28 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

28 Ocak 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ei DIY HALİDE EDİB ekli ib ral 10 o “Bu dalgaları martta görmeli Rabia. Kudurmuş gibi kafalarını kayalarda parçalarlar. Öyle ya- “man bir saldırışları, ahenkleri var. dır.,, “Bir gün sakin, telâşsız bir şey- den hoşlandığını işitmedim, Os man.,, “Sükün? Sükünun denizde ne işi var? Düşün, kimbilir üstünde kaç milyon adam ölmüştür! Kim- bilir şimdi üstünde kaç milyon a vare, ceselsiz ruh dolaşıyor...,, Osmanın, elleriyle havayı gös tererek, sırf şairane bir lâf diye söylediği bu sözler, Rabianın mu- hayyilesini harekete getirdi. “Buraya geleli perşembe, pazar- tesi ölülere (Yasin) okumağı bite unutuyorum.,, “Ölülerle senin ne alış verişir var, Rabia. Sen diriler için oku yorsun... Sen...,, “Her sabah namazından sonra inşallah denizde ölenler için ay- rı bir (Yasin) okuyacağım.,, “Rabia Rabia, bu eski, bu ölü şeylere zene dalma...,, Fakat Rabia onu artık yordu; Hafızasında solan eski sev-! gililer, “eski şeyler dirilmiş, onz sitem ediyoflardı. Etrafını sev- melr, etrafını düşünmek, bu Dede- nin bilerek, wfevfiğin. bilmiyerek ona göreiliği biricik-hakikat.. Bi ricik insana sükün veren, hâz ve ren şey. Halbuki o, tam bir aydır hep kendisiyle, kendi saadetleriy- le meşguldü. Bu sabah o saadet Rabiaya biraz bayat, biraz tatsız geldi. Ölülere yaşamanın o kadar iyi bir şey olmadığını anlatmak. on-. ları teselli etmek istiyormuş gibi. | hafif hafif sallanarak, gami: ve derin bir sesle: “Yeryüzünde hayat bir oyun... diye başlıyan âyeti okumağa baş- ladı. Evlerine bu ağır hava içinde döndüler, Evin önünde Osman ka- rısının kolunu çekti: işitmi-| “Gel, şu çamların altına gide lim.,, “Sen git, yaprakların üstüne u- zan, dinlen Ben gelirim. Osmanın altındaki çam iğnesi tabakası ısınmış tuğla gibi sıcak tı. Üstündeki yeşil gölgede bile se rinlik yoktu. Öğle yaklaştıkça, sı caklık, ateşli bir nefes gibi hava- yı, yeri ısıtıyor. Osman arka üstü uzandı, gözlerini yumdu. Dalarken uzak bir araba sesi işitti. “Mek- tebe olacak.,, diyerek uyuya kal dı. Epeyce uyumuş olacak. Biris yüzüne bakıyormuş hissiyle silkir di, uyandı. Rabia başucunda du- ruyordu. Arkasında siyah ipek kar. şafı, elinde çantası, resmi ziyaret- (Nakil, tercüme ve iktibos hakkı mahfusd yr.; Dün gece kalbi tutmuş. Beni istiyormuş.,, “Bahane!,, Osmanın yanına çömeldi. An- lattı. Sabiha hanımın hastalığına, aldıkları fena bir haber sebeş ol “muş, Hilmi, yazı Lübnanda geçir- mek için validen izin almış Tev- fikle beraber ailesini götürmüş Fakat oradan Avrupaya kaçmış araba yollamış. Bir Fransız vapurunda ona yer tes| min eden kadın kılığında vapura kaçıran 'ievfik imiş, Zavall, S- biha hanını, az daha kederinden ölüyormuş Çünkü Hilminin cülüs. ta affedileceğinden eminmiş .. Miş miş, “Baban da kaçabilmiş mi?,, “Hayır. Rabianın eski çarpık tebessü- mü, Kaçmak şurda dursun, Tev- fiği Hilmiyi kaçırdı diye Taife kalebent yollıyacaklarmış. Çar- pık tebessüm daha derin. Zehir gibi acı. Osman doğruldu. Kolları siyah bohça çarşafı sarmak istedi. “Ne vakte kadar senin bıban | Hilminin yüzünden ceza göre cek?., Kız, omuzundaki kolları bil- miyerek itti, Kalktı. Acı çizgiler dudaklarının etrafında silindi. “Teyfik Hilmi beyi çok sever Sevmek demek, sevdiği şey için ceza görmeği göze almak demek- tir, Osman! Kimbilir şimdi onu kaçırdığınz. nasıl sevinir. Ok. iyi etti de yaplı...,, Tevfiğin fedakârlığını güzel bulmuş, sevmiş, sevinmiş... Fakat gergin yanaklarına uzun kirpikle- rinden damla damla yaş akıyor. “Ben de gelirim. Seni yollayamam, Rabiam.,, “Hayır, hayır. Ben bu akşam Sinekli bakkalda kalır, yarn erken gelirim.,, Gitti. Osmanın içi hiddetle ka- rışık bir teessürle doluydu. Bebek- teki sayılı saadet günlerini bu vak'a artık kapatmıştı. (Devamı var) yalnız i HABER — Akşı YAZAN: MAMA 5KOALI KAD İSHAK FERDİ Tevkifhanede kavgaya tutuşmuşlar. Ziya: “ Bu kahbenin sözlerine hâlâ inanıyor musun ?,,dedi..Leylâ atıldı: “ A sersem, bizi mesud gördükçe, le ağ çatlıyorsun, değil mi ? güneş , Şakir, Leylâya cevap vermeden duramadı: — İşte, başını yaktığın adam..! O zavallıyı da aldatmışsın! Ne | yazık ki, ben senin içyüzünü bu -| raya düştükten sonra öğrendim! | Leylânm başı dönmeğe başla - maştı: — Aman yavrum, bu ne ciddi - yet! dedi - Sen de o sersemin lâf. larına mı kapıldın? O, her gördü- ğü kadından aşk dilenen, hemen evlenmeğe kalkışan bir budala - dır. Şakir kaşlarını çattı: — Hiç de budala değil. Ben - den çok akıllı.. Benden çok oku - muş. Kibar bir aile çocuğu. Artık bu lâfları bırakalım, Leylâ! Ben her şeyi öğrendim.. Bundan sonra hiç kimsenin yardımını istemiyo. rum. Ne senin.. Ne de Yılmazın. — Sen çıldırdın mı, Şakir? Ben senin için hayatımı tehlikeye koy dum.. Ona bir fenalık yaptımsa bile, bunu senin için yaptım.. Se- nin aşkın için! — Ne demek istiyorsun? — Ziya o gece bir haydut gibi evimize geldi.. Seni öldürmek is- tiyordu. Allah bana dünyada se. nin ölümünü göttermesin..Salie — ciğim! Böyle bayağı ruhlu bir a - damı.. Seni ve beni öldürmeğe gelen böyle bir serseriyi polise teslim etmeyip de ne yapacak - tm? Ben onun başını yakmadım. O, kendi başını kendi eliyle ya - kan bir budaladır. Madem ki onu reddetmiştim. Benim peşime ne - den düştü? Zorla güzellik olur mu hiç..?! Ben namuslu bir kadınım. Onun bütün söyledikleri iftira- dan başka bir şey değil. Saadeti- mizi çekemiyor.. Anladın mı? Bu sözler Şakirin kıskançlık damarları tutuşturmağa kâfi gelmişti, — Demek ki hâlâ seni seviyor... Hâlâ sandetimizde gözü var ha..? Diye mırıldanarak yumrukları - nı sıkmağa başladı. Şakir cahil bir gençti.. Muhake. | mesi kıt, uzağı görüş kabiliyeti hemen hemen hiç yoktu. Leylânın İY 7. şeytani zekâsı karşısında, görünce eriyen bir kar yığını gibi çarçabuk eriyivermişti. Leylâ etrafta dolaşan mevkuf. lara birşey sezdirmemek için, ge- tirdiği pasta paketini açtı: — Haydi arkadaşlarma birer tane dağıt... Şakir paketi eline aldı, o sırada yanından geçen bir daire vezne - darına: — Buyurun beyefendi! Diyerek paketi uzattı. Veznedar şen bir adamdı: — Aman oğlum, burada böyle şeylere ağzımız alışmasın.. Sonra her Zaman isteriz. Diye söylenerek elini pasta ku. tusuna uzattı. Bir pasta aldı. Zi - ya da bü esnada yanlarına yaklaş mıştı.. Veznedar uzaklaşırken, Ziya, Şakirin kulağma şu sözleri fısıldadı: — Aşifteyi hâlâ dinliyor mu- sun? Herkes uzaktan size baka - rak için için gülüyor! Şakir cevap vermedi.. Pasta kutusunu Ziyaya uzattı. | Mühendis Ziya başını sallıya - | rak ellerini pantalonunun cebine soktu: — Bene bakpenimgetiediği şe.| yi ağzıma sokar mıyım? Allah e. sirgesin.. Şakir birden parladı: — Ey.. Yeter artık. Aşifte.. kahpe... Başka lâf yok mu be..? Ziya birdenbire şaşalamıştı, Şa- kirin Leylâyı görünce (o bu kadar çabuk irkileceğini ummuyordu. — Ay, ne çabuk değiştin, bira- der? Biraz önce sende benimle beraber atıp tutuyordun! Leylâ atıldı: — Kaç gündür onu iyice dol - durmuşsun! Elbette atıp tutacak. tı, Fakat, şimdi hakikati anlayın. ca... Ziya gözlerini açtı: — Hangi hakikatten bahsedi - yorsun? Hepsi yalan.. Hepsi ifti- ra... Burada da m aynı siyaseti kullanacaksın? Leylâ kendini müdafaa ediyor - — 0 gece beni ve Şakiri öldür meğe gelmedin mi? Bunu ini mı ediyorsun? Bizi mesut gördük ği çe Ey çatİryorsun, de gil mi? Ziya dişlerini sıkarak gülümse | di: — Allah saadetinizi sr... Sonra Şakire dönerek: — Yarın sen de anlarsın, onu ne mal olduğunu... Diye mırıldandın... Ve yürüdü Şakir: — Çok oluyorsun artık.. 4 Diye bağırdı. Fakat, Ziya kov" şun öte baştna gitmişti. Bu sırada kapıda duran gardi * j yan da Şakirin yanına yaklaşs * rak: dj — Tevkifhanede — olduğunu?! unutmayın, şoför efendi! Çattığı * nız adamı biz çok iyi tanırız. / ya beyin mertlikte ve kibarlıkt# eşi yoktur. Onu gücendirmeyin! “ Dedi. Şakir gardiyana bir past? : i uzattı, gl Gardiyan: z — Yasaktır, dedi, yiyemem Mevküflardan bir şey aldığım" görürlerse, cezaya çarpılırım. Şaki gülümeiyavalr beşine teri N lâya çevirdi: — Amma da doğru adam. Har reti Nuh zamanından kalmış ol* İ il malr. Leylâ hiddetinden titriyordu. e — Gördün mü şu edep! yaptığını..? Kendi kabahatini ört | mek için, herkesin üzerine avuç # vuç çamur atiyor. Allahaşkma kirciğim, ben gittikten sonra, ağzımın payını ver! Şakir gözünü, Leylânm gözün İ dikmiş, mütemadiyen siyaras çekiyordu. — Bana bak Leylâ! Sen bir 4”. ha buraya gelme..! Mektupla ye nuşalım. Burada da başım bali girmesin. Kendimi kaybedip herifin kafasma bir şey vur rum... Bir belâdan * kurtulı ikincisine çatmıyalım. arttır * |, (Devamı var) . | lerinin kıyafeti. Bu siyah bohçaya benziyen siyah katların arasında yüzü, şakaklarma doğru çekilmiş gibi, dudakları kısılmış. “Nereye gidiyorsun, Rabia?,, “Sabiha hanım, kâhya kadınla GE WA. İŞ| Terirka No.28 — Haği hadi bir çocuk gibi konuşuyorsunuz, Ha- ni şu haksız yere azarlanan, sonra barışmak için şe- kerleme verilen çocuklar olur... Şekerlemeyi alacağı yerde suratını asarak gider bir köşede somurtarık , oturur. Yüzümü buruşturmaktan kendimi alamıyarak sa- mimiyetle söyledim: — Arif Nedret biraz sert, biraz da kekre bir şe- kerleme. — Hindistancevizi ve kestane de sert ve kekredir. Fakat bu sertlik ve kekrelik onları seve seve yenmek- ten bizi alıkoyamaz. Muannidane yüzümü ekşiterek: — Benim iştiham yok. — Pekâlâ. Ben sifre bir iştiha fâcı vereceğim. Bütün bu sözler 8yle hafifçe, öyle tatlı ve şefkatli bir edâ ile söylenmişti ki içerimde hâkikt bir #ükün hissetmeğe başlamıştım. Bu mert, bu baba adamın karşısında Arif Nedrete olan acı duygular azalmağa | başlamıştı. Masası: üzerindeki açık dosyadan bir mek- tup alarak bana uzattı, — İşte dedi. İştihanızı açacak bir ilâç. Birdenbire gözlerim karardı. 'Titremeğe başla- dım. Mektuptaki yazılar soluktu. Fakat ben niye bu sevgili yazıları tanımıştım, Boğazım sıkıştı: — Annemin mektubu? dedim. — Evet Vacibe hanımın manevi babanız Şekip Esada yazılmış bir mektubu. Bu kederli, fakat ailenin çok sevgili ve aziz hatıralarını kurcalıyarak sizin ev- İât sevgisile dolu yüreğinizi muazzep etmek istemez- dim. Pakat noterlik vazifem bugün şu dünyadan çe- kilmiş kimselerin isteklerine hürmet ettirmektir. Şuna inanmız ki müâkul bir sebep olmaksızın Arif Nedretin karısı olmak istememeniz annenizin hatı- rasına hürmetsizlik olacak ve onun arzularına karşi gelmiş olacaksınız. — Annem bu genci tanıyor muydu? — Evet Kollejde iken anneniz bir kaç defa onu görmeğe gitmişti. Arif Nedret bunu unutmuştu... O- kuyunuz: Bu evlenmeyi annenizin ne kadar şiddetle istediğini görecek ve anlıyacaksınız. Uzattığı kâğıdr parmaklarım titriyerek aldım. — Annemin manevi babama yazdığı bu veahre” mektubu okumak bilmem ki doğru olacak mi? — Anneniz bu mektubu korkunç ölüm iel kanatlarını açtığı sıralarda yazmıştı. Şu wektWf cücuğunun,sevgili evlâdının birdenbire dü.., ada rasız, ığınaksız, yapyalniz kalacağını gören m bir annenin dilekleridir. Şekip Esada sizi ol için yalvarıyor. Eğer ailelerinin insafaızlığı ol” il dı kendisinin sizin babanız ve tabii hâminiz ol#" söylüyor. Sonra Arif Nedretle siz vliyüdüğünü “a ralarda biribitinize ne gözel uyguri bir çift ol8 ei görerek kurdukları istikbal projelerini hatırla ii Okuyunuz kızım. Kendinizde bu söyledilderi cekşiniz, Annemin bu sevgili mektubunu nasıl La yyl e heyecanla okuduğum tahmin edilebilir. thsa” dediği gibi yazılmıştı. Mektubu bitirdiğim vakit iri gözyaşlart yanı” rım üzerinde yuvarlanıyordu. piri Noter bu heyecan ve teessiirtime hürmete” dakika sustu. Sonra yavasca sordut — Şimdi ne karar veriyorsunuz? (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: