e Miş mi 6 İLKKANUN — 1935 Gazetelerde okuyorsunuz: Falan yerde ormanların içinde çıplak bir adam görülmüş. asri Tarzan yakalanmış. Müşa-| ie altına alınmış. Hiç konuşma. #inı bilmemekteymiş... Çiğ et yi- Yormuş. Ağaçlara bir maymun sü- Tâtiyle tırmanıyormuş.. Vesaire. Geçen gün de mini mini bit ço- Suğun ayni suretle Tarzanlık etti ği bizim güzetede ismiyle, resmiy- Ie basılmıştı. Zaman zaman bu gibi hâdise. raslanmaktadır. Bundan bir müddet evvel Ce- Bubi Amerikada, zannederim ki, anlatılanların hepsinden daha şa: lacak bir vahşi insan nümunesi Börülmüştür. s » s Cenubi Amerikanm orman kı- Yılarımda, yaban öküzleri otlamak tadır. Bunlar, tehlikeyi görünce, Şâyırlardan ağaçlıklara dalarlar, nlarda gizlenirler.. Fakat, bek de kimseden korktukları yok- tür ya... Çünkü bu yabani hayvan- » ehlileşmiş öküzlerden, inek- çok farklıdır. Bildiğimiz AZöm boğalar, onlara nazaran sol da sifir Keskin kalır. / iğimiz vahşi mahlükların boynuzları, seri hareketleri yardır, Hele yüz, iki yüz, hattâ da- ta fazlasmın birlikte odelaş- insana büsbütün dehşet ve- Etleri çok lezzetlidir. Bahusus “hi inek ve öküz cinsini ıslâh i bunlardan birkaç çift yakala- kadar faydalı bir şey tasav- olunamaz. 8 onun içindir ki, Cenubi A- Merikanın avcıları, bu hayvanla- a sürüleri etrafında, atmaca gi- dönüyorlardı. * # # ha Fakat asıl onları meraka ve çi Yrete düşüren cihet, sürünün i- nde, 9. 10 yaşlarında bir de kızi Ağu bulunmasıydı. “Ormanların kraliçesi,, ismini İz tıklar; bu kız, daima yaban bo- Ye inekleriyle birlikte gezerdi. Şer tin memelerinden sütünü İ- di” Ormanların yemişlerini yer- Vücudu çırılçıplaktı. Bir teh- May; ördüğü vakit, derhal en ya- b bir lardan birinin sırtına us- süvari gibi zıplar, ıslık ça- » Bu ıslıklar, çeşit çeşitti. Ki- kimi kısa... Kimi tek. ki- Ormanların kraliçesi mi çift... Kimi dördüzlü, kimi be- şizli Sürü, aldığı bu kumandaya gö- ya- re, mütearrıza karşı saldırır, hut ormanın içine dağılırdı. Kız, hayvanların arasına nasıl katılmış? Anası, babası Meçhul... Halkın dilinde bir sürü efsane- İer dolaşıp duruyordu. Fakat hiç) birinin doğru olmadığı şüphesiz- di. Sözde, kraliçe ecinni imiş ya- hut bir inekle bir çobanm evlâdı imiş... Tabii hepsi lâf... Saçma, uydurma... Avcılar, tabiatiyle, kızı aviıya- mıyorlardı. Zira, bu cinâyet olur- du. Kementle yakalanmasına ise, imkân yoktu. Hücumun sökmedi- ğini ve tehlikenin büyüdüğünü an lar anlamaz, kız: — Fiuuu! - diye ıslığı basıyor- du. Haydi efendim, sürü, ormanın içine... O da, en hızlı koşan boğa» nın sırtında... # » » Bu hal kraliçenin on altı yaşına kadar devam etti. Avcıların merakı, gittikçe artı- 24 yordu. Civarda toplandıkça top- İanıyorlar, pusular kuruyorlar, il- le kızı yakalamak istiyorlardı. O. nun rehberliği olmazsa, sürüden de daha ziyade istifade edilece- ği, pek çok avlar avlanacağı şüp- hesizdi! Miri Avcıların içinde, uzun boylu, siyah saçlı, esmer tenli ve derin bakışlı pek yakışıklı bir İspanyol delikanlısı vardı ki, işe daha yeni başlamıştı. Pek acemiydi. Bu * nunla beraber, - garip tesadüf! - diğer avcılardan kaçan sürü, o - nun yanından geçiyor; adetâ “av - la beni,, diyordu. İşin tuhafı, toyluklar yapma - sma rağmen, öküzler Jöseyi yara - lamıyordu. Bu sayede, İspanyol delikanlır! şı, büyük bir şöhret ve para kazan- | dı. Bundan cesaret alarak, bir gün sürünün ortasına kadar daldı. Kız, uzaktan, elleriyle, kolla-! riyle itaretler etti. Hayvanlarına ıslıklar çaldı. Fakat, eski tecrü. | beleri sayesinde kendi nefsine kar | şı itimadı artan avcr, bunu dinle- medi. Onun bu küstahlığı, boğalar - HABER — Akşam pc Tetrika numarası: 87 Yazan: çVâ-NO0) Barbaros kardeşler, artık Şimal Afrikasını kasıp kavurmıya başlamıştı. üzerlerine gönderilen donanmada çenber sakal ve kıyafetini değiştirmiş küçük düşes vardı Geçen kısımların hülâsası Düşes Cülyeto, Gazarfer reisin hazinesinin anahtarı olan kita - bı ele geçiriyor. Bundan çem - ber sakallı Marki Fernandoyu haberdar ediyor. Yıllar sonra... — Cülyeto... » — Sus... — Affedersin, “Küçük tayfa,, diyecektim sahi! — Ha şöyle... Sana kaç kere, beni ismimle değil, lâkabımla ça- ğır!,, dedim, v— Fakat memnumsun ya... — Çok... © — Sabrın sonu selâmetmiş der- ler. İşte, seneler sonra, maksa - dımıza eriyoruz... Barbaros kar © deşlere doğru yola çıkıyoruz... Ye- şilkaplı kitap da yanımızda... El - bette Gazanfer reisin hazinesini ele geçireceğiz... — Ne müşkülât çektik, değil mi? — Öyle, sevgilim... Benim kir tabı çalmam lâzım geldi. Ertesi gün, mahud kaptan gelip amcana can sıkıcı ifşaatta bulunacaktı. Binaenaleyh, kendisini öldürme - miz icab etti... Sonra amcanın te” lâşı.. Kütüphanenin bütün kitapla” rını teker teker araması... Derken, benim üzerime siçrıyan şüphe. Bu şüpheyi ortadan kaldırabilmemiz.. Komik tarafı da bâkire diye beni evlendirmeğe kalkmaları... Senin beni saklaman... Çenber sakal: — Bütün o beyecanlı günler, gözlerimin önünde canlanıyor!... Fakat, işte bu şişmiş yelkenler, bi- zi sevinçli maceralara doğru gö - türüyor! * diyerek, gözlerini mavi denize ve yelkenlere çevirdi. Erkek kılığma girmiş kadın tay fa, etrafına hırsızlama bir göz a - tarak kimse tarafmdan dinlenme- dan birini son derece hiddetlen - dirdi. Gözleri kızan hayvan, bir hamlede Jösenin atını boynuzla - dı. Delikanlı, sersemlemiş bir su » rette yere düştü. Bu sefer, şiddetli bir ıslık... Sürü, kraliçesinin son ve kat'i emrine itaat ederek geri kaçt:. İspanyol delikanlısı, düştüğü yerden doğrulmak isterken, tam yanıbaşında bir çıtırdı işiterek ba- şmı kaldırdı. Vahşi kız, sürüsün- den ayrılmış... Merak ve endişe içinde ona yaklaşmış... Üzerine e- ğilmiş... Atından bulaşan kanları- na elini sürüyor... Yaralanıp yara- lanmadığını anlamak istiyor. . Jöse, bir hamlede, onu bileğin- den kavradı ve esir etti, Fakat kız, kurtulmak için çır. pınmadı bile... İkinci bir ıslıkla sü- rüyü geri çağırmadı. “Düşmanı, ezdirmedi... Artık çağı ilerlediği, cinsiyeti diğine bir kere daha emniyet ge | tirdikten sonra, devam etti: — Çok aksilik oldu değil mi?.. Ha bugün ha yarm derken, hare- ketimiz tam dokuz sene gecikti.| Bu müddet zarfında beni evlendir. | diler... Kocam umumhanede bana baskın verdi... Fakat senin sayem de ortadan kayboldum.. Kaştır.. | saklandım... Ve nihayet işte bu gemiye tayfa olarak girdim. A - dım da Küçük tayfa... Çenber sakal: — Aksilikler bunlardan ibaret mi ya?. - dedi. . Asıl aksilik si * yasi vaziyetin kararsızlığında ok du, Bir müddet, Türk memleket. lerinde karışıkirklar meydana gel- di. Hanedan, taht kavgasına gi * rişti, Şehzadeler biribirine girdi... Biz de, “Ne olacak?,, diye bekle. mek mecburiyetinde kaldık... Şa- | yed Selim tahta geçerse, Akde - nizdeki korsanirk hareketini bas - trrmak üzere donanma göndermi- yecektik, Çünkü onunla bir anlaş" ma yapılmıştı. Yavuz Selim, bü - tün faaliyetini Şarka İslâmi âlemi- | ne çevireceği için, Garplılarla ar” laşmalar yapacak, korsanlara filân | kendi sularında barınmak imkâ- nını vermiyecekti, İşte, bumu bek- ledik.. “Biz: “— Ah, Selim galebe çalmasa.. Akdenizde korsanlık devam etse de donanma çıkarılsa... - diye he- yecan geçirdik. “Venedikli kumandanlar ise, bunun aksini istedi. “Her ne kadar onların arzula* Tı yerine geldiyse de, netice, yine arzumuza vardı. “İşte, donanma sevkolunuyor ve biz, onun içindeyiz.. “Ümidimizin zıddına olarak, Akdenize doğru değil de, Şimali! Afrikaya doğru gidiyoruz... Çür-| kü, Yavuz Sultan Selimin Padi - | | uyandığı için, genç ve güzel er - kek, onu cezbetmişti... İlk temasla sihirlendi, kaldı... İtaat etti... Sa- hibine tâbi bir kuzu gibi, Jösenin peşinden yürüdü... Hayretten donan diğer avcıla. rın yanına kadar birlikte, iki ah- bap gibi sakin sakin gittiler. yürüyerek »#w Hayır, daha da ileri vardılar... Zira, birkaç senelik uğraşma, ormanlar kraliçesinin tamamiyle medenileşmesi için kâfi geldi. Jöse ile evlendiler... İ Sonraları, avcılık yapmak is-| tediler amma, olmadı... Çünkü| vahşi sürü, eski kraliçelerinin e - mir veren ıslıklarını artık dinle - mez oldu! Onu unuttular mı? Kendilerine hiyaneti mi anladı- lar? , (Hatice Süreyya)! şah olması üzerine, Barbaroâ bi * raderler, artık Akdenizde barina- maz oldu. Buraya hicret etmeğe mecbur kaldılar, Bizimkiler, ev - velâ, onları mahvolmuş sandı. Lâ kin; Afrika sahillerinde, eskisi gi" bi eskisinden de daha canlı olarak faaliyete geçtilr.. Ortalığı yakıp yıkıyorlar... Bunun üzerine onları ezmeğe gidiyoruz... Fakat bizim asıl maksadımız hazine! Cülyeto güldü: — Bütün bu bildiğim şeyleri bana ne anlatıyorsun? — Sen ne kadar olsa kadınsm.: Entrikalara, insanlarm macerala - rına taallük eden cihetlere iyice aklın erer amma, siyasetten anla. mazsm... Bir kere daha tekrarlı * yorum ki zihninde iyice yer etsin! Küçük tayfa, gülerek: “— İlâhi... Sen öyle san!,, di- ye düşündü. Ve kendi kendine mırıldandı: “.— Benim aklım asıl siyaset » te!,, O esnada bir takım borular ça” hındr. İşaretler verildi. Cülyeto: — Ne oluyor? - diye #ordu. » Sn, kumanda heyetindesin, bilir » sin, Çenber sakal; — Bizim bindiğimiz bu gemi, esas filodan ayrılazak.. Daha ile. ri gidecek... Düşman donânması üzerinde keşifte bulunacağız. Küçük tayfanın gözleri ışılda» dı; “— Bu da benim şansım.. Ek * meğime yağ sürülüyor galiba... ,, diye düşündü, Bir aralık bir kapı açıldı. — » Lostromo haykırdı: — Nerdesin, Küçük tayfa? — Buradayım... , — Haydi.. Nöbet sırası sana geldi... (Devamı ver) HABER AKSAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi : istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 28872 icarevelân » : 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eemeti 1400 Kr. 2700Xr. 730. 1480 ,, 90 800 200 İLÂN TARİFESİ Ticaret Hântarının satır 12,80 Resmi ilânların 10 Kuruştur. Senelik Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaasş