3 ŞUBAT — 1935 .. Casusun idamı Li ; > TE KL) ill a Arada sırada, başımızı dön- Ürüyo:; yağan yağmurun kurşu- maniası içinden, yolun döne- Mecini görmeğe © uğraşıyorduk. Müfreze hâlâ görünmüyordu Nihayet, sisli manzaranın mat ini üzerinde koyu gölgeler kı- İdândr. Bu gölgeler gitgide şekil ikti- Map etti, Büyüdü. Yaklaştı.. Bü- Yüdü, Başlarında ihtiyar çavuşları ol- Mak üzere İngiliz mangası, mey- hanenin penceresi ön'ine geli. Askerler sırılsıklamdılar. Ça- Mur içindeydiler. Yerimden kalk: Kapıyı açtım. Elimle işaret e- erek İngilizleri içeriye davet et- Sıcak bir havaya ve sıcak bir içkiye o kadar muhtaç idiler- ph - İngiliz olmalarına rağmen - İlâretimi anladılar. Başlarında ça- Yuşları, içeriye girdiler; çavuş.) tülümsiyerek: — Spirits siricily prohibited! K z İspirtolu meşrubatın kendileri i- menedilmiş olduğunu söyle- istiyordu. Esasen bu ciheti #wvelce ben de düşünmüştüm. Mey üneci kadını çağırdım. On iki "lü kahve getirmesini söyle - Ün. Bu suretle hem taş atmış, hem ürkütmemiştik: Ettiği - MİX ikram, İngiliz ordusunun ni - «düm: veintizamına halel getir - emişti. - Neferler, umumi salo - , Nun ortasındaki geniş masanın et - Mfina geçtiler. Memnundular.. Biz de, çavuşla birlikte, hususi kabineye çekildik. Birer “Punç,, Umarladık. Fincanın üzerindeki ndan, İngilizlerin gözler! de duma, dumanlandı. , Ben, girizgâha hacet görmek - “izin: — Eb... Anlatın bakalım!.. - dedim . Nasıl oldu mesele? Çavuş, kıranta posbıyıkları al - | ndaki kaba dudaklarını konyak - k Saya değdirdikten sonra, yum 4 ğu ile ağzını kuruttu. Bu iş bana pek güç geldi! - dedi, Hayret ettim: — Size mi? Bu gibi işlerde pişmiş olduğu; Yeknazarda anlaşılan bir İngiliz Savuşuna, bir Alman casusunu i- *tmek güç gelsin?! Şaşılacak SY. Demek ki, ne de olsa bu Mdainın bir insani tarafı vardi... “ im “Size mi?,, sualime kar-| » muhatabım başını tasdik ma- da salladı: — Yes, sir... Vakıa ben; yirmi pr bu orduda çalışıyorum; otuz kirk casusun ca- e *tek cehennemine yolladım: Mdistanda, Maltada, Cebelütta- 3 Çanakkalede, velhasıl her yerde, her yerde nice nice adam- — haklamışımdır. Lâkin bu kurşuna dizdiğim zaman- ttirabı hiç bi dim, üç bir yerde hissetme- San idam yüzünden, bütün “Çer, müidadmca cehennem azabı itim. Herif neler söyledi bize Seniz, neler söyledi... iler Ban, Neler söyledi? - diye sor- a YO ni ya... Beni kurşuna dizecek ha- vayı tam da buldunuz. İnsan, bir centilmeni “bu gibi şeyler için,, bu kadar sıkıya sokar mı?.. Edep- sizler, ahlâksızlar, namussuzlar!... Esasen denaetin bu kadarını an- cak siz İngilizlerin yaptığını öte- dön beri bilirim. Mademki idam edileceğim, divanıharp hapishane- sinin avlusu ne güne duruyordu ki beni taaa kilometrelerce uzakta- ki “Boldr,, e kadar götürüyorsu- nuz! Bu yağmur altında, çamur- lar gırtlağıma kadar çıkıyor! A- yıp!! Ayıp!! Allahtan korkun be... Bu ne yollar böyle... Bu ne'yağ- mur?... Bu ne çâmur!! Çavuş, bir yudum punç daha içti, Devam etti: — Evet, durup dinlenmeden tepeden tırnağadek donattı bizi... Onu dinledikçe yüreğim cız edi- yordu. Nihayet dayanamadım: Kendisine dedim ki... Puncundan bir miktar dahn iç- İ Hive: —.... Kendisine dedim ki: (Çeneni kıs, it oğlu it! Hergele oğlu hergele... Ulan aklın fikrin, edebin, hayan yoksa; insaf, mer- hametin de mi yok?! Düşünsene ki bu yağmur, bu çamur altında bi. zim vaziyetimiz seninkinden de berbat. Sen bu musibet yölu yal- nız azimet olarak katediyorâin; halbuki bis gidip gelme.. Daha buradan dönmemiz de var.) Puncunun son Yudumunu da içti; ç — Evet, böyle söyledim ve onu babetettim “Sir,,!! Ben böyle de- dikten sonra sözüme karşılık söz bulamadı, Bir daha ağız açmadı. NAKİLİ: (Vâ- Nâ) US Haftalık Dergi Pek yakında çıkıyor MUTLAKA EDİNMENİZ LAZIMGELEN BiR MECMUADIR Bütün sayılı kalem sahiplerinin yazılarım bu dergide bulacak- HABER AKSAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi ; istanbul MABER Yazı işleri telotonu - Y3A?2 igderevelân : 24310 ABONE ŞARTLARI Türbiye Ecnebi Benek 14094r. 27004. 8 aylık 3 öyim * aylık İLÂN TARİFESİ Vearet anlarının satırı Resmi ilânların 10 Kuru Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Tefrika No.29 “Yazan: Murad Sertoğlu Cem sultan geniş, kuş tüyü yatağında gözleri kapalı yatıyor, fakat uyumuyordu. A!. Ne 0?. Pencerede birdenbire bir gölge belirdi. Geçen kısımların hülâsası Şimdi Vatikanın o hekimbaşısı Fariyani Borjiyanın öldürdüğü rahibi konuşturarak katili bula caktır. Gene ayni akılları şaşırtan 80- ğuk kanlılıkla parmağındaki yü- züğü zehirli iğne kısmı dış tarafa gelmek üzere çevirdi. Ve papa- nin hemen yanı başında yer aldı. Eğer rahip kendi ismini söyler- se, zehir saçan, ve değil bir insa- nı, kocaman âzgın bir boğayı bile! gık dedirtmeden yıldırım çarpmış gibi öldürmek iktidarnda olan iğ- neyi evvelâ papaya, sonra da he- kim başı Fariyaniye batıracaktı. Bunlar öbür dünyayı boyladık tan sonra işin içinden daha kolay lıkla çıkabileceğini umuyordu. Fariyani ağır ağır kollarıaı sı- vadı. ölünün upuzun yattığı mer- mer masaya yaklaştı. Vetam kal binin üstüne içi delik uzun huni biçiminde bir bıçak sapladı. Son- ra itina ile hazırladığı ve içinde koyu yeşil bir mayi bulunan kü. çük bir şişeyi eline aldıktan son- ra etrafındakilere döndü: — Şimdi dikkatli olun! Ben bu mayii buradan ölünün kalbine a- kıtır akıtmaz ölünün ade'eleri takallüs edecek, Ve bize hayatın. da söylemek istediği halde söyli- yemediği son cümleyi söyliyecek. Bu cümleyi dikkatle dinleyin Ve siz kâtipler bu cümleyi derhal no- tedin. Çünkü ölü bir daha bunu söyliyemiyecektir. Nefesler kesildi. Gözler büyüdü. Yüzler sarardı. Ve Fariyani yavaş yavaş elin. deki şişeyi bu huniye döktü. Birdenbire odada hazır bulu- nanlar dehşetle geriye fırladılar Mermer masanın üstünde upuzun! yatan ölü birdenbire (o kımıldadı. Kalemi halini almış olan parmak- ları oynadı. Bir anda ellerini kal-| dırarak başını tutu. Ve ölü kafa-! nın ağzı açıldı, Etleri çekilmiş ve uzamış dişleri aralandı. Ve insa-' na derin bir mezardan geliyo:muş! hissini bırakan korkunç bir ses yükseldi. Ölü konuşuyordu... , ş » Bu tüyler ürpertici sahneyi bir an bırakalım her tarafı karanlık, ölü bir sessizliğe bürünmüş Vati- kanm boş koridorlarmdan geçe- rek Cem Sultanın yatak odasına! girelim. Cem Sultan geniş, kuştüyü ya-| tağma sırtüstü uzanmış, gözleri! kapalı yatıyor, fakat uyumuyordu Bu anda acaba neler düşünüyor? Aklından neler geçiyordu? | Bu sualin cevabı çok basittir.| Her zaman olduğu gibi vatanını ve sevgilisini. Perdeleri açık duran geniş pen-! «eresinden bol bir mehtap içeri gi- riyordu. Ve ipek halılara çarpan hu ay ışığı orada garip parıltılar vücuda getiriyordu. Pırıl pml yanın çek hatları birdenbire iki siyah hat katetti. Pencereye bakalım.. Evet, evet ya: nılmıyoruz.. Bu hatlar, üst kattan sarkıtılmış bir ip merdivene çok benziyor. İ İşte, ilk önce bir ayak, sonra ö- bürü, dizler, kalçe, vücut, kollar, ve baş... Bu ip merdivenden aşa- ğıya doğru biri iniyor. Kim acaba bu? Pencerede bir tıkırtı. Cem hemen gözünü açtı, Pence- renin dışındaki hayali gördü Fa- kat ürkmedi. . Yatağından kalktı Pencereye doğru ilerledi. İçi heyecanla kabarıyordu. Yok- sa.. Oluyor muydu? Çünkü, şunu da haber verelim ki, Cem, el altın- dan kaçabilmek için durmadan fırsat aramaktaydı. Buna birkaç defa teşebbüs edecek olmuş, fakat vaziyeti müsait bulmadığından muvaffak olamamıştı. Sonra biraz da kaçmayı nef- sine yediremiyordu. Koca Cem Sultan bir hırsız gibi kaçsın?.. Bu- nu düşünmeğe bile tahammüt e- demiyordu. Fakat asıl korktuğu! şey, kaçmağa muvaffak olamadan yakalanmaşıydı. . Onun için şim- 'diye kadar yanımdaki adamların bütün tekliflerini reddetmiş, ve yakalanamıyacakları yüzde yüz! temin edilmeden firara teşebbüs etmiyeceğini kat'i bir lisanla söy- lemişti. İşte Cemin aklma gelen gey buydu. Mükemmel bir firar plânı nın hazırlandığını zannetti. Heye-' canla camı açtı. Orta boylu ve| maskeli olan bir adam derhal içe| riye atladı. Cem bu adama dikkatle baktı. Fakat mehtabın gündüz gibi ay- dınlattığı odasında bu şeklin ki-| me ait olduğunu kestiremedi Yabancı yavaş, fakat kat” bir — Hey! Arılarımı nereye götürü- yorsun? Erkek — Sana bir hediye vermek istiyordum. Fakat vermek istediğim | hediyeyi almağa bütçem müsait değil, | bülçemin duk i Manasmı bilmemekle müsaade ettiği hediyeyi de yörmüya ti v yürüyüşle ocağa doğru ilerledi. Belinden ince meçini, güzel bi: ka- dımı andıran saçlarını tutan geniş kenarlı şapkasını çıkardıktan son- ra ocağın üzerindeki mumları yaktı. En sonra yüzünü tamamiy- le gizliyen maskeyi de çıkararak Ceme doğru döndü. O zamana kadar hiç istifini boz. madan kendisini seyreden Cem, birdenbire: — Lükres! Diye haykırmaktan kendisin! as Jamadı. — Evet, benim! nasıl, beni hiç beklemiyordunuz değil mi? — Hakikati isterseniz, kat'iy- yen... — Dairemi sizin yatak odanızın üstüne naklettim. Bir de sağlam ip merdiven tedarik ettim. İşte hepsi bu kadar.. — Doğrusu çok cür'etkârsınız... Bu kadar büyük tehlikeyi göz al- dığınıza göre, her halde bana söy- liyecek mühim sözleriniz var Bi. liyorsunuz ya, yanıma papanın hu- susi müsaadesi olmadan girenin cezası... Lükresin kaşları hiddetle ratıl dı: — Evet, biliyorum.. İşkencesile idamdır. Fakat ben buna rağmen girdim işte.. Cemle Lükres karşı karşıya iki alçak sedire oturdular. Lükres çabuk bir hareketle sır- tındaki deri ceketi ve pantalonu çıkardı. Ve teninin şeffaflığını aynen aksettiren çok dekolte ince beyaz ipe k bir ropla kaldı. Lükres, kardinal Rodrik Borji- yanın kızı olan Lükres, bu sıralar- da cidden fevkalâde güzeldi. Da- ha kendisini bin bir türlü keyif verci zehirler, içki ve suiistimal- lerle harap etmemişti. Gençliğin, güzelliğin, zerafetin bir şaheseri addedilebilirdi. Yalnız gözleri ne kadar çok güzelse, bakışları da o derece baş döndürücü, fakat ayni zamanda ürkütücüydü. — Neden sana geldim? Biliyor musun, Cem? dedi. Cem Sultan birkaç defa Lükres- le görüşmüştü. Fakat bu görüzme- İeri hiç bir zaman ciddiyet hudu- dunu aşmış değildi. Bundan do- layı Lökresin böyle gece yarısı, yalnız başma, çok dekolte ve mer- mer vücüdunun bütün iç çekici hatlarını belirten bir ropla yatak odasına gizlice gelmesi ve ona tu- haf tuhaf bakarak çok içten ve samimi hitap etmesi onu şaşırt- mıştır. j Maamafih kendisini tuttu: — Neden? diye sordu. ğ — Sen hakiki ve büyük bir sair- sin, Çok uzakta, ve senin için ar ık erişilmez bir mesafede bulu» nan vatanına hasret çekiyor, vata nın, kendi kara bahtın için çok iç- ten ve güzel şiirler yazıyormuşsun, beraber, bunları senin ağzından duymağa geldim. - (Devamı var) LR Amin aaa YE e RR vE 5 —