Kardeşim Reşide |... Nasılsın bakayım? Sana epey- Ce zamandanberi uzun mektup | Yazamıyorum. Fakat vallahi ib mal ettiğimden değil... Kocamla birlikte uzun bir seyahate çıktık. Ne Izmiri kaldı, ne Adanası, ne Ankarası... Dolaş efendim, dolaş. Her uğradığımız (oyerden bire: kartpostal gönderdim... Ah, keşki | Yolumuz düşseydi ds Trabzona da gidebilseydik, o zaman görü - şecektik... Fakat, işte, gene İstan. bula dönüp demir attık... Ben de ilk iş olarak sana bu u: Zun mektubu yazıyorum... Bu se Yahatimin asıl mühim hâdisesini anlatacağım... Kimi gördüm, biliyor musun? Bizim Şayesteyi... Evet, evet.. İyi anladın. Mek - tep arkadaşımız Şayesteyi.. Hem ne vaziyette... | » Sakın “Hem de ne vaziyette!, dedim diye Şayestenin ( eskisine ağır başlılığa doğru değiş hükmetme... Bilâkis... Da - ha zıpırlaşmış... Onu, bir barda bir cambaz ipinin üzerinde gözle. "i bağlı olarak yürürken gördüm. Zaten mektepte ağaçtan ağa - Sa, pencereden pencereye geçer - di, Fakat, cambazlığa nasıl ol . koltuda başlamıştı? Hemde Ye böy, gözleri bağlı olarak. Hayli “e. Pahifet.: "Benim bildiğim, bu gibi a e A alıştırızlarmış... Halbuki biz onu yirmisine kadar gördük.. Sonra, gözden kaybettik. , d Gayet müstebit bir Arnavut Paşayla evlendi diye işittikti. onra hafifmeşrepliklerini duy - Tara İzmi gel zaman, git za - zini, adresini kâybettik Sa. Yesteciğin... > Düşün! Ona Adananın bir ba: he cambazl ık ederken rastla k benim için ne sürpriz. ' vaziyeti kısaca anlat - tim; e Ah, ne olur? Müsaade et de amin çağıralım! — de - Bilirsin ki, Adnan hiçbir arzu - önüne geçmez. al: E Peki! — dedi. ©: garsonu yollayarak, rolü iten Şayesteyi çagırttı. laşmca heyecanımızı ta- sa; tan et! Öte beri konuştuk - sonra; tün? N, oldu da buraya düş ç diy asıl cambaz oldun? — de. e İayeste gene caki komik baliy. Birin cevabini verdi. i Alak allah.. Benim bildi -| Sağl $ok müstebit bir adamdı. nasıl cambaz yapabilir? Anlatir; iç ein sıkılığa rağmen, koca - atıp duruyormuş. Nihayet, aşa şüphelenmiş.. Bir taklidi yapmış. Şa - cesaret alarak a b» evde misafir bulunan "imeğe Da doğru yü. a ii CN Na açıp âşıkına | " “ii X mi Mu. pa nasıl alışmış?.. şu müthiş hakikati farketmiş: Kocası geliyor... Hem de elinde koskocaman bir kılıç... Yüreği ağzma gelmiş... Fakat meşhur soğukkanlılığını bozma - mış... Hemen başını havaya kal - dırmış... Eller ileride yürümeğe başlamış... Odaya girince, sevgilisine, u - sulla: — Aman, kocam arkadan ge - liyor... Beni ele verme!., Ben sair. filmenam taklidi yapacağım !.. — diye fısıldayabilmiş... Fakat, kocası da arkadan gi - rince, .hiç istifini bozmıyarak pencereye doğru yürümüş... Dışarıya aşmış... Ve, kendi ta - biriyle söyliyeyim: “Nasrattın Hoca hani Timürlenge demiş ki: “ — Eğer 'bu sopayı sen de ye- sen, sen de topal olmana rağ - men benim tek ayaklı kaz gibi koşmağa başlardı... “İşte, ben de, onun gibi, Bay - ram Paşanm kılıciyle kesilmek korkusu karşısında bina dışmdaki ince pervaz üzerinde, gözlerim kapalı-yürümeğe başladım... “Eğer başka zaman olsaydı mutlaka müvazenemi kaybeder, düşerek mahvolurdum...,, » * » önyesie, böyle anlattı... zaman köndinde, müthiş birt cambazlık kudreti olduğunu anla: | mış... Aşıkı, içeride, Paşaya: — Kim 0?,. — diye haykırmış; sonra, yeni uyanıyormuş taklidi; yaparak: — Ay, sen misin, pa -| şam... Ne işin var?... — Karım buraya geldi. Fa - kat, hayret.. Bak, bak, nasıl gidiyor.. Pençereden dışarı eğilip bak Bİ mışlar. İkisi de bir sairfilmanam rk hâdisesi karşısında olduklarını biribirlerine anlatmışlar... Ve re. zalet yatışmış... Fakat, Şayeste rahat durur mu?.. Kocasından gene de kaça- rak, işte neticede böyle barlara düşmüş... Bu hikâyesini anlattıktan son - ra: — İşte kardeşim! — dedi. — cambazlığa Bayram Paşa saye - sinde alıştığımı anladın ya?... (Mektup daha da devam ediyordu. Fakat, asıl mevzu bura- da bitiyor. Arkası selâm kelâm...) (Hatice Süreyya) AKŞAM POSTASI (DARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: İstanbul 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telotoru « 23872 idöreveliân .* 124310 ABONE ŞARTLARI Türkişe © Fenebi Senelik taca Kr. 27006. Ss ayık 70 30 - Di 2.0 . 800. vayık 189. 300 K İLÂN TARİFESİ Hesret Hanlarının satırı 12,30 Aasmi ilânların 0 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası ile iü YİRMİ ak di ni mk Tefrika No. 35 Yazan: Murad Sertoğlu Ancello ve Roberto pencereden sarkarak dar çıkıntıdan ilerlemeğe başladılar. Ufak bir hata yere düşüp parça parça olmalarını intaç edebilirdi. Gaçen kısımların hülâsası Ancello ve Roberto adında iki; silâhşor kendilerine Türk süsü! vererek Rodos kalesine girmişe| Terdir. Şimdi şato zindanların- da mahpus bulunan birini gör- mek istiyorlar. Şatonun birinci şövalyesi Dobüsson o canavar ruhlu bir adamdır. Sana bunu vereceğim. Eğer ben ö- lür, yahut Dobüsson canavarınm eline düşecek olursam bu kâğıdı 0. kur, içinde yazılan şeyi yaparsın — Tuhaf tesadüf.. Ben de ayni şeyi senden rica edecektim. Ben de öyle bir mektup hazırlamış- tım. İli silâhşor da koyunlarından çıkardıkları birer zarfı yekdiğer- lerine uzattılar. Roberto sordu: — İkimizden birinin öldüğünü nasıl anlıyacağız? — Taliimiz nihayet iki saat son ra belli olacak. Birbirimizi Kanlı balta meyhanesinde bekleriz. Sa- bahın saat altısına kadar ikimiz- den birimiz orada o bulunmazsak İ muvaffak olamadığımız anlaşılır. — Pek âlâ. Öyle ise son defa İki delikanlı birbirlerine sarıla- rak birbirlerini sıktılar. Ancello: — Yollarımız zindana kadar bir. diye devam etti, Ben zindanın İ mevkiini öğrendim. Bu saatte bü- tün şatoda hareket durur. Bizim i- çin bundan mükemmel vakit bu- luhamaz. Şimdi beni takip et! Ancello pencereye yaklaştı. Hiç gürültü etmeden camı açtı, Sonra etrafa dikkatlice bir göz gezdir-- dikten sonra hemen pencereden dışarıya sarktı. Ve kenarda bulu- nan çıkıntıdan yürümeğe başladı. Roberto da kendisini takip ediyor- du. Çıkımtı hiç de rahat rahat yürü- necek derecede geniş değildi. U- fak bir müvazenesizlik ufak bi- hata insanın avluya düşmesine ve taşlar üstünde parçalanmasına se bep olabilirdi. Buna rağmen her ikisi de gö- rülmemiş bir soğuk kanlılıkla ve maharetle bu dar çıkıntıdan iler-| fi lemeğe muvaffak oldular, Bu su- retle ikinci bir odanın camına ka- dar geldiler, Ancello maharet ve süratle pencereyi açtı. İçerisini .dinledikten sonra: — Kimse yok, girebiliriz. diye fısıldıyarak içeriye atladı. Roberto da kendisini takip etti Fakat pencereden giren ay ışığının masanın üstünde duran bir şapka- yı aydınlatması üzerine ikisi de birden irkildi: — Şövalyenin şapkası! — Dobüssonun odası! Bir anda odanın her tarafıma göz gezdirdiler. Hayır, şövalyenin kendisine ait hiç bir iz yok. Ya- tak henüz bozulmamış, yalnız ma- sanın üstünde şapkası, ve uzun at- lâslı mantosit duruyordu. Roberto: — Sakın dışarı çıkmış olmasın? dedi. isi yavaş yavaş bu taş merdivenler - Milli in eek ik İm Kapıya doğru seğirttiler. l Hayır! Dışarda olamaz! Kapı içeriden iyice kilitli. Bunun üzerine gene etrafı iyice | aradılar. Fakat şövalyenin kendi- sine ait bir tek iz bulamadılar. | Ancello cebinden ufak bir mum -| la bir çakmak çıkardı. Mumu yak- tı. Mum yanınca duvarda açılmış küçük bir kapı göründü. Ora- ya doğru ilerlediler, Mum aşağıya ve yukarıya doğru yılankavi uza- nan merdiveni aydınlattı. Rober- to: — Buradan gitmiş olacak! dedi. .— Fakat acaba aşağıya mı, yu- karıya mı? Ortalığa iyice kulak verdiler.) Hiç bir ses sada yoktu. Söze gene| Ancello başladı: — Yukarıya doğru giden bu yol anlaşılan “Ağlıyan kız kulesine, çıkıyor. Dobüsson da şimdi orad altınlarını sayıyordur. Onun pe - şinde kaybedilecek vaktimiz yok. İyisi mi, biz aşağıya doğru inelim. Belki orada bizi zindanlara götü- recek bir yol bulabiliriz. İki arkadaş büyük bir itina ile JAPONYADA Hoca — Memleketimizin hudutla. rını söyleyiniz. Talebe — Bilmiyorum... Çünkü bu sabahki gazeteleri okumadım, — Demek mektep arkadaşları has. da oğluma hediye gönderiyorlar, çok teşekkür ederiz. — Tabü hediye veririz. Onun yü zünden mektebi bir hafta tatil ettiler! aldım ama — Sana bu oyuncağı bütün sene uslu dur diye. — 363 gin uslu durmağa karşılık bir tanecik hediye mi? Lr rim değe sik den aşağıya doğru inmeğe beşla * dılar. İnerken mütemadiyen du - varları yokluyorlardı. Bu şekilde bir müddet indikten sonra merdi- ven bitti, Önlerine dar ve uzun bir yeraltı yolu çıktı. Burada da Ancello önde, Ros berto arkada yürümekte devam et- tiler. Bu yeraltı yolu onlara çok w- zun geldi. Nihayet yolun düzlüğü biterek önlerine yeniden bir mer- diven geldi. Buradanda ancak on basamak çıktılar. Ve kendileri- ni tahtadan yapılmış, tuhaf dar bir odacıkta buldular. Ancello, hâlâ yanmakta olan mumun ışığında duvarda mandal gibi bir şey buldu. Bunu oynatır oynatmaz duvar bir kapı gibi açıl- dı. Ve dışardan gelen serin bir ha- va mumu söndürdü. Ancello: — Dışardayız! diye bağırdı. Evet, hakikaten dışarıda, şate- nun ve kalenin dışındaydılar. Hem de nerede biliyor musunuz? Ancello ile Robertonun ilk ta- nıştıkları gece Ancello şatoyu göz- lerken bir gölge görmüş, ve bir a- ğacın altında Roberto ile boğuş- muştu ya? İşte tamr'o ağacın dibin- de... Buradan kale eskisi gibi zülmet ve esrar içinde görünüyordu. Ro- berto: — Bu her halde şövalyenin ya'- nız kendisine ait gizli bir yolu. — Bu yolu öğrendiğimiz iyi ol- du. İcap ederse kullanırız. Şimdi vakit geçirmeden geldiğimiz yol- dan geri dönmeli, ve zindanlara gidecek başka bir yol keşfetmeli- yiz. Le İki arkadaş gene geldikleri yols” dan geri döndüler. Yeraltı tünelis ni bitirdikten sonra önlerine gene merdiven geldi. Merdivenden çık- mağa başladılar. Fakat tam yarı yola gelmişlerdi ki kulaklarına tiz bir çocuk çığlığı geldi. Ancello ile Roberto birdenbire titriyerek durdular. Birbirlerine bakışırlarken çığlık ikinci defa o larak duyuldu. ti Roberto sapsarı oldu: — Ses kuleden geliyor. Si — Evet, Ağlıyan kız kulesin « den. Fakat her ne olursa olsun ben hayalâta, hurafata inanmam. Bu sesler gökten gelmiyor. Yukarda kulede bir çocuk var. İkisi de otomatik olarak bir an- da kılıçlarını çektiler. Ve süratle yukarıya doğru çıkmağa başladı- lar. Bu şekilde ancak on basamak çıkmışlardı ki birdenbire durdu » lar. Çünkü her ikisi de yukardan aşağıya doğru süratle inen bir a « yak sesi'duymuşlardı. Ayak sesi tam üstlerine geldiği zaman kesildi. Ancello: — Dobüsson aşağıya indi. Şin- di çanların çalınmasını emrede- * cek. Çabuk olmalıyız. Bir anda gene yukarıya fırladı- lar. Beş on saniye sonra demir ka- pıları geçmişler ve yukarıda küçük odaya varmışlardı.