— nezaket biliriz! Yolcular, otobüste, üstüste yı - gılmışlardı. Bir şişman ve zengin adamla bir fakir ve zayıf yan ya- na düştü. Sallana sallana gidiyor- lar. Hava güzel, Pencereler açık... İçeride sigara içilebiliyor. Zayıfın dudrklarında yarı yarı- ya yandıktan sonra sönmüş bir $i-| gara var. | Sisman ise, âlâ bir puroyu yak:| MİŞ. Tüttüre tüttüre içiyor. — Müsaade eder misiniz? Şunu yal KAYI... Sizardan izmarit yakmak erba- : keyfin iyice zevkini kaçınır arama, bereket, şişman zat mürüv- vekuzmiş. Kılık ve kıyafetinin kö tü olmasına rağmen, serseriye kar. $ı hayret âsarı göstermedi. | Onu merhametle süzdükten sona - At o kötü şeyi dedi. - Sana bir sigar vereyim de | gönlünce tellendir... | Zayıf, tereddüt etti. Biraz yüz buruşturduktan sonra, dayana - madr, Hediyeyi aldı. Şişmanın çaktığı altın çakmakla yaktı. — Teşekkür ederim... — Estağfurullah... Estağfurul -| lah... Bundan daha tabii ne var?..! İnsan, eli değdikçe beni nevinin hoşuma gidecek şeyler yapmalı... Ten bu sırada, bir sarsılma ol.| du. Otobüsün camları kırıldı. Fer.| yatlar... Hele kadınların feryatla. | rı... Sonra, erkeklerin küfürleri... Biri haykırdı: — Yaralanan var mı? Etrafta koşuşmalar öle, Dükkânlardan çıkanlar fırlamış. | lar, otobüsün etrafını almışlardı. ağzından! . Penööreler açılmıştı. Herkes yar ..— dua koşuyordu. Fakat, yârâla . man yoktu. Zayıf adam, yürümeğe başladı! tasını çarpmış, iyice sersemle .! mişti... Gözlerinin karardığını his. ! sediyordu. b Ansızm, arkasından, birinin! “eslehdiğini işitti, — Het! Hat! Birader!... Dönüp baktı. Deminki şişman adam... Telâş içindeydi. , büsbütün fenalaştı. Fakat, şişman: | — Yaralanmışsın yok akıyâr.. Baki. » dedi. | Zayıf baktı. Hakikaten kendisinden kanlar Yaralanmıştı. dedi zallah başına iş açılır... Haydi,! haydi, gel... Koluna girdi. Zayıf, âdeta sartlikle: | — Bırakın efendim, bırakın... | — Hayır, vallahi seni bu halde! birakip gitmeğe gönlüm kail ol - maz... Yürü. Şişman adam, serseriyi eczaha-| neye âdeta zorla götürdü. Onun yaralarını sardırdı. Fakat, zayıfın yüzündeki sarı- lik ve halindeki heyecan, kapı dan çıktıkları sırada bile devam ediyordu Nihayet, zengin adam: — Haydi güle güle birader! . dedi, Ayrıldı, gidiyordu. İşte o zaman serseri, arkasın -| dan seslendi: — Hey, arkadaş... şu paralarını... Cebinden dolgun bir cüzdar! çıkardı. Şişman, hayretle: — A... Benim portföyüm... Otobüste, sen si- gar ikram elmeden önce aşırmış- tım... Fakat, ne diyeyim sana ki | bana karşı böyle nazik davran - dın, mahçup ettin... Bütün günün kazancı hapı yuttu... Yalnız şucw söyliyeyim ki, (o nazik olmak için senin gibi zengin tüccar olmak 'â- zım değildir... Biz de böyle fiya -| kalar biliriz... Biz de centilmenlik! ederiz... : Nakleden : Hatice Süreyya Al bakalım — Sahin ya... AKŞAM POSTASI, DARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 ! cehenneme göndereyim! diye ba-| "o ğırıyor, mütemadiyen hamle edi-! yordu. İ rak şu elindeki oyuncağı da yeri-| İ denbire elindeki uzun kılıcı daha İ seri oynatmağa ve ilerlemeğe baş- Talgrat gdresi : Istanbul HABER ğ Yazı işleri telofonu : 2A872 igare ve vân 2470 Türkiye Senem 1400Xr. İLÂN TARİFESİ Tıçarpt ilanlarının satırı 12.60 Resmi ilânların 10 Murustur, Gühibi verNeşriyai Müdürü: Hasan Rasim Us Bosıldığı ver (VAKİT) matbaası * sini bekliyordu. olduğuma inandınız.Şimdi beni ar- HABER — Akşam , Tefrika Ne:2 Geçen kısımların hülâsası Hülâsa; 149; senesindeyiz. Ro- dosta Kanlı Balta meyhanesinde bulunuyoruz. Burada kırmız: sö- kallı Jakla arkadaşları o Su'tan Bayazıdın kardeşi Cem sultan i- çin Rodos şövalyesi o Dohüssona| gönderdiği yirmi bin altar ge tiren gemiyi nasıl soyacaklarını müzakere ediyolar. Bu sırada Sicilyalı Ancells ol- duğunu söyliyen biri haydutlar itihak etmek istediğini söylüyor | Fakat kırmızı sakallı Jakm mua- vini onu tahkir ediyor. ve dövüşe başlıyorlar. Valero hiddetinden mosmor ol-! muş, ağzından beyaz köpükler <ı- kiyordu. — Dur hele! Şimdi görürsün |! Şimdi senin işini bitireyim, canını Yabancı gülüyordu: — Anlaşılan sana bir şamar a2 geldi. Bir türlü uslanmıyorsun. Al öyleyse ikincisini! İ Hakikaten Sicilyalınm kılıcı ha-| vada bir yarım daire çizmiş ve Va- leronun öbür yanağına inmişti. Valero kör bir bıçakla » boğazla- nan iri bir dana gibi böğürüyor- du. Artık ağzından çıkan sözlerin hiç biri anlaşılmıyordu. Yabancı devam etti: — Hâlâ akıllanmadın mı? Br- ne ota". Hâlâ devam ediyor mu- sun? Peki öyleyse... Yabancı şimdiye kadar hücum etmiyor, yalnızca Valeronun hü-| cumlarına karşı koyuyordu. Bir- ladı. Artık Valeronun iyiden iyi- ye bocaladığı görü? Yüyordu: — Dikkat et! Bu bir, bu iki, bu üç! Hop! Valeronun kılıcı yabancının bir darbesiyle elinden fırlamış, tavana çarptıktan sonra yere düşmüştü. Bu devirde kılıcı düşürülen bir| adam ölmüş demekti, Çünkü raki-! binin kılıcını düşüren bir kimse- nin onu öldürmesi çek tabii bir! hakkı sayılırdı. Valero da böyle| sandı. Hiddetinden moraran sura- tı sapsarı kesildi. Diğer haydutlar ne yapacakla- rını, arkadaşlarmı kurtarmak mı, yoksa ölüme terketmek mi lâzım geleceğini bir türlü kestiremiyor- lardı. Bu şaşkınlık devresinde herkes yabanemın hâlâ elin de tuttuğu kı- lem Valeronun göğsünü delme- Fakat böyle olmadı. Yabancı e- lini yavaş yavaş indirdi. Ve kılı- emi kınına koyduktan sonra ga- yet sakin bir tavırla kırmızı sakal- ki Jaka döndü: -- Zannedersem beş Sicilyalı a- silzadeyi üyürİarken öldütmemiş tık beraberinize alabilir misiniz? Kırmızı sakallı Jak kısa süren ve Valeronun yanağına şamar gibi inmişti. Valero:kör bir bıçakla boğazlanan iri bir dana gibi böğürüyordu bu çarpışmayı o kadar büyük bir heyecanla seyretmişti, bu yaban- cının kılıç kullanmasını o kadar beğenmişti ki her şeyi unutarak iri yarı ellerini yabancının omuzlar:- na koydu. Ve sırtını sıvazlıyarak: — Hakikaten yaman silâhşör- müşsün! Takdirini savurdu. Ve onu bi- raz evvel oturmakta oldukları ma-| saya sürükliyerek haykırdı: — Hey! Tahta bacak! Bir şarap daha getir. Yeni arkadaşımız Si- cilyalı Ancellonun sıhhatine içe- ceğiz. Valero da yavaş yavaş sakinleş- miş, yere düşen kılıcmı tekrar be-! line takmıştı. Alnındaki terleri ko- lunun yeniyle sildi, uzakta bulu- nan masalardan birine oturdu. Tahta bacak yeniden homurda. na homurdana şarap getirdi. Kır- mızı sakallı Jak bu sefer şaraba | kendisi saldırmıyarak yabancıya ikram etti. Fakat yabancı da şa- rabı içmedi. Kupayı aldı, masa- dan kalktı. Ve karşı tarafta otu- ran Valeroya yaklaştı. Tatlı bir sesle şu sözleri söylediği duyuldu: — Arkadaş! Sen biraz yorul- dun! Al bu şarabı sen iç! Barışa im. Valero bir müddet tereddüt et- ti. Fakat göz göre göre hayatımı kendisine bağışlıyan bu. yabancı- ya karşı anlaşılan fazla kin tutma- gi iye A me MENA Çıktığı gündenberi, en büyük gayesi, 0. kuyucularma elinden gelen bizmeti yapab. mek olen (HABER) (Bize sorumuz, size ce, vap verelim) başlığı altnda yeni bir söbun sçnrak, mühterem © okuyucularına yeni ve faydalı bir hizmet daha görmeği düşündü. (Bize sorunuz, size cevap verelim) sütü Bu, Lam manasile okuyucularımızm bir dert ortağı, bir akil hocası olacaktır Doktor gitmeğe lüzum (kalmadan akil danışmak istediğiniz bastalıklarınızda, sikin. tıya düştüğünüz fakat hir müşavere için a. vukatlara avuç dolusu pars vermek isteme, diğiniz hukuk! işlerinizde, merak ettiğiniz E Yazan: Murad Sertoğlu mn. /Sicilyalının Kılıcı havada bir yarım daire çizmiş. | yı doğru bulmadı. Sonra doğru | su kabahat da ondaydı. Hiç tanı madığı bir adamı damdan düğer- cesine tahkir etmişti. Kupayı aldı. Yarısını içtikten sonra Ancelloya iade etti. O da hepsini içti, Sonra ikisi de dostluklarını göstermek i- çin elele tutuştular. Diğer haydutlar, başta kırmı- zı sakallı Jak olduğu halde, bu dostluğa çok sevindiler. Bundan | memnun olmıyan tek bir kişi mey- haneci tahta bacaktı. (o Çünkü korsanlar her nedense sevinçleri- ni ve neşelerini, bir türlü bedeli ö- denmiyen şaraplarla tesit etmeği | pek seviyorlardı! - Karmızı sakallı Jak masaya vifi yumruk daha indirerek sözüne de- | vam etmeğe başladı: İl daha indirerek sözüne devam <7 meğe başladı: | — Ancello ile beraber yirmi bir | olduk, Bu kadar kişi bir de ufak | bir hile kullanırsa muhakkak par tiyi kazanır, Yirmi bin altın duka bizimdir. Bu parayı" alır “almaz | İ hepimiz zengin olacağız.“Yehi bir” gemi satın alırız: Forsalarımız olur. Az vakıtta tekmil adaları haraca keser, bac almadan bir tek | gemiye yol vermeyiz. Bir de şu var ki...... (Devamı var) 2987 ZE, Bidimelerde, akıl erdiremediğiniz spor masa, belerinde, vergiler, kanunlar, nizamnameler; vestire hakkında bir derdiniz, bir sorgunum re var?l. Hemen bite yazımız, ve #0runuz. Sunllerinize, her uahanın en sebiti alihi, yet yüksek bilgili şabaiyetlerine danışarak hu sütemlarda derkal cevap © vereceğiz ve müşküllerinizi halletmeye çalışacağız. ONUN İÇİN HİÇ GEÇ KALMAYINIZ. Bütün müşküllerinizi, 15.2) satırirk mel ve düzgün bir yazı İle yararak: ! (BİZE SORUNUZ SİZE CEVAP VERE, UM.) Berberlerin derdi Balıkpazarında berber İbra - him Hakkı diyor ki: “Berberlerin en büyük derdi, haftada bir gün olsun, hattâ bir gün olmasa bile, yarım gün olsun, bütün dünyadaki insanların hakkı ! olan bir tatil yapaamaktır. Senelerdenberi tatile hasret ka lan bizler, son zamanlarda birçok yerlere başvurarak; bütün esnaf - lara olduğu gibi, bize de bir tatil günü ayrılmasını istedik, Hattâ bu iş için Cemiyetimiz, (1800) imza da toplattı, Fakat kıyıda köşede kalmış ba- zı yerler vardırki, nedense hasis bir menfaat yüzünden buna mani olmak istiyorlar ve bir türlü, tati- le yanaşmıyorlar. 40 . 50 kişiyi geçmeyen bu akalliyet yüzünden, (1800) kişilik bir ekseriyet, ay * larca, senelerce tatil yapamıya » rak adetâ zulüm görüyor, Derdimizin çaresini nasıl bula- cağımızı bilemiyoruz. Cemiyeti - mizin bir an evvel işe katiyetle vat ziyet etmesi ve lâzımgelen ma « kamlar nezdinde teşebbüsatta bu- lunarak, bizleri tatile kavuşturma. smı bekliyoruz.,, Berberlerin bu şikâyetlerini biz de çok haklı buluyoruz. Haf” tada bir gün tatil, çalışan her in. a) hakkıdır. | - 50 kişilik bir akalliyetin! id) Ki şilik ekseriyete uyması lâzımdır. İ