azam: Mel İT. y rarka sokak bulunduğu adını almıştır: Sinekli Bak. hep ahşap ve iki katlı gatılar; karşıdan karşıya inin üstüne abanır gibi w eski zaman saçakları, Or:| tanbaşa uzanan bir ara. ış olmasa, sokal: üstü ke» karanlık bir seçit olacak. is batıda, bu aralık, renkten firen bir ışık yolu olur. Fa- tağın yanları her zaman se- P. nin başında durup bakar- T pencerede kırınızı top-| ılar ve kararmış gaz sane) Saksılarda al, beyaz, mor! küpe çiçeği, Dane! mdıklarında öbek öbek ye: yen, Tâ köşede bir mor sal-! ği, aitında civarın en işe, işmesi. Bülün bunların ar-| tiyatro dekorunu andıran , İnce minare, kafesierin arkasında ko- şları dizili, Arada dikiş- pencereden pencere- a bağıra dedikodu yapar. ta, ayağı takunyalı, başı 5 tülü, eli bakraçlı kadın- eye gıder gelirler. Saçla.! gülü kız çocukları kapı » iie sakız çiğner; çakşırı! Malınayak, başı kabak oğ- ri. etrafında çömelmiş, gemi yüzdürürler, dünyanın her hangi ye- r fukara mahallesinden değildir. Bir geçitten plantı yeri: Mahalleli o- eder, konuşur, “er, eğlenir. Hayatın ora- uran kadın bite-alduğu. rivayet edeiler, * yanancı durur, su dol- adınlarla ahbaplık ederse *! parmak ona mutlak iki r. Biri Mustâfendinin ii bakkaliyesi,, öteki, arka *İ Şöğmenin “istüne açr m evi. Birincisi sokağın i evlerden birinin altı. ik gibi gömülen 'eki sokağın biricik üç em di Sinekli ek ister, p > İr bütün civar ». doğum, nikâlı gibi has lelerde Ps indediş.. — öd kaş, içeriye çökmüş, kö. i siyah, kor gibi yakıcı, bi keskin iki ufak göz. Yüzun ve tilki vari, Kara sa. ii kırlaşmış. Boyu kısa, vü Aalızdır. Fakat beyaz sarığın liği, geniş yenli İâtanın i- rağir, sallana sallana yü. rekli Li | akkal “Kâinatta ne varsa hepsi vehim ve hayal, ya 5» ayna - lara turan akisler veyahut gölgeler... ! rüyüşü ona hususi bir heybet ve rir, : İri yarı erkeklerin bile yıpta edeceği gür, kalın bir sesi vardır. Vaazeder gibi şedit bir talâkatla konuşur, gündelik lâkn Jıları bile kur'an okur gibi teçvitle söyler, her elif onun ağzından “dallin, deki elif miktarı çekilir. Defin ilmühaberi, nikâh izin- namesi almak içın çekişe çekişe o-! nunla pazarlık edenle- ona pine! ti imam, hasis imam der geçerler.' Fakat küçük mesçitte 7aaza de-! vam edenler, kuzurunda biraz kor) ku, biraz da rahatsızlık hisseder»! ler. Eğer Sinekli Bakkal imamı İ- kinci Abdülhamidin teth'ş devrin- de gelmeyip de on dördiincü asır» da gelseydi, gözlerinin ateşi, akir desinin korkunçluğu, bilhassa us- lâbunun kudrstiyle sürüleri baş» na toplayıp, her hangi bir fi- kir peşinde sürükliyecek softa tiplerinden biri olabilirdi. Cemaate teikin etmek istediği (nas) lar bıçak gibi keskindir. İnsan için hayatta iki yol vardır: Biri cennete, biri cehenneme çıkar. Vanzlarında imem ikinci yolu da- ha parlak, daha canlı olarak an latır.Cehennemin bilmediği köşesi, ukubetin tarif edemiyeceği şekli yoktur. Ona güre cehennem yol- fillerdir. Bunu öyle bir anlatır ki cemaatin genç tarafından derhal bu gafillere itchak etmek hevesi uyanır. Cennet yolcuları bambaş» ka insanlardır. Gülmezler, oyna- mazlar, rahat stmezler ve kimseye rahat vermezier. Onlar için zevk ve neşe veren her şey günahtır. Oyun ve eğlence zihniyeti ile işle- nen her fiil kebairdendir. Bunlar suretleri açık, kalpleri elem içim dö her an ahret düşüncesiyle meş- güldürler. İyilik, kötülük düşün- cesiyle, yoksullara yardım, yalan söylememek, kalp gibi ahlâki O kaidelerie ei rında hemen hıç meşgul olmaz. Onun dünyaya öğretmek istediği bir şey vardır. Hazza ve sevince, umum hayat tecellisine karşı din»! meyen bir kin, affetmeyen bir düşmanlık. İşte bunun için yolu. nun üstünde tebessümler dudak larda donar, kahkahalar kısılır, çocuklar çil yavrusu gibi dağılır. Sinekli Bakkal sokağında dai- mi bir ahret havası yaratmak isti- yen imam, insanların günah te- “| mayüllerinin xarşısında kendini âciz buldu. Mahalle halkı neşeli, gürültülü, bir düziye Allah yolun. dan şeytan yoluna kayan insan» lardı, Fakat o meyus olacak hil. katte değildi. İmam karısını genç kaybetti ve bir daha dünya evine şirmedi, E. mine adlı bir kızından başka kim» sesi yoktu. Bu, beyaz gergin tenli, penbe yanaklı, fare kapanı gibi sımsıkı kapanan ince dudaklı, küçük kara gözlü bir kıtcağızdı. (Devamı var) | | HABER — Akşam Pöstası Adam yiyen dağ Kadınlar mağaraların önünde du. ruyorlardı. Göklere yükselen Kızıl a- lerlere bakıyorlardı. Gök oyuk bir kaya parçası gibi o . vaların üzerine çökmüştü. İhtiyar, Sırtlanoğlu: — Babalarımız ateşten akımlar, görtiler,! dedi, Ateş taşı su gibi eriti. yordu. Adamlar çekirgeler gibi kırı - Iryorlardı. O, çok, pek çok yaşlı idi, Yaban Do.) muz oğullar onun yıldızlarla, orman- larla, ırmaklarla birlikte doğduğunu sanıyorlardı. Öteki yaşlılar derin ve inanç dola gözlerle ona bakıyorlardı. Güçlü adamların büyük avlar bul| 7 mak için çok uzaklara gittikleri çağ - larda İdi, Kızıl aler daha korkunç gözüküyordu. Dağ derinlikleri içeri. sinden iniltilerle homurdanıyördu. Sırtlanoğlu, adam yiyenleri anlatı- yordu: Bunlar taşlar içerisinde yaşı. yorlardı. Şaşırtıcı bir kurnazlıkla st . vrşa biliyorlardı, Yaban Domuz şen Sıcakkan dağını suliyacaklardı. Kalpleri göğüs- lerden koparticaklar, GERİP Yarlkkiya yem vereceklerdi. © Derz Kül rengindeki, yalvararak yükse. len elleri rüzgârlardn (o sâllanan bir kamış gibi titriyordu. Alev sarardı. Kadmların mağaradan mağaraya yayılan haykırma, iniltileri yavaş ya. vaş söndü. Dağın gürültüsü kesildi, İhtiyar Sırtlanoğlu gene söyledi: — Yaban Domuz oğulları günde. Zarken kurban vereceklerdir! Mırıldanarak : — Bir gün bir ateş akmtısı her ye. ri kaplamıştı. Bir taş kovuğundan bir yaban domuzu çıktı. Domuz oğulları bu yaban domuzunun çocuklarıdırlar. Ulus batıdan geliyordu. Onlar tanç işlemeyi, toprak sürmeyi biliyorlar . dı. Doğudakiler daha taş yontuyorlar- dı. Mağaralarda iki yüz savaşçı, o ka. dar da yetişmiş kız ve çocuk bulunu - yordu. Yaşlılar azdı. Güclü olmryan « İar ve yaşlılar öldürülüyordu. Sırtlanoğlu yavaşça söyledi: — Yarın üç kadınla bir savaşçı 5 . lecektir)... Bu emir bütün mağaraları titretti. Dağ bunu İşitmişti. Artık onun şimdi yalmız için için kaynaşması — uzaktan uzağa işitiliyordu. Tepedeki alev he . men görünmez oldu. Sırtlan oğlü, sa- vasçı Geyikoğlunun kızı Çiğdemle yal. nız kaldı. Çiğdem çocukluğundan çıkalı daha bir bahar olmuştu. Onda yaban Domüz oğullarının ne sivri başı, ne de iğri kaşları vardı: Parlak çehresinde bir suyun çizgileri bulunuyordu: İri göz. leri bal renginde idi. Gittikçe sıklaşan, kızıla bakan sarı saçları kıvrıntılarla| dökülüyordu. Sırtlanoğlu onun bütün varlığında yeşil göllerdeki yaban o Domuz oğlu savaşçılarının kaçırdıkları kızların iz- lerini buluyordu. O çağlarda kadın . larm pek çoğulyi beslenmedikle . rinden ölüyorlardı. Çünkü yiyecekler evvelâ savaşçılara verilirdi, Çök bit - kin düşenler bir topuzla öldürülürdü. Çiğdem, gizli varlıklara derin bir kin beslivordu. O öldürülmiyeceğini bili. yordu, Çünkü ondaki dinelik o biç bir kadında voktn, Etleri mart ve öve faj! Uzun ve ince boyile cok çevikt!. En â gır bir kayayı bir kuştüyü gibi kaldı. rabilirdi. —— —— Kaya Oğlu Tabiatla, vahşi hayvanlarla ve No. 1 Kara Boğa Oğlu, avdan dönüşünde Çiğdemin iki dişini kıracak, sonra da kendisi onu karı yapacaktı / Fakat, sevdiği bir tanecik kız kar- terdiği kabalık ve kanlılıktan iğreni , yordu. O avdan dönüşte genç kızın iki dişini kıracak, sonra da, kendisine O eskiden yaban Domuz oğulları - nım başı idi, şimdi bir iskelet gibi kup. sun her şeyi bileni, Alimi o idi, Bütün erleri, bütün gizlilikleri bilirdi, U . eski mâsallarını bilen yal - b ir Hem'de daha çok ditiç, çok sağlamdı, Odan çok daha genç olanlar bile onun kadar güçlü değildi. Günün yarısmı yürümekle geçirirdi, Artık yaban Domuz oğullarının he - mön hepsi onun ölmiyeceğine inanma, ğa başlamışlardı. Çiğdem onu hiç sevmiyordu. Çünkü durmadan gizli varlıklara kurban . lar istiyordu. Kanlar akarken o İçeri- sindeki sevinci gösteren parlak göz. lerle bakardı. Çiğdem: — Mağaraya gireceğim, dedi. — Haydi git!, Çiğdem Papatyenin kovuğuna doğ . ru yürümeğe başladı. Genç kadın ba- şma geleceği biliyordu. Çocuğuyla be. raber yatmış korkunç rüyalarla sıçrı. yordu. Eğer o, altı bahar daha küçük olsaydı kurtulabilecekti. Uykusu karışık ve tetikti. Çiğdem kardeşinin elini tuttu. o Genç kadın, karanlıkta korku (İle sıçradı. Çiğdem söyledi; — Kalk Papatye.. Çocuğunu da be- raber al, Arkamdan gel. Vakıl Papatye Çizdemden büyük . tü, Çiğdemi o büyütmüştü. Fakat ge. ne hep Çiğdemin canli isteklerinin al- tında boyun eğerdi, Kalktı, karanlık soluklarla dolu idi. Gölgeler o geçidi doldurmuştu. Mağaranın sonundaki dar ve çıkım tlr bir-aralıktan geçtiler. Taş duvarlar arasındaki kurumuş bir akıntı çukuruna çıktılar. Papatye sordu: — Nereye gidiyoruz. ? Geyikoğlu Kızı cevap verdi: — Artik ölmiyeceğin bir yere, Dağm böğürlerinden gelen bir gü. rültü işitildi. Gızıl alev yıldızlara kadar yüksel- di. Papatye bir yaprak gibi titriyerek! irkildi. İnler gibi bir sesle: — Gizli varlıklar!,. dedi, Öclerini alacaklar! Çorku ve örküntü nefes #lamıya l cak bir bale koymuştu onu. Bası dimdik yürüyen Çiğdem, da . #n bi Rü sinin korkünlufu ile ikt bülten een. Palat dedesi re ona | ayaklanmayı, İinanmamazlığı söslü .! İ yordu; .İ yapabilir? *| mak oldu. Sönük bir ay karar «İ sında uğursuz sesleriyle uluyı — Eğer Papatye mağarada ölecekti. Gizli varlıklar bize ba İnce, fakat, kuvvetli elleriy patyenin kolunu tuttu, Kızıl a peyi kaplamıştı. Su, kan, gibi du. Dağ kükremiş bir aslanı ; sesler çıkarıyordu. Genç kız tı dığı bir öfke ile kendinden gw radürşta,gizli varlıklara yumrü sıkarak haykırdı: — Gizli varlıklar artık pek i diyorlar, Ne İsterlerse yapsml Tardan korkuyoruz... Papatyeyi kolundan tuttu. 1 cuk gibi sürükledi.. Akıntı çuk arkasında gözüktü. Çiğdem ça buk yürüyordu. Ne yapacağını yordu. Fakat gideceği yolu ta mıştı. Artık dağın gürültüsü ke ti, Kızıl bir aydınlık ayın mığı ğaltmıştı. Çakallar kadınların Bir çalınm arkasından benekli vanlar çıktı. Çiğdem bunun pa duğunu anlamıştı, Durdu, Kes sesle haykırdı. Pars bir yılan kadar kı uzanmıştı. Karanlıkta para Teri bir ateşböceği gibi | ışıldı Yavaşça sinsi sinsi ilerliyordu. kard söğüt ağaçlarının yanımd mağın gürültüsü gecenin sessiz ayrı bir soluk gibi duyuluyordu Çiğdem avcıları taklit eder« gırdı; — Senin kemiklerini parçalı ım! Senin göğsünü deleceğim , Yerden iri bir taş aldı. A gibi kollarını bütün hızıyla çe Böyle yapması parsı durdur; Papatye bağırdı: , — Çocukla beraber ırmağa yürü! Ben bütün gücümle uğr ğım; ' Papatye kardeşinin dediğini Geri geri çekilerek yürüyen arkasından gitti, Parsm bi üzerlerine yaklaştığını ur kız onu ürküten bir duruşla du du. Fakat, parsın bağırsakları boştu. Kan kokusu almıştı, B kendi göğdesine karıştırmak & du. Çiğdem hayvanların hepsi zerlerine dikilen keskin Saka kindiklerini biliyordu. Gözleri; dikti, Yavaş ve korkak ilerli; Birdenbire pars duruşunu deği Yan bir atlayışla kadınların çet de döndü. Papatyenin önünde Papatye bütün iliklerini dondu cı bir umutsuzlukla anlâmişir: varı kendi Üzerine ( yolliyanlaı varlıklardı. Kımıldamadan Pars onu kokladı. Sonra yıldır. bi atıldı.. Çiğdem öne geçmişti. hızıyla fırlattığı iri taş parsın üzerine gelmişti. Acıdan ve kızg tan kükriverek birkaç adım geri di. Bundan şasıran çakallar miş mağa başladılar, Onlar şimdi renkli tüyleri, sivri ince kulakl, her verde gözükmeğe baslamışla Onlar çelimsiz ve korkaktı, | sinsi ve kurnazdı. Papatya söyledi: — Para gene gelecek? Çiğdem tekrar bir tas alara! Yattı. Taş biribiri arkasınca tiç ç lan gözlerine geldi. T (Devamı va