.severdi. | —— vesine doğru yollandı. Şevket a- ğ ş ;emsıyeıım yakalıum; eski gün- A” SF 'i.h Lw* q/%e HALİDE EDİB 7114 Evet, Türk ülkesinde, bilkassa padişahlar hüküm sürdüğü gün- lerde ruhların zincirini ancak Mevlâna Celâlettin Rumi gibi kud- retler kırabilir. Selim paşa ciga- rasının külünü silkerek cevap ver- di: “Şama giderken evimi, ailemi emanet edecek bir dosta ihtiyacım var. Dededen daha emniyetli bir dost bulmak kabil mi? (Güldü) Bugünlerde biz geçmiş günlerin debdebe ve daratını tasfiye et- mekle meşgulüz. Selâmlığı kapı yorum. Eşyasını satryorum. Müna- sip bir kiracı bulunca kiraya vere- ceğim. Kâhya Şevketten ve bir tek bahçıvandan başka uşakları da sa- vuyorum. Bostanı da kiraya ver- dim. Kiracıdan para almıyacağım amma, evin sebzesini ve yemişini bedava verecek. Arabayı... İkisini de, ve atları da sattık...,, İçini çekti. Atlarını evlât gibi “Konaktaki cariyeleri ne yapa- caksmız?,, “Hepsini azat ettim. Hepsinin esasen birikmiş birkaç parası var. Ekserisi tahsil gördü ve musikişi- nastır. Şimdiden bütün İstanbul onlara mürebbiye diye, musiki hocası diye talip. Hanım, iki yaş- İt azatlısını yanında alakoyacak..,, “Artık bol bol misafir kabul e- der, tatlı tatlı sohbet edersiniz, pa- Şâ.,, Selim paşanın dudakları büzül- dü, gözleri gülüyordu. “Bizim vaktimiz ve arzumuz uzun sohbete müsait amma, eski yârândan kimsenin kapımızı açtı ğı yok. Konağın bahçesine arada giren bir tek konak arabası, Nejat efendinin hanımının.. Fakat ben artık Sinekli Bakkal sokağındaki komşularla ülfet etmeğe çalışaca-| ğim,,, Sinekli Bakkal! Rabianın ma- hallesi... Mabeynci bir ay evvel billür gibi bir sesin Bebek koyun- da dolaştığını - hatırladı. Kendi kendisine mırıldandı. “Cifeyi dünya değil herkes gibi matlubumuz, “Bir bölük ankalarız, Kafı ka- naat bekleriz..,, Paşa başını salladı. “Rabia ile kocası da her gün bizde, Ben yokken onlar da Veh- bi Dede ile beraber bizim hanı- mı yalnız bırakmıyacaklar.,, “Fakat gelin hanımı getirmek için siz neye gidîyorıunuz? Şev - ket ağayı yollasanız olmaz mı?,, “Olur amma, ben yer değiştir- mek istiyorum..,, Elini başına götürdü. Tepesine vurdu: “Çok düşünmek, burada temiz- lik yapmak zamanı geldi, bey bi- rader. Kafamda toplanan süprün- tünün yanında Kasımpaşa çöplü- ğü tertemiz kalır.,, “—Oakşam Selim paşa konaktan yalnız çıktı, Sinekli Bakkal kah- ğa, toll.; içinde, hemen paşanın kli akkal (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) lerdeki gibi arkadan gidiyordu. .Paşa döndü, Şevkete eski gün- ler gibi gürledi: “Ben çocuk muyum ki arkam- dan geliyorsun, be herif!,, sonra birdenbire yarı tatlı, yarı müsteh- zi bir sesle ilâve etti: “Ben artık nazır değilim, Şev- ket. İnsanım;,,, Kahve hallkır, birdenbire Selim paşayı aralarında görünce çekin- diler, sıkıldılar. Fakat o, aldırma- dı. Elbet alışacaklardı. Kahvesini içtikten sonra doğru İstanbul bak- kaliyesine daldı. Dükkândan ve mutfaktan, oranın kırk senelik a- şinasıymış gibi geçti. Rakımın göz leri hayretle, korku ile birer fin- can gibi açılmıştı. Fakat mutfak kapısının dışında yaseminleri be- raber suluyan Rabia ve Osman onun gelişini o akşam tabit bul- dular. “Rakım, paşaya iskemle çıkar.,, “Bu akşam bize yemeğe gelmez misiniz, çocuklar?,, Osman elindeki kovayı bırak- madan gülerek cevap verdi: “Siz kalsanız da bizimle bah- çede yemek yeseniz... (Böğe bak- tı) Azıcık hava bulutlu.. Mutfak- ta yeriz. Nasıl olur, paşa efendi?,, Paşa, cevizin altındaki hasıra Kit c Tün ei Hü “Ben de bu dayveti bekliyor- dum, Osman efendi.,, dedi.' On dokuz Ağustosa kadar gün- ler hep böyle geldi, geçti. Selim paşa Ağustosun yirmi ikisinde ha- reket edecekti. Eski efendisine son bir nezaketi, onu cülüs günü- nü İstanbulda geçirmeğe mecbur etmişti. Evini gene donatacak, es- ki günlerin saz takımı, büfesi ol- mıyacak, sünnet düğünü yapılmı- yacak, hokkabaz gelmiyecek. Fa- kat buna mukabil bütün bunlara sarfedilen para hesap edilmiş, Si- nekli Bakkal heyeti ihtiyariyesine, mahalle fıkarasına kışın kömür, o- dun alınmak için verilmişti. (Devamı var) ) KO YAZAN: — BA4A — Leylâ gözlerini süzerek : “Yılmazcığım dedi, emin olki çok yakında seninle birleşeceğiz. Ben sözümde duruyorum. Kalbimi senden başkasına vermedim !,, "Ben, senden başkasını sevemem , Yılmaz o gece Adalar kayma- kamı Şemsi beyle klüpte buluşa- caktı. Büyükada iskelesine çıktığı za- man ortalık yeni kararmağa baş- lamıştı. İskele caddesinde müthiş bir| kaynaşma vardı.. Yılmaz sağına soluna bakına- rak İsplandid palasın önüne kadar Güzel bir tesadüf burada Yıl- mazı sevindirmişti. Kaymakam Şemsi bey, Yılmaza raslamıştı: — Uğurlar olsun yahu.. Bu ne dalgınlık böyle..? Yılmaz, arkadaşının elini sık- tr. — Vallahi kalabalıktan başım döndü.. Etrafımdakileri görmüyo- rum. — Klüpte yemek yiyeceğiz, de- ğil mi? — Telefonda öyle sözleşmiştik ya.. — O halde doğruca klübe gide- lim. Bahçe çok kalabalık. - — Prens cenıplın gene oro.da mı âcabal? — Şüphesiz.. O, klübün gedikli müşterilerinden.. — Ben onları iskelede görece- ğimi ummuştum. — Prens iskeleye her zaman inmez. O akşam nasılsa bir tesa- düf eseri olarak onu iskelede gör- müşsünüz ! Yürüdüler.. Klübün bahçesine girdiler. Cuma gecesiydi. Klüp azaları- nın birçok misafirleri vardı. Ye- mek salonu baştan başa tutulmuş- tu, ğ Yılmaz: — Oturacak bir yer bulamıya- cak mıyız? Diye sordu. Şemsi bey güldü: ÇALI İSHAK FEDDİ 3 ŞUBAT — 1935 — Bize yer bulunmaz ölür mu canım?! — Doğru.. Adalar kaymakamı olduğunu unutmuştum. Şemsi bey, Sotiri adlı bir garso- na daha gündüz talimat vermişti. Yemek salonuna girdiler ve gar sonun önceden hazırladığı küçük bir masaya karşılıklı oturdular. Şemsi bey uzaktan gelen çift- leri göstererek: — Şu kalabalığı görüyor mu- sun? - dedi - Biraz ilerideki masa- ya şimdi kimlerin oturacağını sa- nıyorsun? Yılmazın keskin bakışlı gözle- ri Leylâyı görmekte gecikmedi. — Geliyorlar.. Dedi ve önüne baktı.. Şemsi bey konuşmağa başladı: — Güzel yer intihap ettiğimden| memnunsun değil mi? — Şüphe yok., Fakat, ben sinir- lenmeğe başladım.. Hemen garso- na emret derakı getirsin. — O kadar çabuk sinirlenme canım! Bu klüp, böyle ne hâdi- selere sâahne olmuştur. Garson rakıyı getirmişti. Yılmaz önündeki kadehi durdu ve bir yudumda içti. — Şemsi bey: — Ne yapıyorsun azizim, dedi, duble kadeh hem de susuz ola- rak bir yüudumda içilir mi? Yılmaz çok dalgındı: — Kusura bakma Şemsiciğim! Çivi çiviyi söker derler... — Sen de içindeki ateşi ateşle mi söndürmek istiyorsun? Leylâ tam Yılmazın karşısında oturmuştu.. Prens Ömer beyin ar- kası Yılmaza dönüktü. Leylâ ile gözgöze gelmişlerdi. Yılmaz dişlerini sıkarak gü - lümsedi.. Leylâl süzgün bir bakışla Yıl- mazın içine uzaktan bir yığın ateş daha dökmüştü. Kurnaz kadının bu tatlIr, ezici bakışları yılmazı çıl- dırtıyordu. dol- Leylâ şampanya içiyordu. İlk kadehini Prensin kıdehm' , vurarak, şakrak sesiyle: — Şerefinize... Diye bağrdı.. Fakat kıdohî Iİ İ zına götürürken, Prensin omuzlar — rından aşırtma olarak Yılmaza bâ- kıyordu.. Ve baygın gözlerini Yıl- maza dikerek, şampanya kadehi- | ni son damlasma kadar boşalttı. Yılmaz da ikinci dublesini ay- —| ni şekilde uzatarak Leylânın '.., " refine içmişti. Zavallı Prensin bir şeyden ha- — beri yoktu.. Sevgilisi kendi şerefi- — ne içiyor diyerek kadehlerini mü- — temadiyen şampanya ile doldunl' 1 yordu. Şemsi bey: — Nasıl.. görünüyorsun? Diye mırıldanıyordu. Yılmaz: — Ona bir çift sözüm var; dedi, © bu gece bu sözü söylemek fırsa- — tını bulursam, çok sevineceğim. Küçük bir tesadüf Yılmaza yıı'- dım etmişti. dolaşan şişman bir adam uzaktan — dı.ı — Mistırli Prens bu adamı görü yerinden fırladı.. müştü. İşte Yılmaz bey bu fırsattan is- — tifade etti.. Yavaşça ayağa kalka- — rak sevgilisinin yanına gitti: — — Leylâ,. Beni neden aldattın? — Leylâ, Prensin gelmesi ihtima- - ( lini düşünerek çekiniyordu. Yılmaz teminat verdi: — Korkma.. Seni müşkül vazi" — yete düşürecek kadar duşünceıl’ bir adam değilim. Yeni âşıkın dönerken, ben de çekilip giderim- Haydi, sözlerime cevap ver: Ben! atlatmağa ne lüzum vardı? Banâ evlenmek teklifinde bulunan sert değil miydin? İ (Devamı var) KOCAMLA Z VA / ihtiyarı sükütla dinlemişti. — Sana pek çok teşekkür ederim, iyi yürekli Ah- Ve yavaşça onu daireden drşarr doöğru İterek: bak dedi. — Şu buz deryası odaları bir ân evvel mtmliı : Bu gece çok nogou_ Bu sırada bıhçedl___ ' Prens Ömer beye selâm verıyor' ö Bahçeye Çikti.. » İki dostun konuşmaları epeyce sür DE 45 Tefirka No.34 Diyerek birdenbire önünmde diz çöktü. Sözlerini daha pek iyi anlamamış ve bu hareketinin önüne geç- meğe vakit bulamamıştım. Elbisemin eteğini tutarak dindarane bir saygi ile dudaklarına götürdü. — Hanımcığım bu eve hoş geldi. Uzun yıllardan- beri beklediğimiz hanımcığımız safalar getirdi. Hiz- metçilerin en emektarı olan şu ihtiyarın bu yaptığını hanımırm hoş görsün. Şu duvarlar —arasımnda bügü- ne kadar yaşryan bütün familyanın adamları için sana hoş geldin diyorum hanımcığım... Şimdiye kadar na- sıl onların hizmetine candan ve yürekten — koştumsa senin de bütün sözlerinin başımın üzerinde yeri ola- caktır. Evimize uğurlar, kademler getirdin güzel ha- nımcığım. Bu ihtiyarın önümde böyle birdenbire diz çökerek eteğime sarılması zateni beni şaşırtmıştı. Sonra da â- detâ bir söylev kadar uzun süren bu hoş geldin! söz- leri beni adamakıllı heyecana düşürdü. Ben ki oraya nası! gelmiştim. Bir yabancıdan başka bir şey değil- dim. Aramızda geçecek küçük bir teerübeden sonra gene bir yabancı olarak oradan çıkacaktım. 'Arif Nedrete baktım. Yüzü birdenbire ciddileşmiş, M u VPW metağacığım. dedim, Sana ve ârkadaşlarına karşı bü- yük bir teveccüh göstereceğime inan, Yeni hanımlık mevkiimde benden evvel yaşryanlar gibi olmağa çalı- şacağım. Bu son sözlerim üzerine Arif Nedret kaşlarını ça- tarak yüzünü buruşturdu. Sebebini anlamıştım. Ona doğru dönerek yavasça:! — Annenizden, ninelerinizden bahsetmek istedim, Arif Bey dedim. Sonra iki ellerimi ihtiyarın omuzuna koyarak: — Sana gelince, aziz dostum, yalnız şu kadar söyliyebilirim ki bana çok tatlr bir sürpriz yaptır.Şim di küçük Samiyenin de yeni evinin en tatlı bir adamı- na karşı ne yolda teşekkür edeceğini görl. İhtiyarın her iki yanakları üzerine iri birer buse kondurdum. Zira şu dakikada kendimi iyice şaşırmış hissediyordum. Hem de şu beklenmiyen hâdiseden çabucak sıyrılmak için en iyi çare bu değil miydi? İhtiyar titremeğe başladı. Bu öpücüklerim onu adamakıllı şaşırtmıştı. Kiısılmış boğazından bir kelime kekelemeye uği raştı. Snora bu büyük heyecanına karşı imdat ister gi- bi soğuk ve sessiz durmakta olan Arif Nedrete döndü. Arif Nedret yavaşça: 0 — Hadi Ahmetağacığım. Artık çekilebilirsin dedi, Adam çıktıktan sonra bana doğru ilerledi: — Beni büyüten, hattâ babamın bile doğduğunu len şüu ihtiyara karşı büyük bir müsamaha gösteriy?” rum, Onun böyle serbest söz söyleyişine ve ken mecbur olduğumu sandığım cevaplarıma şaşmayî"“' &) Bu ihtiyar bütün ömrünü burada geçirmiştir. Ken” sini ailenin bir adamı saydığı gibi ben de onun ihti varlığına ve sarsılmaz sadakatine karşı saygı bt rim. — Bu kadar sade bir şey için özür Arif Bey. Sizi temin ederim ki şu saatte burada [9966 bu sahne bana çok tatlı bir heyecan verdi, evinize İW diğim ilk saniyede böyle bir muamele görmekle © bahtiyarım.. İçerime nüfuz etmek istiyen keskin gözlerini rime dikti, Sonra birdenbire mükâlemeyi dei!—îd" rek şöyle söyledi: d., — İşte sizin daireniz burası: Burası salon, * daki de yatak odanız, bitişikteki tuvalet kabinesi- Böyle söyliyerek salonun nihayetindeki bir bâ — Manevi babam! dedim. - (Devamı var) — dılemcfw -— — . M - ' | h'A | , $ | ıl Kap” Ş F CA yı açmıştı. Arkasından yürüyordum. Birdenbirt ıp vardaki bir tablo önünde durdum, Biraz heyecl”l’ Kü