Orkide çiçekleri a — Size “hanım,, demeden, doğ-| Yudan doğruya böyle hitap etme- me müsaade eder misiniz? İhtiyar ve pek çık bir erkekle bir genç kadm, otomobilde gider- kendi böyle konuşuyorlardı. — Evet, daha bugün tanıştık, Jale... Fakat tanışır tanışmaz ah- bap olmamızda hiç bir mahzu: yok... Çünkü sürat asrındayız.. Değil mi?.. Hah hah hah. Bilhas. » sa ben, çok sürat göstermeliyim... çİhtiyarım... j Jale, mahcup, susuyordu Hayatında ilk defa olarak böy- le bir maceraya atılmıştı. İşte, ih- tiyar ve zengin bir erkekle bir gün bir münasebet peyda etmişti: Biraz para kazanmak arzusile nu (yapıyordu; çünkü (çok Mmuhtaçtı. Jale, bundan altı sene kadar evvel erlenmişti, Dört yıl süren iz- divaç hayatmda hiçbir fevkalâde lik hissetmidi.. Kocası, basit bir adamdı: Eh, Allah ne verdiyse, hayatımı kazanıyordu. Jaleciği iyordu. Fakat, günün birinde, felek bu Mütevazı saadeti çok görüp boz- Bir tifo, kadmcağızm kocasını sürükledi, götürdü. Jalenin bir iki kırımtısı vardı. Dört odalı bir evi, beş altı parça *lması filân... Bunları, birer birer #âttı,. Bir yıl kadar geçindi. Erte- *İ sene, elde avuçta bir $ey kalma- dı. Doğrusu, ikinci bir izdivaçta için can atıyordu. Lâ- kin, aksilik bu ya: Münasip kış Met çıkmıyor. Kızların bile evlenmek husu- Sunda güçlük çektikleri bu devir- de dul ve parasız kadınlarm vay lerine! Fakat, ümit dünyası bu: Jale, boyuna bekledi. Bir baht pısı açılır; bir koca belirir san- Heyhat olmadı... İş yapmak istedi. Müsabakaya Birdi, imtihanda muvaffak olama- di. Ne yazık ki, güzelliği derece- tinde malümatlı değildi. İmlâ bile in u. Terzilik! Ne gezer? Kendi söküğünü dikemezdi! Hu- Msn çalışıp da para kazanması ka. VA değildi, | Sıkılgan huyu olmasa, belki, Muvafık bir erkekle tanışacak çor sürekli bir münasebet tesis ederek metres hayatı yaşayacaktı. Fakat, o da olamadı! Nihayet işte, bu zengin ihtiyarla tanışmıştı; Bütün ümidi onda.. Kırk elli lira alsa da, en müstacel borçları" nı ödese.., Bir çalgılı lokantaya girdiler. Garson, onlara bir “separe,, oda gösterdi. " İhtiyar: — Daha sakin oluruz... Baş ba- şa kalırız! dedi. Listede yemek, içki beğenildi. Garson, terbiyelice çekiliverdi. Pek nadir zamanlarda ancak çağ rıldrkça içeri giriyordu. Bir sefe- rinde, zile basıldığı vakit ihtiyarm genç kadına şöyle dediğini işitti: — Bir kadın, bir erkekle bera. ber gezerken ne maksat takip eder, Jale? Jalenin dudakları ucuna kadar geldi: “— Meselâ benim senden bek- lediğim ancak menfaattir!, Fakat, söyliyemedi. Dostluktan, karşılıklı muhabbetten bahsetti. Zira, bir gaf yapmaktan korktu. Artık yaşlı bayın keyfine payan yoktu, oŞampanyalar ısmarladı. Çakır keyf, bir otomobile bindi. ler.. Boğaziçine doğru bir gezinti yaptılar... İhtiyar, avuç dolusu para sarfe- diyordu. O gece belki yüz küsur papele kıydı! Jale: “— Şunun yarısı kadarmı da bana verir ya.. diye düşünüyordu Hiç olmazsa bakkalla kasabın borçlarımı temizlerim..,, Maslak yolunda otomobille gi. derken bunu düşünmesine rağ- men: — Gün, ne güzel ağarıyor, ba- kım., - dedi ve Çamlıca tepelerini gösterdi. - Bir demet çiçek gibi. Şu bulutların halini görüyor mu- sunuz? — Ooo. Siz şair mişsiniz de... Jale., Sabah kahvelerini Tarabyada içtiler. Sonra, yaşlı bay, genç ka- dımı apartrımanma bıraktı: — Sizi tekrar ararım! - dedi. “— Her halde, parayı elime vermeğe sıkıldı. Sonradan gönde- recek!,, Yorgunluk içinde bitap, öğleye kadar uykuya daldı. Zil sesiyle uyandı. Kapıyı açm- | Tefrika numarası: 97. Yazan: (V&-N0) — Kuvvetli bir kanat gibi, bir rüzgâr darbesi genç kızı, batan gemiden kopardı. Dalgalara attı. Lidya, bir müddet çırpındıktan sonra bir direğe yapıştı Geçen kısımların hülâsası | Anita, Barbarostan inti- kam almak için Türk kotsa niyle kendisinden doğan! aşk mahsulü kızı Lidyayı| gönderiyor. Bu muhaverenin üzerinden an- ! cak bir ay kadar geçmişti ki, gelin! gibi süslenmiş, bütün techizatını| tamamlamış bir gemi, Ağrıbos'tan harekete hazırlandı. Rıhtımda, Sinos'la Anita yan ya na duruyorlar, bir genç kızla ko- nuşuyorlardı: Kırmızıya yakın saçları olan bu kız , on yedi yaşlarımda kada: görünüyordu. Bir kedi yavrusu gi- bi güzeldi; munis halliydi. Fakat, hayır! göz aldanıyordu. Zira, kap- lan kediye benzer ve kaplan yavru» su munis ve güzeldir. Halbuki, onun keskin tırnakları vardır, siv- ri dişleri vardır. İşte , Lidya da böy İe bir kaplan yavrusudur. Ayrılırken, sağ elini baş papa sa uzattı. Bu elin parmağında ko- .caman taşlı bir yüzük saklıydı. Annesi: — Nasıl açılacağını biliyorsun, değil mi?... İşte, şuraya basacak ve şunu çekeceksin... — Kaç kere gösterdin, anne... Bilmezmiyim? Sinos: — Ben, zehirin nasıl kullanılaca ğını bir kere tarif ettim. Aklındı tuttu... Hiç bir falso yapmıyacağı na eminim... Bütün hıristiyanlığın ümidi sendedir, Lidya... Bu sözler, genç kızın üzerinde bariz bir tesir yaptı. — Biliyorum.... - diye gözlerin: de şimşekler çak! Evet, hıristi- yanlığın ümidi.. Cinsimin selâmeti atacağım adımların doğruluğuna! bağlıdır... O adamı mutlaka öldü- a Cm TA a ca ince kâğıtlara sarılmış kocaman bir buketle karşılaştı. Getiren gar- son: — Jale hanım siz misiniz efen- dim?... Bunu size gönderdiler... Genç kadın, $#on kalan yirmi beş kuruşunu da paket © getirene bahşiş verdi. Sepeti aldı. Masanım üstüne heyecanla koy- du. Belki elli tane orkide çiçeği. Bunların tanesi, bir, bir buçuk li- ra.. Sepet de, öyle yaldızlı, süslü, cici bici ki, en aşağı on kâğıt eder. İşte, orkideler arasında bir mek tup... Para bunda olacak.,, Acaba yüzlük mü, ellilik mi? Heyecanla açtı ve bir kart bul- du: “Aşkı menfaatin fevkinde sa. yan şair Jaleye...,, ». . Zazallı kadın, bu kıymetli çiçek ler üzerine, göz yaşlarını hakiki jaleler gibi damlatarak, ağlad: ağladı. receğim.. O adam benim ırkımın,) ailemin, babamın felâketini mucip) omuştur. Annemi tahkir etmiştir... Görüyorsunuz ki, muhterem peder, vazifemi müdrikim... i — Evet, görüyorum. Sizi tak dir ve tebcil ediyorum... Allah mu-! vaffak etsin... i Geminin kaptanı yaklaştı: — Müsaâdenizle hareket ede- ceğiz.. Küçük Prenses artık içeri girsin... Lidya Rahibin elini öptü. Anne. siyle kucaklaştı. Gemiye girdikten sonra , Papas kadına: — Kızmızı çok iyi yetiştirmiş. siniz, tebrik ederim... Her halde muvaffak olacağını umuyorum... Anita: — Ben de.. - dedi ve gözleri ışıl- dadı. . Babasmı da kızını da mah. vedöceğiz... Bir müddet sustular. İkisi de zihnen başka âlemler- de, bu güzel yelkenlinin uzaklaşı: şını seyrettiler: Halatlar alındı. Kürekler le biraz yelkenler çe- kildi... Mendiller sallandı... Ve çok geçmeden , Gemi, süslenmiş, bezen miş bir beyaz gelin gibi, kendini rüzgârın ihtirasına koyuverdi. Hava bulutluydu... Fırtına var denemezse de rüz gür hayli kuvvetliydi. Gemi, bu minval üzere, yirmi dört saat ka: dar yol aldr. Sonra, bora başladı. İki gün iki gece geminin ancak kü: çük yelkenleri açıldı. Dalgala* dağ gibi yükseliyordu. Sular, tek: nenin bir yanından giriyor, öteki yanından çıkıyordu. Dördüncü gün, bir direk kırıld* O gün, akşama doğru dümen bo zuldu. Ve ertesi sabah, ön kasarı uçtu... Gemi, hâlâ yoluna devam edi yordu. Fakat hangi yola?.. İşte bu, belli değildi. Pusla cidden şaşırıl- mıştı. Zira, Devrilen direk kapta- nın puslasımı da bozmuştu. Meçhul bir istikamete doğru yol alıyorlar dı. En tecrübeli gemiciler bile: — Böyle hava görmedik! - di- yorlardı. Şaşılacaş şuydu: Her kesin telâş ettiği bu hava da , yalnız Lidya istifini bozmuyor gibiydi. Boş ada... Genç kız, bir gece, kamarasında soğuk kanlılıkla yattığı sırada bi» ses işitti: — Batıyoruz! Batıyoruz! Kamaradan dışarı çıktı. Ana baba günü... Herkes, bir birine girmiş... Kayıkları indiriyor lar, tahta parçalarma sarılıyorlar. kendilerini denize atıyorlar... Genç kız, yatağa yatarken sc: yunmuştu. Bu kılıkta tehlikeli bir deniz yolculuğuna atılmak isteme di.. Yukarı çıktı. Fakat, gemi, sür Nakleden : Hatice Süreyya | atle batıyordu. Kendi kamarasma, daha şimdi- den sular dolmağa başlamıştı. Lidya, başka bir kamaranm açık olduğunu görerek içeriye dal- i dı. Burada, gemici elbiseleri bula- rak sırtına geçirdi... Maksadı bu kı- lıkla, kayıklardan birine binmekti, Fakat güverteye çıktığı vakit, İn cin top oynadığını gördü. Her kes , kendini denize atmıştı. — Hey... Kimse yok mu? . di. ye haykırdı. Cevap yok... Gemi, çok çabuk olarak batı. yordu. Artık bir tarafından bir tarafa iyice meyletmişti. Sular, genç kızın ayaklarına değiyordu. Rüzgâr ve dalgaların şiddeti dinmemişti... Birdenbire büyük bir kuş kanadı gibi, dalgalardan biri geldi ve Lidyayı kavrayarak sulara attı. Genç kız, boğulacak gibi oldu. Karşısmda gemi, büyük bir sür'at- le batıyordu. Soyunmak, biraz evel giydiği elbiseler sırtıma ağırlık verdiği i- çin bunları atmak istedi. Fakat imkân b madı. An cak, yanı başmda yüzen bir kütüğe sarılabildi. Sımsıkı yapıştı. Ve bu sırığa. ips lerle vücudunu bağladı. Sonra, bir baygınlık geçirdi. Gözlerini açtığı vakit, güneş doğuyordu. Dalğalar henüz yatış- mamıştı ve onu güzel bir sahile doğru atıyordu. Lidya , çepe çevre etrafına bak: tı. Diğer kazazedelerden kimse gö- rünmüyordu. Acaba batmışlar mıy dı.? Yoksa başka taraflara mi git- mişlerdi? Yoksa kendinden daha evvel mi bu adaya çıkmışlardı? Anlıyamadı. (Devamı var) HABER AKSAM POSTASI IDARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telotonu : 21872 idareveilân ,, o: 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Fenebi 1400 Kr. 2709 Kr. 790. A0 & 3 aylık a0. 80 |. * avın 0 459. 300 İLÂN TARİFESİ Ticaret Wânlarının satır, 12,80 Resmi ilânların 10 kuruştur. Senelik 6 ayi Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası 5 KUPON 339 18 12-935