Bir konversasyon Kozmopolit hikâye — Bonjur monşer! — Bonjur maşer! — Komsi komsa... Evü? — Assemal.., — “Assemal,, mi dediniz, ma- #r?.. Niçin?... Neniz var. — Büyük bir dezagreman! —A... Mon dyo... Ne oldunuz? — Nemelo dö mandepa... — Medit donk... Mesele nedir?.. — Adnandan ayrıldım. — Tyen!?... Kocanızdan mı ,ayrıldınız?... Pah... Tampi purlüi.. Zaten Adnan idyonun biridir... , “> Evet... Tipik bir idyo... Bu ün çok dezanşanteyim. İ — Bünun için trist olmanız lâ-| 2m maşer... O kontrer, - Sevinme-| isiniz! İl nö fö pasanfer... Sö ay-| Yeke, — Ayrıldığım için jömanfiş, bu ayrılmanm - Nasıl derler Türk- Şede?. Şeklinden... Şeklinden mü- tetasirim.. — Şunu bana rakonte etsenize Müşer... — Anlatmağa değmezki... Sa Mevu palapen!... Bundan sonra) ar, karıların “nefes alıyor - » diye bırakıp giderlerse şaş - Yacağım doğrusu... > Kih kih kih kih... Çok oriji- MAİ öylediniz... Kih kih kih kih.. “e DE *. # 11 mayi Öyle mi?.. f — Nefes aldığım içi i Fakat onun gibi ağar ei rkeriağ otomobil aldığınız | — Hayır... i — Apartımanı sattırdınız öy- eye... — Me no... — Misafirlerin yanında koca - Muza dayak mr attınız yoksa?... — Jame dolâvi... Bunlardan daha basit, daha ehemmiyetsiz *ey imajine edemiyorum maşer... Bi ha ha ha anladım, anladım... ir le arkadaşınızın evinde sanızdan habersiz birkaç gün Misafis kaldınız galiba?.. >— Yok maser, yok.. Daha e- hemmiyetgiz, çok ehemmiyetsiz... — Bunlardan ehemmiyetsiz ol. mMaşer.., > İşte bukadar ehemmiyetsiz tey için röproşe edildiğime ü- #ülüyorumya,.. — Ay.. Çok merak ediyorum en Medit donk.. Mesele ne- iş Rakont, Evveliçi gün. sonra eve döndü, halbuki her Saman akşama doğru geliyordu... Düz aktinden evvel eve gel - > ne nözakets'zlik.. ie Rae güya... Karyola bire € ediyorum monşer... yatak odasındaydım.. da yatıyordum... Birden içeri girmez mi? içeriye mi gir. Sabr dön. Kel brötalite.. ». Kocam, öğleden bi. | — — Ah sormayın monşer... Bu adamda edöksyon yok ki... — Bu, mal edökasyon değil; enfekt birşey... Absord birşey... Kapıyı vurmadan karısının yatak odasına girmek!. Tüylerim ürpe - riyor, tüylerim ürperiyor... Peki girdikten sonra ne yaptı bu adam.. — Evet girdi... İçeriye deli gi- bi girdi, Beni şöyle baştan aşağı- ya kadar süzdü sonra.... — Evet sonra?.. Kontinoe donk! — “Teessüf ederim size,, dedi ve çıktı... Gitti, — Hepsi bukadar mı?.. — Bu kadar... Bir daha da eve dönmedi ve boşandık. — Acaba ne için sizden ayrıl dı, siz buna ne dersiniz?.. — Bilmem vallahi.. Yanımda iki erkek arkadaşım vardı, yatak. ta şakalaşıyorduk. Ona mı kızdı yoksa?... — Yok canım bu adam da ar- tık fo değilya... — Vallahi bu meseleye aklım ermedi gitti monşer... (Vâ — Na) Ölen bir genç sporcumuz samiiy Kulübünün ye - tiştirdiği kıy » | metli güreşçiler. | den Nusret E - renköy sanator - yomunda dün - yaya (gözlerini kapamıştır. Arakadaşları arasmda ki. barlığı ve ne - zaketi ile tanınan Nusret güreşi çok severdi. Ve güreşte de bü - yük bir istidat gösteriyordu. Fa - kat ölüm, bu genci sessiz, sadasız arkadaşlarımın arasmdan çekmiş, almıştır. Ağabeyisi Salihlide diş tabibi Natık Nureşe ve ailesine samimi taziyetlerimizi bildiririz. İ Çok temiz pırlanta tek taşlar On kıratlık bir çift pırlanta tek taş küpe ile beş kırat pırlanta cek taş yüzük Bedestanda teşhir edil. mektedir. Bu ayın otuzuncu per - şembe günü saat ikide müzayede ile satılacaktır. HABER AKSAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi; Istanbul HABER Yazı işteri telofonu » 31872 idare ve vân 24310 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 27006. 720 . 1480 » 300 © İLÂN TARİFESİ Ticaret iânlarının satırı 12,80 Resmi ilanların 10 Kurustur. Hasan Rasim Us İ Sonra Süleyman efendiye sordu: İ bu parayı bana vermiyecek olur. | Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Tefrika Ne.23 Yazan: Murad Sertoğlu — Babam papa amma ben papaslardan nefret ederim. Bunların itiraf dinlediklerine bakmayın Çok geveze insanlardır. Başka? Geçen kısımların hülâsası Cem Sultan Romada Vatikan sarayında muhteşem bir daire. de yaşıyor. Fakat mahpustur., Papa sekizinci İnosan'ın ölmek üzere olduğu bu sırada nedim- lerinden birile konuşuyor. eler söylüyorsunuz? Allah göstermesin, sabredin, daha biraz, her şey düzelir inşallah. — Bunda düzelecek birşey yok. Ben hırsımın kurbanıyım. Ah ne olurdu, seni dinleseydim. Ve al - çak Rodos şövalyesi | Dobüssona kendimi teslim etmeseydim. Ken- dimi bu köpeğe teslim etmektense ağabeyimin atları tarafından çiğ- nenmek benim için bin kat daha hayırlı ve daha iyi olurdu. İntiha- rm günah olduğunu bilmeseydim. allah kendi kendine kastetmeği yasak etmeseydi şimdiye kadar çoktan kafamı bu soğuk (taşlara çarpa çarpa parçalar ve ölüme ka- vuşurdum. Cem Sultan bu sözlerden sonra ayağa kalktı. Yavaş yavaş pence- reye yaklaştı. Hâlâ için için kay- nıyan ve uğuldayan şehire baktı Dananın hali naarl? — Doktorlar ümidi kesmişler. — Acaba ölmüş mü? — Hayır, henüz ölmemiş. Fa- kat öldü sayılabilir. Eğer ölürse muhafızlara tenbih ettim, bize ha- ber verecekler. Bu dairenin tam üstündeki oda- da da şöyle bir manzara geçiyor- du: Otuz beş yaşlarında görünen, fakat daha genç olduğu anlaşılan bir adam, geniş bir koltuğa otur- muş, karşısında siyah elbiseli, kü- çük siyah şapkalı ve siyah bıyıklı bir adamla konuşuyor. Şimdiden haber verelim ki bu koltuğa otur- muş, ve ayak ayak üstüne atmış olan adam, Papa Sekizinci İnosa- nım oğlu Françesko Sibo'dur. Bu adamm asık suratına bakar- sak, babasının can çekişmesinden mütevellit hiç bir teessür duyma- dığını görürüz. Bilâkis gözleri hırs ve memnuniyetle parlıyordu. E - sasen aşağıya doğru kıvrılmış kı sa ve ince bıyıkları, kalın dudak lar ve patlak gözleri kendisinin mütereddi bir insan olduğunu he- men belli ediyordu. Konuştuklarını dinliyelim: — Elli bin altın isterim. — Burası kolaydır senyör. Yal- nız dediğim gibi ilk önce işin ya pılması lâzım. — Peki, ya iş yapıldıktan sonra sanız? — Size daha evvelden istedi- ğiniz kefaleti verebiliriz. — Ne gibi? | — Size iki kardinali, burada iş! yapan iki Floransalı tüccarı, ve bir gemiciyi kefil olarak göstere biliriz. — Yek, yok.. Kardinal kefili istemem, Babam papa amma ben papaslardan nefret ederim. Bun - ların itiraf dinlediklerine bakma - yın, çok geveze insanlardır. Gele lim tüccarlara... Kimdir bunlar? — Biri şarap tüccarıdır. Roma da, Floransa şarapları satar, — Bunu da pek gözüm tutma dı. Bir adamın şarap tüccarı olma: sı için çok şarap içmesi, bunun i-| çin de sarhoş olması lâzımdır. Ha! buki sarhoşların da çenesi düşük olur. Kupalar beşi buldu mu çe neleri gevşer ve ağızlarına ne ge lirse söylerler. Halbuki biliyor- sun ki bu işin gevezeliğe hiç ta- hammülü yoktur. Öbürüne ya par? — Halı tüccarıdır. — Sakm ismi Paletti olmasın? — Nereden keşfettiniz? Odur. — Nereden mi keşfettim? Hah hah, hah. Pek basit, on gün ka dar evvel bu Paletti denilen ada' mın halı ticaretinden başka Flo- Tansa hükümeti namına casusluk da yaptığına dair babam bir ihbar mektubu almıştı. Demek doğru i miş. Bu sözler karşısında siyahlı a- damın gözlerinden bir endişe dal gası geçti. Fakat hiç bir söz söyle medi. Palettiyi müdafaa etmek, ve etmemek işini lüzumsuz bulu. yor gibi bir tavrı vardı. Fraçesko Sibo devam etti: — Buna da emniyetim yok. Ne olur, ne olmaz, günün birinde bir vesikası ele geçer, kellesi uçurtu- lursa bizim kefalet de uçar. — Öyle zannediyorum ki gös“ tereceğimiz üçüncü kefil sizi en fazla tatmin edecek. Bu adam ge- mici Feodondur. Romada oturur Zengindir. Napoli ile Rodos ara - sında dört büyük gemi işletir. — Bu fena değil... — Fakat acaba sorabilir miyim senyör? Onu bize ne vakit ve ne şekilde teslim edeceksiniz? — Babam öldükten en : çok iki gün sonra Sen Pol kapısının dr. şında... — Mutabıkız. — Şimdi arzu ederseniz muka. velemizi kâğıt üzerinde tespit e delim. — İstediğim avansı getirdiniz! mi? — Getirdim. — Ne kadar? — Bin! — Çok az.. Ben beş bin istemiş tim. Fotoğraf meraklısı — Aman, biraz daha gayret! Fotoğrafta iki| film daha kaldı! — Biliyorsunuz ki aylardan be- ri bu işiçin bizden aldığınız avans şimdiye kadar yirmi bin altın du- kayı buldu. Fakat buna mukabil hiç bir netice çıkmadı. — Ne yaparsınız? Aksilik.. — Evet, biliyoruz. Ve bundan dolayı sizi muvaheze etmiyoruz. Ancak bizim de vaziyetten az çok emin olmamız lâzım. Bunun için size mütebaki dört bin altını pe- deriniz papa ölür ölmez derhal takdim edeceğiz. Geriye artan kırk beş bin dukayı da Sen Pol kapısı nın dışında sizi bekliyecek olan kapalı arabamızda bulacaksınız. — Pekâlâ! Ne yapalım.. Demek babam ölür ölme2?... —.w O saatte dört bin duka em- rinize hazırdır. —Anlaşıldı, Şimdi siz söyleyin ben mukaveleyi yazayım. Siyahlı adam derhal elinde, ev- velce hazırlamış olduğu bir boş kâğıdı papanın oğlunun önüne koydu. Ve Françesko Silbu yavaş yavaş siyahlı adamın sözlerini bu kâğıda geçirmeğe başladı: “Ben, Papa Sekizinci İnosanın oğlu olan Françesko Sibo, teahh'it ederim ki babam öldükten en çok üç gün sonra sarayımızda mahpus bulunan Türk şehzadesi, Fatih Sultan Mehmedin oğlu, ve padi » şah Sultan Bayazıdın kardeşi Cem Saltanr, Floransa hükümeti nam na hareket eden Senyör Yakoya Sen Pol kapısında teslim edeceğim. Yapacağım masrafa mukabil pe- şin olarak aldığım beş bin duka- dan başka burada da kendisinden kırk bes bin duka altını daha ala- i cağım.,, Françesko sordu: — Ya siz? Siyahlı adam papanın oğluna e linde tuttuğu ikinci bir kâğrt uzat- tı: — Ben daha evvelden yazmış ve hazırlamıştım. Buyurun! Françesko elindeki kâğıdı yük- sek sesle okudu: “Ben, Floransa hükümeti namı- na hareket eden Yako, Vatikan da mahpus bulunan Cem Sultanı sağ olarak bize Senyör Françesko Sibo pederinin vafatını müteakip gizlice ve takip edilmeden Sen Pol kapısında teslim ettizi takdir. | de kendisine orada kırk beş bin | duka vermeği taahhüt ediyorum. Kendisine daha evvel bin duka verildiği gibi papanın vafatı üze rine de derhal istediği zaman ve mekânda dört bin duka daha tak- dim edilecektir.,, Her ikisi de ayni zamanda yek diğerinden almışoldukları kâğıtları bükerek ceplerine yerleştirdikten sonra isminin Yako olduğunu an- ladığımız siyah elbiseli adam iç ceplerinden on tane kırmızı renk te kese çıkararak Françeskonun oturmakta olduğu koltuğun yanın- Ğa Güran wasanm #stüne koydu* — Her kesede yüzer altm var, İsterseniz sayınız. (Devamı var)