27 SONKANUN — 1936 HABER — Akşam postası m e IKOALIK KADIN MAK ERE FERDİ gine kli Yazin: Rİ dei 197 gm bakkal N Şakir, (Nakit, te eden, Rabiadaki bu tuhaf müvs. zene her vakit onu memnun et- mezdi. En ateşli dakikalarında kızın içinde onunla alay eden bir ifrit varmış bissini duyardı. Ken di kendini teselli etmek için: “Böyle alay ediyor amma, bi- lirim beni çok seviyor. Öteki, be- ni seven kadınlar daha ateşli, da ha ihtiraslıydılar. Fakat onların- ki mevsimle gelip geçen şeylerdi... Rabianın bana bağı, muhabbeti her gün için... Vefası yıllar için... derdi. Arifin ablası şimdi yalıya sık sık geliyor, onları rahat bırakmı- yordu. Ay aydınlığı olduğu ak. şamlar, Rabiaya şarkı söyletiyor. lardı. O sene, Rabianm sesi Bo- ğaziçinde en çok sevilen sesti. Be. bek koyu her taraftan gelen san- dallarla doluyor. Bir defa Rabia gazel söyledi... Vehbi Dedenin en klâsik, en mistik gazeli. Bu ağır ve derin bir fikre istinat eder Fuzulinin gazelini, o akşam evde olan mubeyincinin ricasiyle söy- lem ardır ser - i küyi melömet| bekleriz, Leşkeri sultan - - 4 irfanız, velâyet > e bekleriz. Diye başladı. Çire - i dünya değil kerges gibi matlubumuz, Bir bölük ankalarız, Kaf -ı kanaat bekleriz. Yerine gelince halk coştu. Kârvan - rah - 1 tecridiz, batar havfin çekib, Gâh mecnun, gâh ben, devr içre nevbet bekleriz. Sanmanız kin geceler bihüdedir feryadımız: Milk . i aşk içre hissar - istikamet bekleriz. Mısralarma gelince, ah, of, ya şa sesleri Boğazı öttürdü. Bu key.| fetmeğe çıkmış, karnı tok, pek, zevk arıyan güruhun her bi- ri, birdenbire Rabianın sesiyle. ideal ardından koşanlarm, kafa. larını, taştan taşa çarpanların sırr (uystic) ihtiraslarmı duyuvermiş ti, Haftada iki akşam Kanaryada yemek yiyorlardı. Orada Rabia şarkı söylemeği istemezdi. Boğa ziçindâ onun sesinden ziyade ken“ sırtı) rcüme ve iktibas hakkı maniu.. tedi. Sesi özür diliyor, fakat gözleri gü lüyorda, “Bir daha bunun (kırılıp ke- nara) düşeceğine aklım ermiyor. Size (Beyun bosun yoktur'a he- rif, şamamasın şamama) küsünü söyliyeyim mi?,, dedi. Osman kendi kendine: “Boğaziçi ve ben, nihayet Rabi. aya citen, kandan halkedilmiş ol- duğunu öğrettik, kızgın toprakla- rın, sıcak güneşin hayatını öğret- tik.,, diyerek seviniyordu. Kız elini kalbine götürdü tür- Fakat o günlerde Rabianın ih- mal ettiği yalnız Vehbi Dede de- ğildi. Eski bağlarının hepsi gev- şemiş gibiydi. Bebek tepesine he- cuma nefes nefese tırmanan zaval. İr cüce de biraz unutulmuştu. Temmuz ayı ve Ağustosun ilk haftası böyle geçti. Rabia Ağustosun ikinci hafta» | sında Sinekli Bakkala dönmek ir- | tedi. Ağustos onun hayatında bel. ki başka bir dönüm noktasıydı. Selim paşa, Tevfiğin cülüsta affe- dilmesi ihtimalinden bahsetmemiş miydi? iz ” işi abe ça yuk bia. Ömrümüzde ilk verme yaşıyo- | raz, yavrum. Kuzum, kuzum ayın | sonuna kadar gitmiyelim.,, “Peki, Osman.,, Peki amma, artık Rabianm ne kafası, ne kalbi tamamen Osma- nın. Tevfik orada yerini istiyor. Biraz da işsizlikten bıkmış gibi. Artık yalıya inmiyor. Hep beya: evde elinde sarı yapraklı eski tarihler, divanlar. Olcumadığı za- man sabırsızlığı, sıkıntısı besbel- NE Rabianın böyle içi içine sığma- dığı bir sabah Osman, onu aldı zorla deniz kenarma götürdü. Ru melihisarı mezarlıklarının önünde | bir kayanın üstüne oturdular. Su- galar tenbel, ağır bir ahenkle ça- kıllara vurup çekiliyor. Deniz he nüz lamamen uyanmamış. (Devamı var) lar ayaklarıma kadar geliyor, dat-|| pi cevap verdi! - Bir cuma günü... ( Şakir altı gündenberi mevkuf- tu. Ogün tevkifhanede ilk cuma ziyaretlerini görüyordu. Koğuş kapıları açılmıştı. Şakir mühendis Ziyaya sordu: — Gelecek kimsen var mı? — Hayır. Hayatta bir ihtiyar! teyzem var. O da Bursada. — Sana kim bakar? Çamaşırla- rını falan... Ziya, Şakirin sözünü kesti: — Teyzem on beş günde bir kere harçlık gönderir. Onunla ge- çinirim... Çamaşırlarımı da bura- daki çamaşırhanede para ile yı kalırım, Sen kimi bekliyorsun? Şakir önüne bakarak cevap verdi: — Onu... — Leylâyı mı? Şakir; — Evet... Diyerek başını salladı.: Ve koğuşun kapısı önünde, ellerini cebine sokarak dolaşmağa başla. dı. Ziya o gün çok sinirliydi... Başını ateşe yakan o meşum , kadınım yüzünü görmek, adını an- mak istemediği Halde, Içinde saz)” atler geçtikçe artan bir heyecan | Onu hâlâ seviyormuydu? — Hayır.. Ben böyle bir melu. neyi sevecek kadar küçülmek iste- mem... Diye mırıldandı. Ya bu heyecan.. Bu yürek çar- pıntısı neydi? ! Şoför Şakirin Leylâdan nefret ettiğini de sezmemiş değildi. Şa- kir o gece, yatağının kenarına u- zandığı zaman: — O kaltak yarın gelirse, onun başına öyle bir çorap öreceğim ki, Diye söylenmişti. Leylâ onun da mı başını belâ- ya sokmuştu? Aralarında neler geçtiğini bilmiyordu. Fakat, Şak- kirin halinden belliydi ki, Leylâ- dan o da öç almak istiyordu. Şakir bıçkın, başarı çapkınlar. dandı. Yaşı henüz otuzu bulma- mışken, hayatta yapmadığı sefa- hat, girmediği delik kalmamıştı. — Bir burası vardı.. Onu da gördüm diy diyordu. A YZN kendisini görmeğe gelen Osmanın coşkun mizacmı tad'i| ne zecrakı derunum,, şarkısını is- 'Leylâya sordu: o. Ben bir kaç sene Şakir bütün bunlara rağmen| çok vicdanlı, mert bir gençti. Zi- yanın macerasını dinledikçe, o da Ziya ile beraber Leylâya atıp tutmaktan kendini alamıyordu. Ve nihayet o sabah, Ziyaya: — Azizim, o benim nikâhlı ka- rim değil... Metresimdir. Demişti. P Ziya şimdi Leylâ *hakkındaki düşüncelerini daha açık ve daha acıklı bir lisanla anlatıyordu. — Onu ben tanıdığım zaman, ölmüş kocasından dul kalmış te- miz bir aile kadını sanmıştım. Halbuki, o feleğin çenberinden geçmiş ve yirmiden fazla erkekle yaşamış. Ben bu kadar yer gez- dim, bu kadın kadar kurnaz, ri- yakâr, hilebaz bir mahlük görme- dim, azizim! Bu sırada gardiyanın sesi işi - tildiz — Şoför Şakir efendi... Ziya- retcin geldi! Şakir koğuşun kapısına koştu. Leylâ elinde tuttuğu açık bir paketle ayakta duruyordu. Şakir, Leylâyi görünce sevin - memiş değildi. Ne de olsa arala- m az çok derinleşmiş bir sevgi ir ATA aşak “şefaat w ne — Yılmaz bey belki bana bir iyilik yapabilir... Bu düşünce ile gülümsedi; — Beni arayacağını hiç ummu- yordum, Leylâ! Nasıl olduda geldin?! Kurnaz kadın, bu sözlerden der hal şüpheye düşmüştü.. Hararetle Şakirin elini sıktı: — Seni aramaz olur muyum, Şakirciğim? Cumayı dört gözle bekliyordum. Şakir Leylâya bir tahta iskem- le buldu... Leylâ oturdu.. Şakir a- yakta duruyordu. (Konuşmağa başladılar: — Ne haber var? Yılmaz beyi gördün mü? — Gördüm Şakirciğim! Her şey yolunda, Muhakemen bitinceye ka dar burada kalacaksm ama.. — Bittikten sonra şüphesiz ki hapishaneye gideceğim. — Hayır canım... Neden hapis- haneye gidecekmişsin! Tahliye e- dileceksin... Serbest kalacaksın! — Haydi bırak bu numaraları hapse mahküm olursam ne yapacaksın? ,, Leylâ Seni bekleyeceğim ! şimdi. Başka şey konuşalım. > — Bundan daha mühim ne ke nuşabiliriz? Yılmaz , cezanı h& fifletmek, nihayet altı aylık bif mevkufiyetle tehlikeyi (o savvf turmak için çareler arıyor. — Araya dursun. Her santi”? için bir sene ceza var diyorlar” Necdet beyin yarasnı tesbit et” mişler... Yedi santim derinliğin” deymiş. — Bunu nereden öğrendin? — Buradaki mevkuflar en bir yük avukatlardan daha usta ol” muşlar... Ceza kanununu hepsi 80 gibi biliyor. Kurtuluş yok dedi. ya. Başka lâf yok mu? Sen ne y#" pıyorsun, bakalım? İşler yolunda , mı? 1 Leylâ şaşaladı: f — Hangi işlerden Bakisediyor” sun, Şakir? eHm sen bir hafifi içinde ne kadar değişmişsin?! Şakir sigara paketini çile — İçer misin? — Hayır. — Dün gece neredeydin? — Dün gece mi? Her geceki gibi evdeydim. Neden sordun? — Nası) vakıt geçirdiğini i anlar mak istedim dese — Sen benim nasıl bir ev si dını olduğumu şimdiye kadar a lıyamadın mı? Ben, kocası tef kifhanede yatarken, sokağa çık" mayı, gezip eğlenmeyi düşünü müyüm hiç..2! — Peki ama, ben birkaç sen?” ye mahküm olursam, ne yapi sın? Beni yıllarca beklemiyecekti” değil mi ya.,! — Beklemiyeceğimi nerden bilir yorsun? Belki bekliyeceğim.. Leylânın birdenbire gözleri #* landı: — Ben seni ölünceye kadi” beklerim, Şakir! Ben senden #' rlamam, Ve bu sırada koğuşun içini dolaşan mühendis Ziyayı göre! titredi. — Ah.. Bu adamın burada « işi var? Onu hapishaneye gönd memişler mi?! — Temyizden evrakı gel” miş. Hüküm tastik “edilince P” pishaneye gidecek zavallı. disiyle alâkadar, olan bir Nejst efendi vardı. Onu balkona götü. rür, yukarı aşağı dolaşırlar, konu- şurlardı. Omfarı oturduğu yerden seyre- den Osman, artık kıskançlık duy muyordu. Rabia onundu. Öteki. ler bir şaheser seyretmeğe gelmis yabancılardı. O günlerde onun i- gini zaferle, şevkle dolduran baş- ka bir şoy de vardı. Rabianın kal- binde onun bir tek rakibi Vehbi Dedenin tesiriydi. , Rabiadan bir akşam Dede: “Yi- ül âdi A 4 4 A4 Tetirka No.27 İş adamı burgu gibi keskin gözlerini gözlerime dikerek yüzüml hafifçe kızartan bir eda ile: — Belki de serbest değilsiniz. Mukâdderatınıza sahip değil siniz! Hiç bir erkek bende en küçük bir sevgi duygusu bile uyandırmamıştır... Zaten daha mektepten çıkalı üç dört ay oluyor. Bu kadar az zamanda aşkı ve bir yuva kurmayı nasıl düşünnebilirim ki? Israrla: — Şu halde kat'i surette serbestsiniz! dedi. — Evet kat'i surette, — Yüreğinizde hiç gizli bir düşünceniz yok mu? Bir emelinir. Genç kızların kurdukları şu tatlı bülya- Jardan birisi? — Tatlı hülyalar! Her genç kız rühü onunla dolü değil midir? Bütün kadın ruhlarında en büyük yeri âlan genç, yakışıklı bir erkek hayali değil midir? Fa- kat benim için bu hülya bir erkek vücudu ve çehresi- ni almakta çok urak, silik ve bellisiz bir gölge şeklin- de kalmıştır. Size şunu tekrar etmekten başka elimden — size yemin ederim beyefendi. Böyle bir şey bir şey gelmez beyefendi. Kalbim ve bütün yaşayısım yoktur. Bütün mukaddetatımda tamamen sezbestim. tamamen ve kat'iyyeh serbesttir, — Bu kadar şiddetle israrımdan dolayı beni zur görünüz kızım. Fakat Arif Nedretle birleştirmek fikri kendisinin çok yüksek ve gok bir adam odmasına rağmen size öyle korkunç yor DE göründü ki... Varlığınızı dolduran bir başka bö” varlığını zannetmiştim. — Çok şükür böyle bir şey yoktur. Bu mz kadar şiddetle istemeyişim onunla en küçük v selede fikirlerimizin, duygularımızın birle: la ummadığım içindir! Gülerek devam ettim: — Görmediniz mi? Ben bir şey söylerken © hakkak aksini iddia ediyordu. — İkinizin de ayni şeyi söylemeniz iKi” bir şey kâfi gelebilir, “Tekrar ciddiyetimi takinarak: uğ e — Hayır! dedim... Ben çok kinciyim hakaretin acısını unütainam, (Devami ve — Ne deni — Kalbinizi vevarlığınızı şu yolunuz Üzerine çı- kabileceğini söylediğiniz faziletli gence vermiş olabi- Yirsiniz, “Yüzüm erguvan bir renk almıştı. Dikilerek ce- vap verdim: istiyorsunuz? yg Sliğmük