Te arm 7 NE DATA YE HALİDE EDİB “Sabah şerifler hayır fem.,, Pencerenin önüne iki kişilik kahvaltı hazırlamışlardı. İkbal ha: nımla karşı karşıya oturdular süt lü kahvelerini içtiler. Kadın, dur. maksığın Rabianın dün akşamki tesirinden o bahsediyor. — Fakat Rabiaya dün akşam çok uzak gö rünüyordu. Yüzü güya dinliyor. muş gibi mütebessim, fakat akl Kanaryada ve Kanaryanım sara yında İkbal hanım mabeyncinir Enderun takımı"yanından Vehbi Dede ile beraber Rabiayı dinledi ğini söyleyince dikkat kesildi, Ma beynciden ziyade Vehbi Dedenin fikrini öğrenmek istiyordu. An'a nevi musikiden dün akşam fazla ayrılmıştı. Cüretine kendi bile şa. şıyordu. Vehbi Dede itiraz etmez se içi rahat edecek. Fakat İkbal! hanım bu hususta ona hiç bir fikir vermedi. Herkes memnun olmuş mütehassis olmuş, fakat Vehbi Dede bir şey söylememiş. Maama fih Dede de öğle yemeğine Nejat efendiye davetli, Binaenaleyb öğ renebilir, Rıhtıma iki atlı bir araba geldi Yalının önünde durdu. İki duru at yelelerini, kuyruklarını sallıyor, sabırsızlıkla kaldırımları deşiyor lağ, Bu, Rabiayı bekliyen Kanar. yanın gönderdiği araba. İkbal hanım aşağıya kadar in- di. Eline bir zarf sıkıştırdı. Rabis onu arabada açtı. İçinde on lira vardı. Paranın kendisinden ziya- de ifade ettiği şeye çok sevindi. Gerçi bu, Tevfiğe gönderilecek birçok şeyi alabilir, fakat ayni za- manda Rakım ona en yüksek mev- lüt okuyana beşlira vetildiğini söylememiş miydi? Birdenbire içinde ilk hafızlığı gönlerindeki şöhretinin verdiği çocuk gururu uyandı. Hayat ne garipti! Sinekli: Bakkal semtinin sokaklarma ben- zemiyor değildi. Rabia bu muka yeseye tebessüm etti. Bir köşeden saparsın dar, karanlık bir sokak, öteki köşeden çıkarsın ferah, ge niş bir cadde, Galip Dedenin de diği gibi: “Kimi terkü namu şa- na, kimi itibara,, düşüyor, Nejat efendinin korusu Satvet beye bitisikti, fakat köşk tepede olduğu için iki tarafı ağaçlık, u- zun ve dolambaçlı yokuşlardan tırmanmak lâzımdı. Hayvanların yanları ter içinde, fakat bir soluk- ta Rabiayı tepeye çıkardılar. İki haremağası karşıladı. Kapıda. ik; saraylıya teslim ettiler. Bu iki süs“ lü kadının arasında lâhuraki siyah yeldirmesi, beyaz başörtüsüyle ne kadar buraya yabancı görünüyor- du. Aynalara gözü iliştikçe, utan masa kendi aksine dilini çıkara- cak... Onu soymak için bir odaya al- dular. Sarayda başörtüsüyle otu rulmak âdet olmadığını anlattılar O “Efendi...,, diye başlayınca ka dınlar güldü. Dünya kuruldu ku. olsun A akkal (Naki, tercüme ve iktibos hakkı mahluzu..., rulalı kimse hünkârlardan, şehza- delerden kaçmazmış. Rabia yel. dirmesini, başörtüsünü verdi. Bir kız ona gümüş bir ayna tuttu Ay: rık saçlarının bir teli dağılmamış sımsıkı başını saran kumral örgü leri de ayni intizamı muhafaza ediyor. Fakat aynada, bu yünlü entarili, parmak dikişli hırkalı uzun mahlâku, siyah yeldirmeli mahlâktan daha tuhaf buldu. Ka. naryanın yanına girince kendini de, kıyafetini de unuttu. Kanarya, kendi muhteşem de koru arasında evvelâ biraz Rabia- yı ürküttü, fakat çok sürmedi, E- sasen hemen onun meşk vereceği kızları getirtmiş, ona takdim et- mişti. Sesi güzel olan bir Habeş kızına sadece hanendelik öğreti. lecek. Adı Gülbeyaz olduğunu Kanarya söyleyince azıcık güldü Öteki iki sarışın, ufak tefek Çer kes kızlarmın adları, “Nevgice,, ve “Makpeyker,, di. Onlara kemen. çe ve ud öğretecekti. İşte onun Kanaryanın köşkünde yetiştirece- ği üçlük alaturka takım bunlardı. Her pazartesi köşke gelecek, çar- şamba sabahına kadar kalacak. gündüzleri meşk verecek, geceleri Kanarya ve efendiyle oturacak. “Haydi gidin, , haşlayın. Ders bitince Hoca hanımı buraya getirir. siniz. Pek uzatma, Rabia, öğle ye- meğine misafirimiz var.,, Köşkün arkasında, bahçe üstü» ne bir odada Rabia iki saat uğ- raştı. Kanaryanın yanına çıktığı zaman yemek vakti olmuştu. Yan yana yemek salonuna gittiler, Ka- narya: “Henüz e«fendiyle misafirleri gelmemişler.,, dedi. Rabiayı yemek salonundan bi: balkona açılan camlı kapıya gö- türdü. Yanyana karşı tepelerin boz rengi başlarını, iki sahil ara- sından kıvrılıp giden boğazı sey- rettiler. Arkalarında ayak sesi du- yunca ikisi birden döndü. Nejat efendi bir tarafında Vehbi Dede, bir tarafında Peregrini onlara doğ. ru geliyordu. Rabia: “Rabbim, sen günahımı affet Başımda örtü yok. Vehbi Dede- den kaçtığım yok, çünkü o derviş. Şehzadelerden kaçılmazmış, fakat bu herif, üste de bir gâvur. di- yordu. Birdenbire bir günah evhamına kapılmıştı.. Hattâ Kanaryanm bi: le başı açık olması, bu sıkıntılı his. si izale edemiyordu. Eğer çocuk- luğunda imam gibi çetin bir mü- rebbinin elinde kendini zaptetme ğe alışmış olmasaydı, odadan fır. layıp çıkacaktı, Efendiye yerden temenna etti, Vehbi Dedenin eli- ni öpmeğe çalıştı. O bermutat eli- ni vermedi, o zarif mevlevi selâ- mını verdi. Peregrini'nin uzattığı eli sıktı. Fakat parmakları, uçlar, buz gibi, gözleri piyanistten kaçı. yordu. (Devamı var) HABER — Akşam postasi «00 TÜ kaçırılan rk kızı Ceki, nihayet, çete reisi (Parker) le dost olmuştu. 2 İLKKANUN — 1995 Tomson'un otelde sakladığı paraları çalıp getirecek, bu hizmetinden sonra da yeni çetenin adamı olacaktı! Tom saf bir adamdı. (Ceki) yi de kendisi gibi saf bir işçi sam mıştı, Üçüncü viskiyi de bedava ta” rafmdan yuvarlayınca: — Haydi gel, dedi, seni bizim patronla tanıştırayım. Bizim kum panyada sana göre bir iş buluna - cağını umuyorum. Hele bir kere Parkerle görüş de, Okuyucularımız (Tom) un kim olduğunu elbette hatırlamışlar « dır. Nevyorkta aylarca : Neclâya bekçilik yapan bu adam, şimdi de Aslan Turgudun muhafızı idi. Bir kaç günden beri, mühim bir ka * çakçılık meselesinden dolayı Mek sikaya gelmişti. (Kızılotel) de ya pılacak bir içki alnm satımından sonra tekrar dönecekti. Caz: “Bu dünyaya inan olmaz..!,, Operetinin sololarını çalarken, Tom yeni arkadaşmın koluna gir di.. Parkerin masasına gittiler. Parkerin yanında üç adam o turuyordu. Tom, Cekiyi göstererk: © <a Patronundan çok haklı ola” rak şikâyet eden güçlü kuvvetli bir işçi, Diye mırıldandı, Parker ayak ayak üstüne atmış, prosu ağzm - da, otüruyordu. Elile boş sandal yelerden birini Cekiye gösterdi: — Otur bakalım,, Ve Toma dönerek bir şeyler fısıldadı. Neler konuştuğunu an - lamak kabil olamadı. Yalnız To — Yüz dolara çalışıyormuş. Çok becerikli ve kuvvetli bir a - dam. Patronile kavga ederken rastladım.. İkisini de dinledim. Bu adamdan istifade edebilirsin. Parker, Tomun sözlerine çar * çabuk kapılacak kadar budala bir adam değildi. Nevyork zabıtası nı yıllardanberi oynatıp duruyor... Yakayı ele vermiyordu. Parker ağzının içinde: (Bu dünyaya inan olmaz. Hiç kimse ye inanılmaz!) solosunu mırılda- nıyordu, Birdenbire Cekiye döndü: — Patronunun yanından ne * den çıkmak istiyorsun? — Az para veriyor. Çok ça » lıştırıyor. ve — Patron zengin mi.. Serma' yesi çok mu? — Yüz bin dolarım olsa der «| hal kendisini satm alırdım. Parker yüz bin doları duyun - ça doğruldu: — Salona neden inmedi? — Odasında paraları sakla :) makla meşguldür.. Her gittiği yer de ilk önce parasını saklıyacak yer arar. — Yeni bir satışmı yaptınız? — Evet., Yirmi kasa viski ge * tirmiştik. Onları sattık. — Desene şimdi patronun çe - binde on bin dolar var, — Yirmi kasa viskinin ne tut” tuğunu patronlar bilir, Ben bile . mem, — İşte ben sana bugünkü pi * yasayı söyledim. Parker gülümsedi: Ceki sert ve hiddetli görünü - yordu. Tom lâfa karıştı: — Yalnız az para verdiğinden şikâyet etmiyor. Ayni zamanda patronun çok korkak bir adam ol” duğunu da söylüyor. Parker daha çok gülmeğe baş- lamıştı: , halde seni bizim kumpan yaya alalm., Cebine daha çok pa” ra gireceğinden emin olabilirsin ! — Biraz önce Tomla da bunu konuşuyorduk, Bana, yanınıza ge. Tirsem, ne verebilirsiniz? — Şimdi ne alıyorsun? — Yüz dolar.. — Çok az. Ben bir misli fazlar sını verebilirim. İşime yaradığını görürsem, biraz daha arttırabili - rim. Ceki sevinçle ağzını kulakla- rına kadar açtı: — Kabul ediyorum. Hizmetimi, takdir'etmezteniz, Tazla para ver meyiniz! Parker birdenbire tavrını de- ğiştirerek kaşlarını çattı: — Fakat, kumpanyamıza bu kadar kolaylıkla girebileceğini w müuyorsan, aldanıyorsun! Biz ara- mıza yeni alacağımız: adamı ilk önce deneriz. — Meydan hazırdır. İstediği- niz denemeyi yapmakta gecikme- yiniz! Patron salona inerse, sizim le görüşmeye devam edemem. Parker yan gözle Cekiyi süz - Kuyumcu — İnci nütâyene ettim: Sahtedir, bir liradan fazla değeri yoktur. Tahmin ücreti 0. larak iki lira vereceksiniz? gerdanlığınızı ———— — Ben bu sinemaya gitmem! Klark Geybi ile dargınım, mektupları. ma cevap vermiyor! j dükten sonra, prosunu çekti: © — Bizim bir usulümüz var. Ye ni alacağımız adama itimad ede bilmemiz için, kendisine ilk vere- ceğimiz işi yalnız başına yapma" sr lâzımdır. — Hazırım dedim ya.. — Pekâli. İlk önce bize bir fe dakârlık göstermen lâzım.. — Ne gibi..? — Meselâ şimdi gidip patro - nunu takib edeceksin.. Ve sakla * dığı yerden, bugünkü satış bede - lini çalıp bana getireceksin! Ceki başını yere iğerek bir kaç saniye düşündü: — Bunu yapabilirim. Amma. Paraları şize getirdikten #onra, buradan sıvışıp giderseniz..? — Ben erkek adı taşıyorum. Bu kahbeliği ancak bir sokak ka” rısmdan bekliyebilirsin ! Parker bu sözleri söylerken, başını başka tarafa çevirmişti, Tom, gözile Cekiye, patronun teklifini kabul etmesini işaret edi yordu. Ceki, içinden çıkılmaz bir çık- maza düştüğünün farkında idi. Fa* kat ,Parkerle karşı şe e duğunu ve ertesi günden sonra da bir işçi sıfatile yanma girip dar ma birlikte bulunacağını düşün - dükçe içinden seviniyordu. Niha- yet korkak ve becer'kâ'z bir pa'- ronun esaretinden kurtulmuş bir adam tavrile silkinerek cevap ver di; — Pek güç bir teklif, Fakat, size sadakatimi göstermek için, patronumun sakladığı paraları ça İp getirmeğe çalışacağım! (Devamı var) — Dantelâlı bir rop aldiniz de» mek? — Hayır, komşular küçük köpek. lerile beraber geldiler de!.., — Jtişmiyelim yahu! İkimiz için de kâfi derecede yer var! ,