25 İLKKANUN — 1995 Bazı tabirler vardır ki asılları bir hikâyeye dayanır. Fakat ekse- rimiz bunları bilmez... Meselâ, işte biri: “Kör taşt...,, Tesadüfen atıp tutturmak mâ- nasınadır. Zannedersem aslı şu halk hikâyesinden geliyor: * # Sultan Mahmut, günün birinde, nedimlerinden İzzet efendiye de. miş ki: — Haydi, gel, tebdilikıyafet e delim, seninle beraber şöyle bir dolaşalım... Halk ne yapıyor, an- Iryalım... Zengin tüccar kıyafetine girmiş ler, çarşıyı pazarı dolaşmağa baş- lamışlar. Beyazıt meydanıma geldikleri vakit, orada duran kör dilencile- rin hali Sultan Mahmudun son de- rece yüreğine dokunmuş. — Şunlara birer torba altın ve-| reyim! - demiş. İzzet efendi: — Yüreğinizden koptu, verin, mâni olmuıyayım, padişahım! | Padişah: — Ne 0? Sen acımadın mı? — Manzaraları acınmıyacak gi- bi değil, efendimiz... Fakat, ben insanların başına beyhude yere felâket gelmiyeceğine kaniim... Herkes ettiğini bulur... Bir adam şahsan bile kimseye bir fenalık et. mese, mutlaka yedi ceddi içinde! biri bir şey yapmıştır. Şimdi çek-| SİZİ onun seyyiesidir... Bugün de) zim İşlsdiğimiz kötülükleri!b - ğullarımız, torunlarımız &Jiyerek- tir. — Çok derin felsefelere daldın Fakat, bunların isbatı yok. — Tecrübe edelim... Belki isbat kabildir... Şu körlerden bazıları- nın bizzat fena kimseler olduğunu anlamanız bile muhtemeldir, Mü. sanade eder misiniz? — Haydi bakalım... İzzet efendi, orada dilenen bir âmanın yanma yaklaşır... Ona çar- par. — Kör müsün be... — Ben körüm elbet... Görmüyor musun ?... Sen de mi körsün yok- sa? — Elbet... — Yok canım... Affet öyleyse... Demek, benim gibi dileniyorsun? Vah vah... Haline acıdım birader. Böylelikle, kör dilenci ve İzzet efendi ahbap olurlar. Bir aralık, padişahım musahibi der ki: — Sana bir şey söyliyeceğim: Demindenberi meraktayım. Açık avucuma biri bir para koydu. Fa- kat bildiğim bakır ve gümüş pa- ralardan değil... Nedir acaba?.. Parmağımla yokluyorum, yoklu- yorum, anlıyamıyorum. — Allah allah... Ver bakayım... İzzet efendi, cebinden bir altın! çıkarıp âmaya toka eder, # di metini anlar. Derhal, cebine indirir ve duvar ğa başlar, LA -1 İzzet efendi, kör taklidi yap - makta devam ederek haykırır: -— Birader! Birader!... Nerede- sin, kör birader?... Sen yk! Kör dilenci, tabii, bunun kıy- * kenarından usul usul uzaklaşma | Kör, kaçmağa uğraşıyor... Du - var kenarından, duvar kenarın - dan çağanoz gibi kaçıyor... İzzet efendi: — Ah, birader!.. Neredesin?... Paramı alıp da gidiyor musun yok- sa?... — Anlaşıldı, anlaşıldı, kaçıyor- sun! Allah belânı versin... Allab cezanı versin!... Ah, ne demeğe sana emniyet ettim ?,.. Korkmuyor musun ?... Başına bir felâket gel - mesinden çekinmiyor musün?.. Sana beddua ederim! Kör, bedduadan da korkmuyor! İzzet efendi: — Allahım... Şimdi yerden bir taş alıp atacağım... Butaş, âma kardeşin ayağına raslasın... Taşı atar... Taş, dilencinin aya- | ğına vurur... — Paramı geri ver, kardeş. Yoksa daha fena dua edeceğim... Ses çıkarmıyorsun?... Öyleyse bir taş daha atacağım... Beline gel sin... Pat... Beline... — Bu sefer de başına gelsin... İzzet efendi, böyle söyleyince, âma, dayanamamış: “Kör taşı böyle olmaz... Al paranı... de- miş... mn.k “Kör taşı,, bu hikâyeden mi çıktı?... Malüm değil... Fakat mu- bakkak olan, bu, hoş bir halk hi- kâyedidir. İşitip yazan: Hatice Süreyya Büyük tenzilât Kürk mantolarınızı Ay vade ile ve kefaletsiz BEYKO ticarethanesinden tedarik ediniz, Anadoludan ayni şeraitle sipariş kabul olusur. Mahmutpaşa Kürkçü ban Tel. 21685 1! ı meyi okuyordu. Kuştüyü Yastık yüziyle bera- ber 75 kuruş. Kuştüyü bir şilte, yorgan, yastık takımı 25 lira, kuş» tüyünün kilosu 75 kuruştur. Kuş- tüyü salon yastıkları bulunur. AKRE daim azılar var... Beraber oku - ! tiktil,, diye düşündü. ğgv y” 9 a Tefrika numarası: 104 Yazan: (Vâ-NO di. Anita : “Hayret!... Hayret !... Dedi. Demekki ben meşhur Gazanfer reisin kızı imişim?...,, Geçen kısımların hülâsası Hasan, Gazanfer reisin hazine. sinde elde ettiği vasiyetname ve reşimle birlikte Venedikliler tarafından yakalanıyor.Venedik donanmasının kaptarı huzuru. na çıkarılıyor. Kaptan, kıç ka. saradadır. Yanında güzel bir kadın var. Hasanın gözü, ka. dınt ısırıyor. Resimle vasiyetnameyi kapta : na verdiler. Kaptan baktı. Fakat| yazılardan bir şey anlıyamadı. — Türkçe bir yazı, değil mi, prenses Anita? - diyerek kâğrd yanmdaki genç kada uzattı. Hasan, az daha bir hayret fer yadı koparıyordu: “.- Evet prenses Anita d'Am bronun tâ kendisi... Nasıl oldu da birdenbire tanıyamadım?... Hâlâ genç ve güzel... Fakat hayretl.. Burada, bu donanmanın ortasın - da ne arayor?... Hem de kaptanla o kadar içli dışlı ki...., Prenses, kâğıtlara baktı: — Evet... Türkçe... Müsaade, edin de okuyayım, Dük İloni.. Hasan, kendi kendine: “- İkinci bir hayret!... Çünkü Dük Iloni bizim Düşes Cülyeto di Pitinin kocası... diye düşünmek te devam eti, Prenses, vasiyetnameye göz & tiyordu. Yüzünde gittikçe derinle- şen bir hayret ifadesi okunuyor * du. Kaptan: — Resme de bakm. Bu güzel kız kim acaba? * diye mahud kü- çük tabloyu kadma verdi. Anita, buna bakınca, asıl bu sefer fena halde şaşırdı: — Annem.. * dedi. Hasan artık kendini tutama - dı: — Ne münasebet?.. Bu genç kız henüz on sekiz, on dokuz, hay di haydi yirmi yaşlarda görünü” yor. — Eski bir resmi! | — Yanıldığınızı zannediyo * ram... Çünkü bu kızı ben tanıyo- rum, prenses... — Siz çıldırmış olacaksınız. Hasanın maksadı gayet açık tı: Doğrusu o, adadaki Lidya'dan şüpheleniyordu. “.- Beni o ele verdi... Başıma bu işleri o açtı... Hele bir yakala” tayım, buraya gelsin de şu muam- mayı hallederim!,, diyordu. Diğer cihetten de, esaret haya” tı bile geçirse genç kızın yanmda olmağı tercih ediyordu. Ona kar şı kalbnde bir incizab vardı. “. Bana bu oyunu nasıl oynr- yabildi?... O kadar arkadaşlık et Bu sırada, Anita, vasiyetna - Kaptan, Hasanı göstererek: — Şunu istintak edelim... Ba - kalım ne yapıyormuş?... Niçin bu adaya gelmiş?... - dedi. Anita: — Evvelâ ben konuşayım... Hem bu kâğrtarda pek iyi seçme- yalım... Bizi azıcık yalnız bıra ! kım... * dedi. — Size bir fenalık yapmasın, prenses... 2 — Daima kendimi müdafaa « debilirim. Eğer isterseniz, Polo ile Tomaskus burada nöbetçi kal - sınlar. Siz, işlerinizle meşgul o - lan, Ben, tahkikatımı tamamla * yınca meseleyi size bildiririm. Kaptan: — Peki prenses! » diyerek çe » kildi. Maiyeti de gittiler. Şimdi, Anita, Hasan ve iki nö betçi, kıçkasaranm en üst katında yan yana idiler. Anita: — Oğlum, sen kimsin?.. Bura” da yalnız olduğumuza emniyet € debilirsin. Çünkü bu iki nöbetçi Türkçe bilmezler... Bu resmi ne * rede buldun?... - dedi, * Bana söy le bakayım, çünkü bu kadın, be * nim annemdir. — Yanılıyorsunuz, zira bu kız, simdi berhayat olan ve benim çok iyi tanıdığım bir kızın resmi dir. — Kimmiş o kız? — Adı Lidyadır.. — A:. Benim kızım... — Sizin kızınız mı?.. Demek, ki Hızır reisin kızı... Demek ki Lidya o ha?... Anita için, şaşılacak şeyler bi- sun?.. Sen kimsin cevap versene,. — Ben, Küçük Hasanım... Hr zırın evlâtlığı... — Yâ.. Gayet iyi hatırladım... Bu kadar büyüdün, öyle mi?.. — Görüyorsunuz ki, büyü - düm... Fakat ben sizi nasıl me” EE ir) NE zi V YEMEK <(N TATLI KİTABI İergan pişecek İyemeklerin tallıların “yapılışlarını bU | dk bulacdksın3. simli üc a 277 eliryiy see £ 4 ANKARA CADESIP 15 Fiyatı 100, ciltlisi 125 kuruştur Basın kurumunun çıkardığı 1936 Almanağı En güzel bir yılbaşı armağa nıdır. Bütün saylavlarımızla ga“ zetecilerimizin resim (albümü içindedir. Bir kaç güne kadar yor. 50 kuruşa. çıkı * nefret ettiğinizi yakımen bi'iyorum, raktan kurtardımsa siz de kurta" rın! Çabuk söyleyin. Bu resim Lidyanm değil mi? — Hayır, annemin... Tıpkısı bende vardır... Annemle kızım biribirlerine fevkalâde benzerler.. Onun için bu resmi Lidya zannet» tiniz!.., Demek ki o ölmedi? — Bu müjdeyi size verebili * rim: Kızmız, aylardan beri bur sız adada yaşıyor. Bir deniz ka » zası neticesi buraya düştü. — Ya siz?.. Siz nasıl buraya geldiniz? — Benimki Ouzun macera... Buradaki kaptanın zevcesi Cül * yeto di Piti yok mu? Adımı elbet te işittiniz... Ve işittiğinizi, ondan işte onun hiyanetine uğradım! Anita bir müddet, elindeki kâ- ğıtlara baktı: — Buradaki esrarı birikte hak letmeğe uğraşalım! - dedi. » Anir yamadığım ve okuyamadığım sa- tırlar var... Okuyun şunları.. Bana taalluk ediyor. Hasan, vasiyetnameyi, bırak * tığı yerden itibaren okumağa baş ladı. — Hayret!... Hayret!.. * diye mırıldanıyordu. — Değil mi ya?.. Demek ki ben, Gazanfer reisin kızı imişim... Doğru anladım mı? — Aynen anladığınız gibi... Oh Yarabbi şükür... ” — Niçin sevindiniz? — Böylelikle bir çok felâketli vaziyetlerin önüne geçiliyor, Hr zır reis saadete kavuşuyor da or dan... — Ne gibi? vi (Devamı var) Kenan Hulüsi Bir yarasa Bir kıza âşık oldu Mevsimin en güzel kitabı Yakında çıkıyor HABER AKŞAM POSTASI (DARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul MABER Yazı işleri telofonu : 24872 idâre vellân , o: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye | Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2706 Kr. e e gi 2 ey se e 38” İLÂN TARİFESİ Tıcaret 1 er. tera Resmi samalın v5 Hürol? Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Masan Rasim Us Basıldığı yer (YAKIT) matbaası