3 Kasım 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

3 Kasım 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 — Tevfik: “Rakım,, lâzım gelen şamatayı yapmak için tefimiz yok., dedi. Rabia atıldı: “Ben konaktan getiririm. Ben, bem yarkı söyler, hem tef şala-| rım. Hem de re güzel çalarım, ba- yılirsiz.,, Genç baba, gözlerini kıstı, kr zının çalımma şüldü.. Fakat bir! denbire yeisle başını salladı: “Sen bir hafızsın Rabia, bu maskara türküleri nasıl söylersin. (Yar bana bir eğlence, yar) diye bağıran hafız nr.ede görülmüş?,, “Bir kere tef aldığımı dinle de sonr söyle.. Ben Vehbi Dedenin talebesiyim.,, “Orası işi bozuyor ya... Senin usulün sokak çocuklarına, mahal le karagözcüsüne gelmez.,, Rabia sırıttı, mutfağa daldı. Bir dakika sonra elinde teneke kahve! tepsisinden bir tef, uzun parmak ları #stünde. dolaşıyor, çalıyordu. ! Baalsı tepsiyi elinden kaptı, ava- zı çıktığı kadar bağırarak: “Ben sana demedim mi sevme dokuz yar.,, diye hem söylüyor,! hem de en şamatalı usuliyle tepsi çalıyordu. Sonra tepsiyi fırlattı, kızma: “Ben sana bir maymun alsam da, şen sokaklarda oynatsan na sıl olur! Sende Lu istidat varkeri, pencerelerden boşına çil kuruş yağar, biz de ekmek parası edini- FİZ.,, Babasının bu şakası, ona, pen cereden maymun seyrettiği günle ri hatırlattı. Sokaktaki çocuk ala- yına iltihak için ne kadar içi s1z- lamış, cama yapışan burnu yam») yas oluncıya kadar gözleri man: suncu çingeneyi seyretmişti, Eğildi, yerden tepsiyi aldı. Bir. denbire maymun oynatan bir çim gene oluvermişti. Tepsiye sert, (Nakil, tercüme ve iktibas .3rt, tam tam vuruyor, başı bir tarafta, göğsü ilerde, bir ayağ: muhayyel bir maymunu tekmeli- yerek, oynatara'x bahçede dolanı- yordu. Rakım, çocuğun san'atkâr temsiline dayanamadı. O dı he men bir maymun oluverdi. "dört! ayak yürüyor, gözleri dört dönü- yor, maymun gibi çığrıyor, güya atılan fındıkları kaparak, dişleri- le kırarak kabuklarını Tevfiğin suratına fırlatıyor, çingenenin ef çevik maymunu gibi bahçenin bir tarafından öbür farafına, yan yan taklak atıyordu. O hafta, böyle kahkahalı, oyum lu bir sahne ile kapandı. Rabianın o hafta derslerine gel. mediğini ancak perşembe günü kâhya kadın, Vehbi Dededen öğ- rendi. Çocuğu her akşam sofra da ve yemekten sonra da hanıme- fendinin odasında görüyordu. O! kadar çalışkan ve uslu bir kız dersten kaçamaz... © halde mut- lâk Emine onu evde alakoyuyor. Hemen başını örttü, imamın evine fi akkal hakkı mahfuzdür.) İkindi vaktiydi. Şükrüye hanım kapıyı çalarken çamaşır çivitli- yen Eminenin zaten kulağı tetik» te... Zihni; Rabianın son günlerde tavrının başkalığıyla meşgul... Sabunlu elleriyle kapıyı açıp da kâhya kadın selâm tabela| evvel yekten onı, Rabiayı niçin öğlelerden sonra dersten alrkoy - duğunu sorunca şaşırdı. “Rabia konakta değil mi?,, “Yooo... Bir haftadır öğlelerden sonra gelmiyor.,, Eminenin gözleri küçüldü iki batıcı iğne ucu, dudakları büzül- dü; bir tek dar çzgi oldu ve kâh- ya kadına, aklına ve ağzına gele ni söyledi. BÜ HABER — Akşam postası Kız, geçen cuma, pazardan geç geldiğindenberi, esasen içine kurt düşmüştü. Kimbilir nasıl bir fe lâkete uğramıştı. « Yazık- lar olsun! Elin fıkarasının, « “liz bakire evlâdını terbiye edeceğiz diye konağa ai'; da nasıl böyle sokaklara salıveriyorlardı? Hanı- mefendi ha! Şükrüye hanım, - Rabianın he nüz çocuk denilecek çağda oldu- ğunu söyleyince bütün bütün kö pürdü. Memeleri koynunda elma gibi, âdet görmesi yaklağmış kos- kocaman kız!. Biricik evlâdımı böyle sokaklara salan Sabıha ha- nımın duzgününden, allığınlan, rastığından, seviciliğinden ve da: ha nelerinden tutturdu. Kâhya kadına; çanak yalayıcı raketi, boynuzlu karı, diye bağırdı. Eğer; bu patırdıdan, ikindi uy» kusu başıma sıçrıyan imam aşağı koşmasa, iki kadın, avluda saçsa- ça, başbaşa dövüşeceklerdi. Şükrüye hanım, Rabianm öğle- lerden sonra nerelerde dolaştığını anlamadan konağa döndü. Fakat hanımefendinin odasına ayak bas- tığı andan itibaren bir curcunadır başladı. Riba, orada, Sabiha ha- nıma nihayet babasının avdetini anlatıyordu. Derken Emine kona- ğa geldi. Eğer bütün bu vakalar da Sabiha hanım soğuk kanını ve idaresini göstermese maazallah bir felâket olacıktı. Ağzı köpürerek Sabıha hanıma tam bir cephe hücumuna geçen Emine, Tevfiğin oavdetini du - yunca, patdadak düştü, bayıldı Ayılır ayılmaz, biricik çocuğunu ! İ o soylarıya vermektense 2 boğmak için Rabianın gırtlağına atıldı. Bütün koyak, Emineyi zap” tetmeğe uğraşırmen, Sabiha hanım imama haber yolladı, Mabeyi ka- pısında imamla müzakereden son. ra, aldıkları karar şu oldu: Şeriat, zaten bu yaşta çocuğa, anasına veyahut babasına gitmek için hakkıhıyar vermişti. | İşi mahkemeye düşürmektense Selim Paşayı hakem yapıp, işi dostane halletmek daha münasib değil miydi? (Devamı var) Yendikleri adamların etlerini yiyen bu seçikihneei dö kik itmediidi Kaya Oğlu Tabiatla, vahşi birbirleriyle boğazlaşan insanların heyecanlı romanı Yazan: Rosny aim& * Türkçeye çeviren: Meciye İzzet * No.z2â4 Çalılıklar arasına saklana saklana ormanlarda dolaştı. Elverişli bir sığnak bulamadı.. ' Gece pekk orkunç, pek uzun-oldu.. Kurtlar bep atlıyacaklarmış gibi gö - züküyorlardı. Gün doğusuna (doğru üç metre yaklaşmışlardı.. Sonra g€-| ri döndüler. Iki keskin taş, ya başka! bir av kokusu onları (o saldırmaktan caydırmıştı. Gölgeler, sisler arasında gözükmez oldular. Irmak üzerinde o dumanlı bir gün doğumu belirdi. Bu ormanları, çayır- lıkları kaplıyan buğulu soğuk bir gün doğumu ki genç kızı tirtir titretiyor- du. Sandalımı bağladığı yere gitti, Bu kötü sığanağı bırakmak, onu o yırtı - cılardan koruyacak büyük sulara ka- vuşmak istiyordu.. Sandalmı bırak - tığı yere gelince büyük bir korkunun | bütün damarlarını döndürdü: oSan- dal yok olmuştu. Yalnız aç mahlükların kemirdiği halatlardan başka bir şey görünmü - yordu. Irmağın yüzü köpükler, yap - raklarla dolu idi, Ölçüsüz, derin bir tasa genç kızın üzerine çöktü. kıyıya oturdu aci ac$ ağlamağa başladı. o Gökırmaklıların konağından kaçtığı gece gibi korkunç bir yalnızlık bütün varlığını kapla - mıştı, Kendini arkasmdan, açıl..an inilti, sizi sesler çıkaran çakal « dan daha çelimsiz daha zayıf gördü. | Küçük bir rüzgâr sisleri dağıttı. O! va alabildiğine uzanıyordu. Çiğdem! kendisini kardeşinden ayıran o yolun uzaklığından ölçüsüz bir korku ile tit- riyordu. Gelecek günler yüreğini u - müfsuzluklarla, ölümden büyük kor- kulâtla dolduruyordu. Bir gün evvel pişirilmiş biraz eti vardı. Birazını ça- kala verdi, Ötekini de kendisi yedi. Karnı dovan mahlüklar için şenlenen dünya Domuz oğulları kızının gözle- rinde cançekişiyor gibi idi. Yola ko - yuldu. Ormanla kıyı arasında bir o - va uzanıyordu. Yürümek kolaydı. Yalnız her köşeden bir ölüm korkusu çıkabilirdi.. Çakal güneşin ışıklarına pek alı - şamümakla beraber sıçrıyarak keyifle ilerliyordu. Genç kız bir kayayı dö- nerken durdu. Titremeğe başladı: İki| ayaklı mahlüklar görmüştü: Bunlar kapkara yüzleriyle, at ka- fasına benziyen başlarile, sivri, tüylü kulaklariyle, deri gibi sert etleriyle, oyuk karınlarile beş kişi idiler, Genç kız Gökirmaklıların ortakları gece a- damlarını tanrdr. adamlar sırtlanlar gibi vahşi | idiler.! Hepsi: kargılar, taşlarla silâhlı çırıl! çıplaktı., Çiğdemin gözleri bu korkunç kara yüzlere dikilmiş taş gibi donmuş kal - mıştı. Kayaya doğru ilerledikleri için onu görmekte gecikmiyeceklerdi. Yüreği - hin çarpıntılarile beraber soğuk kan - iliğini takındı, Taşlı yol dikti. Sığı - nacak bir yer gözükmüyordu. Çayır - lıklar ormana kadar çıplaktı, Geri dö. nerek bin metre aşuğıya inebilse kıyı» nın yüksek otları arasına saklanabi » lecekti.. Gece adamları üç yüz metre kadar ötede idiler; Hızlı hızlı ilerliyorlardı. Genç kızın ne yapacağını düşünmesi pek kısa olmakla beraber gece adam - “ları bir otuz adım ilerlemişlerdi. Koşmuğa başladı.. O taşkk ülke . sindeki en iyi koşucularla yarışa çı - kabilirdi. Bunun için çalılıklarla dolu kıyıya yetişebilecekti. Bu sırada bir karacalar sürüsü ormana doğru ilerli yordu. Bunu gören gece adamları dö -: nemeç yere doğu saldırdı. İçlerinden birisi Çiğdemi görmüştü. Haykırarca arkadaşlarını çağırdı Gece adamları sürüyü mü yoksa genç kızı mı kovalamağı birandü- şündüler. Sürü öyle alabildiğine koşu. yordu ki artık yetişemiyeceklerdi. Bu nun üzerine büyük (o haykırışmalarla Çiğdemi kovalamaya başladılar.. Genç kız şimdi kıyıdaki otların a» rasına saklanmağı o düşünmüyordu. Gece adamları kolayca onu kuşatacak lardı. Yalnız çevikliğine güveniyor - du. Kisa bacaklı bu adamlardan daha çok koştu. Onlar bin metre ilerlemiş ken on bin beş yüz metre ilerlemişti. Gece adamlarile kendisi arasında bü. yük bir mesafe bıraktıktan sonra or - mana girmeği tasarlamıştı. Yavaş ya vaş yürümeğe başladı. Ormanın alt. larının da boş olmadığını düşünerek | yavaş adımlar atıyordu. Biraz yürü dükten sonra başını çevirerek arka - sma baktı. İğrenç biçimlerini gene gör! dü. Durmadan ilerliyorlardı. Yoru) - muşa benzemiyorlardı. Daha çok coş| muşlardı. | Küçük çakal artık gücü tükenen bu bitkin adamın arkasından koşuyor- dü, Ölüm kus huzun belli belisole du lamıştı. Bu korku ki ceylânlar, geyik. ler üzerine saldırdeTı gibi çakallar ü - zerine de ebediyete kadar saldıracak- ti, Çiğdem yüreği yorgunluktan, kor- kudan hizli hizli çarpıyordu. Ayakları keskin bir acı ile ağrıyor, obacakları titriyordu. Aşa; gece adamların - dan ikisi ötekilerinin önünden koşu - yorlardı. Genç kız derin bir umutsuz - luğa düştü. Bu umutsuzluk onu ölü - me doğru sürükliyecekti. Bu umudu kaybetmemek, kendini bırakmak üzere olan kuvvetini kazanmak istiyordu. Orman otluklarile ötede uzanıyor. Uğursuz bir sis ağaçların (o tepelerini kaplıyor. Genç kız son bir kere dö - nüyor. Gece adamlarının — başlarının durmadan ilerlediklerini görüyor. Son ra kimseyi göremez oluyor ağaçlar o nu gözden saklıyor. Bu korkunç bir çağdı: Koşmalı mı yoksa ormanlar arasına saklanmalı mı?.. Kesik solukları, yüreğinin hızlı hız Kk çarpmtılarla duracak gibi Olması ile beraber yapacağını tasarlıyor, izle. rini belli etmemek için taşların üze - rinden yürüyor, bir bataklıktan atlı - yor, sayısız varlıkların sığınağı olan ağaçlar arasına giriyor. Çiğdem çalılıklar arasma saklana saklana ormanlarda dolaştı, Elverişli! bir sığınk bulamadı. Dallar yüzüne çarpıyör, dikenler ellerini, Meni kanlar içerisinde bırakıyordu. O yal - nız gece adamlarından kurtulmak is - tiyordu. Yolunu kapıyan bir ırmağı yüzerek geçti. Çakalını mıştı. Sonra küçük bir ormana çıktı. Sık ye karanlıktı. Orada Yaban — Domuz oğullariyle karşılaşmak korkusu'da vardı... Ne olursa olsun oraya (o girecekti. Yorgunluktan bitkindi. Elini yüzünü yırtan dikenli otlar arasından sürüne rek kayıyordu. Ortaya, ağaçların sey. rekleştiği bir yere geldi. Kendinden geçerek yere vuvarlan dr, Korkuyu gideren bir çeşit haygın- Uğa düşmüştü. Dalların gölgeleri (o yerlerini de - giytirdikçe arkasından koşan (gece adamlarının izi kaybettiklerini umu - kucağına al hayvanlarla ve ğ 3 SONTEŞRİN — 1995 yordu. Onlar dört nala epeyce koş * muşlar, sonra birdenbire izi kaybet * mişlerdi. Çiğdemin önce hızlı koşmasi avı ellerinden kaçırimıştı... Sonra gölgeler obüyümeğe baş” ladı. Şimdi orman kıvrılan, büküle oyniyan bu kara gölgelerle doluyordü: Kovalamaktan caydılar, Yalnız bu # onların vahşi arzularını kamçılamış * tı. Bu adamlar Gökirmaklılarla hiç uyuşamıyan bir soydan idiler. Çiğde” min yalnız sırtını gördükleri için ka » dın mı, erkek mi olduğunu bile anlı” yamamışlardı. Yorgunluktan soluk” ları tükenmişti. Biraz durdular. Ken di âdetleri üzere konuştular. Onların zekâları çok dumanlı, çok o karışıkt” Yalnız kurtlardan, çakallardan bira$ | , daha üstün, ince İdi. Konuşmaları, DE | ribirlerile birleşmeleri onlara korkunç | bir güç veriyordu. Bununla berabef” bildikleri sözler çok azdı. Kpırdanmat !& larının her birisi bir söz yerini tutafe dı. İzi geçtiklerini, geri dönmek lâ“ zım olduğunu anlamışlardı. Onlar böylece topla o durerlirken ırmaktan baska gece adamları çık, BİF kaçınm elinde avladıkları o balıklar bulunuyordu. Birisi haşkanları idi. Yalnız * adamların gaşkamarınn hükümleri yaptığı işlere göre azalır, ya çoğalır * dı. Kurnazlıkları, hile düzenleri göçe * benin öteki adamlarından daha çok; daha üstün idi. Ötekilerden iyi av v9” fel kalar, balık avlardı. Çiğdemi kova * İK hyan beş Aadamişionu anlattılar. | Söyledi: — Yabancı gece adamlarının yanın da yaşıyamaz!.. Başkanla savaşçı * lar onu parçalılacaklardır! Başkan o ân için gene başkanlığı" nı almıştı, öteki adamlar da söyledi. ler: İ — Savaşçılar yabancıyı . pargalt.* yacaklardır! Başkan adamlarına dağılarak a © raştırmalarını söyledi. Onlar kurtla. rı avlıyorlardı. Niçin bir adamı yaka ” lıyamasınlar? Balığı tutanlar işe çabucak kaş * lamak için pişirmeden yiyip yuttular. Başkan önce izleri araşlırmağa ko 3 vE TE g tn. Ges lar. Gece adamları Gökırmaklılar ka * dar zeki değillerdi. Fakat karmcala” gibi sabırlı idiler, Günün dörtte üçü * nü aramakla geçirdiler. i Başkanm bir emrile soluk almak â zere durdular, Yaban domuzlarının, ala geyikleri" karacalrım, ara sırada o mamutların geçtiği ormanda izler biribirine a * rışmıştı, Başkanın hükmü gene azal» mağa başladı. Gece adamları istedik * leri gibi serbest hareket ediyorlardı” Onu dinliyen yoktu. Akşama doğr" sık ağaçlar arasına girmiş bir ave! şittiği havlama sesile durdu. Çiğdemin bir çakalla birlikde ol > duğunu hatırladı, Arkadaşlarının kaçını çağırdı. Çiğdem yolu şaşırmış ormanları” içinde dönüp dolaşıyordu. Çakal ri yüzünü uzatıyor, ince kulakları" dikiyordu.. Boşluklarda adam koku dalgalanıyordu.. Havladı. Ağır vorgu” luklarla Çiğdemin her yan: sızlıy Ayakları pıhtılaşmış kanlardan kap” kara olmustu. Dikildi, kokladı. Y8* kımına adamlar gelmişti! Kürk bir irili cıkardı, Göğsü “” hir gibi acı bir umutsuzlukla | deldi” (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: