. 75 nında bulunsun.. Ben yarın dan geçerken, sana uğrar, 81” Dedi ve garsonun yüzüne katle baktı; : — Bunu nereden satm sun? — O, benim için bir sırdır”: çük hanım! Beni mazur vi) f İl , 4 4 DAF TASİMA Terirka No. 40 — Heyhat ben de öyle değil miyim. Aramızda mişareket var... — Şüphesiz! Sizin mukadderatınızın da ayni ol- duğunu inkâr etmiyorum. Fakat bizim birleşmemiz öyle bambaşka, öyle aykırı, öyle komik ki. — Evet komik ve aykırı olabilir.. Fakat ben ge- çecek günleri düşündükçe yüreğim sıkışıyor — Oh şimdiden bunu hiç de düşünüp (kendimi üzmem. Yarın neme gerek. Ben bu akşam işin alay Kr tarafını görüyorum ya... Düşünceli bir tavırla: — Bunda eğlenecek bir şey göremiyorum dadim. Neşenizi de bek yerinde bulmüyörüm. Vakit siz be- ni biç tanımıyorsunuz. Fakat hiç olmazsa ($izin ha- : yatta tecrübeleriniz var. Servetin size verdiği bir em- niyet, muharrirliğinizin size kazandırdığı bir kudret ve kuvvet var, Ne olursa olsun siz bu işin içerisinden kolayca ve zararsızca sıyrılabilirsiniz. — Peki ya siz? Gözbebeklerim derin bir yeisle kulutlanarak ya- vaş bir sesle: — Ben mi? dedim. Ben yalnızım. Yapayalnızım! Ne bir dostum, ne dayanacak bir yerim ve ne de bir ocağım var.. Beni hayata bağlıyacak (hiçbir rabıtam olmadığı gibi büyük bir felâket anında beni kurta” racak hiç kimseciğim yok. Sonra biraz daha cesaretle; — Ha.. dedim. Eğer bu işi çabucak ( bitirmek. arzu ederseniz. söylediğiniz gibi benim varlığımdan hemen kurtulmak istiyorsanız beni ortadan kaldırı- verirsiniz iş olur biter. Benim yokluğumdan endişe edecek; kuruntuya düşecek hiç kimse, hiç bir dostum yoktur, Ciddi bir tavırla söylediğim bu son ssl hemmiyetle dinledi. Sonra evvelkinden daha * daha neşeli bir kahkaha attı: — Vallah bunu hiç düştnmemiştim. Bu aki verdiğinizden dolayı çok teşekkür ederim; Bö” f sizi ortadan kaldırmak hevesi gelirse hiç z den'razı olacağınızı anlamış oldum. ğ Neşesi bana da sirayet etmeğe başlamış”? « — Şüphesiz! dedim. Fakat sizin sasi” yifi min etmek için zevcelik aşkım pek de o KA değil, i ge Kızarmış bir bıldırcını getirmekte olan Kii hizmetçisi göründü. Arif Nedret gene esi ni takınımıştı: edis ei — Kahveyi size götürmelerini Bu akşam bana ev sahibi rolü ya gideceğini düşündüm. Fakat çok Çünkü yorgunsunuz, ği “ği ğ (Devamı var)