gin yaözam: HALİDE EDİB Se “Bugünlerde siz bana hep an- nemi hatırlatıyorsunuz. Buraya evime geliyor gibi geliyorum.,, Bu söylediği şeyler biraz doğ- ru idi. Rabia mevzuu değiştirdi. “Bu hafta olan şeylerin en iyi sini henüz söylemedim. Şamdan dün uzun bir mektup aldım.,, “Ya, aman okuyalım.,, “Penbe teyze ile konağa yolla- dım. Hilmi Bey hakkında çok havadis var. Mektubu (Vehbi Efendinin bir ahbabı getirdi. Tev fik Hilmi Beyle oturuyormuş. Pa- zarda bir dükkân kiralayacak Karagöz oynatacak. Bunlar hep yeni masraf. Bir deri takım isti.| yor, dükkân kirasına ihtiyacı var. Bu saraydaki ders tam ye- rinde....,, Şimdi Rabianm gözleri ona yaşlı yaşlı bir iyi dosta karşı his- sedilen minnetle bakıyor. Pereg- ekli gay bakkal rini ayağa kalktı. Dükkândan Ra- kımın sesini duydular. “Rabia; nerdesin?,, Rabia da kalktı. Cevap ver- meğe vakit bulmadan cüce zen- biliyle mutfağa girdi. Keyifliy- di. Sarı ışıkta birsirk cüce sini hatırlatıyordu. Buruşuk ya- nakları kızarmış, açık gözleri pa: rhkparıİsyarıyor, abâni sarık ar- kaya atılmış. “Oh oh buradasmız ha. Ben de uskumru aldım. Kendim k: zartacağım. Ne olur kalın berabe- lokma edelim.,, Peregriniyi orada (o buldu ğuna sevinmişti. Daima etrafına neş'e saçan bir adam. Kızım ya nakları al al, gözleri birer yıldız gibi. Kim bilir deli gâvur neler anlattı! Peregrini kalmadı. Rakım. cübbesini attı kollarını sıvadı. Penbeyi yemeğe beklemiyecekler- di. Hanrmefendinin alakoyacağın dan etindiler. Çingene o gün koynunda mektup, azametli aza- metli konağa gitmişti. Ümitlenmişti. Rabianm mektu- bu yollaması biraz yumuşadığına delâlet ediyordu. Belki de düğü: ne gider. Yaşasın “Lohosa hoca,, ya götürdüğü horoz. İşin ucunda yalnız mercan küpe değil kırmı: zı canfes entaridevar. Hele Rabianın son günlerde hali. Ar- tık hiç somurtmuyor. Tali yeni, den İstanbul bakkaliyesindekiler gülüyor: Rakım balıkları kızarttı. Siniyi hazırladı. Karşı karşıya yemek ye. diler. O, bir düziye anlatıyor fakat kız pek dinlemiyordu. Gözleri içindeki bir hayale dalmış gibi, sofrayı da Rakım topladı. Kız bu- laşıklara yardım etmeği teklif et medi: Tenbel tenbel iskemlesin - de oturdu cüceyi seyretti, Kahve içerlerken sordu. “Mevlüd okuyanlara kaç para verirler acaba?,, (Nakit, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdu.; “Meşhur Hafız olursa beş lira kadar alır.,, “Bana o kadar vermezler de- ğil mi?,, “Belki de daha fazla. Sendeki ses kimde var?,, “Doğru.,, Kanaatle söylüyordu. Pereg rini gibi ünlü bir san'atkâr da ayni şeyi söylememişmiydi. “Beş yüz kuruşa deri bir kara- göz takımı alınır değil mi?,, “Elbet.,, “Ben artık yukarıya çıkacağım, şu mevlâda bir daha bakayım.,, Rakım mangalı çıkardı. Kızın önünde iki büklüm merdivenleri tırmanırken arkasına insan esva- bı giymiş bir maymunu hatırlatı- yordu. Odada lâmbayı geneo yaktı. Rahleyi mangala yaklaştır dı, üstündeki mumları yaktı. Ra- bianm namaz bezini başma örtüp oturmasını bekledi. Kız mevlü dün sarı yapraklarını çevirirken, “Ben de şuracıkta otursam se ni dinlesem.,, diye yalvardı. “Hiç sesimi çıkarmam, seni şaşırt” mam.,, “Amma ben burada cigara du manı istemem amca»,, “Olsun.,,, Gene bir maymun gibi beyaz patiska örtülü uzun yan minderi- ne tırmandı, köşesindeki kırmızı basma şilteye bir dizini dikti otur- du. Ayrık gözleri Rabiada, bek' ledi. Vaktile Peregriniye dediği gi- bi, dini âyinlerden sıkılır, âdeta ürkerdi. Fakat mevlüd müstesna. O halk dilinin şaheser olan bu do” ğum şarkısı onu bir binlik rakıdan daha çok, daha içinden gelen bir sarhoşlukla mestederdi, Rabianın sesile dinlemek için cigarasını fe” da etmek o kadar kolaydı ki. Hem de, gene Peregrini gibi, Rakım da, başında beyaz bir örtü, iki mum alevi arasmda görünen Ra bianın, eşi olmıyan ilâhi bir tema- şa olduğuna kanidi, Kimsenin onun kadar güzelliğe karşı yüre- ği yüfka olamazdı. Fakat kimse heyecanını, zâfını onun kadar $a* ka, alay arkasına gizliyemezdi. Halbuki Rabia onun mevcudi- yetini derhal unutmuştu. Zihni mevlüdü yeni bir makamda, kem di bulduğu bir uslâbla okumağı düşünüyordu. Bir zafer bir şevk nağmesi bulmak lâzımdı. Doğum- dan büyük zafer kâinatta var mıy dı? Vefat kısmmı eski ananevi şeklinde okuyacak. Hüzünlü, ağır tecvitli bir okuyuş. Onunla meş- gul olmak lâzım değil, Gözleri acem basması sarı yap” raklarda, bir saat kadar mırıldam dı, makamdan makama dolaştı. Kapı kapı odolaşan, arayan bir ses. Rakım onu, yolunu bulmak için yerlere vura vura gi den körlerin değneğine benzetti. (Devamı var) HABER — Aksam postası YAZAN 2 isHAK verili, YA Ameri kayalı. 18 İLKKANUN — 1995 Ni — Aslan Turgudun horultusunu işitmişlierdi. Poli$ olmalıdır!,, diyerek, kapıyı kırmaya karar vermiş Poliş hafiyesi Tomson, Aslan Turgudun odasında ışık görünce, otele girmekte tereddüt etmemiş, ti, — Cim, hakkın var! Bazan göz| lerinin, kedi gibi, karanlıkta olup bitenleri gördüğünü inkâr etmem. Buna çok kere şahid olmuşumdur. Diyerek, memurlarla beraber kapıyı açtı. Otelin alt salonuna girdi ve methallere birer memur dikerek: — Dışarıya hiç kimsenin çık - masma müsaade etmeyiniz! Diye emir verdi. Saat tam yarım olmuştu. Otel sahibi, gece yarısından sonra, otelinin sivil memurlar ta- rafından basıldığını görünce şaşa lamıştı. 'Tomson ilk önce otel direktö * rünü sorguya çekti: — Aslan Turgudu kaç günden beri şiddetle aradığımızı biliyor. sun! Onun otele hangi saatlerde gelip gittiğini neden sakladın? Otel direktörünün gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ellerini kaldr rarak: — Vallahi onun yüzünü - da hiliye nazırma yemeğe gittiği gün denberi . görmedim. Benim zabr tadan saklıyacak hiç bir sırrım yoktur. Tomson sert bir bakışla direk törü başından topuğuna kadar süz dü.. Sonra ağzındaki piposunu yakarak bağırdı: — Haydi öyleyse önümüze düş.. Sana Aslan Turgudun nere- de yattığını göstereceğim! Direktör merdivenlerden çık * mağa başladı. Tomson da direk: törün arkasından çıkıyordu. Cim biraz daha geriden geliyordu. Direktör merdivende - Tomso- na işittirerek - kendi kendine ko” nuşuyordu: — Ammada belâlı bir müşte * riye çatmışız. Kendi bir haftadır meydanda yok. Odasmın anahta- rr çekmecemin üstünde asılı du * rüyor. Onun odasına girip çıktı - ğını herkesten önce ben görece - ğim. Demek ki benden önce gören seytanlar da varmış! Aslan Turgudun yattığı odanın önüne gelmişlerdi. Direktör büyük bir emniyetle elini kapınm sürmesine götürdü: — İşte.. Görüyorsunuz ki, ka - pı kilitlidir. Tomson hiddetle sordu: — Bu kapının anahtarı nere * de? — Benim yazıhanemin önünde asılıdır. —Fakat, ben beş dakika önce odada ışık gördüm. — Mümkün değil, Mister Tom son! Siz sokaktan başka bir oda - görmüş olmalısınız! — Hayır. Ben o maiyetimdeki memurlar, iş başına giderken, göz lerini yanımda taşırlar. Kapıyı zorladılar... 'Tomson bu sırada gözünü ka- pmın anahtar deliğine koyarak içeriye bakıyordu: — İşte bak! . diye bağırdı. - İ ! Anahtar, deliğin iç tarafından s0- kulmuş.. Kilidin üstünde duruyor. Belli ki içeride biri var. | Direktör eğildi.. İçeriye baktı: — Evet... Yanılmıyorsunuz! Ve bu sözleri söylerken benzi sapsarı oldu... Fakat, o akşam Ars lan Turgudun ötele gelmediğin-| den o kadar emindi ki. İ — Bu gece yazıhanemin önün- den bir dakika bile ayrılmadım, Mister! Diye mırıldanarak merdiven-! lerden aşağıya inmeğe başlamıştı. Tomson otel direktörünün arka-| sından bir memur göndermeyi ih- mal etmemişti. Cim sevinçle söyleniyordu: —aArslan Turgut içeride yatıyor. O zaten sessiz çalışmasını seven bir adamdır. Kimseye görünme- den odasına girip yatmış. Bundan daha tabit bir şey olur mu? Direk- törün her müşteriyi görmesi - şart değil ya... Direktör yazıhanesine indi.. Odanın anahtarı yerinde yok- tu. hafiyesi : “Meslekdaşımız yorgun veyahut sarhoj ! — O halde Tomsonun (o hakkı! var, Ben dalgınlıkla, onun ötele geldiğini görmemişim. Ve elini başına vurarak: — Ah bu uyuklama adetim yok mu? Hayatta bana çok şeyler kaybettirmiştir.. Diyerek homurdandı.. Tekrar telâşla yukarıya çıktı. — Affedersiniz, Mister Tom- son! Kabahat bende imiş. Anah- tar yerinde yok. O, ben uyuklar:! ken gelmiş olacak.. Cim göğsünü kabartarak kapı:| başladılar. nın önünde dolaşıyordu. Tomson ikide birde sönen Pf : posunu bir daha yakarak, ğınm vewyla kapıya dokundu: — Dostum, uyuyor musun? Biraz bekledi... Cevap veren olmadı. Eskisinden daha sert bir v8” ruşla kapıyı sarstı : — Sizi rahatsız etmek mecbuf” yetindeyiz. Kalkınız.. Ben Toms” ve arkadaşları sizi görmeğe şi dik. Tomson bu sırada kulağını #* pının kanadına yerleştirmiş, din” yordu. Hafif bir horultu işitti... Gülümsedi... — Uyuyor. Kapıyı biraz dah? şiddetli çalmak lâzım. Ve gürültü perde perde yük seldikçe, etraftaki odaların müşt” rileri birer birer uyanarak dışarıf? fırlıyorlardı... 8 Memurlar, pijamalarla kari" dora çıkan müşterileri odaları"* 2 göndermeğe çalışırken, Toms0”* z direktöre sordu: “ — Kapının kilidi sağlam dır? 1 — Kırmak niyetinde misiniz ** — Başka çare yok.. Gece yö bütün otel halkını rahatsız e tense, bir kişinin rahatini kaçı” mak elbette daha muvafıktır. A” laşılıyor ki, meslektaşımız ya çok yorgun... Cim, ustasının sözünü tamami* dı: ; — Yahut çok sarhoştur... Ve odanm kapısma da (Devamı var) Titiz artist Meşhur muganni Şalyapin || Kopenhagda Favst operasıni neden oynamamış? Danimarkada “ Favst ,, opera- sında oynıyacak olan meşhur Rus mugannisi Şalyapin bir habere gö re, her şeyi yüzüstü bırakarak hiddetle Parise dönmüştür. Şalyapin, “ Favst ,, operasın. da “Mefisto,, yani şeytan rolünü oynamakla şöhret kazanmıştır. Fakat Kopenhagda yaptığı pro. valar esnasında aktörlerden bazı larını lüzumundan fazla küçük,' bazılarını iri bulduğu için sinirlen:! miştir, Cereyan edişi itibariyle pek me- raklı olan bu vaka şöyle anlatılı yor: Mesele, br" prova (o esnasında boş gösterdi. Şalyapin, iki oyun- cudan birini oynadığı role nisbet- le haddinden fazla iri yapıldı bir diğerini ise, çok küçük buluyordu. Şalyapin bir ara, küçük boylu o lanı yakaladığı gibi bir iskemlenin üzerine çıkarmış ve “İşte bu bü- yüklükte olması lâzımdır,, diye- haykırmıştır. Ve tiyatrodan dehşetli canı sı- kılmış olarak ayrılmışsa da, ertesi gün tekrar dönmüştür. i Ayni mesele yeniden baş gör termiş ve bu defa yerli ler, bağrışmağa başlamışlar ve “* nunla sahneye çıkmamak iter” lerdir. i Şalyapin bu gidişle “ Favsf” operası oynansa bile, ber ball" kendi bildiğinden çok başka şekilde oynanacağını söylemi$ ” demiştir ki: “e “Burada oynanacak olan eri herhalde enteressan bir oper#“ Fakat maalesef bunu ben bilm ” rum. Tam 33 yıldır Guno'nun ( > serin bestekâr) “ Favst ,, unu gr. narım. Fakat burada hususi te yapılmış bir oyunla karşılast! İlik sahnede semaden inen Mari. atede bir canbaz gibi iniyor. ge ben oyun icabı salip önünde * şerken, taganni heyeti gali. Bundan başka provada herke* nuşuyor.,, Vi Bir rivayete göre, | Şal Kopenhağ'a geldiği zaman ie yonda kimse karşılamamış. pas ri Son bir haber, Şalyapinin *” se hareket ettiğini bildiriyor