1— Gözyaşı... 2— Kestirme mevzu Gözyaşı Ne katı yürekli kadın bu... rabbir; Ne katı yürekli kadın... Kendisine o kadar şairane şey«| lerden bahsediyorum da sen mi- | “in bile demiyor... Yüreciğimin nasıl yanıp kav- ye duğunu anlatıyorum; ağlamı. | or, vel | Bana acımıyor; halime malar Met etmiyor... Kol kola girdik; parka gittik. Ona, gurubun elvanı günagü | Munu, şiiri füsununu ve manzarai irhünunü anlattım; ve: — Eğer sen, bana karşı böyle lâkayı kalırsan, ben de, işte, bu il olan afitabı cihantap gibi u- ul edeceğim... . Dedim. Gene cevap vermedi. Ah, taş yürekli kadın ah... Hissiyatı galeyana gelsin di- Ye, onu, denize karşı bir ağacın altıma götürdüm. “Ağaç altında| ir tek sandalye vardı. Onu san -| Yeye oturttum, ben de ayakla. | Yi dibine çökerek alnımı dizine! ayadım. Bütün kelimatı tahassüsatımı kullanarak, ona, perestidei ruhu - ma, teellümatı hayatı püriktirabı- M3 saydım döktüm. telmi ğ gi gene mi rikkate Gene öğ” lâ mi? | Hâlâ mı? Ah... Ah ey merhametşiz kadın ah... Fakat... Enseme: Pitt? Birşey damladı, Bir sıcak ıslaklık... Şüphesiz ki bir gözyaşı!? Ovoh... Ne saadet... emek ki sevgilimin de bir rakiki var.. Demek ki sev -| de, anlattıklarımdan gale- gelerek girye foşan oldu. heyecan ve helecan ve ga- Il bi kp anmı görmek için başımı dırdım. Le Hayret doğrumu... Gözleri kupkuru?... Sürmeleri bile bozulmamış?! eki, enseme damlı ne idi?? T Teki Biti D. kalbi Bilim yan o göz- “pemizdeki ağacın sık yap-| rı arasından bir cerçe uçup a . Kestirme mevzu O ana kadar şirket memuruy » yak © andan itibaren hikâ: | E arrirliğine karar verdi. l Ela hikâye muharrirliğine... ein, hergün, bir hikâye, bir | Ve başka bir tefrika daha n sonra, o, bir günde bir Yecik dı? olsun yazamaz miys yo kilan eve aşırdığı Müdür | kâz er en iyi cins mücellâ | n birini önüne koydu. urun, kalemini, çakıyla yont- Mahayy men kalem yontmağa z ar) dir, te Onu; yi bir zımbırtı var. yonttu. Kâğıdın ta tepesine S5, tersine >aş halinde bir besmele kondur - du. Fakat işte bu noktada: Ve dahi duralar!! Hikâyeye nereden başlıyacak- tı? Düşündü, düşündü, düşündü: “Türkçede, cümleler, faille başlar... Binaenaleyh ilkönce bir fail bulmak zarureti var... Demek ki faillerden fail beğeneceğim... Acaba fsil ismihas mı? İsmi cins mi, yoksa zamir mi olsun? Herhal de ismihas olsun... Çünkü böyle. likle hikâyenin kahramanını der- hal söylemiş olurum... Demek, hi- ramanımın adını bulmak Lüzrm... Kahramanımı erkek mi, yoksa kadın mr yaratmalıyım?... Kasımlar, erkeklerden daha şaira- nedir... Binaenaleyh kahramanım da kadın olsun... Ayşe, Fatma, Hatice, Emine... Müptezel isim- ler... Enfes ve nadide bir isim bu- layım... Mediha? Anah!.. Makbu- le? Aah!... Nüveyre? Aah!.. kâye kal ! fiye? Aah!... Mevhibe? Aah Leylâ?7?... Leylâ!1... Hah buldum.. Daima şiirlerde bu isim kullanılır. (Leylâ ile Mecnun) ... (Gece Ley- lâyi ayın on dördü)... “Müdüriyet,, damgalı en iyi cins, mücellâ kâğıdın üzerine, mu. tena yontulmuş kurşunkalemle: Ley'â Diye kondurdu. Gene başladı düşünmeğe,: “Peki Leylâ, âlâ ve rana ve üstesna... Lâkin Leylâ, nerede yapacak?... Bunu tesbit zarure- ti var... Evvelâ “nerede,, nin ce- vabını bulmalr... Evinde mi?.. “ev,, Hi. Şa'rane değil! “nde mi?,. “Kulübe,, 1.. sızcağızı kulübeye soka- « Köşkünde mi?,. Köşk!... öztepe, Erenköy taraflarında köşkler eskiden çok iyiydi. Çok hoştu ama, şimdi viranlaştı, kötü- ledi rmem.,.. Saraymda mı?, Sa- yi. Demode.. Hem, neme lâ- zım!? İşin içine siyaset miyaset ra; karışır da sultanlık taraftarı di-| ye şirketten atarlar... “Küşanesinde,, derim...,, En iyisi Demin yazdığı “Leylânın yanı. na, bu sefer de hattı halli ile “kâ. şanesinde,, diye yazdı. Düşünmekte devam etti, “Leylâ kâşanesinde.... Ne yap- ?... Şimdi de bir fiil bulmalı... bulacağız şimdi?... (Böyle düşündüğü esnada fena halde uy- kusu gelmişti) “Uyudu., desem muvafık mı?.. Pekki ama “Uyudu,, desem, sonra gene uyanmasını yazmak lâzımgelecek.,. Binaena - leyh uyudu demeyeyim... Daha, daha kuyvetli birşey... Uyumaktan daha kuvvetli “Bayılmak,,? Hayır!... Daha kuvvetli. “Bayıl mak,tan da daha kuvvetli?.. “ÖL raek,,?2... Ölmek!!... Ölümmm!... Gümnm.. Ne kuvvetli kelime...,, “Leylâ kâşanesinde,, nin sonu na öldü diye yazdı. Ve düşündü: “Mademki öldü... Cenazesini kaldırmaktan başka birşey kalma dr... Hikâye de bitti.,, Şirket memuru, ertesi gün, bir gazeteci arkadaşının eline: — Şunu münasip, bir tarzda Leylâmı viran ve kötü yere| HABER — Akşam pottası z Tefrika No. 22 Geçen kısımların hülâsası Cem Sultan Romada Vatikan sarayında muhteşem bir daire- de yaşıyor. Fakat mahpustar. Papa sekizinci İnosan'ın ölmek üzere olduğu bu sırada nedim- lerinden birile konuşuyor. — Ne kadar güzel, ne kadar iç- ten okuyorsunuz, sultanım. İ — Vatanımı, beni, içimi haykı- ran bir güzeli de içten okumıya- İ yım mı? Ah Süleyman efendi. Ben meğer ne talisiz, ve ne haris | bir insanmışım., — Aman öyle demeyin.. — Yok, ben hakikati, doğruyu seven bir insanım. Evet, fena yap- tım. Vatanıma hiyanet ettim, A- ğebeyimin tahtını ele geçirmek i- çin kendimi düşmanlara, milleti- min düşmanlarma teslim ettim. Muhakak ki ben çok fena bir ada- marn, — Estağfurullah! — Ve şimdi onu uzaktan 3a- yıklıyorum. Vatanım, annem, ç0- cuklarım, ve o... Cem Sultan bir müddet sustu Uzaktan uzağa çan seslerinin a- kisleri kalın duvarlara, pencerele- re rağmen buraya kadar geliyor- du. Fakat o, bunun farkında de- gildi. Yavaş yavaş anlattı: — Karm... rum. Daha doğrusu onu pek dü- şünmek istemiyorum. Çünkü ona karşı hiç bir iç bağım yok. Onu sevmiyorum ve hiç bir zaman da sevmedim. Esasen bilirsin, usulen j onunla evlenmiştim. Anneme ge- İ lince onu çok düşünüyorum. Ve çok özledim. Onun ruhu da işmi gibi çiçektir. Ve öyle zannediyo- rum ki dünyada beni en çok se- ven ve anlıyan kadın odur. Öbi. rüne gelince.. Sen onu hiç görme- din, değil mi? — Hayır.. Onu düşünmüyo. tesi günü beni felâkete sürükliyen seyahate çıkacaktık. O gece uy. kum kaçmıştı. Sarayın bahçesine indim. İleride etrafı sarmaşıklar. la çevrilmiş güzel bir kameriye vardır. Burasını hatırlıyor musun? — Evet sultanım. — İşte oraya gittim. Oturdum. Fakat içimde tuhaf bir ürperme, tuhaf bir heyecan vardı. Benim i kablelvuku hislerim çok kuvvetli. İç i le etrafı aydınlatan aydan indir. diğim zaman bir çift siyah gözle karşılaştım. Önce hayâl görüyorum sandım, gözlerimi kırpıstırarak baktım ————ğğ em | ğrt sıkıştırdı. Ve daha ertesi gün, gazetede şöyle bir yazı int'şar etti; İRTIHAL Leylâ hanım kâşanesinde vefat etmiştir. Naşi mağfiret naşı ale kabristanma defnolunmuştur. A ilei kederdidesin: beyanı taziyet olunur. — Mısırdaki son gecemizdi. Er-| Gözlerimi bütün ihtişamiy.| Yazan: Murad Sertoğlu | hayır. Bu hayal değildi. Gördü - | ğüm oydu; Gülsüm idi. — Kaytbayın küçük kızı. — Evet, tâ kendisi, Onu dört beş gün evvel bir sabah sarayın penceresinde görmüştüm. Halis Türk soyundan olduğunu belli e- den hafif çekik gözleri, ve çıkık elmacık kemikleriyle bana o, bir güneş çarpması tesirini yapmıştı. Ve gözlerimiz ancak birkaç sani- ye birbirine takılıp kalabilmişti. Buna rağmen bu birkaç saniye kafamda o derece kuvvetli, o de- rece derin izler bırakmıştı ki bu- gün bile en küçük tafsilâtma ka- dar bu manzarayı hatırlıyabiliyo- rum. Gülsüme bütün Misir âşıktı. Onun güzelliği her yerde dillere destan, ve şarkılara mevzu oluyor. du. Şimdi ben bu haleti ruhuye i- çinde onu birdenbire gece yarısı bahçede ve karşımda görünce, i- çin için ve büyük bir sarsıntı ge- çirdim. Üzerinde Mısırm sıcaklarına karşı koyabilmek için yalnız ince bevaz tülden bir gecelik vardı. Omuzlarına bir şal atmıştı. Fakat bu ince tülden gecelik onun baş- döndürücü vücudunu gizliyemi - yor, bilâkis keskin çıkıntılarına ve inhinalarına insanı bayıltan bir ahenk veriyordu. Çok çabuk konuştuk ve anlaş- tık. O, bana karşı hiç bir ürkek- lik göstermedi. O zaman ancak on dört yaşında olduğu halde büyük — Bir kasadar arıyormuşsun öy le mi? — Bir değil, iki kasadar arıyo. rum: Kaçan kasadarla yeni bir kasa. dar! HABER AKSAM POSTASI “DARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi; istannul HABER Yazı işleri telotoru : 20474 idare ve ilân 24070 ABONE ŞARTLARI Senelik 8 ayım 3 aylık » ayım İLAN TARİFESİ Ticaret arının satır 12.80 naami 10 kurustur. Sahibi ve Neşrryat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı ger (VAKİT) matbaası ) Cem sultan anlatıyordu: — Evet, ben fena bir insanım. Vatanıma hiyanet ettim. Ağabeyimin tahtını elegeçirmek için kendimi düşmanlara, milletimin düşman- larına teslim ettim. bir adam gibi konuşuyordu. Benirı hayatımı, ağabeyimin vaziyetini fikirlerimi, hep, hep biliyordu. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Yalnız instiyaki bir hamle ile bir anda birbirimizi yekdiğerimizin kucağında bulduk. Dudaklarımız da kenetlenmişti. Bütün kuvveti- mize, bütün irademize rağmen aşk bizi mağlüp etmişti. O zaman birbirimizi ne müthiş ve ne kor - kunç bir kuvvetle sevmekte oldu « ğumuzu anladık. Bana uzun uzadıya fikrimden vazgeçmemi, ağabeyim Sultan Ba- yazıda, karşı koymamamı tavsiye etti. Yalvardı, yakardı. Mütevazı ve faziletli bir hayatın şahane bir hayattan ne kadar daha güzel ve daha cazip olduğunu ispat etme ğe çalıştı. Kendisini kaçırmamı, ve dünyanın bir ucunda birlikte yaşamamızı istedi. Fakat be n, bütün bunları red. dettim. Saltanat hırsı damarlarım daki kanı kudurtmuş, kalbimdeki hisleri söndürmüştü. Ben bilâkis harple ağabeyimi devirerek yeri- ne geçebileceğimi söylüyordum. Bu takdirde onunla resmen evle- necektik. Ben pa karısı olacaktı. Gülsüm fikirlerimi uzun uzadıya dinledi ve bana: — Ben padişah karısı değil, sev. diğimin, Cemin karısı olmak isti- yorum, cevabını verdi. O gece sabaha kadar başbaşa ve dizdize kaldık. Müezzinler sa- bah ezanı için Salâ vermeğe baş- İ ladıkları zaman oda yanımdan ayrıldı. Ve bir daha birbirimizi gör me- dik. Ne tuhaf ve ne baş döndürücü macera değil mi? Aradan bu ka- dar zaman geçtiği halde inanır mısın ki onu hâlâ ve biç unula- madım, Onu unutmak için başvur- duğum bütün çareler hiç bir müs- bet netice vermedi. Kafamda ve | kalbimde vatan aşkından ve has- retinden sonra onun aşkı ve has- reti en büyük yeri tutmuştur. Hattâ Mısır elçisiyle son görüş- memizde ona Gülsümü sordum. Elçi çok müteessir oldu. Ve bütün Mısır delikanlılarının gönüllerini kaptırmış oldukları bu dilberin bir sene evveline kadar en parlak evlenmek tekliflerini reddettikten sonra birdenbire ortadan kaybol- İ duğunu söyledi. Kimbilir ne ol. muş, bir serseri tarafından kaçırt- lıp bir yerde mi öldürülmüş, yek- sa bir kazaya mı uğramış? Bu hâ- lâ anlasılamamış. Hayat bu! — Evet sultanım, hayat. — Felek kimine güler yüz gös- terir. Ona tali kapılarını açar, kimine de bizim gibi vefasız dav. ranır. Zindandan farksız şatolar- da, saraylarda hapseder. Ab Sü- leyman efendi, dayanamıyorum. , i Tahammü! edemiyorum. Bu hayat beni verem edecek, öldürecek.