4 Birimelfeşein 1995 TETKİKLER Sayımın neticesi ' Türkiyenin nüfusu azdır, gittikçe de azalıyor, geniş topraklar bomboş duruyor. Buralara bizim arazimize sığmıyan fazla nüfusumuzu yerleştir. | mek gerektir!,, diye saçmalıyarı Emperyalist düşmanla- rımızın ağızlarını tıkayacaktır Bu ay içinde memleketimizde ge - nel nüfus sayımı yapılacaktır. Nüfus sayımı o kadar faydalıdır ki eğer ko- lay ve ucuzca mal olan bir iş olsaydı her yil yapılmasını isterdik . Cebindeki parâsının, dükkâmındaki; malının, ağılındaki koyunların hattâ daha ileri gideceğim, evindeki gilesi efradının sayısını bilmiyen adam nâ -| Sıl tasavvur edilmezse, nüfusunun sa-| yısını bilmiyen devlet de öyle tasav- vur. edilemez. Bir ulusun en büyük maddi kuv -) veti nüfustur. Nüfusu artmıyan, eksi- İ Ten millet zayıflıyor, küçülüyor, in - hitata doğru gidiyor, demektir. Nüfu.| sü eksilmiyeh, artan klüs ise kuvvetle! niyor, büyüyor, © yükselmiye doğru! gidiyor, demektir, j Yarmları en sağlam uluslar, nü - fusları çoğalanlardır. Onun içindir ki her millet nüfusunu arttırmağa uğra- şıyor. Japonya, Almanya, Sovyet Rus! yada nlifus, her yıl yüz binlerle artı. yor. Biz de nüfusumuzu arttırmağa! çalışıyoruz. Bir yandan doğumu ço - ğaltmak ve ölümü azaltmak gibi tet - İ birler alıyor, diğer yandan da Türki.! yenin elinden çikan topraklarda ka - lan soydaşlarımızı ana yurda getirip yerleştirmek için uğraşıyoruz, Fakat bütün bu işleri yaparken nüfus ha -| reketlerini bilmek ve ona göre çalış- mak gerektir. Memleketin her köşesinde doğum vel ölüm miktarlarını anlamak, #ereler- de'nüfus kendiliğinden artmış veya eksilmiştir, nerelerde o göçmen yer - Jeştirilerek sun'i surette çoğaltılmış -| ftr.? Bütün bunları bilmek lâzımdır ki nüfus siyasamız, bilgiye dayana - rak, bir yönet (istikamet) © verebile- Mim. Doğumun ve nüfusun azalıp a - zalımadığını anlamak, sonra bunların sebeplerini araştırıp bulmak için nü » fus sayımı yapmaktan başka çare yok- tur, Memleketin en büyük kuvveti insan olduğuna göre, ara sıra sayımızı bil | mek, gibi bir takım buşka bakımlar - dan da buna lüzum vardır: Memleketteki nüfusun One kadarı erkek ve kadındır? Türkiyedeki yurttaşlar Oarasında vasati hayat kaç senedir? Türkler kaç yaşma kadar çoğalıyor, sonra azalı -| yorlar? Yurdumuzda ne kadar ecnebi var. i sanatlarını, ne iş gördüklerini anla - | mak da gerektir. dır? Bu yabancılar, hangi Ouluslara mensupturlar? Halkımız arasında ana dili konuş - mıyanlar var mıdır? Varsa ne kadar- dr? Yabancı dil bilenler ve konüşan- lar me kadardır? Yurtdaşlar arasında kör, topal, kol suz gibi sakatların sayısı nedir? Memleket halkı arasında kaç türlü din-ve bu dinlerin ne kadar saliki var- dir? Okuma yazma ( bilenlerin sayısı nedir? Nüfus arasında evliler, bekârlar, dullar ve boşanmışların < miktarı ne kadardır? Her ferdin doğduğu yeri de öğrenmek lâzımdır ki bakalım, do- ğum nerelerde fazla, nerelerde eksik? 'Türk vatandaşlarının omeslek ve Nüfusumuzun ne kadarı memur, ne kadarı çiftçi, ne ka- darı fabrika işçisi ve ne kadarı alelâ - de nmeledir? Erkeklere nisbetle ka « dınlar arasında iş hayatına atılanla - roi sayısı nedir? Bütün bunlar memleketin genel ha yatını başı boş brrakmamak, istenilen yalağa (mecraya) doğru sürmek için bilinmesi lâzımgelen şeylerdir ki işte nüfüs sayımı bize bunlari elde etmek imkânını da verecektir. Nüfusumuzun hakiki o sayısı belli olunca ve-arttığı meydana çıkınca bu, düşmanlarımıza da bir karşılık ola - caktır. Çünkü onlar “Türkiyenin nü - fusu azdır, gittikçe de azalıyor, ge - niş topraklar bomboş duruyor,-bun » lara bizim aramıza sığmıyan fazla nü fusumuzu yerleştirmek gerektir,, diye bir emperyalist politikası tutturmuş - lardır. Onların bu uydurma savala - rını (iddialarını) ağızlarına tıkmak i- çin nüfus sayımı yapmak lâzımdır. Bütün bu bakımlardan nüfus sa » yımı önemli (ehemmiyetli) bir mem - leket meselesidir. Bir memleket me - selesi karşımıza çıkınca, ayın yirmisin de yapılacak olan niifus o sayımında, her Türk yurtdaşının elinden geleni esirgememesi, kendine verilen işi ta » mamiyle yapması, sayım memurları - nın sordukları sorgülara doğru ee - Bedavacılar kralının Kaçtığımdan bir hafta sonra kazasız, belâsız olarak Nigerla - nın bir köşesinde büyük bir mer - kez olan Sokoto şehrine vardım. Burada iki hafta kadar kaldım. Bu yerin acaip yaşama tarzını do- ya doya seyrederek, tekrar yola çıkabilecek kadar dinlendim. Ben Afrika yabanilerinin ha - yatını daha çok ve daha yakın - dan görmek istiyordüm.” Orman * ları andıran çalılıkların arasma daldım. Her rastladığım köyde bir iki'gün kalmak suretiyle boyuna yol aldım. Bereket versin ki si- yahlar düşmanca davranan insan- ler değildi ve karşılaştığım her Kabile reisi bana abanoz renkli kızını teklif etmedi. Bununla beraber en yakm köy- den kilometrelerce uzakta olan bir patikada rasladığım arap ta- Girlerin bana Xarşı yaptıkları mu- amele hiç de arkadaşça sayılamaz. Kafilenin kara sakallı elebaşısı rep vermesi ulusal bir ödev “milli bir vasife,ilir. Halkımızın bunu yapacağı ise kuş. kusuzdur. Abidin DAVER ARE Amerikaya Kaçırılan Kadın, rek. | ÜFK $ö Genç, ihtiyar.. Her ş gom kesi alâkadar edeni Dm i günün en heyecan i İr romanına yakın- .— da başlıyoruz. - . . Haydi, söyle bakalım. Babanın İstanbeldaki ban kalarda ne kadar parası var?...,, Yenı fefrikamızı benimle göğüs göğüse geldiği da. kikada atından yers atladı.. Heri- fin çelik kadar sağlam parmakla- rmı boğazımda hissettim, kafama müthiş bir yumruk indi. (o Bütün dünya gözlerimde karardı. Ayıldığım zaman aradan saat- ler geçmiş olmalı idi. Kendime gelince anadan doğduğum günde maşıl idiysem, öylece çırçıplak ol- duğumu ve derimin cehennemi güneşten yanip kavrulmuş bulun- duğunu gördüm. İçi boşaltılmış olan çantam yanı başımda duru yordu. Büyük zabhmetlerle bu çantayı parçaladım ve parçalarmı| belime sardım. | Niger vadisinde tam üç gün hedefsiz dolaştım. Ne yiyecek ne de içecek bulamadım. Dermanım kesilmiş, kendim de bitmiştim. Üstünde incire benzer meyvaları bulunan kocaman bir ağacm dibi: ne çöktüm. Tanımadığım mey- yaları yememek âdetinde oldu-! ğum halde bir düzine kadar top:| ladım, tamtakır kurumuş ve $iş- miş ağzıma soktum. Birdenbire gövdem dayanıl maz sancılar içinde kaldı ve can acısından avazım çıktığı kadar HAKiKi BiR MACERA Dünyayı Parasız Dolaştım Sl Seppi:Popfinger Parmaklarını boğazımda hissettim, kafama müthiş bir yumruk indi uzun uzadıya misafir kaldığı köy hal kından bir kaç kişi, ispazmoz geçiriyordum. Şiddetli humma nöbetleri esnasnda kendi- mi evimde yatağımda uzanmış ol- duğumu sandım. Anam başımı okşuyor ve bana her şeyin düze- leceğini söylüyordu. Fakat ara sira gelen şuurum | dolayısiyle bu yabanlıkta yapa - yalnız olduğumu, gecenin yaklaş - tığmı ve bir mucize vuku bulma - dığr takdirde ertesi sabah yalnız iskeletimin burada (kalacağını, karanlıkta yırtıcı hayvanların et - lerimi yiyeceklerini biliyordum. Ancak mevcut ve gayri mevcr*| bütün tanrılara teşekkür ederim ki, Afrika yabanlıklarında ölmek- liğim mukadder değilmiş! Sol makta olan akşam üstünün ışıkla- rı arasında yarı açık gözlerimle,! karşıda patikada bir toz bulutu- nun kalktığını gördüm. Bağırmak. | kollarımı sallamak istedim; fakat yapamadım. Az sonra birisinin, ağrılar i- çinde olan başıma (ve güneşten kavrulmuş vücuduma soğuk sular döktüğünü, yerden kaldırıldığımı duydum. Ve sanki bir beşiğe konmuş gibi sallanmakta olduğumu bisset- tim. Yavaş yavaş anlamağa baş ladım: Bir devenin sırtında bu- lunuyordum. Bu deve, sonradan meydana çıktığım dünyada rasgeldiğim en âlicenap bir adamındı. Bu adam Valdeo Tasfay adlı ve #Hlabeşis - tanlı bir tüccardı. Bu asi! yürekli adam beni yıkadı, üstümü başımı giydirdi ve Sent Luiz şehrine ka- dar taşıdı. Burada mallarını satarak deve lerini tekrar yükledi ve Doğu kı- yısındaki yurduna gitmek için Af- rikanın bir kıyısmdan öteki başına doğru yola çıktı. Valdeo İngiliz ve Fransızca ka- rışık tuhaf bir dil konuşuyordu. Ba dili şöyle böyle © anlıyordum. Develerimizin sırtında tam üç haf- ta birbirimize söylemediğimiz masal, anlatmadığımız sergüzeşt kalmadı. Kervan gündüzleri istirahat e- diyordu. Çünkü güneş vuralarını bağrmağa başladım. Müthiş bir) cehenneme çevirdiğinden yol al ! İstikbalde bu sözlerimi unutma; mak imkânr yoktu. Yolculuğu « müza da güneş batar batmaz baş « İryor ve güneş doğduktan bir saat sonraya kadar yürüyorduk. Deve kervanımız Sent Luiz şehrine varıncıya kadar ben sıh - bat ve yeğitliğimi tekrar kazan « mış bulunuyordum, Veldeo ay « rılırken bana ikinci bir kat elbi « rn avuç dolusu ufaklık “vet » Kervan dosdoğru Habeşistana- yollanmak üzere Sent Luizden çı karken benimle vedalaşmasını hiç hiç unutamıyacağım. Son söz ola- rak bana dedi ki: — Bars ormanlarm zalimliği, her hangi tek bir adamım merakt- nı yenip artacak kadar şiddetlidir. emi dostum?.. 0.8 Hayatımı kurtarmış olan Ha » beşlinin öğüdüne rağmen Afrika ormanları bilmem neden beni a deta teshir ediyordu. Seneg kıyr- larında geçirdiğim birkaç günden sonra tekrar içerilere daldim ve “ köyden köye giderek tam iki ay serseriyane dolaştım. Artık ker. vanlara işaret etmiyor, (bunları | e ağ $ ür a Şam DAM am A görünce patikadan ayrılıyordum. Bir gün Sent Luizin 300 kilo- metre kadar doğusunda bir köyde bir Sudanlı şefle gevezelik eder- ken yanmda iki zenci ile birlikte bir avcı, köye geldi. Burada be- yaz bir adam görünce şaşırdı. Der. hal konuşmağa başladık. Bu adam yaşlı bir Holandalı idi. Afrika kı. tasınm en korkünç hayvanı olan Kap mandası aramak üzere bura» lara kadar geldiğini söyledi. Holandalı avcı dedi ki: — Kap mandası bir koşu ati kadar hızlı gider. İspanyol boğa- lardan üç misli daha kuvvetlidi? ve insanları mahvetmek için 'cin* den gelen çok kuvvetli bir isteği vardır. Kap mardalarin avla» mak yanında, aslan öldürmek & deta bir çocu k oyuncağ, gibi ba lir, «Devami va)