5 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

5 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A A MN Mez MM Rl 7» ö İ fi 77 gep bakkal “Bir türü insanı daha felükete sürüklemekte ne mâna var? Hem de aslı esası olmıyan bir çocukluk için. Bir kâğıt parçasiyle bu re- jim nasıl yıkılır? Tevfiği postaya ben yolladım, demekle adamr ce- zadan kurtaramam ya... Şevkinin dediği gibi, mertlik burada boş bir gururdan ibaret kalmaz mı?,, diyordu. Bununla beraber onun dış tesirlere çabuk kapılan yumu- şak mizacının bir tarafında, ken- disinin bile haberdar olmadığı bir kuvvet saklıydı. Ve o kuvvetin sert sesi: “Kendini ele vermekten çekin- men acaba anana merhametinden mi, bir maksada bağlı olmandan mı, yoksa sırf korkaklıktan mı?,, diye bağırıyordu. Odasına çıktığı vakit kafasm- da birbirini kovalıyan fikirler, öl- çülerini, hüviyetlerini kaybetmiş birbirine çarpan bir sürü divane- lere benzemisti. Yüzünü yıkadı. Üstünü süpür- dü. Oturdu, biraz başını toplama- ğa çalıştı. İçinde her zamandan ziyade şiddete, cebre, zulme, istı- rap veren her şeye karşı bir is- yan, bir gayz duyuyordu. Şimdi bile yurduna bu çirkin şeyler — bir zulüm abidesi yıkmak için bi- le kullansa — gene muzir, gene nefret edilecek şeylerdi. Dünya ona çirkin bir boğuşma meydanı gibi geldi. Padişaha, hükümete isyan edenler, ihtilâl yapmak istiyenler, hepsi, hepsi ayni çirkin hamurdan yuğrulmuş insanlar ve teşekküllerdi. Yalnız fert masum yalnız fert zavallı ve bazan da iyi idi. Nasıl olmuştu da Hilmi vaktile “Garp,, ta herşeyin insani bir ada letle geçtiğine inanmıştı? Buzlu şerbet içilen, pencerelerinden ya- semin kokusu gelen ılık odalarda! münakaşa ettikleri Fransız ihtilâ-/ li kimbilir fertlerin hayatımı nasıl | hercümerç eden bir zulüme ve ce berut havası içinde geçmişti! Kalktı. Aynada boyun bağını dikkatle düzeltti, babasınm oda! sına yollandı. Kendi kendisine yol ! da diyordu ki: “Ferd için bir tek! selâmet yolu var, o da Vehbi de de gibi dünyayı Allahın gelip ge- çen bir rüyası telâkki etmek,,, Selim Paşa oğluna gelininin sıhhatini sordu, nasıl seyahat etti. ğini sordu, yer gösterdi, oturttu. Kendisi oturmadı. Sakindi, nazik- ti fakat tavrı her zamandan ziya. de resmiydi. Bir hayli zaman son- ra o da Tevfiğin başma gelenleri anlatmağa başladı. Herhalde Tev- fiğin muhtemel şerikleri onda merhamet değil gazap uyandırı. yordu. O kadar ki yavaş yavaş sükünu bozulmağa başladı. “Bir soytarıyı kendisine siper eden korkak herifi elime geçirebil dEM0 a Ze ln ör me (Nakil, tercüme ve iktiboş hakkı mahfuzdur.) ka Gi Türk Kızı Hilminin gözleri paşanın ince) NEVyYork gazetecileri (tarassud makinesi) nın başında bekliyordu. Türk polisi, gece yarısı, parmaklarının muhayyel bir müc- rim gırtlağı sıkıyor gibi bükül. düklerini gördü. Dudaklarında a: €r bir tebessüm, sordu: “Ya birden fazla şeriki var- sa?” “Kârataların hepsi meydana çıksın, cürümlerinin cezasmı gör- sünler.” “Niçin kârata olsunlar? Padişa hın zulmüne isyan neden bir cü- rüm olsun?” “Anlıyamadım.” “Meselâ sizin mücrim addetti- ğiniz adamlar da sizi müctim ad. dedebilirler.” “Ne dedin? ne dedin?” “Bir dakika için öyle farzede- lim.” “Edemem. Bir ân için bile ede. mem. Dünyada bir tek doğru, bir tek iğri vardır. Benim inandığım şeyler doğru, onların inandıkları bâtıldır. Anladın mı? Yoksa sen de mi o soytarının arkasına gizle nen sefillerdensin?” “Vermiyeceğim. İstediğiniz şe- ye inan, elinizden geleni yapın.. Anlaşıldı mı?” Kafa tutan bir Hilmi... Adeta peltekliğini unutan, sert ve sarih bir erkek! “Eğer inansam sen şimdi Tev. fiğin yanında olurdun, Hilmi bey. Fakat sen o kadın kıyafetine gi- ren herifin cesaretini göstetemez- din. Onun çektiklerini çeksen... Muzafferin pençesini kulağının tozunda bir duysan ananı babanı eleverirdin, el ayak öper yalvarır. dın... Seni tavşan yürekli, murdar tabansız seni!” Babalık oğulluk bağları koptu, ayrıldı, hürmet ve terbiye efsane- leri duman gibi savruldu. Biribir. lerinin boğazına atılmak isteyen, biribirini yakmak isteyen iki düş- man erkek oluvermişlerdi. İhtiya. rın elleri yanında duruyordu. Çünkü karşısındakini, el kaldır. mağa bile, dövülmeğe bile lâyık görmüyordu. Gencin yumrukları havada... “Hilmi, sen odana çekil, ben babanla yalnız konuşacağım.,, İki dakikadır kapıda deyneği:| ne dayanmış duran kadını ikisi de görmemişlerdi. İkisi de ayıldı ve kendilerini biraz topladılar. Kadının sesinde, yarım saat ey- vel Hilmiye yalvarırken gösterdi. ği acizden eser kalmamıştı. Hilmi, — hâlâ gırtlağını par. maklariyle çekip koparacak ka- dar — babasından nefret ediyor. du. Fakat anasına iğildi, çıkti, gitti, — (Devamı var) elektrik fenerini yakarak, yeraltı yolundan yürümeğe başladı! Plâtin ibrenin altındaki beyaz şerit, telgraf bandı gibi akmağa başlamıştı. Artık Tomsonun ruhunu takip ediyorlardı. Beyaz şeridin gösterdiği çizgi ler, ruhun gittiği istikameti göste- riyordu. i Şimdi, Aslan Turgut, levha üze: rinde bir sinema seyreder gibi gördüğü bu çizgiler arasında, gö- zünü objektife çevirerek söylen - meğe başlamıştı: — İşte... Şu gördüğüm yerler bana Mister Tomsonun kayboldu. ğu (Vinter Garden) i hatırlatı - yor... İşte çizgiler loş bir sahaya girdi. Ruh, şüphe yok ki yeraltın- dan gidiyor. Mühendis Grift de aynı şeyleri görüyordu: — Ne kadar pratik bir maki - ne... Hâdiseleri ne güzel gösteri - yor, değil mi? Diye mırıldanırken, birden, çiz- gilerin daha karanlık bir noktada e gördüler. Grift bağır. ış — Tomson bu karanlık nokta- da mahbus bulunuyor, onu kur - tarmalıyız. Makinenin şeritleri akmıyordu. Mühendis makinenin objektifi. ni tetkik ederek: — Torson şu dakikada bay: gın bir halde yatıyor, dedi, çünkü, plâkada çizilen çizgiler o kadar cılız ve zayıf izler bırakmış ki... Bundan onun ruhunun da çok muztarip ve yorgun olduğunu tah- min edebiliriz. Aslan Turgut şüphe ve tered düt içinde bocalıyordu. O zaten Tomsonun haydutlar elinde esir bulunduğuna çoktan hükmetmişti, Fakat, son (Kızıl otel) hâdisesin- den sonra, acaba, Tomsonu eski yerinde bırakmışlar mıydı? Aslan Turgut başka bir ihtima: li daha düşünüyordu: Polis hafi » yesi Tomson, haydutların eline! de düşmemiş olabilirdi. Belki de yer altındaki su yollarında yalnız. “su içerek yaşıyordu! (Tarassut makinesi) bu muam:- mayı halledecek olursa, mühendis Grift, makinesinin ona vereceği şöhretten daha fazla meşhur ola- bilirdi. Bütün Amerikalılar Tom - sonun ölümüne acıyorlardı. Böyle meşhur bir polis hafiye. sinin dirilmesi, Amerika efkârı u- mumiyesini kim bilir ne kadar he-| yecana düşürecekti! Aslan Turgut bütün bu ihtimal.) leri mühendis Grift'e söyledikten sonra, şöyle bir teklifte bulundu: — Ben, yeraltında bir seyahat yapacağım. Makinenizle benim i. zimi takip edebilir misiniz? Mühendis Grift bu teklifi mem: wuniyetle kabul etmişti: — Peki, dedi, fakat bana ne yapmak istediğinizi de anlatmak şartiyle, — Yapacağım iş basit. (Vinte- Garden) in altından geçen su yo'| luna ineceğim. Bu su yollarını iyi tanıyan bir su yolcusunu da ya- i nrma almağa mecburum, Çünkü| yeraltı taksimatını ancak su bek çileri bilir. Bunu hemen şimdi yap mak istiyorum. — Polise haber verecek miyiz? Aslan Turgut birkaç saniye dü şündükten sonra: — Evet, dedi, haber vermeğe mecburuz. Olabilir ki ileride hay: dutlarla karşılaşırım. Siz makine- den vaziyeti görür ve bana yar - dımcı göndertirsiniz ! — Mükemmel... Fakat, dostum, bu yolculuk sizin için çok tehli keli olacak. Belki birkaç saat. Belki de daha fazla toprak altın. da kalmak sıhhatınıza dokunmaz mı? Ni — Zavallı Tomson kaç günder beri toprak altında nasıl yaşıyor. sa, ben de öyle yaşarım. — Çok cesursunuz doğrusu! Mister Tomson haydutlar tara - fından tuzağa düşürülerek böyle | suların içine atılmamış olsaydı | kendi arzusu ile bu kadar tehlike. li bir yolculuğa çıkar mıydı sanı yorsunuz? Gece yarısı... Saat on ikiyi çalıyor. Nevyorkun, istihbarat işiyie meşgul bütün gazetecileri polis müdürlüğünde toplanmışlardı. Ve işte o gece, Amerika matbü: atı, Aslan Turgudun Türk polisi olduğunu anlamıştı. Gazeteciler tarassut hâdisesini Geçenlerde Fratsada kuvvetli bir te leclziyon istasyonu açıldı, Pariste nan bu istasyon sayesinde şimdi Paris lilör 18 25 sanlimetre yakından takip edecekler ve araf tırmanın sonuna kadar — haydu lara birşey sezdirmemek için “ gazetelerde bu meseleye dair bir satır yazı bile yazmıyacaklardı. Aslan Turgudun yer altına i9* ceği nokta zabrtaca tesbit edilm ve yanma gözü açık bir su yeli su verilmişti. Gece saat on ikiden itibare9 şehrin bütün suları kesilerek, ** menfezleri başıma sivil zabıta mf murları dikilmişti. Gazeteciler, meşhur detektivlef polis müdür ve erkânı mühes' Griftin evinde toplanmışlardı. Nevyork polis müdürü ile Mi#* ter Cim, bu teşebbüsün büyük iskanda! ile biteceğini ileri süre * ; rek gülüyorlardı. ri — Tomson ölmeseydi, şimdiY? | kadar kendisinden bir haber al8* bilirdik. Diye polis müdürü, yüzde bir » mitle mühendis Griftin yanma “ turdu... Gazeteciler etrafını sard” lar. - “(Tarâssut makinesi) taaliy bâşlâmişt. Mühendis Grift, makinenin i ; zerindeki objektife bakarak: o“ — İşte, dedi, Türk polisi srt” na kalın bir muşamba giymis” Kulaklarını sarmış... Gözünde gö lük... Elinde kuvvetli bir eli feneri... Su yolcüsu ile birlikte altına iniyor... Gazeteciler başlarını uzatarik objektifi tetkik ettiler, Polis hafiyesi Mister Cim, Pİ sırada piposunu yakmakla meş * guldü... Gazetecilere dönerek — Su yolcusu sağ olarak e dönebilir, dedi, fakat, öteki m” lekdaşımızın yeraltı havasiyle im tizaç edebileceğini ummuy: (Devamı yar) 20" ye çe. perde üzerinde, seslerini işittikleri art istlerin yilzlerini'de görebilmekte”. f

Bu sayıdan diğer sayfalar: