TOPRAKALTI KRALİÇESİ 291 — Buna toprakaltı kraliçesi de iştirak e - 22 — Nihayet o gün geldi. Halk resmi kıyafetle. derek, rini giyerek deniz kıyısına dolmuştu. Jorj ile Jessi de misafir locasında bulunuyorlardı. Eş — Salamon “ gelen muhakkak bir melek » r1,, diye düşünüyordu. 390 PARDAYANLAR rası olarak bin lira daha ilâve edersek hepsi üç bin lira eder, sözlerini söy - ledi, Pardayan hem söylüyor, hem de bir inraftan kasadan paraları alıyordu. Üç bin altın ile kemerini doldurduk - tan sonra kasayı odayı ve açmış oldu- ğu dolabı kapattı. Bu suretle yeni el. biseler giymiş, güzel bir kılıç kuşan - mış olduğu halde konağın büyük ka. pısından güneş doğarken çıktı. — Ortalığı böyle aydınlık görmek hakikaten hoş bir şey! Adeta kendimi kırk yaşımda sanıyorum. diye söylen. di. Hakikaten şapkası başında, eli kı. hetnm kapzasmda olarak yürürken! çok daha genç görünüyordu. — Acaba mahzene tıkıldığım gün - denberi neler oldu? Otel Dömeme ni. cin boşaldı. Marşal nerede? Oğlum ne oldu? diyerek doğruca Deviniyere ote. line gitti, Orada Usta Lândriyi sorguya çek. ti, Otelci kralın ve saray (o takımının Bluvaya gittiğini ve katoliklerle pro- testanlar arasında bir anlaşma yapıl. dığını söyledi. Ve sözlerini bitirirken : — Affedersiniz Mösyö. Kavustuğu - nuz servetten dolayı sizi tebrik etme. me izin veriniz, Arkanızdaki güzel el. biseden işlerinizin yolunda gittiğini görüyorum, diy; ve etti, — Evet öyle oldu. Bir güç seyahat. ten henüz geri döndüm, Acaba bu se- yahatim ne kadar sürdü? — Ah, unuttunuz mu Mös; kere buraya gelerek yemek yeyip Müs- Yö Daspermonu yaraladığmızdan beri fki ay kadar bir zaman geçti, — İki ay ha! Vakit ne kadar çabuk geçiyor. (Bu sırada Pardayan, bunun için de bin lira almaklığım lâzımdı. diye düşünüyordu.) Ne ise, azizim. Si- ze söylediğim gibi bu yolculuk sıra- sında biraz zenginleştim, Şimdi, eski borcumu ödiyeceğim, Son derece sevinen usta Lândri: — Ah Mösyö, dalma sizin kibar bir adam olduğunuzu söylerdim. diye ba. ğırdr. Bu sırada sokağa bakmakta olan Pardayan: — Öyle ise, borcum nekadar bak ba. kalım? dedi. — Borcunuz. Otelci sözün alt tarafını söylemeğe vakit bulamadan ihtiyar kurt birden- bire haykırdı: — Ah, sefil! İhanetinin cezasını çe- keceksin, Tândri ağzı açık kalarak alık alık bakarken Pardayan oturduğu masayı itip hemen dışarıya (o fırladı. Bir kaç saniye içinde köşeyi dolaşarak gözden kayboldu. Pardayan ne olmuştu? Deriniyerin önünden geçen Vikont o Daspermonu gördüğü için kendisini Marşale çekiş. tirenin herhalde o olduğunu sanarak herifi öldürmek üzere arkasından koş muştu. Hakikaten, sokaktan geçen Dasper. mondu. Yarası, Damvili takibe mâni olduğu için Pariste kalmıştı. Fakat a- cele bir işi olmalı ki çok hızlı yürüyor- du, Ve Pardayan köşeyi dönünceye kadar o öbür köşeyi saparak ortadan kaybolmuştu, İhtiyar kurt boş yere etrafı araş. tırdı. Bu seferlik Daspermonun elin. den kurtulmuş olduğuna kanaat geti. rince usta LAndriye olan borcunu ia mâamen unutarak kendi kendine kü. 294 — Birdenbire göklerde çalgılar çalan ve bayraklar dalgalandıran bir kafile göründü. PARDAYANLAR 391 Zürler savurup Monmoransinin kona.. ğma gitti. — Allah verede Şövalyenin de başı»! na bir felâket gelmemiş olsa. Bu Moni moransiler fena bir ailedir. Hanrinin; hareketleri bunu gösteriyor. o Acaba| Fransuva kardeşinden iyi midir? Beh bu hususta şüpheliyim! diye düşünt- yordu. Düşüncesinin tersine olarak ihtiyar! Pardayan Monmoransinin konağında | oğlunu bularak heyecanla kollarmın arasında sıktı, İlk heyecan devri geçince şövalye: — Size ne oldu baba? Bu kadar! vakittir nerede idiniz? diye sordu, | — Bunu sana anlatacağım. Pek uzaktan geliyorum. Fakat sana ne ol. du oğlum? — Bana mı? hiç bir şey olmadı — Yüzünüz, oruç tutan bir papaz yüzü gibi sapsarı, — Evvelâ siz, başınıza > gelenleri anlatınız baba, Sonra da ben söyliye. ceğim, İhtiyar Pardayan ricaya meydan bırakmadan basından geçeni noktası noktasına anlattı, Şövalye gülerek: — Demek ki Jil ile Jillo şimdi si - zin yerinizde bulunuyorlar ? — Aramızda bir fark var. Ben se- nin söylediğin pastırmaları o yedim.) Onlarsa bu pastırmaların kemiklerini | yiyecekler. | — Fakat baba, bu zavvalı adamları kurtarmak lâzım. — Deli mi oldun? Jili kurtarmak! ha! Herifi kurtarayım da hemen ko-| gup her şeyi Damvile anlatsın öyle mi? Mahvolmaklığımı mı istiyorsun? Damvil beni ölmüş biliyor. Bu zan on. da uzun müddet devam etmelidir. Çün kü sağ olduğumu öğrenirse gene öl. mek tehlikesine (o uğrıyabilirim. Jil mel'un bir herif olduğu gibi yeğeni de kulaklarımı kesmek istiyen bir enp « kınıdır. Fakat ben onun o kulaklarını keseceğim, | Iye gülmekten kendini alama- dı, — Şimdi sıra sana geldi şövalye, anlat bakayım. -— Beni meyus eden şeyi bilirsiniz baba, — Evet, şu iki kadın.. Bunlar hâlâ bulunmadılar mı? Heyhat! Benim de Marsal dö Mon. imoransinin evinde bütün araştırmala, rımız boşuna gitti. O vakit sal terketmek istedim. Sizi de göremedi « ğim için başımı alıp Paristen uzak » laşmağı tasarlıyordum, Fakat Marşal bu kararımdan o kadar yeise kapıldı ki, ben de bir kaç gün daha kalmağa mecbur oldum. İkimizin de artık #mi. di kalmadı. Babası yumruğuyla masaya vura « rak bir takım küfürler savurdu. Bu hale hayret eden şövalye: — Ne oluyorsunuz baba? diye ba - Zırdı. —Buldum! — Neyi buldunuz? — Mahpus kadınların oneredeol. duklarını, yahut bunu öğrenmek ça. resini ki ikisi de ayni şey demektir, - alye sapsarı kesildi. — Baha, yanlış bir haber (vererek felâketime sehop olmaktan sakınınız! — Sana buldum diyorum. A,a.. Böy le titriyecek pe var? Ha, evet! Küçük Lüizi sevdiğini unutmuştum. o Senin gibi bir adamın böyle hislerle duygu. lanması bana o kadar tuhaf ogeliyor