eek Ba yazam; AY YA in ga İkincisi ruhum. Yeri vücudü ! mün neresinde bilmiyorum. O di! mağımın soğuk tahakkümüne be” yun eğmez. Beni san'atkâr yapan, | musikiye bağlıyan, güzelliği sev. | diren, dinsiz olduğum vakit bile beni gene bir şeye taptıran kudret odur. “Üçüncüsü kalbim. (eliyle sol ta rafma vurdu) onun yerini pekâlâ biliyorum. O, ne dimağı ne de ru" hu tanır. Sevgi ölçülerinin ne çir- kinlik ne de güzellikle alâkası vardır. Iyilik fenalık ölçülerinin! adaletle, mantıkla hiç bir münase beti yoktur, Sebepsiz sever, sebep” siz nefret eder, sebepsiz iyilik, se- bepsiz fenalık eder. Tamamen ken di başına buyruk bir kudret. Onun bir tek hekimi oldu. — Annem. (Vehbi Efendinin yüzüne baktı gülümsedi.) Görülecek bir kadındı. İpince, upuzun. Kafası eski bir madal- yon gibi. Her hareketi kendine mahsus... Daima başında siyah bir İspanyol danteli örtülü, hatırla-! rim. Hep loş yerlerde dolaşır, dua eder. Dünyası onun kilisesinin içindeydi. Onu, onu unutmak için! kalbimi kökünden söküp atmak lâzım gelse, hiç tereddüt etmem.,; “Niçin?,, | Çünkü beni sevgisiyle, diniyle! mahvetti. Dinin haricinde hiç bir! ihtirasa boyun eğmez, eğenleri an-! lıyamazdı. Meselâ musiki tahsili için Milanoya gitmek istedim. Bir| çok itirazdan sonra kabul etti, Kendi de Madrid'deki konağımızı bıraktı, benimle beraber: geldi, Milanoda yerleşti. Orada Madrid- den daha koyu bir kilise muhiti yaptı, Papa İtalyandır, diye İtal. yan tabiiyetine geçti. Sen, dostum hiç bir zaman dindar bir katolik kadınının zihniyetini anlıyamaz. sın. Sizin kadınlar daha çok mü. vazeneli, daha çok dünya ile alâ kadardırlar. Katolik kilisesi benim anamın bütün varlığını emdi, içi | ne aldı. Işıklı siyah gözlerine, se) nesindeki iradeye, başının Jâtif| çizgilerindeki mânaya bakınca insan onda çok kuvvetli bir şahsi. yet sezerdi. Fakat onun için, şah | siyet ve irade birer şeytan tuza ğıydı. Kıymet verdiği şeyler “hiç| normal şeyler değildi. Dünyada mevki, kudret, ün ve şöhret bun- lar birer hiç. Biricik oğlu için is- tediği itibar ve kudret hep bu dün- yanın haricinde.. Gözümü açtığım günden itibaren böyle bir irade nin, muhabbetin kurduğu ağ için de yaşadım... Belki doğduğum gün beni manastıra kapamağı düşün. müştü, Fakat ben dünyayı bırakıp rahip olduğum zaman sirf anne- min tesiriyle oldum da diyemem. Yirmi dört yaşında dünyada tadı- lacak haz kalmadığına emindim. Vücudunu her şeyden mahrum et. mek; perhizkâr bir hayat yaşa” Aoman İşte bunun için dünya kapısını ka- padım, manastıra çekildim.,, Kaşları gene birbirine hücuma hazırlanan iki kıllı böcek gibi ça- tılmıştı. Manastır günlerini tekraı yaşıyordu. Katı ve soğuk taşla: üstünde saatlerce diz üstü ettiği dualar; çan sesleri; günlük koku- ları; org sesleri, kara taşları tit- reten derin ve uzun sesler! Sonra mürakabeler, ateşli mizacının en küçük hamlesini kırmak için bitip tükenmeyen riyazat!,, “Dimağının tahkümünden, vü- cudunun suiistimalinden sonra ru- hunu sefahati ha!,, “Doğru. Fakat ruhani sefahat ten de usandım. Manastırın kapı- sını kapadım, dünyaya döndüm. Annem tabii bir kadın olsaydı, ben de normal bir hayata dönerdim. İçimde yetişen bu üç zıd kudretin arasında bir imtizaç, bir ahenk hasıl olurdu. Olamadı. Beni affet- medi... Şimdi o bir manastırda ka- palr... Ne ise, bu memlekete geleli on beş sene oluyor. Emin ol, ilk defa ömrümde kendimi hür hisse- diyorum. Ne bir vazifem, ne de bir bağım var. İstediğimi düşünü: yor, dilediğim gibi yaşıyorum. Ha yalımı da kazanıyorum, yani çalı şıyorum. Bambaşka bir insan ol” dum. Yeni bir isim aldım... Şim i di memleketin tabiiyetine de geç tim. İstersem kalbimle, istersem dimağımla, istersem ruhumla ya” şarım... Beni bunlardan bir tekine bağlıyacak bir kuvvet de yok. Ya- şasın bizim yeni hürriyet.,, Sesi biraz acıydı. Yeni hürriyeti de belki onu etrafından ayıran yeni bir tel örgüsünden başka bir şey değildi. “Ecdadınm İspanyol olduğunu söylüyorsun. Belki müslümanları İspanyadan kovdukları zaman hr ristiyan olmuş eski bir müslüman! ailesindensin. Belki de bir gün aslına dönecek, müslüman olacak sın!,, “Haklı olabilirsin. Bende hiristi- yan kilisesine karşı irsi bir kin ola- 0 — NABER — Aşan postası. Edebi | kkal (Wakit, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdur., Neclâ yavaş yavaş gözlerini aç- tı ve başı ucunda ağlıyan ihtiyar beyaz sakallı bir erekek gördü. Şaşkın şaşkın etrafına bakındı. M. Paşa gözlerinin yaşını sile. rek: — Kızım. Yavrum. Beni ta - nrmadın mı?. diyordu. Aylardan. beri senin hasretini çekmekten, seni düşünmekten bak ne hale gir. dim! Neclâ süzgün gözlerini tekrar kapadı.. Babasma cevap verme * di. O zaten kendisini Amerika - dan getiren doktorla da konuşa - mıyor, hatıralarmı toplayıp silki nemiyordu. Doktor Kenan Bey, kızını gö * ren Paşanın birdenbire dirildiği. ni ve maneviyatınm kuvvetleşti * ğini görünce sevinmişti. — Merak etmeyin Paşam! Bu bir hatıra unutkanlığından başka bir şey değil. Evlâdınıza sağ ola - rak kavuştunuz ya..! Buna şükre - diniz! Kızımızın hastalığı ehemmi yetsizdir.. Kısa bir zaman mese - lesi. Ortada merak © edilecek hiç bir şey yok. Sonra Amerikalı doktora döne. rek Fransızca konuşmağa başla” di: ki — Yakında hafızasını toplıya- cağını umuyor musunuz? — Şüphesiz... Muhit denizini geçerken çok bitkin bir halde idi | j Buraya gelinceye kadar hastanm umumi ahvalinde büyük değişik. | likler vardır. — Ne kadar zamanda hafıza sının eski haline gelebileceğini tahmin ediyorsunuz? Amerikalı doktor biraz düşün. | dükten sonra cevap verdi: — Bir aydan fazla süreceğini zannetmiyorum. Kendi sistemim dahilinde tedaviye devam edecek | olursak, çok yakında hastanin, muhitini tanıyacağında şüphe yol: tur, bilir. Fakat bundan sonra hiç bi- rinin çerçevesine girecek deği: lim.,, Ay batmış, sokaklar karanlıktı, Elleriyle duvarlara tutunarak yü- rürken içinde hemen düşmek üze re olduğu bir uçurumdan kurtul muş olanların sevinci vardı. Kaç zamandır zihnini hummalı bir rü- ya karışıklığı ile işgal eden mese- leyi bu akşam sarahatla görmüştü. Kalbine hâkim olmağa namzet yeni bir kadın vardı. Anası nasıl hâkim olduysa, belki ondan daha ziyade. Anası onu manastırın dar duvarları arasına kapamıştı. Bu e! kadar kız, daha dün başı piyano ya yetişemiyen çocuk onu, bugün Sinekli Bakkalda ikamete memur bir sürgün, hürriyeti hudutsuz ha» Yy yatmdan kopararak bin bir şart- larla bağlı zavallı bir burjuva yapmak istiyordu. Ayağı sürçtü, sendeledi, eliyle duvara tutunmak istedi, tutundu, fakat avucu sıyrılmıştı. Başka bir günde, başka bir sokakta yerde yatarken gözlerinin saçakların a- rasındaki altın, mavi ışık yolunun ışıltışı ile nasıl kamaştığını hatır- ladı. Yaz günüydü. | Kırmızı, yeşil kanatlı siyah si-| nekler... Yüzlercesi işık yolunda! dalgalanıyordu. Vızıltılarını hâlâ! kulakları işitiyordu. Eliyle kalbi- ne vurdu: “Senin gösterdiğin yola gitmi- yeceğim, mantıksız, tabiatsiz, kör kudret!,, dedi. erikayal kaçırılan ürk Kızı mak yak ni işin zena Amerikalı doktor, Neclânın biray sonra hafızasın! toplıyabileceğini söylemişti. Neclâ gözlerini açtı.. fakat babasını tanıyamadı! — Onun tedavisine devam et - menizi sizden pederi namına rica ederim. — Müsterih olunuz., Yarından itibaren icabederse, ben de has - tahanede bir odaya yerleşeceğim: Bu surtle hasta ile her saat meş * gul olmak imkânını bulmuş olu. rum. İ Doktor Kenan Bey Amerikalı doktorun verdiği teminatı Paşaya anlattı; — Çok hazik bir profesör. O. nu kaçırmıyalım. Kızınızın hasta lığı başlangıcmdan itibaren o takib ve tedavi etmiş. Şimdide hastahanede kalmak ve onunla her saat meşgul olmak nezaketini gösteriyor. Paşa şaşkın bir halde sağına soluna bakinıyor, tekrar kızımın göğsüne atılıp kucaklamak arzu. sunu - dişlerini sıkarak * yenmeğe | çalışıyordu. O günkü ziyaret ve konuşmalar | bir saatten çok sürmemişti. Paşa hastahaneden çıkarken! göğsünü şişirerek nefes alıyor ve Kenan Beye: — Şu profesöre söyle de bir akşam bize yemeğe gelsin. Uzun boylu konuşuruz. Bu uğurda yap” tığı masrafı da ödemek lâzım. Diye fısıldadı. Kenan Bey, A. merikalı doktora Paşanın ricasını söyledi ve Modadaki konağının adresini net defterine yazdırdı. İ Doktor oğlunu cezalandırıyor! — Şırıngayı ne yapacaksın? — Çocuğu adamakıllı dövmek istiyorum da., Dövmeden evvel hissini edeceğim! — Nasıl? Buranın numarası 456845 mi? O halde tamam, kendi erime gi ; (Devamı var) | mişim! 13 İLKKANUN — 1935 e Amerikalı profesör Paşanın de vetine memnuniyetle icabet Fs e ceğini bildirmişti. Ay, Ertesi gün saat dörtte, dokt9f İdiz Kenan Bey, Amerikalı profesörü My Kadıköy iskelesinde bekliyecekt"” (laz O gece Paşanm Modadaki kons” |tler ğmda yemek yiyeceklerdi- Ki Böylece sözleşerek hastahan” | tin den ayrıldılar. Yi ... Ka tzle Ertesi sabah, Paşanın gözle | * yataktan kaltığı dakikadan be” ri - saatten ayrılmıyordu. M. Paşa yumruklarını sıkarak" — Bu hınzır yelkovanlar de bir türlü yürümüyor... Daha olmadı. Diye söyleniyor, odanın içinde fır fır dönüyordu. Konağm içini neşe sarmışii” Paşanın keyfini gören uşak *€ cariyelerin de yüzü gülmeğe b9f lamştı, Aşçı başı mutfakta kuzular viriyor, çeşit çeşit yemekler, t8t * İılar yapılıyordu. çi Aylardanberi kimsenin ay8# basmadığı o muhteşem © salen*” bir yemek sofrası kurulmuş “€” üstü çiçeklerle süslenmişti. ş 1 Neclânın Amerikadan geldiği" Bi duyan aile dostları Paşaya gö” aydma geliyarlar, bunlardan b*" zıları da Neclâyı hastahanede #” yarete koşuyorlardı. , (Devamı var) ai 75 . ZETEPE E 5 < katie Si TEE EE EİİELİ Tİ EE ESELİSE SES. b & & N